Yargıtay Kararı 20. Ceza Dairesi 2015/8183 E. 2018/5885 K. 11.12.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 20. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/8183
KARAR NO : 2018/5885
KARAR TARİHİ : 11.12.2018

Mahkeme : BİNGÖL Ağır Ceza Mahkemesi
Suç : Uyuşturucu madde ticareti yapma
Hüküm : Mahkûmiyet

Dosya incelendi.
GEREĞİ GÖRÜŞÜLÜP DÜŞÜNÜLDÜ:
1-Sanık … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün incelenmesinde:
Yargılama sürecindeki işlemlerin kanuna uygun olarak yapıldığı, aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların toplanan tüm delillerle birlikte gerekçeli kararda gösterilip tartışıldığı, vicdanî kanının dosya içindeki belge ve bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, eylemin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, eyleme uyan suç tipi ile yaptırımların aşağıda belirtilenler dışında doğru biçimde belirlendiği anlaşıldığından; yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
1-) Hükmedilen gün para cezasının, adli para cezasına çevrilmesine karar verilmesi sırasında 5237 sayılı TCK’nın 52/2. maddesi yerine TCK 52/2-3. maddelerinin yazılması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,
2-) Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nce suça konu uyuşturucu maddeden alınan şahit numunenin de müsaderesine karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
3-) Hükümden sonra 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı kararı ile, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı hükümlerinin iptal edilmesi nedeniyle, bu maddenin uygulanması açısından, sanığın durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, CMUK’nın 321. maddesi gereğince hükmün BOZULMASINA; ancak bu aykırılıkların yeniden duruşma yapılmaksızın aynı Kanun’un 322. maddesi uyarınca giderilmesi mümkün bulunduğundan;
1-Hükmün gün adli para cezasının paraya çevrildiği bölümde bulunan “TCK’nın 52/2-3. maddesi” ibaresinin çıkarılarak yerine “TCK’nın 52/2. maddesi” ibaresinin yazılması,
2-Hüküm fıkrasının müsadereye ilişkin bölümünde yer alan “… uyuşturucu maddenin” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü’nce suç konusu maddeden alınan şahit numunenin” ibaresinin eklenmesi,
3-TCK’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölümün hüküm fıkrasından çıkarılması ve yerine “Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli iptal kararından sonra oluşan ./..
durumuna göre, sanık hakkında, TCK’nın 53. maddesinin 1 ve 2. fıkraları ile 3. fıkrasının birinci cümlesinin uygulanmasına” ibaresinin yazılması,
Suretiyle, hükmün üye …’in karşı oyu ve oyçokluğuyla, DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
2-Sanık … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan verilen mahkumiyet hükmünün incelenmesinde:
1-) Kendisinde herhangi bir uyuşturucu ya da uyarıcı madde ele geçirilemeyen, hiçbir aşamada suçu kabul etmeyen sanığın, diğer sanık …’un kullanımındaki araçta ele geçen uyuşturucu maddelerle ilgisi bulunduğuna ya da Kadir’in suçuna iştirak ettiğine dair her türlü şüpheden uzak, mahkûmiyetine yeterli kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı gözetilmeden, beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi,
2-) Hükmedilen gün para cezasının, adli para cezasına çevrilmesine karar verilmesi sırasında 5237 sayılı TCK’nın 52/2. maddesi yerine TCK 52/2-3. maddelerinin yazılması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 232/6. maddesine aykırı davranılması,
Kanuna aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan, hükmün BOZULMASINA,
11.12.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY GEREKÇESİ
Dosya içinde mevcut olaya ilişkin 17.04.2013 tarihli Olay Yakalama Tutanağı ile diğer belge ve bilgilerden, 17.04.2013 günü saat 02.10 sıralarında Karlıova Emniyet Müdürlüğü haber Merkezinin, 25 LU 553 plakalı Ford Focus marka aracın Kalencik Karakolu’nun uygulama noktasından kaçtığı ve Karlıova istikametine doğru seyir halinde olduğu anons edilmesi üzerine, Lavaşan mevkiinde oluşturulan uygulama noktasında 02.30 sıralarında durdurulmuş, araçta bulunan sürücü ve yanındaki kişi indirilerek yapılan kimlik tespitlerinde aracın sürücüsünün …, diğer şahsın ise… olduğu kimliklerinden açıkça tespit edilmiş, daha önce uygulama noktasında neden durmadıkları sorulmuş, Kadir ve Mehmet ikaz edildiklerini anlamadıklarını beyan etmişler, sanıkların GBT sorgulamaları yapılmış aranmadıkları tespit edilmiş üstleri ve kullandıkları 25 LU 553 plakalı araç uygulama noktasında aranmış, arama sonucu bir şey bulunmadığı tespit edilmiş ancak şahısların hal ve hareketlerinin şüphe uyandırması nedeniyle aracın MOBESE sisteminden takip edilerek saat 04.42 de aracın ilçe içinde dolaşıp Nur Muhammed lokantası önünde park ederek içindeki iki şahsın inerek lokantaya girdiği, yirmi dakika sonra bir şahsın tekrar araca binerek Bingöl istikametine hareket ettiği bildirilmesi üzerine, MOBESE görüntülerinden saat 06.35 de ilçeye giriş yaptığı görülmesi üzerine araç tekrar durdurulmuş araç şöförünün … olduğu tespit edilmiş Karlıova Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2013/32 D.İş sayılı Önleme araması kararı uyarınca şahsın üstü arandıktan sonra 25 LU 553 plakalı aracın aramasında bagajda bir adet ağzı kıvrılmış siyah poşet olduğu görülmüş poşet açıldığında içinde iki poşet ve bir adet gazete parçası içinde dal şeklinde kurumuş halde narkotik içerikli madde olduğu görülmüş …’a sorulduğunda esrar olduğunu beyan etmiştir.
Anayasanın 2. maddesine göre, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. “Hukuk Devleti”, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyucu, adil bir hukuk düzeni kurup bunu devam ettirmekle kendini yükümlü kabul eden ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan bir devlettir. Ancak daha önemlisi kurulan bu hukuk düzeninin uygulayıcılarının hukuka saygısı ve bağlılığıdır.
./..
CMK’nın 161. maddesinin 2. fıkrası ve PVSK’nın Ek 6. maddeleri uyarınca edinilen bilgi veya alınan ihbar veya şikâyet üzerine veya kendiliğinden bir suçla karşılaşan kolluk görevlilerinin, olay yerinde kişilerin ve toplumun sağlığına, vücut bütünlüğüne veya malvarlığına zarar gelmemesi ve suçun delillerinin kaybolmaması ya da bozulmaması için gerekli acele tedbirleri aldıktan sonra durumu derhal Cumhuriyet savcısına bildirmesi ve Cumhuriyet savcısının talimatı doğrultusunda gerekli soruşturma işlemlerini yapması gereklidir.
Soruşturma başlatıldıktan sonra uygulanan koruma tedbirleri kanunda öngörülmüş ve öngörülen biçimde gerçekleştirilmiş ise iç hukuka uygundur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi iç hukukta yer verilen bir kurala uygun davranılıp davranılmadığı yönünden de değerlendirme yapmaktadır.
Arama da bir koruma tedbiridir.
Kişinin özel hayatının gizliliği ve korunması hakkına sınırlama getiren arama ikiye ayrılır; birincisi, “önleme araması” adı ile bilinen 2559 sayılı PVSK’nın 9. maddesine göre suç işlenmesinin önüne geçilmesi veya bir tehlikenin önlenmesine yönelik güvenlik amaçlı yapılan kolluk aramasıdır. Önleme aramasının muhatapları suç şüphesi altında olmayan kişilerdir.
Önleme araması bir suçun işlenmesini veya bir tehlikeyi önlemek amacıyla yapılabilir. 2559 sayılı PVSK’nın suç tarihinde yürürlükte bulunan “Durdurma ve kimlik sorma” başlıklı 4/A maddesine göre;
Polis, kişileri ve araçları;
Bir suç veya kabahatin işlenmesini önlemek,
Suç işlendikten sonra kaçan faillerin yakalanmasını sağlamak, işlenen suç veya kabahatlerin faillerinin kimliklerini tespit etmek,
Hakkında yakalama emri ya da zorla getirme kararı verilmiş olan kişileri tespit etmek, kişilerin hayatı, vücut bütünlüğü veya malvarlığı bakımından ya da topluma yönelik mevcut veya muhtemel bir tehlikeyi önlemek,
Amacıyla durdurabilir.
Durdurma yetkisinin kullanılabilmesi için polisin tecrübesine ve içinde bulunulan durumdan edindiği izlenime dayanan makul bir sebebin bulunması gerekir. Süreklilik arz edecek, fiilî durum ve keyfilik oluşturacak şekilde durdurma işlemi yapılamaz.
Polis, durdurduğu kişi üzerinde veya aracında silah veya tehlike oluşturan diğer bir eşyanın bulunduğu hususunda yeterli şüphenin varlığı halinde, kendisine veya başkalarına zarar verilmesini önlemek amacına yönelik gerekli tedbirleri alabilir. Ancak bu amaçla kişinin üzerindeki elbisenin çıkarılması veya aracın, dışarıdan bakıldığında içerisi görünmeyen bölümlerinin açılması istenemez…”
Önleme aramasındaki amaç güvenliğin sağlanması ve muhtemel tehlikelerin ortadan kaldırılması esasına dayanmaktadır. Yapılan arama güvenliği sağlamaktan çok delil elde etmeyi hedeflemekte ise, adli aramanın varlığı kabul edilmelidir. Delil elde etmek amacıyla yapılan arama adli aramadır ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda öngörülen usul ve esaslara uygun olarak yerine getirildiğinde hukuka uygun nitelik taşıyabilecektir.
İkincisi ise, CMK’nın 116 ve 119. maddelerine göre yapılan “adli arama” olup işlendiği iddia olunan bir suçtan dolayı şüpheli veya sanığın yakalanması ya da suç delillerinin elde edilmesi için yapılan aramadır.
Somut bir suçun işlendiği şüphesi varsa önleme araması değil ancak adli arama yapılabilir.
Kişinin üstü, yanında taşıdığı çanta, arabası, evi ve işyeri özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı kapsamına giren yerlerden olup, Anayasa’mızın 13. maddesine uygun olarak, İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesinin 2. fıkrası, Anayasa’nın 20. ve 21. maddelerinin 2. fıkralarında belirtilen kapsamda kanunla sınırlanabilir.
Hiç kimse, keyfi olarak bir başkasının üzerini, evini, işyerini ve kullandığı aracı arayamaz. Böyle bir arama suç olacağı gibi, bu aramadan elde edilen deliller de hukuka aykırı delil niteliği taşıyacaktır. Anayasa’mızın 38. maddesinin 6.fıkrasına göre hukuka aykırı deliller, hiçbir yargılama türünde bireyin aleyhine kullanılamaz
Adli arama kararı gerektiren bir olayda önleme araması kararına dayanılarak ya da koşullarına uygun olmayan arama kararı üzerine yapılan arama hukuka aykırıdır. Böyle bir arama sonucu bulunan deliller ya da suçun maddi konusu “hukuka aykırı yöntemlerle elde edilmiş” olacağından, Anayasa’nın 38. maddesinin 6. fıkrası ile CMK’nın 206. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi, 217. maddesinin 2. fıkrası, 230. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ve 289. maddesinin 1. fıkrasının (i) bendi uyarınca hükme esas alınamaz.
Bu açıklamalar kapsamında başlangıçta suç işlenmesinin önlenmesi düşüncesi olsa bile, niteliği ve faili belli olan suç şüphesi ortaya çıktığı andan itibaren yapılacak arama adli bir nitelik taşıyacaktır. Adli aramanın amacı şüpheli veya sanığın yakalanması veya suç delillerinin ele geçirilmesidir.
Somut olay da, kolluk görevlileri tarafından suç şüphesi oluşturan araç saat 02.30 durdurulmuş, içinde bulunan sanık … ve…’nün açık kimliği görevlilerce tespit edilmiş, GBT sorgulamaları yapılmış aranmadıkları belirlenmiş, önleme araması kararı uyarınca üstleri ve kullandıkları .. plakalı araç aranmış, arama sonucu bir şey bulunmadığı tespit edilmiş, ancak şahısların hal ve hareketlerinin şüphe uyandırması nedeniyle aracın MOBESE sisteminden takip edilerek, saat 04.42 de aracın ilçe içinde dolaşıp Nur Muhammed lokantası önünde park ederek içindeki iki şahsın inerek lokantaya girdiği, yirmi dakika sonra bir şahsın tekrar araca binerek Bingöl istikametine hareket ettiği bildirilmesi ve MOBESE görüntülerinden saat 06.35 de ilçeye giriş yaptığı görülmesi üzerine araç tekrar durdurulmuş, araç şöförünün aynı kişi (…) olduğu tespit edilmiş, Karlıova Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2013/32 D.İş sayılı Önleme araması kararı uyarınca şahsın üstü, kullandığı araç “Adli arama kararı” ya da Cumhuriyet savcısından yazılı arama emri alınmadan, hatta Cumhuriyet savcısına haber verilmeden “önleme araması kararına” dayanarak delil elde etmek amacıyla, arama yapılarak delil elde edildiği anlaşılmıştır.
Suç şüphesinin ortaya çıkmasından sonra 5271 sayılı CMK kuralları uygulanması gerektiğinden, arama işleminin önceden alınmış bulunan önleme araması kararına göre değil CMK’ nın 116. – 119.maddelerindeki düzenlemeler uyarınca verilmiş adli arama kararına ya da yazılı arama emrine göre icra edilmesi gerekmektedir.
Oysa, olay tutanağı ve diğer tutanaklar incelendiğinde Cumhuriyet savcısının suça ilişkin olarak yapılan işlemlerden hiçbir bilgisi olmadığı, yapılan aramadan sonra Cumhuriyet savcısına bilgi verildiği anlaşılmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.02.2017 tarih, 2016/20-800 esas ve 2017/120 sayılı kararında; Kollukça alınan bilgiler ile yapılan araştırma sonucu sanığın kimliğine ve uyuşturucu madde ticareti yaptığına dair elde edilen bilgilerin uyumlu olması halinde ayrıca şuç şüphesi oluşturan bilgilerin elde edildiği aşamada suç üstü halinin olmaması, bu durumda kolluk görevlilerinin edindikleri bilgileri, 5271 sayılı CMK’nın 2/e, 158, 160, 161 ve 164. maddeleri uyarınca derhal Cumhuriyet savcısına bildirip bu konuda adli arama kararı talep etmeleri ve Cumhuriyet savcısından alacakları talimat doğrultusunda işlem yapmaları grektiğinden, adli arama kararı alınmadan yapılacak arama işleminin ve bu arama sonucunda ele geçirilecek uyuşturucu maddenin hukuka aykırı şekilde elde edilmiş olacağı, suçun maddi konusu ve delili olan uyuşturucu maddenin hukuka aykırı yöntemle elde edilmesi durumunda ise hükme esas alınamayacağı ve buna bağlı olarak suçun unsurunun oluşmayacağı gözetildiğinde, yerel mahkemece sanığın üzerinin aranması için CMK’nın 116 ve devamı maddelerine uygun olarak alınmış bir “adli arama kararı” olup olmadığının araştırılması ve sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu kabul edilmelidir. Şeklinde açıklama yaparak suç şüphesi oluşturan bilgilerin elde edildiği aşamada suç üstü halinin mevcut olmayacağını hükme bağlamıştır. Karşı oy düşüncem ile Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.02.2017 tarih, 2016/20-800 esas ve 2017/120 sayılı kararı örtüşmektedir.
Dışarıdan bakılınca içinin görülebilmesi taşıtın özel ve kapalı alan niteliğini ortadan kaldırmaz zira aracın içinde bulunan kapalı alanlar ve bagajı dışarıdan görülemez, bu alanlar kişinin eşyasını koyup saklayabileceği özel alan oluşturur bu nedenle her türlü nakil vasıtası ve taşıtlar “kapalı alan” niteliğine sahiptir ve “kapalı yer” olarak kabul edilmelidir.
Arama tedbirine de taşıtın bu özelliği dikkate alınmak suretiyle başvurulmalıdır. Örneğin, “kapalı alan” sayılan taşıtta gece vakti arama yapılması mümkün değildir (CMK’nın.118/1. maddesi). Bunun istisnası, suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan haller ile yakalanmış veya gözaltına alınan ve firar eden tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla CMK m.118/2. maddesi uyarınca yapılan aramadır.
Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin “Araçlarda arama” başlıklı 29. maddesinin son fıkrasında, “Bu maddede yazılı işlemler gece de yapılabilir.” hükmüne yer verildiği, aracın gece aranması bakımından önleme ve adli aramalar arasında fark gözetilmediği ve yönetmelik tarafından Kanuna aykırı hüküm koyulduğu görülmektedir.
Danıştay 10. Dairesi 13.03.2007 gün, 2005/6392 E. ve 2007/948 K. sayılı kararında; Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin “Karar alınmadan yapılacak arama” başlıklı 8. maddesinin (a) bendinde yer alan, “… yakalanması amacıyla konutunda, işyerinde, yerleşim yerinde, bunların eklentilerinde ve aracında yapılacak aramada …” ibaresini iptal etmiş, yapılan temyiz incelemesi sonucu Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulı’nun 14.09.2012 tarihli, 2007/2257 esas ve 2012/117 karar sayılı kararı ile iptal kararı onanmıştır.
Danıştay iptal kararında konutu, işyerini, yerleşim yerini ve eklentileri ile araçları aynı statüde kabul etmiş ve tümü kapalı olan bu yerlerin aranması konusunda “araçları” ayrı değerlendirmemiştir.
Yönetmelikle, Anayasa ve kanuna aykırı düzenleme yapılması mümkün değildir.
Hukuk devletinde ve normlar hiyerarşisinde kanun, kanunun uygulanmasını gösteren yönetmeliğin üstündedir. Aralarında bir çelişki varsa, kanunun uygulanması gerekir.
Anayasa’nın 124. maddesi uyarıncada yönetmelik, kanuna aykırı olmamak şartı ile çıkarılabilir.
Anayasa’nın 138. maddesinin 1. fıkrasına göre de; Hakim, kanuna uygun olarak karar verir, bir idari makam tasarrufu kanunun üstüne çıkamaz, yönetmelik çıkarılmasının nedeni kanunun uygulanmasının nasıl olması gerektiğini açıklamak içindir. Kanunla tanınmayan ve verilmeyen yetki yönetmelikle sağlanamaz. Yönetmelik kanuna aykırı olamaz.
Hukuka aykırılığın mutlak-nisbi, önemli-önemsiz, büyük-küçük olması gibi bir değerlendirme yapılamaz, hukuk devletinde, hukuka aykırı şekilde elde edilen deliller şüpheli ya da sanık aleyhine kullanılamaz.
Açıkladığım bu nedenlerle,
Sanık …’un içinde bulunduğu aracın bagajında bulunan bir adet ağzı kıvrılmış siyah poşet içindeki iki adet siyah poşet ve bir adet gazete parçası içinde ele geçirilen net 1700 gram esrar nedeniyle aracın aranmasına ilişkin, bir adli arama kararı ya da yazılı arama emri bulunmadığı, adli arama kararı alınmadan yapılacak arama işleminin ve bu arama sonucu ele geçirilecek uyuşturucu maddenin hukuka aykırı şekilde elde edilmiş olacağı, suçun maddi konusu ve delili olan uyuşturucu maddenin hukuka aykırı yöntemle elde edilmesi durumunda ise hükme esas alınamayacağının gözetilmemesi nedeniyle sanık hakkındaki hükmün bozulmasına karar verilmesi düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun sanık hakkındaki hükmün onanmasına ilişkin görüşüne katılmıyorum. 11.12.2018