Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2010/7782 E. 2010/12606 K. 19.10.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/7782
KARAR NO : 2010/12606
KARAR TARİHİ : 19.10.2010

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

Taraflar arasındaki kadastro tespitine itiraz davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı … vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R

Kadastro sırasında, dava konusu … KÖYÜ, 129 ada 1 parsel sayılı taşınmaz, 720,35 m2 yüzölçümü ile çalılık niteliğinde ve devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğundan HAZİNE adına, 135 ada 1 parsel sayılı taşınmaz ise, 4677,46 m2 yüzölçümü ile zeytinlik ve sebze bahçesi niteliğinde,belgesiz zamanaşımı zilyetliği nedeniyle … adına tespit edilmiştir.
Davacı …, 135 ada 1 parselin adına tespit edildiğini ancak bir bütün halinde kullandığı taşınmazının kalan kısmının hazine adına tespit edilmesinin hatalı olduğu iddiasıyla, kadastro tespitinin iptali ile adına tescili istemiyle dava açmıştır.
Mahkemece davanın REDDİNE, davaya konu … KÖYÜ, 135 ada 1 parsel sayılı taşınmazın TESPİT GİBİ … adına TESCİLİNE, 129 ada 1 parsel sayılı taşınmaz hakkında usulüne uygun dava açılmadığı ve tutanağı kesinleştiğinden bu parsel hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davacı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kadastro tespitine itiraza ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1968 yılında kesinleşen orman kadastrosu vardır. Daha sonra 1977 yılında yapılarak kesinleşen ilk orman kadastrosunun aplikasyonu ile 6831 Sayılı Yasanın 1744 Sayılı Yasa ile değişik 2. madde uygulaması bulunmaktadır. Yapılan incelemede, davacının dava dilekçesinde çekişmeli yer olarak belirttiği yerin, 135 ada 1 parselin bitişiğindeki yer olduğu belirtildiğine ve tespit maliki Hazine de hasım gösterildiğine göre dava konusu parselin 129 ada 1 parsel sayılı taşınmaz olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece 03/07/2009 tarihli ara kararında keşif giderleri açıklanmış, ancak belirlenen günde keşif yapılamamıştır. 20/11/2009 tarihli ara kararında ise önceki ara kararına atıfta bulunularak 29/12/2009 tarihinde yapılacak keşif giderlerinin mahkeme veznesine yatırılması hususunda 20 gün kesin süre verilmiş, davacı adına çıkarılan meşruhatlı davetiye, aynı evde oturduğu belirtilen damadı … …’a 10/12/2009 tarihinde tebliğ edilmiş, verilen süre içinde keşif gideri yatırılmamıştır. Ne var ki ilk keşif ara kararında fen ve zirai bilirkişi isimleri açıkça belirtilmediği için keşif ara kararı usulüne uygun değildir.
Yargıcın dava konusu şeyi inceleyerek onun hakkında bütün duygularıyla bilgi edinmesi olarak tanımlanabilen keşif; taşınmazlarla ilgili davalarda, dava konusunun yerinde görülüp incelenmesi biçiminde gerçekleşir (H.Y.U.Y.m. 363 vd.). Keşfe gidilebilmesi için mahkemenin bu konuda bir ara kararı oluşturması zorunludur. Bu kararda keşif giderlerinin, keşif giderini yatıracak tarafın ve bunun için gerekli önel ve/veya kesin önelin avukatla kendini temsil ettirmeyen taraf keşif istemişse, kesin önel içerisinde giderleri yatırmamanın sonuçlarının açıklıkla anlatılması; tanık dinlenip, bilirkişi incelemesi yapılacak ise, bu hususun ve keşif günü ile saatinin belirtilmesi; bunun doğal sonucu olarak; hakim, katip ve götürülecekse mübaşir için yol tazminatının (492 Sayılı Harçlar Yasası m. 34); keşif isteyen taraftan keşif aracını bizzat sağlaması istenemeyeceğinden; mahkeme, yapacağı işe, süresine ve gideceği yere göre gerekli gördüğü aracı kendisi belirleyip, temin edeceğinden, araç için ödenecek para miktarının; keşifte dinlenecek bilirkişi ve tanıkların isimlerinin ve ücretlerinin; bilirkişi ve tanıklarla, gerekiyorsa taraflara keşif gününün haber verilebilmesi için gönderilecek davetiye giderlerinin gösterilmesi yanında; yatırılacak avansın tutarı ile yatıracak tarafın ekonomik gücü, keşif tarihi ve tebligatların ulaşması için geçecek süre gözetilerek keşif gününden önceye rastlayan bir tarihin belirlenmesi ve bunda Tebligat Yasası ile Tebligat Tüzüğünün gözönünde tutulması zorunludur.
Anılan hususları kapsamayan ve belirlenecek bir miktarın keşif gününe kadar yatırılması biçiminde kurulacak ara kararı ve buna dayalı olarak verilecek önel ve kesin önelin uygulamada H.Y.U.Y. m.414, 163 açısından bir sonuç doğurması olanağı bulunmamaktadır (H.G.K. 26.02.1975 T. 1972/1-1273 E. 1975/258 K; H.G.K. 18.02.1983 t, 1980/1-1284 E. 1983/141 K. H.G.K. 30.12.1992 t. 1992/16-666 E., 1992/769 K.; 20.H.D. 14.12.1992 t, 1992/16198-7040).
Öte yandan, bu koşulların tam olarak yerine getirilmemesi, keşif giderlerine itiraz hakkı olan gider yükümlüsünün bu hakkını kullanmasına da engel oluşturur.
Kadastro mahkemelerinde belirtilen genel hükümler, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 29’ncı maddesi kıyas yoluyla, aynı yasanın 36’ncı maddesine göre işlem yapılması hallerinde de aynen uygulanır.
Yukarıda açıklanan yasa ve yerleşmiş Yargıtay uygulamasına aykırı olarak kurulan ara kararları sonucu verilen önel ve kesin önele dayanılarak, keşif giderlerinin yasal sürede yatırılmadığından söz edilerek yazılı biçimde hüküm kurulması bozma nedenidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davacı …’un temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine 19/10/2010 günü oybirliği ile karar verildi.