Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2012/13719 E. 2013/3035 K. 21.03.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/13719
KARAR NO : 2013/3035
KARAR TARİHİ : 21.03.2013

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı …, 12.11.2007 tarihli dava dilekçesiyle …. Köyünde bulunan 2127 sayılı parselin, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki orman sayılan yerlerden olduğu halde, kadastro sırasında davalılar bayii adına tesbitinin itirazsız kesinleşmesiyle tapuya kayıt edildiğini ileri sürerek, hukukî dayanaktan yoksun ve yolsuz tescil niteliğindeki davalılar adına olan tapu kayıtlarının iptaliyle … adına tescilini istemiştir. Orman Yönetimi, taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu, orman niteliğiyle … adına tapuya tescili istemiyle davaya katılmıştır. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, davacı … ve katılan Orman Yönetimi tarafından hüküm temyiz edilmekle, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2011/4105-7025 sayılı ve 09.06.2011 günlü kararıyla bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; [Aynı gün temyiz incelemesi yapılan dosyalarda, aynı yerde bulunan taşınmazlara ilişkin olarak mahkemece, kesinleşmiş orman kadastrosu, eski tarihli memleket haritası, amenajman planı ve hava fotoğraflarının uygulanmasına dayalı araştırma, inceleme ve keşif sonucu düzenlenen orman uzmanı bilirkişi, ziraat uzmanı bilirkişi ve fen bilirkişi raporuyla, çekişmeli parsellerin öncesi itibariyle yüksek eğimli maki ve ormanlık alanların içinde yer aldığı, eğimlerinin % 12’den fazla olması nedeniyle, 6831 sayılı Kanun 1/J maddesine göre orman sayılan yerlerden olduğu, yakın tarihlerde ormandan açılmak suretiyle muz bahçesi ve tarla haline getirildiği, bitki örtüsü ve toprak yapısı bakımından sınırdaki devlet ormanı ile bütün oluşturacak, bu ormanlar ile aynı yapıdaki devlet ormanı olduğu, Orman Yönetimince geçirilen idarî ve teknik orman sınırlarının belirlenmesi çalışmalarında dahi orman sınırları içinde gösterildiği, buna rağmen, 30.05.1988 tarihinde kesinleşen genel kadastro sırasında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle gerçek kişi adına yapılan tesbitlerinin kesinleştiği, Orman Yönetimi tarafından yörede 1990 ilâ 1993 yıllarında 3302 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp 06.09.1993 ilâ 06.10.1993 tarihleri arasında ilân edilen orman kadastrosunun iptali istemiyle hasımsız olarak açılan orman kadastrosuna itiraz davasının kabulüne ilişkin Gazipaşa Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.07.2008 gün ve 2006/199-135 sayılı kararıyla iptal edildiği belirlenmiştir.
Her şeyden önce, Gazipaşa Asliye Hukuk Mahkemesinin sözü edilen 15.07.2008 tarihli hasımsız dava sonunda verdiği kararı, taraf olmayan davalı gerçek kişiler yönünden kesin hüküm oluşturmasa da, somut olayda davanın tarafları için, orman kadastrosunun kanunî olmadığı yönünde delil oluşturmaktadır.
Yüksek eğimli funda ve makilerle kaplı alanlar orman ve toprak muhafaza karakteri taşıması nedeniyle 6831 sayılı Kanunun 1/J maddesinin karşıt anlamından hareketle aynı Kanunun 1. maddesinin birinci fıkrası gereğince orman sayılan yerlerden olup, bilimsel ve teknik olarak toprak ve orman muhafaza karakteri taşıyacağı kabul edildiği gibi, 15.07.2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 23/p maddesi gereğince de, eğimi % 12’yi geçen yerler orman ve toprak muhafaza karakteri taşıdığından aynı Yönetmeliğin 26/i bendi gereğince orman olarak sınırlandırılır.
02.12.2003 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 4999 sayılı Kanunun 3. maddesiyle değişik 6831 sayılı Kanunun 7. maddesinin birinci fıkrasıyla “Devlet ormanları ile evvelce sınırlaması yapılmış olup da herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların, hükmî şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanların, hususi ormanların, orman kadastrosu ve bu

ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tesbiti ile 2 nci madde uygulamaları ile ilgili olarak kadastrosu kesinleşmiş yerlerde tesbit edilen fennî hataların düzeltilmesi işleri orman kadastro komisyonları tarafından yapılır.” hükmüyle, orman kadastro komisyonlarına, daha önce sınırlaması yapılmış olup da her hangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların kadastrosunu yapma görev ve yetkisi verilmiştir. Keza, 15.07.2004 günlü Resmî Gazetede yayımlanan 6831 sayılı Orman Kanununa göre Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin 10. maddesinin (a) bendinde de orman kadastro komisyonlarının aynı görev ve yetkisi tekrarlandıktan sonra 26/h maddesinde de “Her hangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanlar,”ın devlet ormanı olarak sınırlandırılacağı öngörülmüştür. Orman Kadastro Komisyonlarına kanun ve yönetmelikle verilen bu yetkiyi ortadan kaldıracak ve kesin hüküm oluşturacak biçimde karar verilemez.
Kadastro tesbit tarihi ve dava tarihi birlikte ele alındığında, dava tarihinde 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesindeki hak düşürücü sürelerin geçip geçmediği irdelenmelidir; çekişmeli parselin kadastro tesbitlerinin kesinleşmesinden sonra, 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde öngörülen 30 gün ve 10 yıllık hak düşürücü süreler geçmiş ise de, 5841 sayılı Kanunun 2. maddesiyle 3402 sayılı Kanunun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen üçüncü tümcesinde yer alan “iddia ve taşınmazın niteliğine…” ibaresi Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 gün ve 2009/31-77 sayılı kararıyla iptal edilmiş olup, Anayasa Mahkemesinin aynı gün ve 2009/31-27 sayılı kararıyla da, “…bu madde ve ibarenin, uygulamasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî Gazete’de yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına” karar verilmiş ve 02 Haziran 2011 günlü ve 27952 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Açıklanan hususlar gözetilerek, Hazinenin ve katılan Orman Yönetiminin davasının kabulüne karar verilmesi] gereğine değinilmiştir.
Bozma kararına karşı davalıların karar düzeltme istemleri üzerine bu kez; Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2011/16166 – 16246 sayılı 29.12.2011 günlü kararında özetle; “Mahkemenin kararı hak düşürücü süre nedeniyle redde ilişkin olup, esas hakkında verilmiş bir karar bulunmamaktadır. Daire bozma kararının, sadece hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesinin yerinde olmadığı ve işin esası hakkında bir karar verilmesi yönünde olması gerektiği halde, işin esası hakkında da açıklamalarda bulunulması maddî hataya dayalı olup, bu bölümlerin karardan çıkartılarak Daire kararının düzeltilmesi” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın kabulüne ve dava konusu Zeytinada Köyü 2127 nolu parselin davalı adına olan tapu kaydının iptali ile orman niteliğiyle … adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 1987 yılında yapılan genel kadastroda gerçek kişiler adına tapuya kayıt edilen taşınmazların, öncesi ve eylemli durumu itibariyle orman sayılan yerlerden olduğu iddiasına dayalı tapu iptal ve tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu Zeytinada Köyünde genel kadastro 1987 yılında yapılmış, çekişmeli 2127 sayılı parsel kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle Feyzullah ve … adlarına paylı tesbit edilmiş, 30.04.1988 ilâ 30.05.1988 tarihleri arasında yapılan askı ilânı sonunda taşınmaz tesbit gibi Feyzullah ve … adlarına 31.05.1988 tarihinde tapuya tescil edilmiş, 10.03.2007 tarihinde 1/2 pay Lütfullah Şimşek’e geçmiştir.
Zeytinada Köyünde orman kadastrosu ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2/B madde uygulaması dava tarihinden önce ancak, genel kadastrodan sonra 1990 ilâ 1993 yıllarında yapılmış, sonuçları 06.04.1993 – 06.10.1993 tarihleri arasında askıya çıkarılarak ilân edilmiştir.
Dosya kapsamına ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 16. maddesi ile 3402 sayılı Kanuna eklenen 36/A maddesi gereğince davalılardan onama harcı alınmasına yer olmadığına ve alınan temyiz harcının istek halinde iadesine 21/03/2013 günü oy birliği ile karar verildi.