YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2008/9411
KARAR NO : 2008/12286
KARAR TARİHİ : 07.10.2008
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tescil davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 25.10.2004 gün ve 2004/5860-10848 sayılı bozma kararında özetle; “Mahkemece yapılan inceleme ve araştırmanın hüküm kurmaya elverişli olmadığı açıklandıktan sonra memleket haritası, amenajman planı ve … fotoğraflarının yöntemince uygulanması, zilyetlik tanıklarının dinlenmesi, 3402 Sayılı Yasanın 14. maddesinde düzenlenen kısıtlamaların davacı ve muris yönünden araştırılması, komşu taşınmazların ne olduğunun denetlenmesi” gereğine değinilmiştir. Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın kabulüne, … Köyü, … mevkiinde yer alan ve … bilirkişi krokisinde (A) harfi ile gösterilen 20,080 m2 yüzölçümlü taşınmazın davacı … adına tapuya tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, tescil niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde dava tarihinden önce orman kadastrosu yapılmamıştır. Genel arazi kadastrosu işlemi ise, 1958 yılında yapılarak 15.02.1958 tarihinde kesinleşmiştir. Kesinleşme tarihi ile dava tarihi arasında 20 yıllık süre geçmiştir.
Mahkemece yapılan inceleme sonucunda bilirkişi krokisinde (A) harfi ile gösterilen 20080 m2 yüzölçümlü taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olmadığı, Medeni Yasanın 713 ve 3402 Sayılı Yasanın 14 ve 17. maddelerinde yazılı imar – ihya ve kazandırıcı zamanaşımı yolu ile taşınmaz edinme koşullarının davacı yararına oluştuğu kabul edilerek davanın kabulü yolunda hüküm kurulmuştur.
Ne var ki; delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülmüştür. Dosyada yer alan Ziraat Mühendisi … Gün’e ait 18/05/2007 günlü rapor ile Orman Yüksek Mühendisi … Baz’a ait 14/06/2007 günlü raporda taşınmazın 45-50 yaşlı kapama zeytinlik olduğundan söz edilmektedir. Ancak, keşifte yer alan … ve orman bilirkişilerince keşif sırasında uygulandığı bildirilen orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeğinin de memleket haritası ölçeğine bilgisayar ortamında (… veya benzeri programlar kullanılarak) çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de gösterecek şekilde birbiri üzerine ablike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunun … parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterdikleri müşterek imzalı raporda taşınmazın bulunduğu yer çalılık ve yapraklı ağaç sembollü yeşil alana isabet etmektedir. Bu alanda zeytinlik sembolü bulunmamaktadır. Bilirkişiler kullanılan memleket haritalarının 1956 ve 1976 tarihli olduğunu bildirmişlerdir. … uzmanı bilirkişi raporunda belirtildiği gibi 45-50 yaşlarında bulunan bir zeytinliğin 1976 tarihli haritada zeytinlik sembolleri ile görülebilmesi gereklidir. Bu durum bilirkişi raporlarının eylemli durum açısından gerçeği yansıtmadığını, zilyetlik koşullarının gerçekleşmemiş olduğunu göstermektedir. Bilirkişi raporlarında taşınmazın üzerinde bulunan zeytinlerin sayısı açıklanmamış olduğu gibi eğiminin de doğru belirlenmediği memleket haritasındaki münhanilerin sıklığından anlaşılıyor ise de bozma nedenine göre bu yönler üzerinde durulmamıştır. Tescili istenen çekişmeli yerin içinde bulunduğu pafta örneği dosyaya getirtilmiş bu alanın haritada “FUNDALIK” yazılı yere denk geldiği gözlenmiştir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu alanın, bu yerde 1958 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında Devlet Ormanı niteliğiyle tespit harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. H.G.K.nun 21.01.2004 gün 2004/8-15-7 ve 12/05/2004 gün 2004/8-242-292 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi, çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede arazi kadastrosu 1958 yılında 5602 Sayılı Kadastro Yasası yürürlüğü sırasında yapıldığı ve davaya konu taşınmazın tesbit dışı bırakıldığı tartışmasızdır.
3402 Sayılı Kadastro Yasasının uygulanmaya başladığı 10/10/1987 tarihten önce 2613, 5602 ve 766 Sayılı Yasaların hükümlerine göre, kadastrosu yapılacağı ilan edilen ve önceden sınırları belirlenen çalışma alanları içerisindeki ormanlar tesbit dışı bırakılmışlardır. Bir diğer anlatımla, arazi kadastrosu ekipleri ormanların kadastrosunu yapmamış, ancak bölgede daha önce orman kadastrosu yapılıp kesinleşen ve tapuya tescil edilen ormanlara ait kayıtlar, o birliğin çalışma alanının tapu kütüğüne aktarılmıştır (766 Sayılı Yasanın madde 46/3). Bölgede orman kadastrosu yapılmamışsa, arazi kadastrosunun yapılacağı bölgedeki, ormanların sınırlandırılması Orman İdaresinden istenmiş, İdarenin orman sınırlarını belirlemesinden sonra arazi kadastro ekipleri bu sınırlamayı esas almak suretiyle, belirlenen orman sınırına girmeden arazi kadastro çalışmalarını yürütmüşlerdir. Bu uygulama 3402 Sayılı Kadastro Yasasının yürürlüğe girdiği 10/10/1987 tarihine kadar sürdürülmüş, 3402 Sayılı Yasanın yürürlüğünden sonra ise anılan Yasanın 4. maddesi gereğince işlem yapılmıştır. Her olaya olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan yasa hükümlerinin uygulanması gerekir. Bu nedenle; somut olayın 5602 Sayılı Yasa hükümleri gereğince irdelemesi yapılıp uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi zorunludur.
1958 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında davaya konu taşınmazla birlikte bu taşınmazların bitişiğinde bulunan arazi bölümlerinin tesbit dışı bırakıldığı, çekişmeli taşınmazların bitişiğindeki ya da yakınındaki arazi bölümünün ise … arazisi niteliğiyle hak sahipleri adına tesbit ve tescil edildikleri anlaşılmaktadır. Bu yerde bu güne kadar orman kadastrosu yapılmamıştır. Arazinin konumu ve davalı taşınmaz ile orman arasında ayırıcı bir unsurun olmayışı ve arazi kadastrosunun yapıldığı yıllardaki kadastro ekiplerinin ormanlarla ilgili yukarıda anlatılan çalışma yöntemleri gözönünde bulundurulduğunda, davaya konu taşınmazların yer aldığı arazi bölümünün de orman olarak tesbit dışı bırakıldığının kabulü zorunlu bulunmaktadır. Her ne kadar bilirkişi ve tanıklar taşınmazın öncesinin orman olmadığını, üzerinde imar- ihyayı gerektirecek nitelikte maki veya benzeri bitki örtüsünün bulunmadığını, taşınmazların davacı tarafından 30 – 40 yıldır kullanıldığını ifade etmişlerse de, kadastro işlemi olan tesbit dışı bırakma işlemine, araziye ve eylemli duruma uygun düşmeyen bilirkişi ve tanık sözlerine değer verilemez. Mevcut deliller karşısında taşınmazın öncesinin orman olmadığı, bunu iddia eden tarafça maddi ve kesin delillerle kanıtlanması gerekir. Davacı taraf taşınmazın öncesinin orman olmadığını kesin delillerle kanıtlayamamıştır. 6831 Sayılı Orman Yasasının 1. maddesi gereğince, “Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaçcık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.” zaman içinde taşınmaz üzerindeki orman örtüsünün kaldırılmış olması o yerin orman niteliğini kaybettiği anlamına gelmez. Toprağı ile birlikte orman olan taşınmazın zilyetlikle iktisabı da mümkün değildir. Yine H.G.K.’nun 24/10/2001 gün ve 2001/8-964-751 sayılı ve 13/02/2002 gün ve 2002/8 – 183- 187 sayılı kararları ile kadastro (tapulama) komisyonlarınca orman sayılarak tesbit harici bırakılan yerler de, yukarıda yazılı gerekçelerle orman kadastrosunun kesinleştiği güne kadar orman sayılacağından, sürdürülen zilyetliğe değer verilemeyeceği kabul edilmiştir.
Bu nedenlerle; davaya konu taşınmazın öncesi orman olup bu niteliğini koruduğu sıradaki zilyetliğe değer verilemez. Zilyetlikle mülk edinme koşulları oluşmadığı gibi, dava konusu taşınmaz 6831 Sayılı Yasanın 05/11/2003 gün ve 4999 Sayılı Yasa ile değişik 7. maddesi gereğince “herhangi bir nedenle orman sınırı dışında bırakılan orman” olması nedeniyle yeniden orman sınırları içine de alınabilir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı gerçek kişinin davasının reddine karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ve gerekçelerle kabul yolunda hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına 07/10/2008 günü oybirliği ile karar verildi.