Yargıtay Kararı 2. Hukuk Dairesi 2013/23893 E. 2014/9497 K. 21.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 2. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/23893
KARAR NO : 2014/9497
KARAR TARİHİ : 21.04.2014

MAHKEMESİ :Ankara 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ :04.09.2013
NUMARASI :Esas no:2013/314 Karar no:2013/1087

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle Anayasa Mahkemesinin 10.03.2011 tarihli 2009/85 esas, 2011/49 karar sayılı kararına uygun olarak karar verilmiş olmasına göre, yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın temyiz edene yükletilmesine, peşin alınan harcın mahsubuna ve 119.00 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, işbu kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi. 21.04.2014 (Pzt.)
KARŞI OY YAZISI
Anayasa Mahkemesi (Birinci Bölümü), 2013/2187 numaralı bireysel başvuruda, 19.12.2013 tarihli kararıyla; “evli kadının evlilik öncesi soyadını tek başına kullanmasına engel olan Türk Medeni Kanununun 187’nci maddesine dayanan uygulamanın”, Anayasa’nın 17’nci maddesinde güvence altına alınan “kişinin manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkını ihlal ettiğine” karar vermiş, aynı kararında ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilgili mahkemesine gönderilmesini de kararlaştırmıştır.
Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru sonucunda verdiği ihlal kararları, soyut ve somut norm denetiminden farklı olarak, sadece başvuruda bulunan kişi ve başvuruya konu idari işlem ya da karar açısından geçerli ve bağlayıcıdır. Anayasa Mahkemesinin saptadığı hak ihlalinin, mahkeme kararından kaynaklandığını belirleyen ve Kuruluş Kanununun 50. maddesinin (2.) fıkrasında dayanarak aldığı “ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmasına” ilişkin kararı karşısında, derece mahkemelerinin başvuru konusu somut olay ve kişi bakımından artık başka türlü karar vermesine olanak yoktur. Ne var ki, Türk Medeni Kanununun 187’nci maddesine dayanan benzer uygulamalarda, bireysel başvuru konusu yapılması halinde Yüksek Mahkemece, bundan sonra da hak ihlalinin tespit edileceği ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yolunun açılacağı da muhakkak gözükmektedir. Nitekim aynı konuda daha sonra yapılan 2013/4439 numaralı başvuru sonucunda da Yüksek Mahkeme, “hak ihlali” tespit etmiş ve ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapılmasına karar vermiştir. Anayasanın ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Türkiye’nin “taraf’ olduğu eki Protokollerin ortak koruma alanında bulunan temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının, öncelikle genel yargı mercilerinde olağan kanun yollarında çözüme kavuşturulması asıldır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ikincil nitelikte bir yoldur. Bu husus, Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruya ilişkin bir çok kararında ifade edilmiştir. O halde, yargılamanın yenilenmesi sebebi olabilecek bu hususun, derece mahkemelerinde yargılaması devam eden davalarda da göz önüne alınması gerekir. Gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin konuya ilişkin ihlal kararları, gerekse Anayasa Mahkemesinin bu husustaki bireysel başvuru sonucu aldığı ihlal kararları karşısında, Türk Medeni Kanununun 187’nci maddesinde yer alan düzenlemeyi artık, “evlenen kadın, sadece evlenmeden önceki soyadını kullanmak isteği bulunmadığı takdirde kocasının soyadını alır” şeklinde yorumlamak ve hak ihlaline yol açmamak için bu husustaki istekleri kabul etmek gerekir. Anayasa Mahkemesinin, anayasal denetim sonucunda, yasal düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olmadığı yönünde vermiş bulunduğu “itiraz başvurusunun reddine” dair 10.03.2011 tarihli 2009/85 esas, 2011/49 k. sayılı kararı (R.G. 21.10.2011 tarih ve 28091 sayı), soyut norm denetimine ilişkindir. Yasal norm, Anayasa’ya aykırı bulunmayabilir ama, somut bir olayda “hak ihlaline” yol açabilir. Bu kararın bağlayıcılığı, itiraz konusu kuralın on yıl geçmedikçe tekrar Anayasa Mahkemesi önüne götürülemeyeceği bakımındandır. Yoksa, somut başvuru açısından “hak ihlalinin tespitine” engel değildir. Dairemizin 19.3.2012 tarihli ve 2012/2926-7150 sayılı kararı da, bireysel başvuru sonucu verilen ihlal kararından öncedir. Daha sonra bireysel başvuru sonucu verilen ihlal kararı karşısında, artık bu kararın referans olma özelliği de kalmamıştır. Açıklanan sebeplerle davanın kabulü gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.
İşin müzakeresinden ve kararın oluşumundan sonra üyelerden… 28.04.2014 günü ölümü sebebiyle kararı imzalaması mümkün olmamıştır (HMK m.299). 06.05.2014