YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2008/10049
KARAR NO : 2008/12317
KARAR TARİHİ : 07.10.2008
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
Taraflar arasındaki kadastro tesbitine itiraz davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi Hazine tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava konusu taşınmazın bulunduğu … Köyünde 1962 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında paftasında Devlet ormanı nitelemesi yapılarak tespit harici bırakılan yerlerde 2000 yılında 3402 Sayılı Yasanın 22. maddesi uyarınca yapılan kadastro sırasında, … Köyü 373 parsel sayılı 1234 m2 yüzölçümündeki taşınmaz satım senedine dayalı olarak davcının zilyetliğinde bulunduğu, ancak taşınmazların 1962 yılında yapılan ilk tesis kadastrosu sırasında orman olarak kadastro dışı bırakıldığı, daha sonra orman kadastro komisyonunca 21.10.1982 tarihinde yapılan aplikasyonda bu yerin orman sınırları dışında bırakılıp paftasında sarıya boyandığından söz edilerek tarla niteliği ile Hazine adına tesbit edilmiştir.
Davacı, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak tespitin iptali ile taşınmazın adına tescili istemi ile dava açmıştır.
Mahkemece davanın kabulüne, … Köyü 373 parselin davacı adına tesciline karar verilmiş, hüküm davalı Hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, kadastro tesbitine itiraz niteliğindedir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1962 yılında yapılan genel arazi kadastrosu ile 3116 Sayılı Yasa hükmüne göre 1942 yılında yapılıp kesinleşen ilk orman kadastrosu ve 1744 sayılı Yasa hükmü uyarınca yapılıp 1981 yılında kesinleşen aplikasyon ve 2. madde uygulaması, 1985 yılında 2896 Sayılı Yasaya göre yapılan aplikasyon ve 2/B madde uygulaması ile 1990 yılında 3302 Sayılı Yasa hükümlerine göre yapılıp kesinleşen aplikasyon ve 2/B madde uygulamaları bulunmaktadır.
Mahkemece çekişmeli 373 parsel sayılı taşınmazın orman sayılmayan … arazisi niteliğinde bulunduğu, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği koşullarının davacı yararına oluştuğu kabul edilerek davacı adına tescile karar verilmişse de, delillerin takdirinde yanılgıya düşülmüştür.
Yörede 1962 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sonucunda düzenlenen ve bir örneği dava dosyasına getirtilen orijinalinden fotokopisi çıkarılmış kadastro pafta örneğinden, çekişmeli taşınmazın bulunduğu alanın bitişikteki 1942 yılında kadastrosu yapılan … Devlet Ormanı ile birlikte Devlet Ormanı nitelemesi yapılıp pafta üzerine yazılarak tespit harici bırakıldığı anlaşılmaktadır. H.G.K.nun 21.01.2004 gün 2004/8-15-7 ve 12/05/2004 gün 2004/8-242-292 sayılı kararlarında da belirtildiği gibi, çekişmeli taşınmazın bulunduğu bölgede arazi kadastrosu 1962 yılında 5602 Sayılı Kadastro Yasası yürürlüğü sırasında yapıldığı ve davaya konu taşınmazın tesbit dışı bırakıldığı tartışmasızdır. Burada halledilmesi gereken sorun, kadastro çalışmaları sırasında taşınmazın hangi nitelikte tesbit dışı bırakıldığı konusudur.
3402 Sayılı Kadastro Yasasının uygulanmaya başlandığı 10/10/1987 tarihten önce 2613, 5602 ve 766 sayılı Yasaların hükümlerine göre, kadastrosu yapılacağı ilan edilen ve önceden sınırları belirlenen çalışma alanları içerisindeki ormanlar tesbit dışı bırakılmışlardır. Bir diğer anlatımla, arazi kadastrosu ekipleri ormanların kadastrosunu yapmamış, ancak bölgede daha önce orman kadastrosu yapılıp kesinleşen ve tapuya tescil edilen ormanlara ait kayıtlar, o birliğin çalışma alanının tapu kütüğüne aktarılmıştır (766 Sayılı Yasanın madde 46/3). Bölgede orman kadastrosu yapılmamışsa, arazi kadastrosunun yapılacağı bölgedeki, ormanların sınırlandırılması Orman İdaresinden istenmiş, İdarenin orman sınırlarını belirlemesinden sonra arazi kadastro ekipleri bu sınırlamayı esas almak suretiyle, belirlenen orman sınırına girmeden arazi kadastro çalışmalarını yürütmüşlerdir. Bu uygulama 3402 Sayılı Kadastro Yasasının yürürlüğe girdiği 10/10/1987 tarihine kadar sürdürülmüş, 3402 Sayılı Yasanın yürürlüğünden sonra ise anılan Yasanın 4. maddesi gereğince işlem yapılmıştır. Her olaya olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan yasa hükümlerinin uygulanması gerekir. Bu nedenle; somut olayın 5602 Sayılı Yasa hükümleri gereğince irdelemesi yapılıp uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi zorunludur.
1962 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında davaya konu taşınmazla birlikte bu taşınmazların bitişiğinde bulunan 1942 yılında yapılıp kesinleşen orman sınırı içinde kalan ve kalmayan arazi bölümlerinin tamamı kadastro paftası üzerine Devlet Ormanı nitelemesi yapılarak tesbit dışı bırakıldığı, çekişmeli taşınmazın bitişiğindeki ya da yakınındaki arazi bölümünün ise … arazisi niteliğiyle hak sahipleri adına tesbit ve tescil edildikleri anlaşılmaktadır. Arazinin konumu ve davalı taşınmaz ile orman arasında ayırıcı bir unsurun olmayışı ve arazi kadastrosunun yapıldığı yıllardaki kadastro ekiplerinin ormanlarla ilgili yukarıda anlatılan çalışma yöntemleri gözönünde bulundurulduğunda, davaya konu taşınmazların yer aldığı arazi bölümünün de orman olarak tesbit dışı bırakıldığının kabulü zorunlu bulunmaktadır. Her ne kadar bilirkişi ve tanıklar taşınmazın 1942 yılında yapılan orman sınırları dışında olduğunu ifade etmişlerse de, kadastro işlemi olan tesbit dışı bırakma işlemine, araziye ve eylemli duruma uygun düşmeyen bilirkişi düşüncesine değer verilemez. Mevcut deliller karşısında taşınmazın öncesinin orman olmadığı, bunu iddia eden tarafça maddi ve kesin delillerle kanıtlanması gerekir. 6831 Sayılı Orman Yasasının 1. maddesi gereğince, “Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaçcık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.” zaman içinde taşınmaz üzerindeki orman örtüsünün kaldırılmış olması o yerin orman niteliğini kaybettiği anlamına gelmez. Toprağı ile birlikte orman olan taşınmazın zilyetlikle iktisabı da mümkün değildir. Yine H.G.K.’nun 24/10/2001 gün ve 2001/8-964-751 sayılı ve 13/02/2002 gün ve 2002/8 – 183- 187 sayılı kararları ile kadastro (tapulama) komisyonlarınca orman sayılarak tesbit harici bırakılan yerlerin de orman sayılacağı kabul edilmiştir.
Tesbit edilen bu duruma göre, yöredeki Devlet ormanlarının kadastrosunun 1942 yılında yapıldığı, 1962 yılında yapılan genel kadastroda çekişmeli parsel kadastro paftası üzerine Devlet Ormanı nitelemesi yapılarak tesbit harici bırakıldığı, 13.07.1945 tarihinde yürürlüğe giren 4785 Sayılı Yasa ile o tarihte var olan özel ve tüzel kişilere ait bütün ormanların hiç bir bildirime gerek kalmaksızın devletleştirildiği, bu nedenle, 4785 Sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce bu yerde yapılan orman kadastrosunun uygulanması sonucu taşınmazın orman niteliğinin belirlenmesinin mümkün olmadığı, 1942 tahdit haritasının ve tutanaklarının uygulaması yetersiz ise de, yörede 4785 Sayılı Yasa hükümlerine göre bir orman kadastrosu yapılmadığından bu eksikliğin sonuca etkili olamayacağı, 1962 yılında eylemli orman olması nedeniyle tespit harici bırakılan taşınmazın orman sayılan yer olduğu, … yüzölçümlü dava konusu 373 sayılı parselle birlikte komşu 372, 374 ve 375 sayılı parseller birlikte düşünüldüğünde dört tarafı orman ile çevrili ve ormanla bütünlük oluşturan 6831 Sayılı Yasanın 17/2. maddesi kapsamında orman içi açıklık olduğunun dahi kabulü gerekeceği, İstanbul İline içme ve kullanma suyu sağlayan … Barajının su havzasının koruma bandı içinde kaldığının bilirkişi raporunda belirtildiği, 6831 Sayılı Yasanın 2/B madde uygulaması sonucu orman rejimi dışına çıkartılan ve su havzasında kalan yerlerin dahi Hazine tarafından yeniden Orman Genel Müdürlüğüne orman yetiştirilmek üzere tahsis edildiğinin aynı bölgede Daireye temyiz incelemesi için gelen bir çok dosya içindeki evraklardan anlaşıldığı ve Anayasanın 169, 3402 Sayılı Yasanın 17/1 ve 18/2. maddeleri
gereğince ormanların zilyetlikle kazanılamayacağı gözönünde bulundurularak dava konusu parselin öncesinin orman olduğu, ve bitişik Devlet Ormanının devamı niteliğinde bulunduğu anlaşılmakla, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu gibi hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; davalı Hazinenin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer yönlerin incelenmesine gerek olmadığına 07/10/2008 günü oybirliği ile karar verildi.