YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/10046
KARAR NO : 2011/14380
KARAR TARİHİ : 08.12.2011
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tescil davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 2010/4373 – 4890 sayılı 13.04.2010 günlü bozma kararında özetle: “Davaya konu taşınmaz, her ne kadar yörede 1940 yılında 3116 sayılı Yasa hükümlerine göre yapılan orman kadastrosu sırasında orman tahdit sınırları dışında kalmakta ise de, 1972 yılında yapılan genel kadastro sırasında orman sayılan yerlerden olması nedeniyle ORMAN niteliğiyle tespit dışı bırakılmış ve bu işlem kesinleşmiştir. Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 1940 yılında 3116 sayılı Yasa hükümleri gereğince yapılan orman tahdidi sırasında 4785 sayılı Yasa yürürlükte değildir. 3116 sayılı Yasa ile sadece devlet ormanları belirlenmiştir. 13.07.1945 tarihinde yürürlüğe giren 4785 sayılı Yasanın 1. maddesi gereğince 2. maddesinde sayılan istisnalar dışında bütün ormanlar devletleştirilmiştir. Bu nedenle, dava konusu taşınmazın tespit tarihinde yürürlükte bulunan yasa hükümlerine göre orman sayılan yerlerden olması nedeniyle tespit dışı bırakılarak orman olduğunun belirlenmesi olgusu karşısında taşınmazın orman olmadığı, ancak; yörede 4785 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınarak yapılıp kesinleşecek orman tahdidi dışında kalması halinde kabul edilecek ve tahdidin kesinleşmesi tarihi zilyetliğin başlangıcına esas olacaktır. Başka bir anlatımla, yörede 4785 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınarak yapılacak orman kadastrosunun kesinleştiği güne kadar taşınmaz orman sayılan yerlerden olma özelliğini sürdüreceğinden o tarihe kadar süren zilyetliğe değer verilemeyecektir (Yüksek H.G.K.’nun 24.10.2001 gün 2001/8 – 464/751 sayılı kararı da bu yöndedir). Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede orman kadastrosu 1940 yılında 4785 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınmaksızın yapılmış olup, 4785 sayılı Yasa hükümleri dikkate alınarak yapılıp kesinleşen orman tahdidi bulunmadığından, taşınmazın orman olma özelliği devam etmektedir. Tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Yasanın 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 gün ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 gün ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 gün ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 gününde yürürlüğe giren 5304 sayılı Yasanın 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeksizin orman sayılan yerlerden olma özelliğini sürdüren taşınmazın zilyetlikle kazanma koşullarının davacı yararına gerçekleştiği kabul edilerek davacı adına tapuya tesciline karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu” gereğine değinilmiştir. bozma sonrası Hazine ve Orman Yönetimi, çekişmeli taşınmazın orman niteliğiyle Hazine adına tescilini istemişlerdir. Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın reddine ve 24.04.2009 günlü krokide gösterilen 1310,33 m²’lik alanın orman niteliğiyle Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medeni Yasanın 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tesciline ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1939 yılında 3116 sayılı Yasa hükümlerine göre yapılan ve kesinleşen orman tahdidi ile daha sonra 1988 tarihide yapılarak kesinleşen aplikasyon ve 2/B madde uygulaması vardır.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede genel arazi kadastrosu 1972 yılında yapılmış ve 25.11.1972 – 25.12.1972 tarihleri arasında ilan edilerek kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihi ile dava tarihi arasında 20 yıllık süre geçmiştir.
İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve mahkemece uyulan bozma kararı gereğince işlem yapılarak hüküm kurulmuş olduğuna göre, mahkemece davacının davasının reddi yolunda kurulan hükümde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Ancak; Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2. maddesi gereği “Ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek vekalet ücretine hükmedilmesi” gerekirken davalı idareler lehine ayrı ayrı vekalet ücreti takdiri doğru değil ise de; bu husus hükmün bozulmasını ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, hükmün düzeltilerek onanması uygun görülmüştür. Bu sebeple, hükmün 5. ve 6. paragraflarının kaldırılarak, bunun yerine “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 3/2. maddesi gereği 1100,00.- TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak 1/2’şer oranında kendisini vekille temsil ettiren davalı idarelere verilmesine” cümlesinin yazılması suretiyle düzeltilmesine ve hükmün 6100 sayılı Yasanın değişik 3. maddesi göndermesiyle H.Y.U.Y.’nın 438/7. maddesine göre bu düzeltilmiş şekliyle ONANMASINA, aşağıda … onama harcının temyiz edene yükletilmesine 08/12/2011 günü oybirliği ile karar verildi.