YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2010/16004
KARAR NO : 2010/16814
KARAR TARİHİ : 27.12.2010
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Hazine, … Köyü 2007 parsel sayılı taşınmazın yörede1949 yılında yapılan ve 25/02/1950 tarihinde kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kaldığından davalı adına olan tapu kaydının iptali ve orman niteliği ile Hazine adına tescilini istemiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan tapu kaydının iptal ve tesciline ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde tespit tarihinden önce 3116 Sayılı Yasaya göre yapılıp 25.02.1950 tarihinde ilan edilerek kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra 1744 Sayılı Yasaya göre 24.09.1982 tarihinde ilanı yapılıp kesinleşen aplikasyon ve 2. madde uygulaması ile bu tahdide ilişkin itirazları incelemek ve 2896 Sayılı Yasaya göre yapılıp 22.07.1985 tarihinde ilan edilerek kesinleşen 2/B madde uygulaması ile 3302 Sayılı Yasaya göre yapılıp 19.08.1996 tarihinde ilan edilerek kesinleşen 2/B madde uygulamaları vardır.
Tüm dosya kapsamı ile orman kadastro tutanak ve haritalarının incelenmesinden, çekişmeli taşınmazın 3316 Sayılı Yasaya göre 1949 yılında yapılan orman kadastrosu sırasında orman içine alındığı, 5653 Sayılı Yasaya göre 1953 yılında maki tefrik komisyonu tarafından makiye tefrik edildiği, yörede 1966 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında 1510 parselde tarla ve çalılık niteliği ile hazine adına tespit edildiği, süresinde kadastro komisyonuna yapılan itirazın reddedilmesi üzerine Kadastro Mahkemesinde dava açıldığı, mahkemenin 1970/21 – 1972/221 sayılı kararı ile davanın kabulüne karar verildiği ve dava konusu yerin … adına tapuya tesciline karar verildiği, davacı tarafından 1981 yılında satın alındığı, 6 numaralı orman kadastro komisyonu tarafından 1744 Sayılı Yasaya göre 1979 yılında … Köyü mülki hudutları dahilinde sınırlandırma dışı kalmış ormanların kadastrosu ve evvelce sınırlandırılması yapılmış ormanların tümünde yapılan aplikasyon ve 2. madde uygulaması ile orman sınırları içerisine alındığı, bu işlemin itirazsız yerlerde 24.09.1982 tarihinde kesinleştiği, itirazlı yerlerde ise 22.07.1985 tarihinde kesinleştiği, yörede 2896 ve 3302 Sayılı Yasalara göre yapılan 2/B madde uygulamalarında da orman sınırları dışarısına çıkarılmadığı anlaşılmıştır.
Her ne kadar, çekişmeli taşınmaz 5653 sayılı yasaya göre makiye tefrik edilmiş ise de, Y.K.D.’nin Ocak 2003 sayısında yayınlanan Dairenin 01.04.2002 gün ve 2002/1940-2932 sayılı kararında açıklandığı gibi, … ilçesinde görev yapan makiye ayırma komisyonunun 3116 Sayılı Yasanın 5653 Sayılı Yasa ile değiştirilen 1/e maddesi uyarınca çıkartılan yönetmelik hükümlerine uygun olarak kurulmadığı için bu ilçede makiye ayırma işlemine değer verilemez.
Taşınmaz başında yapılan keşif sonrası düzenlenen müşterek bilirkişi raporunda, “dava konusu parselin % 20 meyilli, üzeri tamamen yasanın tanımına uyan maki florası ile kaplı olduğu” açıklanmıştır. Makiye ayırma işleminin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 5653 Sayılı Yasanın 1. maddesinin son fıkrası ve 43 maddesi uyarınca muhafaza ormanı mahiyetini taşıyan veya devamlı hasılat veren makilerle örtülü sahalar Yasanın 1/e fıkrası dışında tutularak orman sayılmıştır. Yine çekişmeli taşınmaz hakkında orman kadastrosunun yapıldığı tarihte ve halen yürürlükte bulunan 6831 Sayılı Yasanın 1/J maddesi gereğince de funda ve makilerle örtülü orman ve … muhafaza karakteri taşıyan yerler orman sayılır. Orman Kadastrosunun yapıldığı sırada yürürlükte bulunan 25.06.1970 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Orman Tahdit ve Tescil Yönetmeliğinin 38. maddesi “orman sayılan maki sahalarının… maki olarak tefrik edildiğinin tesbitinde, bu sahalar ilgili komisyonlar veya Maliye Bakanlığınca henüz tevzi’e tabi tutulmamış ise orman tahdit sınırları içerisine alınır.” hükmü gereğince, dava konusu taşınmazın orman sınırları içine alınması da Yasa ve Yönetmeliğe uygundur. Bilimsel olarak eğimi % 12’yi geçen funda ve makilerle örtülü yerler orman ve … muhafaza karakteri taşıyacağından, hangi yönden bakılırsa bakılsın dava konusu taşınmaz Devlet Ormanı’dır. İşte bu nedenle, 1979 yılında orman kadastrosu sınırları içine alınmış ve işlem 24.09.1982 tarihinde kesinleşmiştir.
Orman kadastrosu kesinleşmekle, orman sınırları içinde kalan tapu kayıtları ve diğer belgeler yasal değerlerini yitirirler. Taşınmazın 1979 yılında orman sınırı içine alınması işlemine davacının komisyon nezdinde yaptığı bir itiraz bulunmadığı ve süresinde de dava açılmadığından çekişmeli taşınmazı orman kadastrosu sınırları içinde bırakan işlem 24.09.1982 tarihinde kesinleşmiştir. İşlemin yapıldığı ve kesinleştiği tarihe göre, davacının bu işlemi idari ya da yargı yoluyla iptal ettirebileceği hiç bir yasal mevzuat bulunmamaktadır.
Orman kadastro komisyonlarının sınırlandırma sırasında kesinleşmiş mahkeme kararlarını dikkate alması, bunlara riayet etmesi gerektiği hususu kuşkusuzdur. Dikkate alınmadığı, görülmediği ya da uygulanması unutulduğu taktirde, ilgililer buna karşı yasanın öngördüğü süre içerisinde tahdide itiraz davası açabilirler. 6831 Sayılı Yasanın orman kadastrosuna ilişkin hükümleri diğer kadastro yasaları gibi tasfiye amacı güttüğünden, ilgililere dava açmak için tanınan süreler hak düşürücü süre niteliğindedir. Bu hak düşürücü sürelerin kabulünden amaç, kamu düzenini korumaktır. Belli bir süre geçtikten sonra kadastrodan önceki haklara dayanarak, dava açılmasının önlenmesi, uyuşmazlıkların sona erdirilmesi istenmiştir. Hak arama özgürlüğünün sınırsız olarak kabulü kamu düzenini aksi yönde etkiler. Hak düşürücü süre ile, mülkiyet … değil, hak arama özgürlüğü belli bir süre ile sınırlandırılmıştır. Bu sürelerin doğrudan doğruya kamu düzenini ilgilendirmeleri nedeniyle davanın hangi aşamasında olursa olsun mahkemece kendiliğinden gözetilmeleri gerekir. Bu nitelikleriyle dava engellerinden olup, ilk önce incelemesi icap eder. Davada hak düşürücü süre söz konusu ise, dava dinlenemez, işin esası incelenemez. Bu nedenle kesin hükmün varlığı, tahdidin kendiliğinden geçersiz olması sonucunu doğurmaz. Yanlışlığın süresinde açılacak bir dava ile düzeltilmesi gerekir.
Somut olayda, dava açma süresi, tahdidin yapıldığı ve kesinleştiği tarihlerde yürürlükte bulunan 1744 Sayılı Yasayla getirilen değişikliğe göre 1 yıl ve davanın açıldığı günde yürürlükte bulunan 3373 Sayılı Yasa ile değişik 6831 Sayılı Yasanın 11. maddesinin 1. fıkrasına göre 6 aydır. Aynı fıkrada yapılan son değişiklikle, ister kesin hükümle oluşsun, ister başka biçimde oluşsun, tapu kaydı maliklerine, tahdidin iptali davası açmak üzere 10 yıllık süre tanınmıştır. Bu iki hak arama süresinin dışında, nedeni ne olursa olsun süresiz hak arama özgürlüğü tanıyan bir yasa hükmü yoktur. 3373 Sayılı Yasa ile getirilen 10 yıllık hak düşürücü süreye ilişkin kuralın yasanın yürürlük tarihinden önce düşmüş olan haklara uygulanacağına dair bir hüküm de bulunmamaktadır. Bu nedenle Kadastro Mahkemesinin 1970/21 – 1972/221 sayılı kararına dayanılarak komisyona yapılan bir itiraz veya süresinde mahkemeye açılan bir dava bulunmadığından taraflar arasında bu dava yönünden kesin hükmün dinlenme olanağı yoktur.
Ayrıca, 6831 Sayılı Orman Yasasının 7. maddesi “Devlet ormanları ile evvelce sınırlaması yapılmış olup da herhangi bir nedenle orman sınırları dışında kalmış ormanların, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırının tayini ve tespiti orman kadastrosu komisyonları tarafından yapılır.” hükmü gereğince yapılıp kesinleşen orman kadastrosuna ait harita ve tutanaklar ile arazi kadastrosu paftasının uzman orman ve … bilirkişisi tarafından uygulanması sonucu, dava konusu taşınmazın 1744 sayılı yasaya göre 1979 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı, 6831 Sayılı Yasanın 11/1. maddesinde öngörülen orman kadastrosunun iptali için öngörülen hak düşürücü sürelerin geçtiği, bu ilkeler H.G.K.nun 25/11/2009 gün ve 2009/20 – 446 ve 559 sayılı kararlarında aynen benimsendiği, davacı; genel arazi kadastrosundan önceki hukuki sebeplere değil, kadastrodan sonraki hukuki nedene dayanarak iptal ve tescil istediğinden, somut olayda 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağının bulunmadığı, orman kadastrosunun kesinleşmesiyle taşınmaz kamu malı niteliğini kazandığı ve mülkiyet hakkının Hazineye geçtiği, bu nedenle mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı (ihzari) bir hüküm olduğu, bu tür kayıtlarda T.M.Y.’nın 1023. (E.M.Y. 931 – İsviçre M.Y.974) maddesindeki “iyi niyetle edinme” kuralının da uygulanamayacağı, davalının araziyi satın alırken ödediği bedeli sebepsiz zenginleşme kurallarına göre bu yeri kendisine satan kişiden geri almasının mümkün olduğu gözönünde bulundurularak davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, davalının temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 27/12/2010 günü oybirliğiyle karar verildi.