Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2012/12666 E. 2013/2080 K. 01.03.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/12666
KARAR NO : 2013/2080
KARAR TARİHİ : 01.03.2013

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı … vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Davacı …, 12.11.2007 tarihli dava dilekçesiyle, …. Köyünde bulunan 2609 sayılı parselin, öncesi itibariyle devletin hüküm ve tasarrufu altındaki orman sayılan yerlerden olduğu halde, kadastroda davalı adına tespitinin itirazsız kesinleşmesiyle tapuya kayıt edildiğini, hukukî dayanaktan yoksun ve yolsuz tescil niteliğindeki davalılar adına olan tapu kaydının iptaliyle … adına tescilini istemiştir. Katılan Orman Yönetimi taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu, orman niteliğiyle … adına tapuya tescili istemiyle davaya katılmıştır. Mahkemece, 3402 sayılı Kanunun, 5841 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değişik 12. maddesindeki hak düşürücü sürelerin geçtiği gerekçesiyle davaların reddine karar verilmiş, hüküm davacı … ile katılan Orman Yönetimi tarafından esasa, davalı … tarafından da vekalet ücretine ilişkin olarak temyiz edilmekle Dairece, davacı … ve katılan Orman Yönetiminin davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu biçimde davanın reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırı olduğu belirtilerek bozulmasına, bozma kararına karşı davalı … vekilince karar düzeltme talebinde bulunulması sonucunda ise mahkemece yargılamaya devam edilip, işin esasına girilerek tarafların sav ve savunmaları ile deliller sorulup, toplanarak yöntemine uygun araştırma ve inceleme sonucu oluşacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırı olduğu belirtilerek bozma kararının düzeltilmesine karar verilmiştir.
Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 09/06/2011 gün ve 2011/4091E – 7106K sayılı bozma ve 29/12/2011 gün ve 2011/16164E – 16201K sayılı karar düzeltme kararları sonucunda özetle:” Kadastro tesbit tarihi ve dava tarihi birlikte ele alındığında, dava tarihinde 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesindeki hak düşürücü sürelerin geçip geçmediği irdelenmelidir; çekişmeli parsellerin kadastro tesbitlerinin kesinleşmesinden sonra, 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde öngörülen 30 gün ve 10 yıllık hak düşürücü süreler geçmiş ise de, 5841 sayılı Kanunun 2. maddesiyle 3402 sayılı Kanunun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen üçüncü tümcesinde yer alan “iddia ve taşınmazın niteliğine…” ibaresi Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 gün ve 2009/31-77 sayılı kararıyla iptal edilmiş olup, Anayasa Mahkemesinin aynı gün ve 2009/31-27 sayılı kararıyla da, “…bu madde ve ibarenin, uygulamasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî Gazetede yayımlanacağı güne kadar YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASINA” karar verilmiş ve 02 Haziran 2011 günlü ve 27952 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır.

Anayasa Mahkemesinin iptal ve yürütmeyi durdurma kararından sonra, çekişmeli parsellerin tapu kayıtlarının iptali ve orman niteliğiyle … adına tapuya tescili, başka deyişle “Kamu Malı” iddiasıyla açılan davalarda, 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinin uygulama olanağı bulunup, bulunmayacağı konusuna gelince;
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 03.12.2008 gün ve Esas 2008/7 – 717, Karar 2008/722 sayılı kararında da değinildiği üzere, yararlanma, tahsis şekli, mahiyet gibi ölçütler çerçevesinde, çeşitli sınıflandırmalara tabi tutulsa da, en geniş anlamıyla “kamu malı” kavramı, Devletin veya kamu tüzel kişiliğine sahip idarelerin, kamu hizmetlerini ifa ederken kullandıkları ve yararlandıkları mallardır.
Kamu malı kavramıyla ilgili en açık ve ayrıntılı kanunî düzenleme, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesinde yer almakta, bu maddede “Kamu Malları” başlığı altında, kamunun ortak kullanımına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerler hakkında ayrıntılı düzenlemeler bulunmakta, eş düzenlemelere 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nde (madde 641,912) ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunda (madde 715,999) yer verilmektedir. 3402 sayılı Kanunun 16/D maddesi de Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanların, kadastro çalışmaları sırasında ne şekilde işleme tabi tutulacaklarını açıklamaktadır.
Kamu malları üzerinde özel mülkiyet kurulamaz. Bunlar kamu hizmeti yönünden tahsis edildikleri yetkili idarece kamu malı olmaktan çıkarılmadıkları sürece temlik edilemez, kazandırıcı zamanaşımı yoluyla da edinilemezler. Kamu malı niteliği kazanmış bir taşınmaz özel mülkiyete konu olamayacağından tapuya bağlansa bile Mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenîsinin 931 ve Türk Medenî Kanunun 1023. maddeleri bu durumda uygulanmaz.(Y.H.G.K. 30.09.1981 gün, E: 1979/1 – 167, K: 1981/656, 03.12.2008 gün ve 2008/7 – 717, 722). Bu sonuçlara bağlı olarak, Hukuk Genel Kurulu’nun 21.02.1990 gün ve 1989/1 – 700 Esas, 1990/101 Karar; 18.10.1989 gün 1989/1 – 419 Esas, 1989/528 Karar sayılı kararlarında da açıklandığı üzere; kamu malı niteliği taşıyan bir taşınmaz her nasılsa özel mülk olarak tapuya tescil edilmesi bir yolsuz tescil olup, o yerin özde tescile tâbi bulunmama (kamu malı olma) niteliğini değiştirmez (Y.H.G.K.’nun 26.02.2003 gün ve 2003/12 – 116 E., 2003/111 K.; 25.12.2002 gün ve 2002/12 – 1101 E., 2002/1113 K. sayılı kararları). Kamu mallarının özel mülkler gibi devir ve temlik edilemezler. Böyle durumlarda, iyiniyet veya tapu siciline güven ilkelerinin uygulama yeri de yoktur (Y.H.G.K.’nun 11.06.2003 gün ve 2003/13 – 414 E. ve 2003/410 K. sayılı Kararı).
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 08.05.1987 tarih 1986/3 Esas ve 1987/4 Karar sayılı ilâmında yer alan “…gerçekten Yargıtay’da yerleşmiş ve kararlılık kazanmış uygulamaya göre 35. maddede yer alan taşınmazların kişi adına tespit ve tescili halinde bu tescil aleyhine açılacak dava 31. maddedeki süreye tabi değildir. Bu husus içtihadı birleştirmenin konusu dışında kalmakla beraber şu yön belirtilmelidir ki; eşitlik ilkesi aynı durum ve koşullar altında bulunanların aynı uygulamaya tâbi tutulmalarını ifade eder. Kamu taşınmazları herhangi bir nedenle zuhulen tescil edilse dahi hukuksal mahiyet ve niteliklerini kaybetmezler; kanun koyucu bu nedenlerle de 35. maddedeki sınırlandırmanın tescil mahiyetinde olmadığını hükme bağlamıştır. Bu yolda açılacak davanın dayanağını özel hukuk hükümleri oluşturmaz. O halde taşınmazların farklı niteliklerine dayanan farklı içtihatlar nedeniyle eşitlik ilkesinin bozulduğundan söz edilemez…” şeklindeki açıklama, somut olayın aydınlanmasına katkıda bulunacaktır. Bu İçtihadı birleştirme kararı, 766 sayılı Tapulama Kanununun hak düşürücü süre ve kamu malına ilişkin 31 ve 35. maddeleriyle ilgili olup, kamu mallarında hak düşürücü sürenin uygulamayacağı kabul edilmiştir. Benzeri hükümler 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12 ve 16. maddelerinde yer almıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.11.1988 gün 1988/1 – 825 E. ve 1988/964 K.; 06.05.1992 gün 1992/1 – 187 E. ve 1992/295 K.; 24.03.1999 gün ve 1999/1 – 170 E. 1999167 K.; 22.09.1999 gün ve 1999/1 – 568 E. 1999/569 K.; 27.02.2002 gün ve 2002/1 – 19 E. 2002/97 K.; 09.06.2004 gün ve 2004/1 – 335 E. 2004/354 K.; Yargıtay 7. Hukuk Dairesinin 09.12.2006 gün ve 2006/4206 – 4268; Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 11.03.2008 gün ve 2008/1911 – 3034; 20. Hukuk Dairesinin 03.04.2008 gün ve 2008/1564 – 5261, 27.06.2008 gün ve 2008/4257 –

9287, 09.10.2008 gün ve 2008/8409 – 12530, 20.01.2009 gün ve 2008/15375 – 519 sayılı kararların da değinildiği üzere, gerek 766 sayılı Kanunun 31/2. maddesi ve gerekse 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde,
Özel mülkiyete konu olamayacak, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler hakkında … tarafından açılacak davaların 10 yıllık hak düşürücü süreye tâbi olmadığı hususu yerleşmiş Yargıtay Kararları ile istikrarlı bir şekilde uygulanmaktadır.
Açıklanan hususlar gözetilerek, mahkemece yargılamaya devam edilip, işin esasına girilerek tarafların sav ve savunmaları ile deliller sorulup, toplanarak yöntemine uygun araştırma ve inceleme sonucu oluşacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.” gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra, davanın kabulüne, 2609 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile orman vasfı ile … adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davalı … vekili tarafından eksik inceleme ile karar verildiği, taşınmazın tarım arazisi vasfında olduğu ve yüzyıla yakın bir süredir tarım arazisi olarak kullanıldığı, taşınmazın evveliyatının orman olduğunun kabulü halinde ise, taşınmazın Orman Kanunu 2/B maddesi kapsamına gireceği ve mahkemece bu hususun araştırılmadığı gerekçesi ile temyiz edilmiştir.

Dava, tapu iptal ve tescile ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu …. Köyünde genel kadastro 1987 yılında yapılmış, çekişmeli 2609 sayılı parsel kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle … adına tesbit edilmiş, 30.04.1988 ilâ 30.05.1988 tarihlerinde yapılan askı ilânı sonunda, tesbiti itirazsız kesinleşerek davalı adına tapuya tescil edilmiştir.
…. köyünde orman kadastrosu ve 3302 sayılı Kanun ile değişik 6831 sayılı Kanunun 2/B madde uygulaması dava tarihinden önce ancak, genel kadastrodan sonra 1990 ilâ 1993 yıllarında yapılmış, sonuçları 06.04.1993 – 06.10-1993 tarihinde askıya çıkarılarak ilân edilmiştir.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye, uzman orman bilirkişi tarafından eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu, eğiminin % 12’den fazla olduğu, zilyetlikle kazanılamayacak yerlerden olduğu anlaşıldığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Kanunun 16. maddesi ile 3402 sayılı Kanuna eklenen 36/A maddesi gereğince davalıdan onama harcı alınmasına yer olmadığına ve yatırdığı temyiz harcının istek halinde iadesine 01/03/2013 günü oy birliği ile karar verildi.