Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2009/9738 E. 2009/11425 K. 08.07.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/9738
KARAR NO : 2009/11425
KARAR TARİHİ : 08.07.2009

MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi

Taraflar arasındaki kadastro tespitine itiraz davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:

K A R A R

Kadastro sırasında … Köyü 198 ada 1 parsel numaralı 4392 m2 yüzölçümlü taşınmaz, fındık bahçesi niteliğinde Aralık 1990 tarih 2 nolu tapu kaydı nedeniyle davalı adına tespit edilmiştir. Davacı Hazine, taşınmazın öncesi itibarıyla orman olduğu ve halen Mart 1984 tarih 31 numaralı 2/B madde tapusu kapsamında kaldığı iddiasıyla dava açmıştır. Mahkemece kesin hüküm nedeniyle davanın reddine ve dava konusu taşınmazın tesbit gibi tesciline karar verilmiş, hüküm Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava kadastro tespitine itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yörede 3116 Sayılı Yasaya göre 1946 yılında seri bazda yapılıp kesinleşen orman kadastro çalışmaları ile 1975 yılında 1744 Sayılı Yasaya göre yapılıp 27.10.1975 tarihinde ilan edilen ve dava tarihinde kesinleşen aplikasyon ve 2. madde uygulaması vardır.
1) Davalının tutunduğu ve kadastro tesbitlerine esas alınan tapu kayıtlarının geldisi olan Eylül 1315 tarih 27 numaralı tapu kaydının ilk oluşumundaki yüzölçümü:919 m2 tarla niteliğinde, sınırları:Doğusu ve Güneyi:Yol, Batısı:Kendi tarlası, Kuzeyi:Sahil-i Bahr-i Siyah (Karadeniz sahili) okumakta olup, sözü edilen tapu kaydının miktarının, davacılar … … ve … Düzoğlu tarafından Tapu Sicil Müdürlüğü,Karayolları Genel Müdürlüğü,… Köyü Tüzel Kişiliği ve sınır komşuları olan gerçek kişiler hasım gösterilmek suretiyle 02.09.1985 günü Akçakoca Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan Hudut ve Mesaha Tashihi davası sonunda 919 m2.den 24.510 m2. ye çıkartıldığı,sözü edilen kararın Y.8.H.D.ce 26.06.1989 tarihinde onanarak kesinleştiği,tapu kapsamı içinde kalan kesimde İl İdare Kurulunca 08.08.1989 gün ve 1483 sayılı kararıyla yapılan parselasyon sonucu 1 ila 24 parsellere ifraz edildiği, daha sonra 2006 yılında yapılan arazi kadastrosunda ise çekişmeli taşınmazın da içinde bulunduğu 104 ada 1,202 ada1,198 ada 1…4,197 ada1…5, 196 ada 1……4,195 ada 1…..14,192 ada1, 193 ada 1,194 ada 1 parsellere revizyon gördüğü,revizyon parsellerinin yüzölçümü yaklaşık 18.000 m2 olup,bu parsellerin kuzeyinde yeralan Akçakoca- … asfaltından ,kuzeyde Karadeniz sahiline kadar olan kesimi de içine alarak ,… bilirkişi … tarafından hazırlanan 10.02.2009 tarihli krokide mavi renkle gösterilen tashih krokisinin kapsamından daha fazla olarak, aynı krokide turuncu renkle gösterilen miktarı kapsadığı,
2) Çekişmeli taşınmazların bulunduğu kesimin 1946 yılında 3116 sayılı yasa hükümlerine göre yapılan orman kadastro çalışmalarında orman sınırı içine alındığı, daha sonra 1975 yılında 6831 sayılı kanunun bazı maddelerini değiştiren 1744 Sayılı Yasanın 2. madde uygulamaları sırasında 15.10.1961 tarihinden önce bilim ve … bakımından orman niteliğini yitiren yer olması nedeniyle P.XII poligon numarası verilerek, 2.madde sahası olarak ayrıldığı, işlemin 27.10.1975 tarihinde ilan edilerek kesinleştiği ve Mart 1984 tarih 31 numarada tapu kütüğüne tescil edildiği, kadastro çalışmaları sırasında, kesinleşen 2. madde sahasına, 200 ada 13 parsel numarası verilerek -77H.8000 m2- yüzölçümüyle 3402 Sayılı Yasanın 22. maddesi gereğince tutanak düzenlenmeksizin tapu kütüğüne aynen aktarıldığı,
3) Mahkemece 1988/312 sayılı mesaha tashihi davasında, Hazine vekilinin Mart 1984 tarih 31 numaralı tapu kaydına dayanmadığı, tapuda satın alan davalılar ve Hazine yönünden kesin hüküm oluştuğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de;. maddi anlamda kesin hükmü düzenleyen H.Y.U.Y nın 237. maddesinin “kesin hüküm ancak konusunu oluşturan husus hakkında geçerlidir. Kesin hüküm vardır denilebilmesi için iki tarafın ve dava konusunun ve dayanılan sebebin aynı olması gerekir” şeklinde olduğu,madde metninden de anlaşılacağı gibi kesin hükmün varlığından söz edebilmek için davanın taraflarının, konusunun ve dava sebeplerinin aynı olması gerektiği,
a) Bu koşullardan birincisi davanın konusu, dava ile elde edilmek istenen sonuçtur. Taşınmaza ilişkin davalarda dava konusu, taşınmazın kendisidir. Ancak, aynı taşınmaza ilişkin değişik hakların dava konusu edilmesi halinde taşınmaz aynı olmasına rağmen dava konusunun aynı olduğundan söz edilemez. Örneğin: Davanın tarafları ve taşınmaz aynı olmasına rağmen, mülkiyete ilişkin dava reddedildikten sonra aynı taşınmaz hakkında irtifak … dava edilebilir.
b) Kesin hüküm koşullarından ikincisi dava sebebidir ki; bilimsel görüşler ile yerleşik yargısal kararlar da, dava sebebi davanın dayandırıldığı vakıalar olduğu kabul edilmektedir. Dava sebebi, hukuki sebepten ayrıdır. Mahkeme yargılama sırasında dava sebebi ile bağlı olup, başka sebepleri inceleme konusu yapamaz. Örneğin: Gerçek kişi adına tapulu taşınmazın mera olduğu iddiasıyla tapusunun iptali ile mera olarak sınırlandırılması istemiyle Hazinenin açtığı davada, taşınmaz hakkında orman araştırması yapılmayıp, sadece mera niteliği araştırılarak sonuçta taşınmazın mera olmaması nedeniyle dava reddedilirse, bundan sonra aynı taşınmazın kesinleşmiş orman sınırları içinde kaldığı ya da orman sayılan yerlerden olduğu iddiasıyla açılacak davada, dava sebebi aynı olmadığı için kesin hükmün varlığından söz edilemez.
c) Kesin hükmün koşullarından üçüncüsü, davanın taraflarının aynı olmasıdır. Tarafların aynı olmasından kasıt, her iki davada da sıfatlarının aynı olması, başka deyişle her iki davada davacı ya da davalı sıfatıyla hareket etmeleri değildir. Kesin hükümle ilgili kararda, davalı sıfatında olan kişi, ikinci davada davacı sıfatıyla yer alması halinde taraflar aynıdır. Kesin hüküm, taraflarının külli haleflerini de aynı şekilde bağlar.
Taraf ehliyeti, davada taraf olabilme yeteneğidir. Medeni hukuktaki medeni haklardan yararlanma hakkının hukuk usulünde büründüğü biçim taraf ehliyetidir. Medeni haklardan istifade yetkisine sahip her gerçek ve tüzel kişi, taraf ehliyetini de haizdir. Dava ehliyeti ise taraf ehliyetine sahip kişinin kendisinin, veya yetkili kılacağı bir temsilci ya da vekili aracılığıyla, davacı ve davalı sıfatıyla davayı takip etme ehliyetidir. Hukuki işlem ehliyetine sahip kişiler bu haklarını kullanabilirler. Kamu otoritesini kullanma yetkisine sahip Devlet bir kamu tüzel kişisi olarak taraf ehliyetine sahiptir. Devletin organları olan genel bütçeye tabi Bakanlıklar ile, bu Bakanlıklara hiyerarşik yönden bağlı olmakla birlikte yasa ile kurulan katma bütçeli genel müdürlüklerin ayrı tüzel kişiler olup, taraf ehliyetli ve ilgili organları aracılığıyla kullanacakları dava ehliyetine sahiptirler.
Husumet ise, yukarıda anlatılan kavramlardan farklı olup, taraf ehliyeti ve dava ehliyetinin subjektif hak ile ilişkilendirilmesidir. Taraf ehliyeti ve dava ehliyetine sahip bir kişiliğin husumet ehliyetinden söz edilebilmesi için, dava ile ulaşılmak istenen subjektif hak ile ilgili olması gereklidir. Örneğin: Bir taşınmazın aynına ilişkin davada, o gayrimenkulda ayni hak sahibi olan, taraf ehliyeti ve dava ehliyetine sahip kişilikler aktif (davacı) ve pasif (davalı) sıfatıyla husumet ehliyetine sahiptir.
Örneğin; Orman Genel Müdürlüğü 04 Haziran 1937 tarih ve 3204 sayılı yine24 Temmuz 1940 tarih ve 394 sayılı ek yasa ile kurulan bir kamu tüzel kişiliğidir. Ormanların işletilmesi, korunması, denetimi yasa ile bu genel müdürlüğe verilmiştir.
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 07.01.1948 gün ve 16/19-1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, “Yangın ve sair sebep ve suretle ağaçları tamamen veya kısmen yok olan orman zeminleri de dahil olduğu halde, ormana müteallik tecavüz ve mülkiyet ve emsali adli kazaya tabi davalarda, Hazineyi temsilen Hazine avukatının huzuruna lüzum olmadan, Devlet namına işletme ve istismar hak ve salahiyetine sahip bulunan Orman Genel Müdürlüğüne mensup Avukatlar bu kabil davaları münhasıran takip ve müdafaa ederler …” şeklindedir. Devlet ormanları, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olup, … mülkiyeti Hazineye, işletilmesi, korunması ve denetimi ise kuruluş yasası ile Orman Genel Müdürlüğünün tek başına aktif ve pasif dava ehliyetine sahip olduğu vurgulanmıştır. İçtihadı birleştirme kararı, Hazinenin dava hakkını kısıtlamak amacından ziyade, Orman Yönetiminin ormanlara ilişkin olarak tek başına dava açma hakkının bulunduğunu açıklamaya yöneliktir.
4) Somut olaya gelince;çekişmeli parsellerin içinde bulunduğu alana ilişkin açılan mesaha tashihi davasında , taşınmazlar 1946 yılında kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kaldığı ve bilahare orman niteliğinin yitirilmesi nedeniyle 2. madde poligonu içinde bırakıldığı halde Orman Yönetimi ve Hazineye husumet yöneltilmeden, orman incelemesi dahi yapılmadan verilen karar sonunda , kesinleşen orman sınırı içinde kalan yerler tapu kapsamına dahil edilmek suretiyle tapunun sınırları ve miktarı düzeltilmiş, Hazine vekili Karayolları Genel Müdürlüğü ile Tapu Sicil Müdürlüğünü temsilen davada yeralmıştır.Orman kadastrosuna itiraz sürelerinin geçirildiği, taşınmazın Mart 1984 tarih 31 numaralı 2. madde tapusu kapsamında kaldığı, mesaha tashihi kararının orman tahdidini iptal eden bir karar niteliğinde olmadığı açıktır.. Açıklanan nedenlerle,mesaha tashihi kararı, Hazine yönünden kesin hüküm olmaz. H.G.K.’nın 04.03.1992 gün 1992/14-610-15, 23.02.2005 gün 2005/21-66-93 ve 17.11.2008 gün 2008/11-743-737 sayılı kararları da bu doğrultudadır.
Hazine tarafından bu konular açıklanarak, çekişmeli taşınmazların kesinleşen 2. madde alanında kalması nedeni ile davalı gerçek kişi adına olan tapu kaydının iptali iddiasıyla temyize konu dava açılmıştır. Dava dilekçesindeki açıklamalar ve eklenen belgeler dikkate alındığında, davada dayanılan maddi olayın; çekişmeli taşınmazların öncesi itibarıyla orman sayılan, kamu malı niteliğinde yerlerden olduğu, özünde kamu malı olan taşınmazın bu niteliği göz önünde bulundurulmadan özel mülk olarak davalı kişiler adına yolsuz oluşturulan tapu kaydının (tescilin) hukuki dayanaktan yoksun ve yolsuz tescil durumunda olması nedeniyle iptali gerektiği konusunda açıldığının kabulü zorunludur.
Davalılar adına oluşturulan tapu kaydı yolsuz tescil niteliğindedir. Bu nedenlerle, davacılara hiç bir zaman mülkiyet … kazandırmayacağı gibi, 766 Sayılı Yasanın 46/2 ve 3402 Sayılı Yasanın 22/1. maddeleri gereğince ikinci kadastronun yolsuz (T.M.Y.nın 1025. md.) ve bütün sonuçlarıyla hükümsüz olması nedeniyle malikine mülkiyet … kazandırmayacağı ve T.M.Y.nın 1026 (E.M.Y.nın 934. İsviçre 976) maddesi gereğince sicilin hiç bir süreye bağlı kalmadan her zaman iptal edileceği, somut olayda 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesi hükümlerinin uygulanma olanağının da bulunmadığı, baştan beri yolsuz tescil niteliğinde oluşturulan sicil kaydının, davalıya hiç bir zaman mülkiyet … kazandırmayacağı ve başlangıcından itibaren yolsuz ve geçersiz olan tapu kaydının iptaline ilişkin mahkeme kararının yenilik doğuran (inşai) mülkiyet hakkını sona erdiren bir hüküm olmayıp, mevcut durumu saptayıp hukuksallaştıran, açıklayıcı (ihzari), başka bir anlatımla; sicilin oluştuğu tarihten itibaren mülkiyet hakkının doğmadığını, sicilin yolsuz ve geçersiz olduğunu belirleyen bir hüküm olduğu, bu tür kayıtlarda T.M.Y.’nın 1023.(E.M.Y.931 – İsviçre M.Y.974) maddesindeki “iyi niyetle edinme” kuralının da uygulanamayacağı, 1. Hukuk Dairesinin 27/12/1990 gün 14371-15373 ve 10/04/2002 gün 3848-4512 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi temyize konu davada orman olgusu tartışılmadığı, bu davanın hukuki sebebinin değişik olduğu, bu nedenlerle Hazinenin taraf olmadığı yüzölçümün artırılması davası sonucu verilen kararın Hazine yönünden kesin hüküm oluşturmayacağı göz önünde bulundurularak mahkemece işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu gibi hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA 08.07.2009 günü oybirliği ile karar verildi.