Yargıtay Kararı 2. Ceza Dairesi 2015/955 E. 2015/2458 K. 11.02.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 2. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/955
KARAR NO : 2015/2458
KARAR TARİHİ : 11.02.2015

Tebliğname No : 2 – 2015/10676
MAHKEMESİ : Cizre 1. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 14/02/2012
NUMARASI : 2010/136 (E) ve 2012/210 (K)
SUÇ : Hırsızlık

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
Suça sürüklenen çocuklar müdafiinin temyiz dilekçesinin baş tarafında M.. Y..’ın adının da yazılı olduğu görülmekte ise de, M.. Y.. hakkında atılı suçtan beraat hükmü kurulduğu, dilekçenin içeriğinde ise mahkumiyet hükümlerinin temyiz edildiğine ilişkin açıklamalar bulunduğunun anlaşılması karşısında, suça sürüklenen çocuklar müdafiinin, M.. Y.. ile ilgili bir temyiz isteminin bulunmadığı belirlenerek yapılan incelemede,
Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
1-)Yararları birbirine uygun bulunmayan suça sürüklenen çocuklara aynı avukatın müdafii olarak atanması suretiyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 38. ve 5271 sayılı CMK’nın 152. maddelerine aykırı davranılması,
2-)Suç tarihinde yürürlükte olan yasal düzenlemelere göre 5237 sayılı TCK’nın 142/2-g. maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunun oluşabilmesi için, barınak yerlerinin; bina ve eklentisi dışında kalan, sadece hayvanlara özgülenmiş yerler olması ve burada bulunan hayvanların çalınması gerekir. Büyük veya küçükbaş hayvanların, içinde insanların yaşadığı bina veya eklentisinden çalınması durumunda ise, aynı Kanun’un 142/1-b. maddesi uygulanacaktır.
Suça sürüklenen çocukların, katılana ait ahırda bulunan 7 adet keçiyi çaldıkları somut olayda, hayvanların bulunduğu ahırın, katılanın evinin eklentisi niteliğinde bir yer olup olmadığı araştırılarak ve gerektiğinde olay yerinde keşif yapılarak sonucuna göre hukuki durumlarının belirlenmesi gerekirken, eksik kovuşturmayla yetinilerek suça sürüklenen çocuklar hakkında TCK’nın 142/2-g. maddesinin uygulanması,
Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuklar müdafiinin ve A.. V..’un temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan sebeplerden dolayı istem gibi BOZULMASINA, 11.02.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY: Aşağıda sunduğum nedenlerle sayın çoğunluğun, hırsızlık suçunun nitelendirilmesine ilişkin bozma görüşüne katılmıyorum.
Konumuzla ilgili 5237 sayılı TCK’nın 142/2-g maddesinde; büyükbaş veya küçükbaş hayvanların barınak yerlerinden çalınmasını hırsızlık suçunun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.
Hayvanların barındığı “ahır” tabir edilen yerlerin, hayvanlara mahsus “barınak” yerlerinden olduğunda tartışma ve duraksama yoktur. Bu nedenle somut olayımızda, suça konu hayvanların ahırdan çalındığının anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin, başka bir koşul aranmaksızın TCK’nın 142/2-g maddesi kapsamında nitelikli hırsızlık suçunu oluşturduğu ve yerel mahkemece
de eylem bu şekilde nitelendirilerek hüküm kurulmuş olduğundan hırsızlık suçuna ilişkin bozma düşüncesinin yerinde olmadığını düşünmekteyim.
Sayın çoğunluğun gerekçesinde belirtilen; bina ve eklentisi niteliğindeki yerlerden gerçekleştirilen eylemlerin anılan madde kapsamında olmadığına ilişkin görüşün yasal bir dayanağı olmadığı gibi, kanuna ve hukuka uygun bir açıklamasınında olmadığı kanaatindeyim.
Konunun daha iyi anlaşılması için somut olayımızla ilgili 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b ve 142/2-g maddelerinin uygulanma koşullarını örnek üzerinden değerlendirecek olursak; hırsızlık suçunun, evin/konutun veya binanın eklentisinde/müştemilatında olan barınak niteliğindeki ahırdan gerçekleştirilmesi halinde, eylem, hem 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b maddesindeki, “(1) Hırsızlık suçunun; b) …bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,”, hemde TCK’nın 142/2-g maddesindeki, “(2) Suçun; g) Barınak yerlerinde,…büyük veya küçük baş hayvan hakkında” işlenmesi suç tanımlarına uymaktadır. Başka bir ifadeyle sanığın eylemi, aynı anda her iki maddede öngörülen suçun unsurları birlikte gerçekleştirdiğinden her iki maddede tanımlana suçta oluşmaktadır. Bu durumda TCK’nin 142/2-g maddesi, 142/1-b maddesine göre (ceza süresinin fazla olması nedeniyle) daha nitelikli olduğu için, hemde daha özel düzenleme içerdiği için (ceza süreleri aynı olan fıkralardaki uygulamalar gibi) öncelikle uygulanması gerekmektedir. Bunun aksine, daha nitelikli olan maddeye göre değilde daha az ceza içeren maddeye göre uygulama yapılmasının mantıklı bir açıklaması olamayacağı gibi anılan TCK’nın 142. maddenin bir ve ikinci fıkralarının diğer bentleriyle ilgili yerleşik uygulamayla da çelişki oluşturmaktadır.
Örneğin; devlet hastahanesinde sıra beklemekte olan bir kişinin üzerinden, para veya telefonunu çalan sanığın eylemi; TCK’nın 142/1-a, 142/1-b ve 142/2-b maddelerinde tanımlanan; “(1) Hırsızlık suçunun; a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında … bulunan …eşya hakkında”, “(1) Hırsızlık suçunun; b) …bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,”, “(2) Suçun; b) Elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle…” işlenmesi suçlarını oluşturmaktadır. Bu durumda TCK’nın 142/2-b maddesindeki ceza süresi, aynı Yasanın 142/1. maddesinin (a) ve (b ) bentlerindeki ceza sürelerine göre daha fazla olması nedeniyle sanık hakkında bu madde uyarınca, yani TCK’nın 142/2-b maddesi uygulanarak hüküm kurulması gerekmektedir. Yerleşik uygulamada bu şekildedir. 5237 sayılı TCK’nın 142. maddesinin birinci ve ikinci maddelerinin diğer bentleriyle ilgili benzer durumlar içinde aynı yöntem izlenerek uygulanması gereken madde,
fıkra ve bendi belirlenmektedir. Somut olayımızda bu yöntemin tersi bir uygulama biçimini benimsememizi gerektirecek bir hüküm ve zorunluluk yoktur.
Aslında sayın çoğunluğun görüşünde, eylemin neden TCK’nın 142/2-g kapsamında değerlendirilemeyeceğine ilişkin tartışılabilecek nitelikte açık ve gerekçeli bir görüş dile getirilmeyip, sadece sonuç olarak uygulama biçimini dile getiren açıklamayla yetinildiği için, açıklanmayan gerekçeyi tartışma olanağı olmadığından bu konuda başka bir şey yazmaya gerek görülmemiştir.
Ancak bazı hukukçular, TCK’nın 142/2-g maddesinin metnine dayanarak ileri sürdükleri görüşlerinde; maddenin düzenleniş amacının, büyükbaş veya küçükbaş hayvanların toplumsal hayatın olağan akışı içerisinde, korunaksız bırakılan veya bırakılma zorunluğunda kalınan hayvanlara mahsus “barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde” bulunan hayvanlara ilişkin olduğunu bu nedenle, ahır veya ağılın konutun veya binanın eklentisi veya müştemilatı durumunda olması halinde, korunaksız bırakılma durumu söz konusu olmadığından eylemin, TCK’nın 142/2-g maddesi kapsamında değil, 142/1-b maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini dile getirmektedirler. Ancak anılan madde metnine göre; açıkta korunaksız bırakılan büyükbaş veya küçükbaş hayvanlara yönelik hırsızlık eylemlerinin TCK’nın 142/2-g maddesi kapsamında cezalandırılacağında kuşku ve duraksama bulunmamakla birlikte, madde metninde ifade edilen barınak yerlerinin (somut olayımızda olduğu gibi hayvanlara mahsus ağılın) korunaksız olması veya sayın çoğunluğun görüşünde ifade edildiği gibi, konut ve eklentisi ile irtibatının bulunmaması gerektiği biçiminde bir sonuca ulaşmak olanaklı değildir. Ayrıca böyle bir kabul, yukarıda kısaca arz ettiğim anılan maddenin diğer bentleriyle ilgili yerleşik uygulamaya aykırı olduğu gibi mantıksal çelişki de içermektedir.
Kısaca bu çelişkiye değinecek olursak; TCK’nın 142/2-g maddesinde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlara yönelik hırsızlık suçu düzenlenmektedir. Madde metninde, hırsızlık suçunun, “Barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baş hayvan hakkında” işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmektedir. Şimdi madde metnini irdeleyecek olursak; açık yerlerde bulunan hayvanın çalınmasının bu madde kapsamında nitelikli hırsızlık suçunu oluşturacağı tartışmasızdır. Hayvanlara mahsus barınak yerlerinin ise çok çeşitli olduğu bilinmektedir. Örneğin, açık alanda etrafı tel örgü veya çitlerle kapalı üstü açık ve basit kapısı olan “ağıl” tabir edilen yerler barınak kabul edildiği gibi, sağlam bina şeklinde yapılan ve içerisinde çok sayıda hayvanın bulunduğu “ahır” tabir edilen yerlerde barınak sayılmaktadır. Vatandaş çoğu zaman hayvanlarını hırsızlık eylemlerine karşı veya başka
tehlikelerden korumak için, “ahır” veya “ağıl” tabir edilen bu barınak yerlerini konutunun altına veya eklentisine yapmakta veya hayvanlarına mahsus çiftliğin bir köşesinde konut yaparak hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır.
Şimdi açık yerlerde bırakılan veya açık alanda korunaksız basit bir ağılda bulunan hayvanın korunması için, mağdur zahmet edip hiçbir önlem almadığı gibi, böyle bir yerden hırsızlık eyleminin gerçekleştirmek içinde yoğun bir suç işleme kastına da gerek olmadan basitçe gerçekleştirilebilen eylem, TCK’nın 142/2-g maddesi kapsamında nitelikli hırsızlık kabul edilmesine karşın, mağdurun hayvanlarını korumak için, zahmet ve masraf edip çoğu zaman sağlam ve muhkem olarak yapmış olduğu ahırla yetinmeyip, gerekirse bizzat müdahale ederek koruma sağlamak için konutunun altına veya eklentisine yapmış olduğu barınaktan (ahır veya ağıldan), faalin, bütün bu koruma ve engelleri aşacak yoğun bir suç kastıyla gerçekleştirmiş olduğu hırsızlık eyleminin ise, anılan madde kapsamında nitelikli hırsızlık kabul edilmemesi, kanaatimce açık bir çelişkidir.
Aksine böyle korunaklı bir yerden yapılan hırsızlık eyleminin, failin suç işleme kastındaki yoğunluk gözetilerek, birinci duruma göre daha nitelikli olarak düzenlenmiş olsaydı belki daha doğru olurdu. Ancak 5237 sayılı Yasada böyle bir düzenleme olmamakla birlikte, temel cezanın belirlenmesi sırasında aynı Yasanın 61. maddesindeki kriterler gözetilerek alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulması işin doğasına ve hakkaniyete daha uygun olacağı kanaatindeyim.
Son olarak konumuzla ilgili 765 sayılı TCK’nın ilgili maddelerine göz atacak olursak; anılan TCK’nın 491/5. maddesinde “Mandıra, ağıl gibi hayvanata mahsus yerlerde bulunan yahut lüzumuna göre açık yerlerde veya kırlarda bırakılan ve haklarında 492 nci maddenin 9 uncu fıkrasının tatbiki mümkün olmayan hayvanları bu yerden almak suretiyle işlenirse; cezası bir seneden beş seneye kadar hapistir.” biçiminde düzenleme yapılmış, aynı Yasanın 492/9. maddesinde ise, “Meskun bir hanenin doğrudan doğruya müştemilatından olan veya duvarla çevrilmiş bulunan yerlerindeki hayvan hakkında işlenirse; suçlu iki seneden beş seneye kadar hapsolunur.” şeklinde düzenlemeyle hırsızlık eyleminin, konutun eklentisindeki hayvana yönelik gerçekleştirilmesi halini, açık yerlerde bırakılan hayvanlara yönelik hırsızlık eylemine göre daha nitelikli durum olarak kabul etmiştir. Bu düzenlemede görüşümüzü desteklemektedir.
Yukarıda arz etmeye çalıştığım nedenlerle, sayın çoğunluğun hırsızlık suçunun nitelendirmesine ilişkin bozma görüşüne katılmıyorum.