YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/13498
KARAR NO : 2013/687
KARAR TARİHİ : 04.02.2013
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine ile davalılardan …, …, … ve … tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Kadastro sırasında … Köyü, 106 ada 163 ve 165 parsel sayılı sırasıyla 3530,02 m² ve 11486,21 m² yüzölçümündeki taşınmazlar kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle, tarla niteliğiyle davalı gerçek kişiler adlarına tesbit edilmiştir. Davacı Hazine, dava konusu taşınmazların Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu ileri sürerek, kayıp ve yitik kişilerden Hazineye intikal ettiği iddialarıyla taşınmazın Hazine adına tescili istemiyle her bir parsel yönünden ayrı ayrı dava açmıştır. Orman Yönetimi ise, 11.05.2010 tarihli harçlı dilekçesiyle, her iki parselin de orman sayılan yerlerden olduğu iddiasıyla, taşınmazların orman vasfıyla tapuya tescili istemiyle davaya katılmıştır. Mahkemece, davacı Hazinenin davasının reddine, katılan … Yönetiminin davasının ise kabulüne ve dava konusu … Köyü, 106 ada 163 ve 165 parsel sayılı taşınmazların tesbitlerinin iptali ile taşınmazların orman vasfıyla Hazine adına tapuya kayıt ve tescillerine karar verilmiş, hüküm davacı Hazine ile davalılardan …, …, … ve … tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tesbitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazların bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce yapılan ve 16.04.2007 ilâ 16.10.2007 tarihleri arasında ilân edilerek kesinleşen orman kadastrosu ve 2/B madde uygulaması vardır.
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hükme yeterli değildir. Şöyle ki; raporu hükme dayanak alınan orman bilirkişisi 1956 tarihli memleket haritasında taşınmazların açıklık alan içerisinde (orman sayılmayan) yer aldığı ancak münferit halde ibreli ağaç rumuzu ile gösterilen ibreli ağaçların bulunduğunu, mahkemece temin edilen hava fotoğrafının ise taşınmazı kapsamadığını ifade etmiştir. Bilirkişinin raporuna ekli aplikeli krokide ise, taşınmazların tamamen açık alanda kaldığı, ancak; açık alanlar üzerinde ibreli ağaç rumuzu bulunduğu görülmektedir. Ancak; taşınmazların açık alanda kaldığı ifade edilmesine rağmen, orman bilirkişi raporunun sonuç bölümünde taşınmazların orman bütünlüğü içinde olduğu şeklinde eski tarihli memleket haritası, kadastro paftası ve taşınmazın fiili durumu ile örtüşmeyen gerekçe ile taşınmazın tamamının orman sayılan yer olduğunu belirtmiştir. Mahkemece bu çelişki üzerinde durulmamış ve taşınmazı kapsayan hava fotoğrafları getirtilmemiş ve taşınmazın önceki durumu net bir şekilde tesbit edilmemiştir. Ayrıca, davacı Hazine ve davalı gerçek kişilerin dayandığı tapu kayıtları ve kayıtların ilk tesisinden itibaren sıra izler biçimde tüm gittileri dosyaya getirtilmemiş ve tapu kayıtlarının başka parsellere revizyon görüp görmediği ve aynı kayda dayanılarak komşu taşınmazlara ilişkinin açılmış bulunan başka dava dosyası bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Keşifte tarafların sunduğu fotokopi belge üzerinde yapılan tapu kaydı uygulaması ise yetersizdir. Yine davalı gerçek kişiler yararına 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddelerindeki imar ve ihya ile kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz kazanma koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği ve davalı gerçek kişiler yönünden 3402 sayılı Kanunun 14. maddesindeki sınırlamanın aşılıp aşılmadığı da usûlüne uygun araştırılıp saptanmamıştır. Bu durumda, karara dayanak alınan raporlar çekişmeli taşınmazın öncesi ve mevcut niteliğini ve hukukî durumunu belirlemeye yeterli ve kanaat verici olmadığı gibi eksik araştırma ve inceleme ile hükme varılmıştır.
Bu nedenlerle, eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı, dava konusu taşınmazları ve etrafını gösterir ve ilk defa o yerde grafik ya da fotogrametri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasının orijinal fotokopi örneği ile tesbit tarihinden 15 – 20 yıl öncesine ait iki ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik hava fotoğrafları ve bu fotoğraflara dayanılarak üretilmiş orijinal renkli memleket haritaları, çekişmeli taşınmazlara komşu olan parsellere ait kadastro tesbit tutanakları ile eğer itirazlı iseler dava dosyaları ile tarafların dayandığı tapu kayıtları ve kayıtların ilk tesisinden itibaren sıra izler biçimde tüm gittileri ilgili yerlerden getirtilip, dayanak tapu kayıtlarına dayanılarak çekişmeli taşınmazlara komşu olan taşınmazlara ilişkin açılmış bulunan başkaca dava bulunup bulunmadığı araştırılarak varsa bu dava dosyaları tesbit edilmeli, sonrasında, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi, ziraat fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi, bir fen elemanından oluşturulacak bilirkişi kurulu ve yöreyi iyi bilen elverdiğince yaşlı, yansız, yerel ve tarafların aynı yöntemle göstereceği tanıklar hazır olduğu halde yeniden yapılacak keşifte, önceki bilirkişiler dışında halen Çevre ve Orman Bakanlığı (Orman ve Su İşleri Bakanlığı) ve bağlı birimlerinde görev yapmayan bu konuda uzman orman yüksek mühendisleri arasından seçilecek bir orman mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazların öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli; 3116, 4785 ve 5658 sayılı kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı; tapu ve zilyedlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanunun 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanunun 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yokedilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli; toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli; keşifte, hâkim gözetiminde, taşınmazın dört yönden renkli fotoğrafları çektirilip, onaylanarak dosyaya eklenmeli; yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritası ve hava fotoğrafının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ve hava fotoğrafı ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazların konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan kroki düzenlettirilip, çekişmeli taşınmazların çevresindeki orman alanlarıyla bütünlük arz eden orman içi açıklığı olup olmadığının, yukarda açıklanan olgular ışığında tartışıldığı bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınmalı, taşınmazların eski tarihli resmî belgelere ve fiili durumuna göre kısmen orman sayılan yerlerden olduğu belirlendiği takdirde, taşınmazların orman sayılan ve sayılmayan bölümleri belirlenip, yüzölçümleri bilirkişi marifeti ile tesbit edilmeli, dayanılan tapu kayıtları mahalli bilirkişi eliyle mahallinde uygulanmalı, sınır denetimi yapılmalı, dayanılan tapu kayıtlarının mahalline uyup uymadığı tesbit edilerek tapu kayıtları mahalline uyuyor ise, tapu kaydının kapsadığı taşınmaz veya taşınmazları gösterir fenni bilirkişi tarafından düzenlenecek denetlemeye elverişli krokili rapor alınmalı ve davalı gerçek kişilerin dayandığı tapu kaydı bakımından tapu kayıt malikleri ile davalılar arasında akdi veya irsi irtibat bulunup bulunmadığı araştırıldıktan sonra, orman bilirkişi raporu ve rapora ekli memleket haritası ve hava fotoğraflarındaki konumu dikkate alınarak tapu kaydının 4785 ve 5658 sayılı kanunlar kapsamında hukukî değerini yitirip yitirmediği araştırılmalı, dayanılan tapu kaydının miktarı ile geçerli kapsamı tayin edilerek, miktar fazlasının sınırdaki ormandan açıldığını kabul olunması ve tapu kaydının miktarı ile geçerli sayılması gerektiği düşünülmeli ve oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.
Yukarıda açıklanan yöntemle yapılacak araştırma sonucu, taşınmazların tamamen veya kısmen orman sayılan yerlerden olmadığı ve dayanılan tapu kayıtlarının taşınmazlara uymadığı belirlendiği takdirde, bu kez, zilyetlik yolu ile kazanma (Medenî Kanunun 713. maddesi, 3402 sayılı Kanunun 14 ve 17. maddelerindeki ) koşulların araştırılması gerekir. Bu cümleden olarak, zilyetliğin başlangıç günü, süresi ve sürdürülüş biçimi hakkında yerel bilirkişi ve tanıklardan olaylara dayalı bilgi alınmalı, tesbit tutanağı bilirkişilerinin beyanları ile yerel bilirkişi ve tanık beyanları arasında aykırılık bulunduğu takdirde tesbit tutanağı bilirkişileri de taşınmazlar başında ayrı ayrı dinlenerek, çelişki giderilmeli,
taşınmazların öncesi itibariyle niteliğinin ne olduğu, kime ait olduğu, zilyetliğin nasıl meydana geldiği, ne kadar süre ile ne şekilde devam ettiği, bunun ekonomik amacına uygun olup olmadığı, tanıkların bilgi ve görgülerinin hangi eylemli olaylara dayandırıldığı belirlenmeli, yerel bilirkişinin imar, ihya ve zilyetlik olgusunu hangi olaylarla nasıl hatırladıkları saptanmalı, ayrıca, taşınmazların değişik bölümlerinden yeterli derinlikten toprak örnekleri alınıp incelenerek, taşınmazların imar ve ihyaya konu edilip edilmediği, edildi ise tarihi ve ne kadar süreyle ne şekilde zilyet edildiği, 1985-1990’lı yıllara ait hava fotoğrafları ve memleket haritasında taşınmazların o yıllarda ziraat alanı olarak kullanılıp kullanılmadığı, yine fotogrometri yöntemiyle düzenlenen 1/5000 ölçekli arazi kadastro paftasında zilyet ve tasarruf edilen yerlerden olup olmadığı, zilyetlikle kazanılabilecek kültür arazisi olup olmadığı belirlenip, çekişmeli taşınmazların fiili durumunu da belirtir şekilde rapor alınmalı, bu bilgiler gözönünde tutularak mahkemece, yukarıda belirtildiği şekilde uzman bilirkişiler marifetiyle inceleme yapılarak, taşınmazların üstün vasfının belirlenmesi, ihya edilerek kültür arazisi niteliği kazandırılan bölümler ile işlenmeyen, imar ve ihya edilmeyen bölümlerinin ölçülerek belirlenmesi ve teknik bilirkişi tarafından krokisine işlenmesi, bu kısımların ayrıca mahkeme nezaretinde çektirilecek fotoğraflarda da işaretlettirilmesi, kazanılmaya elverişli yerler bulunup bulunmadığı ve kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı tesbit edildikten sonra, 3402 sayılı Kanunun 14. maddesi uyarınca, davalı gerçek kişiler ve murisleri yönünden de tapu ve kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden araştırma yapılıp, aynı Kanunun 03.07.2005 gün ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanma Kanunu ile değiştirilen 14/2. maddesi gereğince sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği sınırlamanın aşılıp aşılmadığı saptanarak, sınırlamanın aşılmadığı tesbit edildiği ve kazanılmaya elverişli yerler bulunduğu ve kazanma koşullarının oluştuğu belirlendiği takdirde Hazinenin davasının reddine, imar ve ihya edilmeyen bölümlere ilişkin olarak da davacı Hazinenin davasının kabulüne karar verilmesi gerekmektedir.
Mahkemece, böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın eksik inceleme ve yetersiz bilirkişi raporlarına dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması, usûl ve kanuna aykırıdır.
Kabule göre de; dava konusu taşınmazların 16.10.2007 tarihinde kesinleşen orman tahdidi dışında kaldığı saptandığına göre Orman Yönetiminin davasının reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi ve ayrıca davacı Hazine çekişmeli taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olduğunu da iddia ettiğine göre, bu iddia aynı zamanda üst kavram olarak orman iddiasını da içine aldığından Hazinenin davasının da kabulü gerekirken, yazılı şekilde reddine karar verilmesi ve kısa kararda dava konusu taşınmazın ada, pafta ve parsel numarası belirtilerek hak sahibi adına sicil oluşturacak biçimde karar vermek gerekirken, kısa kararda sicil oluşturulmadan karar verilmesi de doğru değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı Hazine ve davalı gerçek kişilerin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatıran gerçek kişilere iadesine 04/02/2013 günü oy birliği ile karar verildi