Yargıtay Kararı 2. Ceza Dairesi 2016/10579 E. 2018/13734 K. 20.11.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 2. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2016/10579
KARAR NO : 2018/13734
KARAR TARİHİ : 20.11.2018

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hırsızlık
HÜKÜM : Mahkumiyet

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin bazı bölümlerinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin 24/11/2015 tarihinde yürürlüğe giren 08/10/2015 gün ve 2014/140 esas, 2015/85 sayılı kararı da nazara alınarak bu maddede öngörülen hak yoksunluklarının uygulanmasının infaz aşamasında değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.
Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi, kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekmektedir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre, burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır.
Din, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve Allah kavramını da genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dini inanç, dine inanan, belirli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dini inanç ve duyguları ile doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dini kurallara bağlı olanların, önem verdiği değerler, dini inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.
Somut olayda; sanığın gündüz vakti kermese para toplama bahanesiyle katılanın evine geldiği, daha sonra müştekide nazar olduğunu söyleyerek nazar duası okuduğu, nazarı çözmesi için yumurta ve bez parçası gibi şeyler getirmesini istedikleri, evde özel eşyası olup olmadığını sordukları, katılanın altınlarının bir kısmını getirmesi üzerine, doğruyu söylemediğini daha fazla altın olduğunu, doğruyu söylemediği takdirde nazarın bozulmayacağını söyledikleri, Allah, Muhammed gibi kutsal değerlerden bahsederek katılanı etkiledikleri, bunun üzerine katılanın odasında bulunan 13 adet bilezik ve 1 adet altın seti, 3 adet reşat altını ve iki adet bilekliği getirdiği, çorabın içine koydukları, çorabı da yastık kılıfına koydukları, yatak odasında yatağın içine bıraktıkları, dua okudukları, ardından nazarın tam bozulması için etraftan kırk taş toplayacaksın, eve götüreceksin diyerek katılan ile birlikte evden ayrıldıkları anlaşılmakla, bu şekilde sanıkların hileli söz ve davranışlarla dini duygularını istismar ettikleri, katılandan haksız menfaat sağladıkları anlaşılmakla, sanıkların eylemlerinin bu niteliği itibariyle TCK’nın 158/1-a maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve bu suça bakma görevinin ağır ceza mahkemesine ait olduğu nazara alınarak görevsizlik kararı verilmesi gerekirken duruşmaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, bozma sonrası kurulacak hükümde 1412 sayılı CMUK’un 326 son maddesinin gözetilmesine 20/11/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.