Yargıtay Kararı 20. Hukuk Dairesi 2006/15935 E. 2007/1228 K. 01.02.2007 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2006/15935
KARAR NO : 2007/1228
KARAR TARİHİ : 01.02.2007

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı gerçek kişi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R

Davacı … 26/02/2003 tarihli dilekçesiyle, …-… Mahallesi Babuşlar Mevkii 2607 sayılı parselin, 1946 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde olduğunu, ancak 1957 yılında makiye ayrılmakla, orman ile ilgisinin kalmadığını, 50 yıldan fazla süreyle … alanı olarak kullanıldığını, Hazine adına tesbit ve tapuya tescil edildiği tarihe kadar, yararına kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının oluştuğunu iddia ederek, Hazine adına olan tapu kaydının iptali ile adına tapuya tescilini istemiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı gerçek kişi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, imar ihya ve zilyetliğe dayanılarak kesinleşen 2/B madde sahası olması nedeniyle Hazine adına tapuya tescil edilen taşınmazın tapu kaydının iptali ve tesciline ilişkindir.
Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde, dava tarihinden önce 1946 yılında yapılıp 1947 yılında kesinleşen orman kadastrosu bulunmaktadır. Daha sonra 24.03.1976 tarihinde ilan edilerek kesinleşen aplikasyon ve 6831 sayılı yasanın 1744 Sayılı Yasa ile değişik 2. madde uygulaması ile 1987 yılında yapılıp, 04.06.1987 tarihinde ilan edilerek dava tarihinden çok önce kesinleşen aplikasyon ve 3302 Sayılı Yasa ile değişik 6831 Sayılı Yasanın 2/B madde uygulaması vardır.
…-… Mahallesi Babuşlar mevkii 2607 parsel sayılı 7593 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, 1988-1992 yılları arasında 3402 ve 2924 Sayılı Yasa hükümleri gereğince yapılıp, 28.01.1993 ila 01.03.1993 tarihleri arasında ilan edilerek kesinleşen arazi kadastrosunda “…’in kullanımında olduğu” beyanlar hanesine yazılarak tarla niteliğiyle Hazine adına tesbit edilmiş, kadastro tesbiti itirazsız kesinleşerek tapuya tescil edilmiştir.
Davacı, taşınmazın 3116 Sayılı Yasa hükümlerine göre 1946 yılında yapılıp kesinleşen orman kadastro sınrıları içinde olduğunu, ancak daha sonra makiye ayrıldığını, muris veya bayiilerine ait eski tarihli tapu kaydı kapsamında kaldığı gibi zilyetlik koşullarının yararına oluştuğunu bildirerek, aleyhindeki mahkeme hükmünün bozulmasını istemektedir.
Davanın özelliği nedeniyle maki tespit komisyonlarının kuruluşunun ve yaptıkları işlemlerin niteliğinin belirlenmesi zorunlu görülmüştür.

-2-
2006/15935 – 2007/1228
1- 22.03.1996 tarih 5/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile “5653 Sayılı Yasayla değişik 3116 Sayılı Yasanın 1-e maddesi uyarınca kurulan maki tespit komisyonlarının yasal ve yaptıkları işlemlerin de geçerli olduğu ve makiye ayrılan yerlerde özel yasalar uyarınca oluşturulan tapulara değer verilmesi gerektiği” kabul edilmiş olduğuna göre, bunun karşı kavramından yasaya uygun kurulmayan komisyonların yasal olmayacağı ve yine yasaya uygun kurulmayan ve yasaya uygun görev yapmayan komisyonların yaptıkları işlemlerin de yasal olmayacağı ve makiye ayrılan yerlerde özel yasalar uyarınca oluşturulan tapu kayıtları dışında kalan başka tapu kayıtlarına değer verilemeyeceği ve bu yerlerin zilyetlikte kazanılması konusunun içtihadı birleştirme kararının konusu olmadığı sonucu ortaya çıkar.
2- 24.03.1950 tarihinde kabul edilip, 03.04.1950 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 3116 Sayılı Yasanın 5653 Sayılı Yasa ile değişik 5. maddesi “Devlet Ormanlarının ve bu ormanların içinde ve bitişiğindeki otlak, yaylak, kışlak, sulak; diğer ormanlar ve her nevi arazinin sınırlaması işi bir yüksek orman mühendisinin başkanlığı altında Adalet Bakanlığınca hukuk mezunları arasında tayin edilecek bir hukukçu üye ile il genel meclisi daimi encümeni tarafından seçilecek bir üyeden müteşekkil bir komisyon tarafından yapılır. Bu komisyonlar beldelerde belediye encümenleri, köylerde ihtiyar kurulu tarafından seçilecek lüzumlu bilirkişilerin fikirlerinden de faydalanılır…” şeklinde olup, komisyonların nasıl ve kimlerin katılımı ile kurulacağını gösterdiği halde, Orman Genel Müdürlüğünün 17.08.1950 tarihli tamimi ile yürürlüğe konulan Makilik ve Orman Sınırlarının Tesbitine Ait Yönetmeliğin “Amaç” başlıklı 1. maddesi “5653 Sayılı Yasanın birinci maddesinin (E) bendi hükmü ile ormandan sayılmadığı belirtilen ve memleketimizde Karadenizin Kızılırmaktan itibaren batısında, Ege ve bilhassa Akdeniz sahil mıntıkalarındaki devamlı hasılat vermeyen veya muhafaza ormanı mahiyetini taşımayan makiliklerin orman sahaları ile tedahüllerini önlemek için 1/25000 mikyaslı askeri haritaları bulunan ilçelerde ve diğer lüzum ve zaruret görülen yerlerde makilik ve orman sahalarının birleştiği hatlar üzerindeki orman sınırları orman tahdit komisyonları veya mahalli orman işletme teşkilatı tarafından teşkil edilecek komisyonlar tarafından tesbit olunacak ve arz üzerinde özel işaretler ile belli edilecektir.
Komisyonların çalışmaları sırasında mıntıkasındaki işlerden bilgi edinmek ve komisyonda çalışmak üzere o yerin bölge şefi orman bakım memuru da bulundurulacaktır.” şeklindedir.
Yukarıda yazılı yönetmeliğin 1. Maddesinde makiye ayırma işleminin orman tahdit komisyonları tarafından yapılacağı belirtildikten sonra, yasanın 5. maddesine aykırı olarak mahalli orman idaresince oluşturulacak komisyonlar tarafından da yapılabileceği öngörülmüştür. Yönetmelikler, yasa ve tüzüklerin uygulama alanını gösterir, yasalardaki düzeni değiştirir … hükümler getiremez. Hukukun en … ilkelerinden olan hukukun üstünlüğü ilkesi gereğince, hukukun şekli kaynaklarından olan yasalar, Anayasa hükümlerine, yasaların uygulamasında karşılaşılacak sorunların açıklığa kavuşturulması için çıkarılan yönetmelikler de kaynağını bulduğu yasalara aykırı olamaz. Aykırılık durumunda, Türk ulusu adına yargı yetkisini kullanan mahkemeler Anayasa ve yasaya aykırı olan idari tasarruf niteliğinde olan yönetmeliği uygulayamaz ve yasalara aykırı yönetmelik hükümlerine değer veremez. Hukuk Genel Kurulunun 02.03.2005 gün 2005/11-81-118 K. ve 30.06.1999 gün ve 1999/21-892-864 sayılı kararları da bu yöndedir.
Yine 3116 Sayılı Yasanın 5653 Sayılı Yasa ile değişik 1-e maddesi ile “maki cinsinden her türlü ağaçlıklarla örtülü yerler orman sayılmaz” hükmü getirildiği halde, Orman Genel Müdürlüğünün 17.08.1950 tarihli tamimi ile yürürlüğe konulan Maki Yönetmeliğinin 2/1 maddesinde, hangi cins ağaçcıkların maki florası olduğu açıklandıktan sonra, aynı maddenin ikinci fıkrasında “Yukarıda sayılan ağaççıklardan müteşekkil formasyonla örtülü sahalar düz ve inbat kabiliyeti fazla olan yerlerde, işgal sahaları itibariyle % 10 nisbetine kadar KORU ve % 25 nisbetine kadar BALTALIK ORMAN teşkil eden ağaçları ihtiva etse dahi maki sayılır” şeklinde belirtilmiştir.
-3-
2006/15935 – 2007/1228

Görüldüğü gibi, yasanın 1-e maddesi ile sadece “maki cinsinden her türlü ağaçcıklarla örtülü yerler orman sayılmaz” hükmüne karşılık, yönetmeliğin 2/2 maddesi ile “% 10 nisbetinde KORU ve % 25 nisbetinde BALTALIK ORMANLARIN da maki sayılacağı” belirtilerek, yasanın orman olarak tanımladığı yerler yasaya aykırı olan yönetmeliğin bu maddesi ile maki sayılmış ve maki kavramı orman aleyhine genişletilmiş olduğundan, yukarıda belirtildiği gibi yasaya aykırı yönetmeliğe değer verilemez.
3- Çekişmeli taşınmazın bulunduğu yerde 1953 yılında yapılan makiye ayırma çalışmalarında, Başkan … …, Mühendis … …, Bölge şefi … ve bakım memuru … Güneş isimli kişilerden oluşturulan komisyon üye … çalışmalarda hazır bulunmadığı halde, 03.05.1953 tarihinde işe başlayarak çalışmaya devam etmiş ve maki yönetmeliğinde tanımı yapılan “makilik ve orman sahalarının birleştiği hatlar üzerindeki orman sınırlarını” belirlemeyip, bir çok köy yerleşim yerini, kişilere ait tapulu-tapusuz arazileri, meraları, kesinleşmiş orman kadastro sınırları içinde kalan ormanları ve orman tahdit sınırları dışında kalmakla birlikte, 4785 Sayılı Yasa gereği devletleştirilmiş ormanlar ile yasanın tanımladığı maki kavramına girmeyen ormanları, maki sahası olarak ayırarak zemine uygulama imkanı olmayan ölçeksiz bir kroki düzenlemiştir. Komisyon üyesi bölge şefi … komisyon çalışmalarına hiçbir zaman katılmamış ve çalışma tutanaklarını da imza etmemiştir.
5653 Sayılı Yasa, 08.09.1956 tarihinde yürürlüğe giren 6831 Sayılı Yasanın 117. maddesi ile yürürlükten kaldırıldığı halde, … Orman Başmüdürlüğünün 28.05.1957 gün ve 353-238/65 sayılı emirleri gereği “… Merkez ilçe … Köyü hudutları içinde …, …, … ve … Köylerinde ziraata elverişli makilik alanların tesbitini yapmak üzere” 24.06.1957 günü çalışmaya başlayan Makiye Ayırma Komisyonu, 6 numaralı Orman Kadastro Komisyonu Reisi … …, Mühendis … …, … Orman Bölge şefi … ve muhafaza memuru … …’den oluşturulmuş ve bu komisyonda yine yönetmelikte tanımı yapılan makilik ve orman sahalarının birleştiği hatlar üzerindeki orman sınırlarını belirlemeyip, 1953 yılında görev yapan komisyon gibi bir çok köy yerleşim yerini, kişilere ait tapulu-tapusuz arazileri, meraları, kesinleşmiş orman kadastro sınırları içindeki ormanları ve tahdit sınırları dışında kalmakla birlikte, 4785 Sayılı Yasa gereği devletleştirilmiş ormanlar ile yasanın tanımladığı maki kavramına girmeyen ormanları ve 1953 yılında makiye ayrılan bir kısım yeri maki sahası olarak ayırarak zemine uygulama imkanı olmayan ölçeksiz bir kroki düzenlemiştir.
… Köyü, … … Çiftliği paydaşlarından …, 20.10.1966 tarihli dilekçe ile … Bakanlığına başvurarak “1946 yılında yapılan orman kadastrosunda, makilik niteliğindeki bir kısım … arazilerinin orman sınırı içine alındığından bu yerlerin makiye ayrılmasını” istemesi üzerine kurulan komisyon 19.06.1967 gün ve (I) numaralı raporu ile 10307.70 dekarlık bir sahanın makilik olduğunu belirleyerek Merkez Maki Komisyonuna tetkik için göndermiştir. Örneği dosyada bulunan 15.08.1967 gün ve Şube-2 sayılı “Merkez Maki Komisyonu Kararı” başlıklı kararda aynen şunlar yazılıdır. [“… Köyü … … Çiftliği hissedarları adına … tarafından … Bakanlığına gönderilen 20.10.1966 tarihli dilekçede; … arazilerinin orman kadastrosu sınırları içine alındığı, 6831 Sayılı Yasaya göre söz konusu sahanın makilik olduğu belirtilmiş ve … Başmüdürlüğünden maki tesbit komisyonunun teşkil olunup, mahallen tetkikat yapıldığına ve sözkonusu sahaya ait rapor ve krokileriyle muamele görmüş evrakı ihtiva eyleyen ve makamın 07.07.1967 günlü derkenarı ile … Heyeti Başkanlığına havale olunan 07.07.1967 gün, Şb-2 Müdürlüğünün 2012-55 sayılı yazısında: 24.12.1965 tarihli Bakanlık oluru ile yürürlüğe giren (Funda ve Makilik Sahaların Tesbitine ait Talimatname) hükümlerine uygun olarak kurulan Makiye Ayırma Komisyonun, yaptığı inceleme sonunda düzenlediği 19.06.1967 gün ve (I) sayılı raporuna göre, …-… Köyü mülki sınırları içindeki tahditi yapılmış ormanlık sahadan, Doğusu; … Arkı ve Diştaşlar, Batısı; … … Değirmeni, dinamit deposu, beton köprü, okul ve mırdarark, Kuzeyi; …-Serik Asvaltı, Güneyi; Mebusan Tarlaları ve Domuz Çukuru ile çevrili yerler 10307 hektar 70 dekarlık sahanın orman ve … muhafaza karakteri taşımayan
-4-
2006/15935 – 2007/1228
makilik saha olduğu tesbit edildiğinden, Maki Tesbit Komisyonunca makilik alan olarak ayrılan 10307.70 dekarlık sahanın ormanlık sayılmayan yerlerden olarak orman sınırları dışına çıkarılmasında mahzur olmadığı belirtilerek konunun Merkez Maki Komisyonunca incelenmesi istenmiştir”.
Konu; Şb-2, 3/A, 5 ve Şb.9/C ve Şb.22/A, 22/B müdürlerinin iştiraki ile incelenmiştir. Yapılan müzakere sonunda:
Dosyada mevcut, 19.06.1967 günlü raporda sözkonusu 10307.70 dekarlık sahanın FUNDA VE MAKİLİK SAHALARIN TESBİTİNE AİT TALİMATNAME hükümlerine göre, orman ve … muhafaza karakteri taşımayan ormanlık sayılmayan makilik saha olduğu anlaşılmıştır.
(10307.70) dekarlık sahanın orman sayılmayan makilik saha olduğuna ittifakla karar verilmiştir”] dendikten sonra bu karar Merkez Maki Komisyonu Başkanı … …, Şube-2 Müdürü … Sağnak, Şb-3/A müdürü yerine … Çokça, Şube-5 Müdür Yardımcısı … Buyrukçu, Şube 22/A Müdürü … …, (Şube-22/B müdürü bulunamadı), (Şube-9/C müdürü bulunamadı) yazılarak imza edilmiştir.
15.08.1967 tarihli Merkez Maki Komisyon kararında sözü edilen 19.06.1967 tarihli kroki dosyada mevcut ise de, bu krokinin dayanağı aynı tarihli rapor dosyada bulunmamaktadır.
Ancak, bilirkişi rapor ve krokisine göre, yörede 1953 ve 1957 yıllarında yapılan çalışmalarda makiye ayrılan bir bölüm yerin 1967 yılında yapılan bu son çalışmada yine makiye ayrıldığı, ayrıca önceki çalışmalarda orman sınırı içinde bırakılan bir bölüm yerin daha makiye ayrılarak maki sahasının genişletildiği, dava konusu taşınmazın 1957 yılında yapılan işlemle makiye ayrıldığı anlaşılmaktadır.
3116 ve 5653 Sayılı Yasalar 08.09.1956 tarihinde yürürlüğe giren 6831 Sayılı Yasanın 117. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan 5653 sayılı yasa ile değişik 3116 sayılı Yasanın 1/e maddesi hükmüne göre kurulan Makiye Ayırma Komisyonlarının 6831 Sayılı Yasanın yürürlüğe germesinden sonra 1957 ve 1967 yıllarında kurulan ve kadastrosu kesinleşmiş orman sahalarında çalışma yapan Makiye Ayırma Komisyonlarının yasal dayanağı bulunmamaktadır. 6831 Sayılı Orman Yasası yürürlüğe girdikten sonra bu yasanın 1/J bendinde yazılı orman ve … muhafaza karakteri taşımayan funda veya makilik sahaların belirlenmesi amacıyla Orman Genel Müdürlüğünün 24.12.1959 gün ve 2.Şube 2802-1 sayılı teklifleri ve Bakanlık Makamının 24.12.1965 tarihli “OLUR”uyla yürürlüğe giren “Funda ve Makilik Sahaların Tesbitine Ait Talimatname”nin hiç bir maddesinde, bu talimatname gereğince kurulan Maki Komisyonlarının, daha önce orman kadastrosu kesinleşmiş ormanlar içinde bulunan makilikleri ya da başka türlü bir araziyi makiye ayıracağı konusunda herhangi bir hüküm bulunmadığı gibi, 08.09.1956 tarihinde yürürlüğe giren 6831 Sayılı Orman Yasasında, bu yasanın geriye yürüyeceği ve daha önce orman kadastrosu kesinleşen ormanlar içinde kalan makilikler ya da tapulu-tapusuz ziraat arazileri hakkında yeniden işlem yapılacağı konularında da hiçbir hüküm yoktur. 6831 Sayılı Yasanın Muvakkat 3. Maddesi ile “3116 Sayılı Yasanın 7. maddesinde yazılı üç aylık orman kadastrosuna itiraz süresini geçirenlere 6831 Sayılı Yasanın yürürlük tarihinden itibaren altı aylık süre içinde orman kadastrosuna itiraz etme” yani dava açma … getirmiştir. Yasanın tanıdığı bu yollar dışında hiçbir merci ya da makam, kesinleşen orman sınırını değiştiremez ve Anayasa hükmü gereği orman sınırlarını daraltamaz. Bu nedenle; gerek 17.08.1950 tarihli “Maki Yönetmeliği” ve gerekse 1965 tarihinde yürürlüğe giren 24.12.1959 tarihli “Funda ve Makilik Sahaların Tesbitine Ait Talimatname” hükümlerine göre kurulan maki komisyonlarının daha önce kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan ormanlarda yaptığı makiye ayırma çalışmalarının yasal dayanağı bulunmadığından yok hükmündedir.
Diğer taraftan; 1957 yılında çalışan Makiye Ayırma komisyonunun 5653 Sayılı Yasa ile değişik 3116 Sayılı Yasanın 5. maddesi ve yönetmelikte öngörülen kişilerden oluşmadığından yaptıkları işlemlere değer verilemeyeceği gibi, bu komisyonlar yönetmelikte tanımı yapılan makilik ve orman sahalarının birleştiği hatlar üzerindeki orman sınırlarını belirlemeyip, bir çok köy yerleşim yerini, kişilere ait tapulu-tapusuz arazileri, meraları, kesinleşmiş orman kadastro

-5-
2006/15935 – 2007/1228
sınırları içindeki ormanları ve tahdit sınırları dışında kalmakla birlikte, 4785 Sayılı Yasa gereği devletleştirilmiş ormanlar ile yasanın tanımladığı maki kavramına girmeyen ormanları, maki sahası olarak ayırarak zemine uygulama imkanı olmayan ölçeksiz kroki düzenlediklerinden, yasaya aykırı kurulan ve yine yasaya aykırı işlem yapan komisyonun işlemlerine de değer verilemez.
4- 3116 Sayılı Yasa hükümlerine göre yapılan ve çekişmeli parseli içinde bırakan orman kadastro işlemi 1946 yılında yapılıp kesinleşmiştir. Orman kadastrosunun yapıldığı tarihte 3116 Sayılı Yasanın 7. maddesi gereğince orman kadastrosuna itiraz süresi üç aydır. Bu süreyi geçirenler için 08.09.1956 tarihinde yürürlüğe giren 6831 Sayılı Orman Yasasının muvakkat 3. Maddesi hükmü ile “3116 Sayılı Yasanın 7. maddesinde yazılı üç aylık itiraz süresini geçirenlere bu yasanın yürürlük tarihinden itibaren altı aylık itiraz süresi” getirildiği halde, bu süre içinde de orman kadastrosunun iptali için bir dava açılmamış ve dava konusu taşınmazı orman sınırları içine alan orman kadastro işlemi 1947 yılında kesinleşmiştir. Kesinleşen orman sınırlarını değiştirmeye hiç bir merci ve makam yetkili değildir. Makiye ayırma işlemi kesinleşen orman sınırını değiştirme işlemi olmayacağından, esasen makiye ayırma komisyonlarına, yasa ve ilgili yönetmeliklerde böyle bir yetki de verilmediğinden, yasa ve yönetmeliğe aykırı olarak 1957 yılında makiye ayrılan taşınmaz 1977 yılında 6831 Sayılı Yasanın 2. maddesi işlemine tabi tutulduğu güne kadar orman sınırları içinde kalmaya devam etmesi nedeniyle, orman rejimi dışına çıkarma işleminin kesinleştiği güne kadar hukuken orman olduğunun kabulü zorunludur. Orman Yönetimi de makiye ayırma işlemine değer vermeyerek 1947 yılında kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kalmaya devam ettiğini kabul ederek işlemlerini sürdürmüştür.
5- 3116 Sayılı Yasanın 5653 Sayılı Yasa ile değişik 1. maddesinin (e) fıkrasında “maki cinsinden her türlü ağaçcıklarla örtülü yerler orman sayılmaz”, aynı yasanın 4. maddesinde ise “Bu yasa yayımı tarihinde yürürlüğe girer” hükümleri bulunmaktadır. Sözü edilen yasa, 03.04.1950 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Yasanın geriye yürüyeceği konusunda bu yasada ve yönetmelikte hiç bir hüküm bulunmadığı gibi, yine yasanın ve yönetmeliğin hiç bir maddesinde “Yasanın yürürlüğü tarihinden önce kesinleşen orman sınırları içinde kalan makiliklerin, tapulu tarlaların, ham toprakların, meraların ya da çayırlıkların makiye ayrılacağı” konusunda da hiçbir hüküm bulunmamaktadır. 6831 Sayılı Orman Yasasını değiştiren 23.09.1983 gün 2896 Sayılı ve 05.06.1986 gün 3302 sayılı yasalar ile de ormanlar aleyhine birtakım hükümler yürürlüğe konulmuştur. Bu yasaların yürürlüğe girdiği tarihte kesinleşmiş olan ormanlarda da bu yasaların uygulanacağı konusunda hiç bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, her iki yasanın geçici 2. maddesinde “bu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılmasına başlanmış, ancak TAMAMLANMAMIŞ ORMAN KADASTROSU ve orman rejimleri dışına çıkarılması işlemleri, bu yasa ile değiştirilen ilgili madde hükümlerine göre Orman Kadastro Komisyonlarınca tamamlanır.” hükmü bulunmaktadır. Demek ki, orman aleyhine hükümler getiren bu … yasalar yürürlüğe girdikleri tarihten önce tamamlanmış Orman Kadastrosuna uygulanmayıp, ancak, tamamlanmamış işlere uygulanacaktır. Bilindiği gibi, yürürlükten kaldırılan ve halen yürürlükte olan yasalarımıza göre genel arazi kadastrosu ve orman kadastrosu ile ilgili tüm işlemler askı ilan tarihinin sonunda kesinleşir.
H.G.K., 11/03/1992 gün ve 1991/14-253-1992/170 sayılı kararı ile, orman kadastro çalışmalarının bitirildiği tarihin KADASTRONUN TAMAMLANMA tarihi olacağını, askı ilanı, … yasanın yürürlük tarihinden sonraki dönemde yapılsa bile, … yasanın (ilan tarihinde yürürlükte olan 3373 Sayılı Yasanın), eski yasanın (3302 Sayılı Yasa) yürürlüğü döneminde tamamlanmış işlere uygulanamayacağına karar vermiştir.
H.G.K.’nun 09/03/1988 gün 1987/2 – 860 – 1988/232 ve 23.11.1988 gün 1988/1 – 825 – 964 ve 20.12.1989 gün 1989/12 – 539 – 662 ve 06.03.2002 gün 2002/1-119 – 135 ve 26.06.2002 gün 2002/14 – 517 – 534 ve 23.10.2002 gün 2002/11-633 -847 ve 13.10.2004 gün 2004/10 – 528 – 533 ve 23.03.2005 gün 2005/14 – 172 -195 ve 06.04.2005 gün 2005/10 – 183 – 241 ve 12.07.2006 gün 2006/4 – 519 -527 ve 08.11.2006 gün ve 2006/14-701-698 ve aynı gün

-6-
2006/15935 – 2007/1228

2006/14-699-700 sayılı ve daha birçok kararlarında kabul edildiği gibi, yasada aksine bir hüküm bulunmadıkça … çıkartılan yasa yürürlük tarihinden itibaren hukuksal sonuç doğurur. Başka bir anlatımla; yürürlüğe giren Yasa yürürlük tarihinden önceki olaylara uygulanmaz. Bu durum, “Yasaların geriye yürümeyeceği ilkesi” ile ilgili usul hukukunun gereğidir.
Bu durumda; 5653 Sayılı Yasanın yürürlüğünden önce kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan yer makilik olduğu düşüncesiyle Yasa ve Yönetmelik hükümlerine uygun olarak kurulmayan ve yine yasa hükümlerine uygun olarak görev yapmayan komisyonlar tarafından, hiç bir yasal dayanağı bulunmayan işlemle makiye ayrılması yok hükmündedir. Komisyon, yasa ve yönetmeliğe uygun olarak kurulup yasa ve yönetmeliğe uygun olarak görev yapmış olsa dahi (Yasaların geriye yürümeyeceği ilkesi gereğince) yine sonuç değişmeyecek, 5653 Sayılı Yasa 03.04.1950 tarihinde yürürlüğe girdiğinden, bu tarihten önce kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan bölgede yapılan makiye ayırma işleminin yasal dayanağı bulunmadığından yok hükmünde olacaktır.
Öyle ise, 5653 Sayılı Yasa ile değiştirilen 3116 Sayılı Yasanın 1-e maddesindeki “her türlü ağaççıklarla örtülü yerler orman sayılmaz” yine, 6831 Sayılı Yasanın 1/j maddesindeki “funda ve makiliklerle örtülü orman ve … muhafaza karakteri taşımayan yerler orman sayılmaz” hükümlerinin bu yasaların yürürlük tarihinden sonra yapılacak orman kadastro işlemlerinde uygulanması gerekir. Nitekim, 17.08.1950 tarihli yönetmeliğin 2/3 maddesi “… muhafaza karakterini haiz bütün makiliklerle, yıllık veya periyodik devamlı orman hasılatı vermesi mümkün meyilli veya düz arazideki makilikler orman sahaları içine alınabilir.” şeklindedir. Kesinleşmiş orman kadastro sahaları içinde kalan bu tür makilikler zaten orman sahası içinde ve hukuken orman olduğundan, yönetmeliğin bu maddesi gereğince, maki komisyonlarının “orman sahası içine alacağı makilikler” yasanın yürürlüğe girdiği tarihte henüz orman kadastrosu yapılmamış yerlerdeki makiliklerdir.
6- Yine, yönetmeliğin 1. Maddesinde “…devamlı hasılat vermeyen veya muhafaza ormanı mahiyeti taşımayan makiliklerin, orman sahaları ile tedahüllerini (birbirinin içine girmesini) önlemek için 1/25.000 mikyaslı askeri haritaları bulunan ilçelerde ve diğer lüzum ve zaruret görülen yerlerde makilik ve orman sahalarının birleştiği hatlar üzerindeki orman sınırları ‘nın belirleneceği,” 4. Maddesinde de “… askeri haritalar üzerinde belli edilecek noktaların birleşmesiyle husule gelecek sınır hatları, orman hududunu teşkil edeceği”, 5. Maddesinde “Belli edilen sınır hatları tahdit görmemiş (orman kadastrosu yapılmamış) ilçelerde orman tahdit komisyonlarınca sonradan aletle ölçülüp, usulü dairesinde tespit olunmak şartıyla orman ve makilik sahaların sınırlarını teşkil edeceği ” hükümleri bulunmaktadır.
3116 Sayılı Yasa hükümlerine göre orman kadastrosu yapılan ve kesinleşen ormanların tümünün, tahdit tutanakları ile birlikte 1/10.000 ölçeği ile düzenlenen haritaları bulunduğu halde, yönetmeliğin hiç bir maddesinde maki komisyonlarının belirleyeceği makilik sahaların, orman kadastro (tahdit) haritaları üzerinde gösterileceği konusunda hiçbir hüküm bulunmamakta, makilik saha olarak ayrılacak yerlerin askeri haritalar üzerinde gösterileceği belirtilmektedir. 5653 Sayılı Yasanın yayımı tarihinde yürürlüğe gireceği hükmü ile yönetmeliğin yukarıda yazılı hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinde, maki belirleme komisyonlarının, orman kadastrosu (tahdidi) yapılmamış yerlerde çalışacağı açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü, bir arazi parçasının kadastro yoluyla ya da başka bir amaçla düzenlenmiş haritası varsa, o arazide sonradan yapılacak ifraz ve değişiklik işlemlerinin o araziye ait harita üzerinde gösterilip işaretlenmesi; aklın, mantığın ve kadastronun gereğidir.
7- Anayasa Mahkemesinin 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 45. maddesinin iptali konusunda verdiği 01.06.1988 gün 1987/31-13 ve 14.03.1989 gün 1988/35-13 ve 13.06.1989 gün 1989/7-25 sayılı kararlarında ve bir çok ilgili Yargıtay Daire Kararları ve H.G.K. kararlarında açıklandığı gibi, kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kalan tapu kayıtları yasal değerini yitirir. Yasal değerini yitiren bu tür tapu kayıtlarına 1744 Sayılı Yasanın 2.
-7-
2006/15935 – 2007/1228

madde uygulaması dışında hiçbir surette değer verilemez (H.G.K. 1978/778 Sayılı kararı). Yine, Y.K.D’nin Ekim 2002 sayısında yayınlanan H.G.K.’nun 27.02.2002 gün ve 2002/1-19-97 sayılı kararı ile “kesinleşen orman sınırları içine alınan eski tapu kayıtları yasal değerini yitirdiğinden, o yer makiye ayrılmış olsa bile eski tapu kayıtlarına değer verilemeyeceği” kabul edildiğine göre, böyle bir yerde zilyetliğe değer verilmesi düşünülemez.
8- Gerek 3116 Sayılı ve gerekse 5653 Sayılı Yasada ve bu yasa gereğince çıkartıldığı kabul edilen yönetmelikte, makiye ayırma işleminin orman rejimi dışına çıkarma işlemi, ya da kesinleşen orman sınırını daraltma ve değiştirme işlemi olduğu veya olacağı konusunda da hiç bir hüküm bulunmamaktadır. Kesinleşen orman sınırı içinde kalan yerlerin niteliği ister tapulu tarla olsun, ister makilik olsun, isterse orman içi boşluk, çayırlık olsun, o taşınmaz, 1961 Anayasasının 131/2 ve 1982 Anayasasının 169/2. Maddesindeki “Devlet Ormanları zamanaşımı ile mülk edinilemez” hükmü gereği ve orman mülkiyet hukuku ve orman ceza hukuku yönünden orman sayılan yerdir. Çünkü Anayasanın sözü edilen maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 18/2. maddesi tapuya tescil edilen yada edilmeyen orman ayrımı yapmadan, ormanların zamanaşımı ile mülk edinilemeyeceğini öngörmüş, yine Kadastro Yasasının 17/1. maddesi de “orman sayılmayan arazide” imar ve ihyaya olanak tanımıştır. Kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde bulunan bir yere el atıp zilyet olan kişinin eylemi orman yasasının ceza hükümlerine göre suç oluşturur. Kesinleşen orman kadastrosu bulunan yerlerde ceza hakimi, kesinleşen orman kadastrosunun 3116 Sayılı Yasanın 13 veya 6831 Sayılı Yasanın 11/4. maddesinin emredici hükmü gereğince tapuya tescil edilip edilmediğine bakmadan [Medeni Yasanın 715 (E.641) Maddesi hükmüne göre “…yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır… yararı kamuya ait … yerler, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiç bir şekilde özel mülkiyete konu olamaz” ve yine 999 (E.912) Maddesi gereğince “Özel mülkiyete tabi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir ayni hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz” kesinleşen orman kadastrosu sınırı içinde kalan taşınmaz parçası hukuken kamu malı orman sayılan yer olduğu ve tapu kütüğüne tescil edilmemiş olması Anayasa ve Yasa hükümlerine göre taşınmazın hukuken orman olma niteliğini ortadan kaldırmayacağından ve kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan tapu kayıtları yasal değerini yitireceğinden,] sadece orman kadastro harita ve tutanaklarını uygulayarak taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığını tesbit ederek, elatılan taşınmaz kesinleşen orman sınırları içinde ise, makiye ayrılan yer bile olsa, o taşınmaza herhangi bir şekilde el atan kişiyi mahkum etmektedir. H.G.K.’nun 1998/903 Sayılı ve daha bir çok kararında açıklandığı gibi orman sınırlaması kesinleşen yerlerde bir yerin orman sayılan yer olup olmadığı sınırlama harita ve tutanaklarının uygulanması sonucu belirlenir. Çünkü, makiye ayrılmakla o yer orman kadastro sınırları dışına çıkartılmamıştır. Bu güne kadar Ceza mahkemelerinin ve Yargıtay’ın uygulaması bu şekilde olmuştur.
3116 Sayılı Yasanın 13 ve 6831 Sayılı Yasanın 11/4. maddeleri gereğince “kadastrosu yapılıp kesinleşen ormanlar hiçbir resim ve harç alınmadan Hazine adına tapuya tescil olunur”. Yasanın bu emredici hükmü devlet memurlarınca şu ya da bu nedenlerle yerine getirilmemiş olsa bile durum değişmez. Orman kadastrosu kesinleşmekle o yerin mülkiyeti orman olarak Hazineye geçer. Tescil işlemi kurucu delil açıklayıcı bir işlemdir. Çünkü, arazi kadastrosunda da kesinleşen tesbit tutanağı ya da komisyon kararı 3402 Sayılı Yasanın 12/2. maddesi gereğince zamanında tapuya tescil edilmemiş olsa bile, tesbit tutanağının veya komisyon kararının kesinleşmesiyle mülkiyet … doğar. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun oybirliği ile verdiği 06.02.2002 gün ve 2002/8-72-60 sayılı kararı ile “tapuya tescil edilmemiş olsa dahi, kesinleşen kadastro komisyon kararı ile mülkiyet hakkının belirleneceği” kabul edilmiştir. Kesinleşen orman sınırı içinde olan ancak, yasaya aykırı olarak makiye ayrılan yerde sürdürülen zilyetlik, Anayasa ve yasalar karşısında suçtur. Kişilerin yasalar karşısında suç olan eylemleri kendi yararlarına hukuki bir sonuç doğuramaz. Bunun doğal sonucu olarak da,

-8-
2006/15935 – 2007/1228

kesinleşen orman sınırı içinde bulunan makilik, çayırlık ya da hali bir yerde sürdürülen zilyetliğe değer verilemez.
9- 3116 Sayılı Yasa ve bu yasanın kimi maddelerini değiştiren 5653 Sayılı Yasa 08.09.1956 tarihinde yürürlüğe giren 6831 Sayılı Orman Yasasının 117. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. Halen yürürlükte bulunan 6831 Sayılı Yasanın 1/j maddesi ile 5653 Sayılı Yasanın 1/e maddesine parelel nitelikte olan “funda veya maki ile örtülü orman ve … muhafaza karakteri taşımayan yerler orman sayılmaz” hükmü getirilmiştir.
6831 Sayılı Yasanın 1/j maddesi uyarınca Orman Genel Müdürlüğünün 24.12.1959 ve şb 2.2802-1 sayılı teklifi ve Bakanlık makamının 24.12.1965 günlü oluru ile yürürlüğe giren Funda ve Makilik Sahaların Tespitine Ait Talimatname 17.08.1950 tarih ve 2.Şb 9857-203 sayılı tamimle yayınlanan Maki Yönetmeliği’ni yürürlükten kaldırmıştır. 5653 Sayılı Yasa 08.09.1956 tarihinde yürürlükten kaldırıldığı halde 5653 Sayılı Yasa hükümlerine göre Orman Genel Müdürlüğünün 17.08.1950 tarihli tamimi ile yürürlüğe konulan ve “Maki Yönetmeliği” ismi verilen düzenleme 24.12.1965 tarihine kadar yürürlükte kalmıştır. İşte, Daireye gelen dava dosyalarında görülmektedir ki; 17.08.1950 tarihli tamimle yürürlüğe konulan Maki Yönetmeliği dayanak gösterilerek 24.12.1965 tarihine kadar ve yine bu tarihten sonra da 6831 Sayılı Yasanın 1/j maddesine göre çıkartılan Maki Talimatnamesi uyarınca makiye ayırma çalışmaları yapılmıştır.
3116 Sayılı Yasanın 7. maddesi, orman kadastro komisyonlarının yaptığı orman kadastro işlemlerinin, 6831 Sayılı Yasanın 11. maddesi,orman kadastrosu ve orman rejimi dışına çıkarma (2/B) işlemleri sonuçlarının ilan edileceğini ve itiraz süresi içinde itiraz edilmez ve dava açılmazsa işlemlerin kesinleşeceğini bildirilmekte ve yine bu yasalar ile bu konuda çıkartılan yönetmeliklerde ilanın süresi ve nerelerde nasıl yapılacağı, ilamdan sonra kimler tarafından nasıl itiraz edileceği, itirazın nasıl inceleneceği ve davanın kimler tarafından hangi mahkemede açılacağı konuları ayrıntılarıyla gösterildiği gibi 2613, 5602, 766 ve 3402 Sayılı Kadastro Yasaları ve bu yasalar gereği çıkartılan yönetmeliklerde de bu konularda açıklayıcı ve emredici hükümler bulunduğu halde, gerek 08.09.1956 tarihinden önce ve gerekse bu tarihten sonra yapılan makiye ayırma çalışmalarının hiçbiri ilan edilmemiş olduğu gibi yasa, yönetmelik ve talimatnamede, yapılan çalışmanın yerindeliğinin, hangi makam tarafından incelenip denetleneceği ve onanacağı konularında da hiçbir hüküm bulunmamaktadır.
Bu durum, makiye ayırma çalışmalarının Orman İdaresinin bir iç işi olduğu, yapılan işlemin her zaman iptal edilebileceği, ya da yeniden yapılacak bir orman kadastro çalışmasında makiye ayrılan yerlerin orman kadastro sınırı içine alınabileceği, yine kesinleşen orman kadastro sınırı içinde bulunan taşınmaz hakkında yapılan makiye ayırma işleminin orman sınırı ve orman rejimi dışına çıkartma işlemi olmadığı, (20. Hukuk Dairesinin konularla ilgili kararları ve 16. Hukuk Dairesinin 08.10.1996 gün 1996/3416-4415 Sayılı kararı) makiye ayrılmakla birlikte o taşınmazın hukuken orman olmaya ve kesinleşen orman kadastro sınırı içinde kalmaya devam ettiği kabul edilmelidir. Çünkü, “orman niteliğini kaybetme nedeniyle orman rejimi dışına çıkarma” kavramı 1961 Anayasasının 131. Maddesinin, 1970 yılında 1255 Sayılı Yasa ile değiştirilmesinden sonra hukukumuzda yer almış ve Anayasanın bu maddesinin değiştirilmesinden sonra 6831 Sayılı Yasanın 2. Maddesi değiştirilerek “bilim ve … bakımından orman niteliğini yitirme” nedeniyle orman rejimi dışına çıkartma işlemi orman kadastro komisyonları tarafından yapılmaya başlanılmış ve kesinleşen orman sınırları içinde iken makiye ayrılan yerler kesinleşen orman kadastro sınırları içinde kalmaya devam ettiği kabul edilerek, somut olayda olduğu gibi orman rejimi dışına çıkartılmıştır. Orman Yönetiminin uygulamalarına paralel olan 20. Hukuk Dairesinin konu ile ilgili tüm kararlarında ve 1. Hukuk Dairesinin 19/07/2001 gün 8253/9337 Sayılı kararında, orman sınırı içinde olan ancak makilik niteliğini taşımadığı halde makiye ayrılan yer hakkında yapılan makiye ayırma işleminin geçersiz olduğu, o yerin orman sınırı içinde kalmaya devam ettiği kabul edilmiştir.
10- Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin Y.K.D. Aralık 2001 sayısında yayınlanan 10/05/2001 gün ve 2001/3179-3713 sayılı kararını direnme yoluyla inceleyen ve 20.Hukuk Dairesinin kararında belirtilen ilkeleri aynen ve oybirliği ile benimseyen, Hukuk Genel Kurulunun
-9-
2006/15935 – 2007/1228

03/07/2002 gün ve 2002/20- 558- 588 sayılı kararı ve 20. Hukuk Dairesinin bir çok kararları ile 1. Hukuk Dairesinin 27/06/2000 gün 6766/8652 ve 02/04/2001 gün ve 2670/3847 ve 14/05/2001 gün ve 5062/5949, 7. Hukuk Dairesinin 13.12.2004 gün 2004/4196-4556 ve 17. Hukuk Dairesinin 24.01.2005 gün 2004/13872-165 ve 25.01.2005 gün 2004/13823-163 sayılı kararlarında makiye ayırma çalışmalarının idare tarafından her zaman iptal edilebileceği ve makiye ayrılan yerin halen orman sınırı içinde kalmaya devam ettiği kabul edilmiştir. Orman Yönetimi de, Maki Yönetmeliği ve Maki Talimatnamesindeki hükümleri bu şekilde anlayıp yorumlayarak, uygulamalarını da buna göre yürütmüş, yasaya aykırı olarak yapılan bir kısım maki çalışmalarını iptal etmiş, kesinleşen orman sınırları içinde makiye ayırma çalışması yapılmışsa bunun hiç bir yasal yasal değeri bulunmadığını kabul ederek, somut olayda olduğu gibi aplikasyon ve 6831 Sayılı Yasanın 2. madde uygulaması yaptığı yerlerde 2/B madde koşullarını taşımayan yerleri orman kadastro paftalarının yenilenmesi (aplikesi) sırasında orman sınırları içinde bırakmış, orman niteliğini yitiren yerleri de 6831 Sayılı Yasanın 1744 Sayılı Yasa ile değişik 2. maddesi yada 2896 ve 3302 Sayılı Yasa ile değişik 2/B maddesi gereğince orman rejimi dışına çıkartmış ya da 6831 Sayılı Yasanın 7. maddesindeki “… her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tesbiti, orman kadastro komisyonları tarafından yapılır.” hükmü gereğince çıkartılan 26/Mayıs/1958 tarihli Orman Tahdit ve Tescil Talimatnamesinin 31. maddesi ve 25 Haziran 1970 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Orman Tahdit ve Tescil Yönetmeliğinin 26-38. ve 19 Ağustos 1974 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 32/j-51. ve 20 Mayıs 1984 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 22/k-35. ve 02 Eylül 1986 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 17/k-28. ve son olarak 15 Temmuz 2004 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 20/k-31. maddelerindeki “maki tefrik komisyonlarınca yapılan belirtme tutanağı ve haritaların yapılacak orman kadastrosuna (tahdidine) hazırlık olmak üzere bulunduğu yerlerden getirtilerek orman kadastrosu (tahdidi) çalışmaları sırasında kadastro komisyonlarınca döküman olarak kullanacağı” ve yine “daha önce makiye ayrılan yerlerin orman olduğunun tesbit edilmesi halinde bu yerlerin yapılacak orman kadastrosu sırasında orman kadastrosu sınırları içine alınacağı” hükümleri gereğince, makiye ayrılan bir kısım yerler, sonradan yapılan orman kadastrosu sırasında orman sınırları içine alarak işlemleri kesinleştirmiştir. Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin konu ile ilgili bir çok kararlarında bu tür yapılan işlemlerin yasaya uygun olduğu kabul edildiği gibi 16. Hukuk Dairesinin 15.01.1991 gün 1990/5423-121 ve 1. Hukuk Dairenin 19/01/2000 gün 1999/13546- 257 sayılı ve Hukuk Genel Kurulunun 05/02/2003 gün ve 2003/20-84-50 ve 28/05/2003 gün 2003/20- 371- 358 sayılı kararlarında da kabul edilmiştir.
11- Somut olayda, kesinleşmiş orman kadastro tutanak ve haritalarının uygulanmasına dayalı araştırma, inceleme ve keşif sonucu düzenlenen uzman orman bilirkişi raporundan, dava konusu taşınmazın 1946 yılında 3116 Sayılı Yasaya göre yapılan orman tahdidinde, orman sınırları içinde bırakıldığı ve işlemin kesinleştiği; 5653 Sayılı Yasanın 08.09.1956 tarihinde yürürlüğe giren 6831 Sayılı Yasanın 117. maddesi ile yürürlükten kaldırıldıktan sonra, yürürlükten kaldırılan 5653 Sayılı Yasa ve bu yasa uygulamasını göstermek için çıkarıldığı kabul edilen 17.08.1950 tarihli yönetmeliğe aykırı olarak kurulan ve yine 5653 Sayılı Yasa ve yönetmelik hükümlerine uymadan çalışma yapan maki komisyonunca 1957 yılında Akdeniz Makisi olarak tesbit edilmişse de, 1977 yılında Orman Yönetimi tarafından 1957 yılındaki makiye ayırma işlemine değer verilmeyerek ve 1946 yılında kesinleşen orman kadastro sınırı içinde kalmaya devam ettiği kabul edilerek yörede 1961 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında orman olarak tapulama tesbiti dışı bırakıldığı, 1744 Sayılı Yasanın 2. maddesi gereğince nitelik kaybı nedeniyle, Hazine adına orman sınırları dışına çıkartıldığı ve 1980 yılında yapılan kadastro sonucu 1345 parsel sayısı ile Hazine adına tesbit edilmişse de, gerçek kişilerin itirazı üzerine Kadastro Mahkemesinin 11.06.1984 gün ve 1984/417-879 sayılı kararı ile bu işlemin ikinci kadastro sayılarak iptal edildiği, 1988 yılında 3402 Sayılı Yasanın 22/2. maddesi ve 2924 Sayılı Yasa gereğince yapılan ek kadastroda orman rejimi dışına çıkartılan yer niteliğiyle yine Hazine adına tesbit edilip, kadastro tesbitinin itirazsız kesinleştiği, 6831 Sayılı
-10-
2006/15935 – 2007/1228

Yasanın değişik 2. ve 2/B madde uygulaması sonucu orman niteliğini kaybetmesi nedeniyle Hazine adına orman sınırları dışına çıkarılan taşınmazların, Anayasanın 170. maddesinde belirtilen kamu hizmetinin yerine getirilmesi için 2924 Sayılı Yasa gereği Orman Bakanlığının emrine geçeceği, başka bir anlatımla, Orman Bakanlığına tahsis edilmiş sayılacağından, 3402 Sayılı Yasanın 17. maddesi ve yine yasalar gereği Hazineye kalan yerler olması nedeniyle aynı yasanın 18. maddesi hükmü karşısında kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine konu olamayacağı, yörede 1953 ve 1967 yıllarında diğer taşınmazlarla ilgili ve çekişmeli taşınmazlar hakkında da 1957 yılında yapılan makiye ayırma işleminin hiç bir yasal dayanağının bulunmadığı gözetilerek, 1961 yılında yapılan genel arazi kadastrosunda orman sınırı içinde olması nedeniyle orman olarak tapulama dışı bırakılan ve 1976 yılında kesinleşen işlemle orman rejimi dışına çıkartılan ve 1988 yılında bu niteliği ile Hazine adına tesbit ve 01.03.1993 tarihinde Hazine adına tescil edildiği anlaşılan taşınmazlar hakkında davacı kişinin açtığı tapu kaydı iptal ve tescil davasının reddine karar verilmesinde isabetsizlik olmadığından, davacı gerçek kişinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz eden gerçek kişiye yükletilmesine 01/02/2007 günü oybirliğiyle karar verildi.