Yargıtay Kararı 2. Hukuk Dairesi 2020/5993 E. 2021/1988 K. 04.03.2021 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 2. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/5993
KARAR NO : 2021/1988
KARAR TARİHİ : 04.03.2021

MAHKEMESİ : Diyarbakır Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı kadın tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, aile konutu üzerindeki ipoteğin kaldırılması istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesi tarafından aile konutu olarak kullanılan taşınmazın ipotek işleminde davacı eşin açık rızasının alınmadığı, bankanın dava konusu taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığını bilmediği ve davalı bankanın iyiniyetli olduğu iddiasının korunamayacağı, davalı bankanın basiretli davranarak eş muvafakatnamesindeki imzanın eşe aidiyetini araştırmak durumunda bulunduğu gerekçesiyle ipoteğin kaldırılması davasının kabulüne ipoteğin kaldırılarak karar verildiği, bankanın istinaf talebi üzerine bölge adliye mahkemesi tarafından taşınmazın aile konutu olduğunun ispatlanmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verildiği, bu karara karşı davacı kadın tarafından temyiz yoluna başvurulduğu görülmüştür.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194/1. maddesine göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” Bu madde hükmü ile aile konutu şerhi “konulmuş olmasa da” eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma, aile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Zira dava konusu taşınmaz şerh konulmasa dahi aile konutudur. Eş söyleyişle şerh konulduğu için aile konutu olmamakta, aksine aile konutu olduğu için şerh konulabilmektedir. Bu nedenle aile konutu şerhi konulduğunda, konulan şerh “Kurucu” değil “Açıklayıcı” şerh özelliğini taşımaktadır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, “Emredici” niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “Belirli olan” bir işlem için verilebilir.
Türk Medeni Kanunu’nun 193. maddesi hükmü ile eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle olan hukuki işlemlerinde özgürlük alanı tanınmış olmakla birlikte Türk Medeni Kanunu’nun 194. madde hükmü ile eşlerin aile konutu ile ilgili bazı hukuksal işlemlerinin diğer eşin rızasına bağlı olduğu kuralı getirilerek eşlerin hukuki işlem özgürlüğü, “Aile birliğinin korunması” amacıyla sınırlandırılmıştır. Buna göre, eşlerden biri diğer eşin “Açık rızası bulunmadıkça” aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez ve aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz. Bu cümleden hareketle, aile konutunun maliki olan eş, aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde, aile konutunun ipotek edilmesi gibi “Tek başına” bir ayni hakla sınırlandıramaz. Bu sınırlandırma “Ancak diğer eşin açık rızası alınarak” yapılabilir.
Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi yetkili eşin izni için bir geçerlilik şekli öngörmemiştir. Bu nedenle söz konusu izin bir şekle tabi olmadan, sözlü olarak dahi verilebilir. Ancak maddenin ifadesinden de anlaşılacağı üzere, iznin “Açık” olması gerekir.
Her ne kadar ipotek doğrudan doğruya aile konutundan faydalanma ve oturma hakkını engellemiyorsa da, hak sahibi eşin kötüniyetli ve muvazaalı işlemleri ile aile konutunun elden çıkarılma tehlikesi nedeniyle ipotek işlemine diğer eşin “Açık rızası” şarttır.
Somut olayda, davalılardan banka ipotek tesisine davacı eşin muvafakatinin alındığını ileri sürmüş, davacı ise sunulan “Muvafakatname”deki imzanın kendisine ait olmadığını belirterek muvafakatnameyi kabul etmemiştir. “Muvafakatname” başlıklı belgedeki davacının ismi altındaki imzanın davacının eli ürünü olmadığı adli tıp raporu ile tespit edilmiştir. Banka, tarafından davacı kadın eşin rızasını gösteren muvafakatname istendiğine göre bankanın taşınmazın aile konutu olduğunu bildiği ve taşınmazın aile konutu vasfında olduğu hususunda ihtilaf bulunmadığının kabulü gerekir. Gerçekleşen bu durum karşısında, malik eş olan davalı erkeğin, davacı kadının açık rızasını almadan, taşınmaz üzerine davalı banka lehine 10.09.2015 tarihinde ipotek tesis ettirdiği anlaşılmaktadır. Tüm bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin de kabulünde olduğu üzere aile konutu niteliğinde duraksama bulunmayan taşınmaz için davacı kadının bilgisi ve onayı dışında, bir başka deyişle açık rızası alınmadan Türk Medeni Kanunu’nun 194/1. maddesi hükmüne aykırı olarak ipotek tesis edilmesi nedeniyle açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile ret hükmü kurulması doğru bulunmamıştır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 04.03.2021 (Per.)