YARGITAY KARARI
DAİRE : 2. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2016/2777
KARAR NO : 2018/8264
KARAR TARİHİ : 02.07.2018
MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hırsızlık
HÜKÜM : Mahkumiyet
Dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır.
Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
Somut olayda tüm dosya içeriğine göre; sanığın pazarda yalnız başına dolaşan katılanın yanına gelerek önce ablasının çocuğunun nasıl olduğunu sorduğu, katılanın da sanığın ablasını tanıdığını düşünerek çocuğun öldüğünü söylemesi üzerine sanığın da annesinin öldüğünü söyleyip cebinden yaklaşık 3.300,00 TL’yi çıkartıp katılana verdiği, akabinde katılana hitaben ” parayı ver şurada bir hocaya verelim, sen de kıymetli eşyan varsa ver, okutalım bereketi artsın. ” dedikten sonra katılanın paraları ve kolundaki bileziği çıkartıp sanığa verdiği, akabinde sanıkla beraber bir apartmana girdikleri, apartmanda kimliği tespit edilemeyen bir kişinin daha katılanı karşılayıp onbir numarada mevlüt olduğunu söyleyerek katılanı asansöre bindirip sanıkla beraber kaçtıkları, böylece sanığın hileli söz ve davranışlarla katılanın dini duygularını istismar ettiği, katılandan haksız menfaat sağladığı anlaşılmakla; sanığın eyleminin bu niteliği itibariyle TCK’nın 158/1-a maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekebileceği ve bu suçla ilgili davaya bakma ve delilleri değerlendirme görevinin ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla esasa ilişkin yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepten dolayı istem gibi BOZULMASINA, bozma sonrası kurulacak hükümde 1412 sayılı CMUK’un 326/son maddesinin gözetilmesine, 02.07.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.