Yargıtay Kararı 2. Hukuk Dairesi 2020/3774 E. 2020/5431 K. 05.11.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 2. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2020/3774
KARAR NO : 2020/5431
KARAR TARİHİ : 05.11.2020

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ :Boşanma

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hükmün kanun yararına bozulması Adalet Bakanlığının yazısı üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından istenilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü.
Temyiz edilmemek suretiyle kesinleşen Alanya 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 26/04/2012 tarihli ve esas, 2012/290 karar, 2012/474 sayılı kararının kanun yararına temyiz edilmesi Yüksek Adalet Bakanlığının 19/06/2020 tarihli ve 39152028-153.01-1414-2019- esas, 823/15170 sayılı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 2020/55241 sayılı, 17/07/2020 tarihli yazılarıyla istenilmiş, bozma nedeni olarak;
“Davacının davalı aleyhine 25/04/2012 tarihinde açtığı anlaşmalı boşanma davasında, tarafların boşanma ve diğer hususlarda anlaştıklarına ilişkin ibraz edilen protokol ve tarafların duruşmadaki beyanları doğrultusunda davanın kabulüne karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır. 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun 166 ncı maddesinin üçüncü fıkrası hükmüne göre, en az bir yıl sürmüş evliliklerde eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi halinde evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu halde dahi boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin bizzat tarafları dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması gerekmektedir.Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 26 ncı maddesine göre taraflar, kural olarak bir sözleşmenin içeriğini, kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler. Aynı Kanunun 27 nci maddesine göre ise, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkansız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı, açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı hükümsüz olur. Borçlar Kanununda yer alan, sözleşme özgürlüğüne getirilen genel nitelikteki bu sınırlamalar, boşanma anlaşmaları için de evleviyetle geçerlidir. Çünkü, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 646 ncı maddesine göre, Borçlar Kanunu Türk Medenî Kanununun Beşinci Kitabı olup, onun tamamlayacısıdır. O halde hakim, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı ve konusu imkansız olan hükümler taşıyan bir boşanma protokolünü esas alarak boşanma kararı veremez ve böyle bir protokolü tasdik edemez. Ayrıca müşterek çocukların menfaatinin gerektirdiği durumlarda protokolde gerekli değişikliklerin yapılmasını taraflardan isteyebilecektir. Somut olayda, taraflarca düzenlenen protokolde müşterek
çocukların hesabına yatacak para ve onların üzerine devredilecek taşınmazla ilgili hükmün mahkemece tarafların kendi aralarında halledileceği beyanı nedeniyle kararın hüküm fıkrasına alınmadığı, buna göre davacıya müşterek çocuklar için belirlenen “150.000,00 TL” olan parayı ve müşterek çocukları üzerine devretmeyi taahhüt ettiği taşınmazlarla ilgili yükümlülüğünü yerine getirmesi için belirsiz bir zaman verildiği, ayrıca dosyaya ibraz edilen protokolün kararda ilamın eki olduğuna dair hükme yer verilmediği anlaşılmıştır. Bu itibarla, mahkemece, taraflarca protokol ile getirilen düzenlemeye müdahale ederek bunu değiştirmek ve önereceği değişikliğin taraflarca kabulü halinde Türk Medenî Kanununun 166 ncı maddesinin üçüncü fıkrası gereğince tarafların boşanmalarına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur” şeklinde gerekçe belirterek HMK m.363/1 uyarınca kanun yararına bozulması talep edilmiştir.
Kanun yararına bozma yolu olağanüstü bir kanun yolu olup, kesinleşmiş bulunan hükümlerde maddi hukukun yanlış tespit edilmiş olması veya yasada açıklanan hususlara açık bir aykırılık bulunması halinde gidilebilir. İlk derece mahkemelerinin (m. 341) ve bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin (m. 362) kesin olarak verdikleri kararlarla, istinaf (m. 341 vd) veya temyiz (m. 361 vd) incelemesinden geçmeden kesinleşmiş bulunan kararlara karşı, yürürlükteki hukuka aykırı bulunduğu ileri sürülerek Adalet Bakanlığı veya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz yoluna başvurulur (HMK m. 363/1).
Olayımızda davacı tarafça açılan TMK 166/3 maddesine dayalı olarak açılan davada tarafların beyanları mahkemede bizzat alınmış, duruşmada iradelerini açıkça beyan edip imzalamışlar, mahkemece maddi hukuk ve ilgili kanun hükümleri doğru olarak tespit edilmiş, kanunda öngörülen ve açıkça yapılması emredilen hususlar da yerine getirilmiştir. Açıklanan nedenlerle yargılamada hukuka açıkça herhangi bir aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Kanun yararına bozma isteğinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma talebinin REDDİNE, oybirliğiyle karar verildi. 05.11.2020 (Per.)