Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2012/12925 E. 2013/2364 K. 07.03.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/12925
KARAR NO : 2013/2364
KARAR TARİHİ : 07.03.2013

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı …, 12.11.2007 tarihli dava dilekçesiyle, ….Köyünde bulunan 1343 sayılı parselin, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki orman sayılan yerlerden olduğu halde, kadastro sırasında davalı adına tesbitinin itirazsız kesinleşmesiyle tapuya kayıt edildiğini ileri sürerek, hukukî dayanaktan yoksun ve yolsuz tescil niteliğindeki davalı adına olan tapu kaydının iptaliyle … adına tescilini istemiştir. Orman Yönetimi, taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu iddiasıyla, orman niteliğiyle … adına tapuya tescili istemiyle davaya katılmıştır. Mahkemece,10 yıllık hak düşürücü süre geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; davacı … ve katılan Orman Yönetimi tarafından hüküm temyiz edilmekle, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 09/06/2011 tarih ve 2011/3762 – 7081 sayılı kararı ile bozulmuştur.
Hükmüne uyulan bozma kararında özetle; [Aynı gün temyiz incelemesi yapılan dosyalarda, aynı yerde bulunan taşınmazlara ilişkin olarak mahkemece, kesinleşmiş orman kadastrosu, eski tarihli memleket haritası, amenajman planı ve hava fotoğraflarının uygulanmasına dayalı araştırma, inceleme ve keşif sonucu düzenlenen orman uzmanı bilirkişi, ziraat uzmanı bilirkişi ve fen bilirkişi raporuyla, çekişmeli parsellerin öncesi itibariyle yüksek eğimli maki ve ormanlık alanların içinde yer aldığı, eğimlerinin % 12’den fazla olması nedeniyle, 6831 sayılı Kanunun 1/J maddesine göre orman sayılan yerlerden olduğu, yakın tarihlerde ormandan açılmak suretiyle muz bahçesi ve tarla haline getirildiği, bitki örtüsü ve toprak yapısı bakımından sınırdaki devlet ormanı ile bütün oluşturacak, bu ormanlar ile aynı yapıdaki Devlet ormanı olduğu, Orman Yönetimince geçirilen idarî ve teknik orman sınırlarının belirlenmesi çalışmalarında dahi orman sınırları içinde gösterildiği, buna rağmen, 30.05.1988 tarihinde kesinleşen genel kadastro sırasında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle gerçek kişi adına yapılan tesbitinin kesinleştiği, Orman Yönetimi tarafından yörede 1990 ilâ 1993 yıllarında 3302 sayılı Kanun hükümlerine göre yapılıp 06.09.1993 ilâ 06.10.1993 tarihleri arasında ilân edilen orman kadastrosunun iptali istemiyle hasımsız olarak açılan orman kadastrosuna itiraz davasının kabulüne ilişkin …. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.07.2008 gün ve 2006/199 – 135 sayılı kararıyla iptal edildiği belirlenmiştir. Her şeyden önce, …. Asliye Hukuk Mahkemesinin sözü edilen 15.07.2008 tarihli hasımsız dava sonunda verdiği kararı, taraf olmayan davalı gerçek kişi yönünden kesin hüküm oluşturmasa da, somut olayda davanın tarafları için, orman kadastrosunun kanunî olmadığı yönünde delil oluşturmaktadır. Yüksek eğimli funda ve makilerle kaplı alanlar orman ve toprak muhafaza karakteri taşıması nedeniyle 6831 sayılı Kanunun 1/J maddesinin karşıt anlamından hareketle

aynı Kanunun 1. maddesinin birinci fıkrası gereğince orman sayılan yerlerden olup, bilimsel ve teknik olarak toprak ve orman muhafaza karakteri taşıyacağı kabul edildiği gibi, 15.07.2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 23/p maddesi gereğince de, eğimi % 12’yi geçen yerler orman ve toprak muhafaza karakteri taşıdığından aynı Yönetmeliğin 26/i bendi gereğince orman olarak sınırlandırılır. 02.12.2003 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4999 sayılı Kanunun 3. maddesiyle değişik 6831 sayılı Kanunun 7. maddesinin birinci fıkrasıyla “Devlet ormanları ile evvelce sınırlaması yapılmış olup da herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların, hükmî şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanların, hususî ormanların, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tesbiti ile 2 nci madde uygulamaları ile ilgili olarak kadastrosu kesinleşmiş yerlerde tespit edilen fennî hataların düzeltilmesi işleri orman kadastro komisyonları tarafından yapılır.” hükmüyle, orman kadastro komisyonlarına, daha önce sınırlaması yapılmış olup da her hangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların kadastrosunu yapma görev ve yetkisini verilmiştir. Keza, 15.07.2004 günlü Resmî Gazetede yayımlanan 6831 sayılı Orman Kanununa göre Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin 10. maddesinin (a) bendinde de orman kadastro komisyonlarının aynı görev ve yetkisi tekrarlandıktan sonra 26/h maddesinde de “Her hangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanlar,”ın Devlet ormanı olarak sınırlandırılacağı öngörülmüştür. Orman Kadastro Komisyonlarına kanun ve yönetmelikle verilen bu yetkiyi ortadan kaldıracak ve kesin hüküm oluşturacak biçimde karar verilemez. Kadastro tesbit tarihi ve dava tarihi birlikte ele alındığında, dava tarihinde 3402 sayılı Kanunun 12/3 maddesindeki hak düşürücü sürelerin geçip geçmediği irdelenmelidir; çekişmeli parselin kadastro tesbitinin kesinleşmesinden sonra, 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde öngörülen 30 gün ve 10 yıllık hak düşürücü süreler geçmiş ise de, 5841 sayılı Kanunun 2. maddesiyle 3402 sayılı Kanunun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen üçüncü tümcesinde yer alan “iddia ve taşınmazın niteliğine…” ibaresi Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 gün ve 2009/31 – 77 sayılı kararıyla iptal edilmiş olup, Anayasa Mahkemesinin aynı gün ve 2009/31-27 sayılı kararıyla da, “…bu madde ve ibarenin uygulamasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî Gazetede yayımlanacağı güne kadar yürürlüğünün durdurulmasına” karar verilmiş ve 02 Haziran 2011 günlü ve 27952 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır. Anayasa Mahkemesinin iptal ve yürütmeyi durdurma kararından sonra, çekişmeli parselin tapu kayıtlarının iptali ve orman niteliğiyle … adına tapuya tescili, başka deyişle “Kamu Malı” iddiasıyla açılan davalarda, 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinin uygulama olanağı bulunup bulunmayacağı konusuna gelince; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.12.2008 gün ve Esas 2008/7-717, Karar 2008/722 sayılı kararında da değinildiği üzere, yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde, çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulsa da, en geniş anlamıyla “kamu malı” kavramı, Devletin veya kamu tüzel kişiliğine sahip idarelerin, kamu hizmetlerini ifa ederken kullandıkları ve yararlandıkları mallardır. Kamu malı kavramıyla ilgili en açık ve ayrıntılı kanunî düzenleme, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesinde yer almakta, bu maddede “Kamu Malları” başlığı altında, kamunun ortak kullanımına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerler hakkında ayrıntılı düzenlemeler bulunmakta, eş düzenlemelere 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsinde (madde 641, 912) ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununda (madde 715, 999) yer verilmektedir. 3402 sayılı Kanunun 16/D maddesi de Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanların, kadastro çalışmaları sırasında ne şekilde işleme tabi tutulacaklarını açıklamaktadır. Kamu malları üzerinde özel mülkiyet kurulamaz.. bunlar kamu hizmeti yönünden tahsis edildikleri yetkili idarece kamu malı olmaktan çıkarılmadıkları sürece temlik edilemez, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla da edinilemezler. Kamu malı niteliği kazanmış bir taşınmaz özel mülkiyete konu olamayacağından, tapuya bağlansa bile Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsinin 931 ve Türk Medenî Kanunun 1023. maddeleri bu durumda uygulanmaz (Y.H.G.K. 30.09.1981 gün, E: 1979/1- 167, K: 1981/656, 03.12.2008 gün ve 2008/7-717-722). Bu sonuçlara bağlı olarak, Hukuk Genel Kurulu’nun 21.02.1990 gün ve 1989/1-700 Esas –

1990/101 Karar; 18.10.1989 gün 1989/1 – 419 Esas, 1989/528 Karar sayılı kararlarında da açıklandığı üzere; kamu malı niteliği taşıyan bir taşınmaz, her nasılsa özel mülk olarak tapuya tescil edilmesi bir yolsuz tescil olup, o yerin özde tescile tabi bulunmama (kamu malı olma) niteliğini değiştirmez (Y.H.G.K.’nun 26.02.2003 gün ve 2003/12-116 E., 2003/111 K.; 25.12.2002 gün ve 2002/12-1101 E., 2002/1113 K. sayılı kararları). Kamu mallarının özel mülkler gibi devir ve temlik edilemezler. Böyle durumlarda, iyiniyet veya tapu siciline güven ilkelerinin uygulama yeri de yoktur (Y.H.G.K.’nun 11.06.2003 gün ve 2003/13 – 414 E. ve 2003/410 K. sayılı Kararı). Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 08.05.1987 tarih 1986/3 Esas ve 1987/4 Karar sayılı ilâmında yer alan “…Gerçekten Yargıtay’da yerleşmiş ve kararlılık kazanmış uygulamaya göre 35. maddede yer alan taşınmazların kişi adına tesbit ve tescili halinde bu tescil aleyhine açılacak dava 31. maddedeki süreye tabi değildir. Bu husus, içtihadı birleştirmenin konusu dışında kalmakla beraber, şu yön belirtilmelidir ki, eşitlik ilkesi, aynı durum ve koşullar altında bulunanların aynı uygulamaya tâbi tutulmalarını ifade eder. Kamu taşınmazları herhangi bir nedenle zuhulen tescil edilse dahi hukuksal mahiyet ve niteliklerini kaybetmezler; kanun koyucu bu nedenlerle de 35. maddedeki sınırlandırmanın tescil mahiyetinde olmadığını hükme bağlamıştır. Bu yolda açılacak davanın dayanağını özel hukuk hükümleri oluşturmaz. O halde, taşınmazların farklı niteliklerine dayanan farklı içtihatlar nedeniyle eşitlik ilkesinin bozulduğundan söz edilemez…” şeklindeki açıklama, somut olayın aydınlanmasına katkıda bulunacaktır. Bu İçtihadı birleştirme kararı, 766 sayılı Tapulama Kanununun hak düşürücü süre ve kamu malına ilişkin 31 ve 35. maddeleriyle ilgili olup, kamu mallarında hak düşürücü sürenin uygulamayacağı kabul edilmiştir. Benzeri hükümler 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12 ve 16. maddelerinde yer almıştır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.11.1988 gün 1988/1-825 E. ve 1988/964 K.; 06.05.1992 gün 1992/1-187 E. ve 1992/295 K.; 24.03.1999 gün ve 1999/1-170 E. 1999167 K.; 22.09.1999 gün ve 1999/1-568 E. 1999/569 K.; 27.02.2002 gün ve 2002/1-19 E. 2002/97 K.; 09.06.2004 gün ve 2004/1-335 E. 2004/354 K.; Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 09.12.2006 gün ve 2006/4206 – 4268; Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 11.03.2008 gün ve 2008/1911 – 3034; 20. Hukuk Dairesinin 03.04.2008 gün ve 2008/1564 – 5261, 27.06.2008 gün ve 2008/4257 – 9287, 09.10.2008 gün ve 2008/8409 – 12530, 20.01.2009 gün ve 2008/15375 – 519 sayılı kararların da değinildiği üzere, gerek 766 sayılı Kanunun 31/2. maddesi ve gerekse 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde, özel mülkiyete konu olamayacak, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler hakkında … tarafından açılacak davaların 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi olmadığı hususu yerleşmiş Yargıtay Kararları ile istikrarlı bir şekilde uygulanmaktadır. Açıklanan hususlar gözetilerek, Hazinenin ve katılan Orman Yönetiminin davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde davanın reddine karar verilmesinin usûl ve kanuna aykırı olduğu] gereğine değinilmiştir. Davalı vekilinin karar düzeltme talebinde bulunması karşısında, dairenin 29/12/2011 tarih ve 2011/16162 – 6206 sayılı kararında özetle; [bozma ilâmında yer alan, “Açıklanan hususlar gözetilerek, Hazinenin ve katılan Orman Yönetiminin davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde davanın reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.”] bölümlerinin çıkarılması ile diğer paragraf bölümlerinin aynen muhafazasına ve son paragraf olarak;” Açıklanan hususlar gözetilerek, mahkemece yargılamaya devam edilip, işin esasına girilerek tarafların sav ve savunmaları ile deliller sorulup, toplanarak yöntemine uygun araştırma ve inceleme sonucu oluşacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.” şeklinde yazılması suretiyle düzeltilmesine karar verilmiş. Mahkemece bozma ilâmına uyulduktan sonra davanın kabulüne …. İlçesi, Zeytinada Köyü, 1343 parselin davalı adına olan tapu kaydının iptali ile orman vasfıyla … adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre, dava; orman iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

Dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde genel arazi kadastrosu işlemi 31.05.1988 tarihinde kesinleşmiştir.
İncelenen dosya kapsamına, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak, uzman orman bilirkişi kurulu tarafından eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırma sonucunda çekişmeli parselin eğiminin %12’den fazla olduğu, 1963 yılı memleket haritalarında makilik olarak nitelendirildiği, 1958 yılı hava fotoğraflarında da makilik olarak gözüktüğü, daha sonra taşınmaz üzerindeki örtünün kaldırılarak muz ağaçları dikildiği, eğimi ve bitki örtüsü nedeniyle 6831 sayılı Kanunun 1/J maddesine göre orman sayılan yerlerden olduğu, bu haliyle kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla edinilemeyecek yerlerden olduğu, yüksek eğimli funda ve makilerle kaplı alanların orman ve toprak muhafaza karakteri taşıması nedeniyle 6831 sayılı Kanunun 1/J maddesi kapsamı dışında aynı Kanunun 1. maddesinin 1. fıkrası gereğince orman sayılan yerlerden sayılacağı, bilim ve teknik olarak 15.07.2004 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 23/P maddesi gereğince eğimi % 12’yi geçen yerler orman ve toprak muhafaza karakteri taşıdığından aynı Yönetmeliğin 26/i bendi gereğince orman olarak sınırlandırılacağı, orman olarak belirlenen taşınmazın bu niteliğiyle … adına tesciline karar verilmesinde kanuna aykırı bir yön bulunmadığı hususları gözetilerek, davanın kabulüne, tapu kaydının iptaline ve taşınmazın orman niteliğiyle … adına tapuya tesciline karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığına göre, davalı gerçek kişinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddiyle usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 16. maddesi ile 3402 sayılı Kanuna eklenen 36/A maddesi gereğince, davalıdan harç alınmasına yer olmadığına, alınan temyiz harcının istek halinde iadesine 07.03.2013 günü oybirliği ile karar verildi.