Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2011/8370 E. 2011/7698 K. 20.06.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/8370
KARAR NO : 2011/7698
KARAR TARİHİ : 20.06.2011

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tescil ve muarazanın men-i davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R

Hükmüne uyulan Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 02.02.2006 gün ve 2005/8905-2006/504 sayılı bozma kararında özetle: [Mahkemece hükmüne uyulan bozma ilamı sonrasında yaptığı inceleme ve araştırma sonunda uyuşmazlık konusu taşınmazın bilirkişi raporlarında A ile gösterilen kısmının orman tahdit hattı dışında kaldığı, taşınmazın güney yönünde orman olmadığı buranın tarım arazilerine ve kadim orman yoluna açıldığı anlaşılmış ise de davacının zilyetlikle edinim şartlarının olayda gerçekleşmediği zira dosya içerisinde mevcut davacının Milli Emlak Müdürlüğüne hitaben yazdığı dilekçede ( 23 Ekim 1995 tarihli) yeri işgal ettiği, bu yer için ecrimisil ödediğini belirterek Devletin tasarrufu altındaki bu yerin satışının yapılmasını istediği dolayısı ile de Hazinenin taşınmaz üzerindeki üstün hakkını kabul ettiği, zilyetliğin malik sıfatıyla olmadığı açıklanarak davanın reddi yoluna gidilmiştir.
Dava tapusuz taşınmazın, davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan TMK.nun 639/1 maddesi uyarınca tapuya tesciline ilişkindir. Her ne kadar mahkemece davacının Hazineye hitaben verdiği 23 Ekim 1995 tarihli dilekçenin varlığını “davacının yer üzerindeki zilyetliğinin malik sıfatıyla olmadığı” anlamına geldiği şeklinde değerlendirmiş ise de bu değerlendirme doğru bir değerlendirme değildir. Zira böyle bir dilekçenin verildiği tarihe
kadar kazanma koşulları oluşur ise vatandaşın daha kısa bir zamanda yerin sahibi olma amacını taşıyan açıklamaları mülkiyet hakkından vazgeçme olarak değerlendirilemez. Bu nedenle anılan gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Ne var ki, mahkemece yapılan inceleme ve araştırmada hüküm vermeye yeterli değildir. Uyuşmazlık konusu taşınmaz 1974 yılında başlayan kadastro çalışmaları sırasında “Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden” olması nedeniyle tespit dışı bırakılmıştır. Yargılama sırasında dinlenen yerel bilirkişi ve tanıklar dava konusu yerin orman içi boşlukta yer aldığını, bu boşluğu …’in 1965 yılından önceki tarihlerde tarım arazisi olarak kullanmaya başladığını bir süre kullandıktan sonra da oğlu …’e devir ettiğini …’inde aynı şekilde kullandıktan sonra 1994 yılında davacıya satıp devrettiğini 1994’den günümüze kadar da davacının zilyetliği altındaki yer olduğunu toplam zilyetliğin 40 yılı aştığını açıklamışlar; zirai uzman bilirkişisi ise 22.11.2000 tarihli raporunda taşınmazın üç parça halinde değerlendirilmesi gerektiğini orman mühendisi tarafından düzenlenen 7.11.2000 tarihli raporda A ile gösterilen 2748,28 m2’lik bölümün susuz tarım arazisi nitelikli yer olduğunu, B ile gösterilen 541,30 m2’lik kısım ile C ile gösterilen 1425,45 m2’lik kısmın ise çalılık eğimli orman arazisi görünümlü yerler olduğunu bildirmiştir.Orman Bilirkişisi … ise 07.11.2000 tarihli rapor ve krokisinde dava konusu yerin bir bütün halinde dört tarafı orman ile
çevrili bulunduğunu A ile gösterilen 2748,28 m2’lik 1968 yılında kesinleşen orman tahdit çalışmalarına göre, tahdit dışı orman sayılmayan yer olduğunu, B ve C ile gösterilen kısımların ise yoğun olarak çalılarla kaplı orman arazisi olduğunu açıklamıştır.Bozmadan sonra yapılan keşfe bağlı olarak düzenlenen orman bilirkişisi … Yılmaz’a ait 4.5.2004 tarihli raporda eski orman bilirkişi raporunu doğrular biçimde A ile gösterilen 2748,28 m2’lik kısmın kesinleşmiş orman tahdit hattı dışında orman sayılmayan yer olduğunu, B ve C ile gösterilen sırasıyla 541,30 ve 1425,45 m2’lik yerlerin ise tahdit hattı içinde orman sayılan yerlerden olduğu açıklanmıştır.Aynı bilirkişi bozmadan sonra dosya içine getirtilen orman tahdit evraklarına göre bölgede 2/B çalışmalarının da yapıldığının anlaşılması üzerine mahkemenin 28.12.2004 tarihli ara kararı doğrultusunda Fenni Bilirkişi … ile ortak verdiği 31.01.2005 ve 22.4.2005 tarihli ek raporlarında; krokide A ile gösterilen 2261,87 m2’lik ve C 3 olarak gösterilen 328,22 m2’lik kısımların tarihini açıklamadığı 2/B uygulamasına göre orman olmayan kültür arazisi nitelikli yer olduğunu, buna karşılık krokide A1 olarak gösterilen 486,47 m2’lik, B ile gösterilen 541,30 m2’lik, C1 olarak gösterilen 978,43 m2’lik kısımların 2/B uygulamasına göre kesinleşmiş orman arazisi olduğunu, krokide C2 ile gösterilen 118,79 m2’lik kısmın ise 2/B uygulamasıyla orman sınırları dışına çıkarılmış yer olduğunu; bu rapor ile daha önce verdiği 4.5.2004 tarihli raporu ile daha önceki orman bilirkişi raporları arasında A1 ile gösterilen 486,47 m2’lik kısım bakımından doğan çelişkinin nedeninin daha önceki raporlarda orman tahdit haritasının scaner edilmemesinden kaynaklandığını açıklamış ve dava konusu taşınmazın orijinal orman tahdit haritasındaki yerini göstermiştir. Ne varki önceki raporlarla 31.01.2005 tarihli raporunda C3 olarak gösterdiği alan bakımından oluşan çelişki yönünde bir açıklamada bulunmamıştır.
Bozmadan sonra getirtilen orman tahdit evraklarında ise ilk tahdidin ve orman sınırları dışına çıkarma işlemlerinin ne zaman yapıldığı, bittiği ve kesinleştiği belirgin değildir.
Mahkemece bölgede yapılan tüm tahdit çalışmaları ve 2/B çalışmalarına ait evrakların eksiksiz bir biçimde getirtilmesi, gerekirse mahallinde yeniden uzman bilirkişiler eşliğinde bu belgelerin yerine uygulanması, taşınmazın orman tahdit evraklarına ve 2/B çalışmalarına esas belgelere göre niteliğinin tespit edilmesi, daha önce dosyaya ibraz edilen raporlarla çelişki ortaya çıktığı taktirde bu çelişkinin giderilmesi, dava konusu taşınmazın orman sayılan ve orman sayılmayan kısımlarının ve 2/B uygulaması nedeniyle nitelik kaybı sonunda orman sınırları dışına çıkarılan kısımlar var ise orman sınırları dışına çıkarma işleminin kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar edinmeyi sağlayan sürenin geçip geçmediğinin belirlenmesi gerekir.
Bundan ayrı; kesinleşmiş sınırlandırma haritası dışında kalan yerler 6831 sayılı Orman Kanununun 1. maddesi gereğince orman sayılmaz ise de, aynı kanunun 17.maddesi hükümleri uyarınca orman içi boşlukların işgali, kullanılması ve tasarrufu yasaklanmıştır. Bu gibi yerler üzerindeki tasarruf ve kullanım durumu orman aleyhine genişleme yaratacağından ve orman bütünlüğünü bozacağından kanuna aykırı böyle bir zilyetlik iktisap bakımından herhangi bir değer taşımaz. Bozmadan sonra dosyaya ibraz edilen orijinal tahdit haritasındaki gösterime göre dava konusu taşınmaz “41” no ile gösterilen orman içi boşluk niteliğindeki arazi parçasının içinde yer almaktadır. Her ne kadar taşınmazın güney kısmı orman sayılmayan ziraat arazisine bitişik olduğu belirlenmiş ise de bu alanda yukarıda anlatıldığı şekilde “41” nolu orman içi boşluğun içinde kalan bir alandır. Mahkemece taşınmazın içinde bulunduğu orman içi açıklık konumundaki alan bir bütün olarak düşünülerek dava konusu taşınmazın Orman Kanununun 17. maddesi kapsamında kalan yerlerden olup olmadığı ormanla bağlantısının kesilip kesilmediği, çevresindeki Devlet ormanı karşısında bağımsız bir taşınmaz durumunu alıp almadığı belirlenmeli, bu konuda uzman orman bilirkişisinden gerekçeli rapor alınmalı ve ondan sonra tüm deliller ve daha önce temyiz edilmeksizin kesinleşen saptamalarla birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi] gereğine değinilmiştir. Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tescil ve muarazanın men-ine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tesbit tarihinden önce 09.04.1968 tarihinde ilanı yapılıp kesinleşen orman kadastrosu ile 3302 sayılı Yasaya göre 30.04.1990 tarihinde ilanı yapılıp dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 2/B uygulaması vardır.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye hükmüne uyulan bozma ilamı doğrultusunda tahdit haritasını doğrulayan resmi belgelere göre inceleme ve araştırma yapan uzman orman bilirkişi kurulu raporuna göre tescile konu çekişmeli taşınmazın kısmen tahdit içinde, kısmen 2/B alanında, kısmende tahdıit dışında kaldığı, orman sınırları dışında kalan bolümünün dahi çevre ormanlarla bütünlük arzettiği ve ayırıcı unsur bulunmadığı ve 6831 Sayılı Yasanın 17/2. maddesi hükmüne göre orman içi açıklığı niteliğinde olduğu, 15.07.2007 günlü Resmi Gazetede yayınlanan Orman Kadastrosunun Uygulanması Hakkındaki Yönetmeliğin 26/a maddesi gereğince orman olarak sınırlandırılmasının zorunlu bulunduğu, H.G.K.’nun 10.12.1997 gün 1997/20-830-1034, 17.12.1997 gün 1997/20-808-1039, 22.10.2003 gün 2003/20-665-614 ve 11.10.2004 gün 2004/7-531-581 sayılı kararlarında da açıklandığı gibi bu tür yerler kesinleşen orman kadastro sınırları dışında bulunsa bile devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olması nedeniyle zilyetlikle kazanılamayacağından özel mülk olarak kişiler adına tescil edilemeyeceği, zilyetlikle kazanılabilecek yerlerden olmadığı saptanarak davanın reddi yolunda kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak; dava Medeni Yasanın 713. maddesine göre açılan tescil davası olduğundan ve aynı nedenle açılan dava aynı sebeple de reddedildiğine göre AAÜT nin 3/2. maddesine göre, davada yasal hasım konumunda olan davalılar yararına ayrı ayrı vekalet ücreti takdir edilemiyeceğinden, takdir edilen vekalet ücretinin ½ bölümünün Hazineye ½ bölümünün de Orman Yönetimine verilmesi gerekirke yasaya aykırı şekilde ve hükmün infazında tereddüt oluşturacak biçimde ” …1.000.00.-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine,” karar verilmesi doğru değilsede bu husus hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu sebeple; hüküm fıkrasının vekalet ücreti takdirine ilişkin 3 numaralı bendinin üçüncü satırında yeralan “… 1000.00.-TL. avukatlık ücretinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine,” sözcükleri kaldırılarak, bunun yerine “…1.000.-TL avukatlık ücretinin davacıdan alınarak ½ bölümünün Hazineye 1/2 bölümünün de Orman Yönetimine verilmesine,” sözcüklerinin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve hükmün H.Y.U.Y.’nın 438/7. maddesine göre düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 20.06.2011 günü oybirliğiyle karar verildi.