Yargıtay Kararı 2. Ceza Dairesi 2014/23128 E. 2015/5283 K. 12.03.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 2. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2014/23128
KARAR NO : 2015/5283
KARAR TARİHİ : 12.03.2015

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Hırsızlık, konut dokunulmazlığını bozma, mala zarar verme, suç eşyasının satın alınması

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
I- Sanıklar ve suça sürüklenen çocuk hakkında mala zarar verme suçundan verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Mala zarar verme suçundan hükmolunan cezanın miktar ve türüne göre hükmün; 14.04.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’a eklenen geçici 2. maddede, Bölge Adliye Mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından verilenler hariç olmak üzere sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dahil adli para cezasına ilişkin mahkumiyet hükümlerine karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağı öngörülmekle, hüküm tarihine göre temyizi mümkün olmadığından, suça sürüklenen çocuk müdafii, sanıklar ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz isteminin 1412 sayılı Kanun’un 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
II- Sanık … hakkında suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yapılan duruşmaya toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün ONANMASINA,
III- Sanık…. ve suça sürüklenen çocuk … hakkında hırsızlık ve konut dokunulmazlığını bozma suçları ile sanık … hakkında suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçlarından verilen mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
1- 5237 sayılı TCK’nın 142/2-g maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunun oluşabilmesi için eylemin, barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyükbaş veya küçükbaş hayvan hakkında gerçekleştirilmesi gerektiği; ev ve eklentisi niteliğindeki yerlerden gerçekleşen eylemlerin ise aynı Kanun’un 142/1-b, 116. maddelerinde düzenlenen suçları oluşturacağı gözetilerek; dosya içerisinde yer alan olay yeri inceleme tutanağının eki olan kroki ile bilirkişi raporunun eki olan krokiden, hırsızlık eyleminin, katılana ait etrafı duvar ile çevrili evinin bahçesindeki eklentisi olan ahırdan gerçekleştirildiğinin anlaşılması karşısında, sanık Gökhan ve suça sürüklenen çocuk Mahmut’un eylemlerinin 142/1-b maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfının değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek aynı Kanun’un 142/2-g maddesi gereğince uygulama yapılmak suretiyle fazla ceza tayini,
2- Suça sürüklenen çocuk …hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan hüküm kurulurken 5237 sayılı TCK’nın 31/3. maddesi gereğince uygulama yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
3- Suça sürüklenen çocuk…’un, diğer sanık … ile önceden verdikleri karar uyarınca gözcülük yapmak suretiyle suça doğrudan katıldığı gözetilerek hakkında 5237 sayılı TCK’nın 37/1. maddesi yerine, aynı Kanun’un 39. maddesi ile uygulama yapılması,
4- Sanık … hakkında konut dokunulmazlığını bozma suçundan, suça sürüklenen çocuk …. hakkında hırsızlık ve konut dokunulmazlığını bozma suçundan hükmolunan hapis cezalarının, 5237 sayılı TCK’nın 51.maddesi uyarınca ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkum edilip edilmedikleri ile suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdikleri pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyecekleri konusunda mahkemeye kanaat gelip gelmediği hususlarının değerlendirilmesinin gerektiği gözetilmeden, “sanığın mağdurun zararını gidermemiş olması” şeklindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile hükmolunan cezalarının ertelenmesine yer olmadığına karar verilmesi,
5- Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03/02/2009 tarih ve 2008/11-250, 2009/13 sayılı kararında da belirtildiği üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif koşullarından birisi de suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi olduğu, ancak; herhangi bir zararın doğmadığı veya zarar doğurmaya elverişli bulunmayan suçlar yönünden bu koşulun aranmayacağı, konut dokunulmazlığını bozma suçunun zarar doğurmaya elverişli suçlardan olmadığı ve suça sürüklenen çocuk … ve sanık …’ın sabıkasız olduğunun anlaşılması karşısında; suça sürüklenen çocuğun ve sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak yeniden suç işleyip işlemeyecekleri hususundaki kanaat ile hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı hususunun değerlendirilmesi gerekirken “zarar giderilmediğinden” biçimindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçeyle suça sürüklenen çocuk ve sanık Gökhan hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
6- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53/4. maddesinde yer alan “kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.” şeklindeki düzenleme karşısında, suça sürüklenen çocuk Mahmut hakkında, konut dokunulmazlığını bozma suçundan hüküm kurulurken, aynı Kanun’un 53/1. maddesindeki haklardan yoksun bırakılmasına karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi ,
7- Sanık…’nın yüklenen suçu işlemediği yönündeki savunması ve sanık …’nın, sanık …’in savunmasını destekler beyanda bulunması karşısında, sanığın yükletilen suçu işlediğine ilişkin kanıtların hukuka uygun, kuşkudan uzak, kesin, yeterli ve inandırıcı kanıtların neler olduğu gösterilip, karar yerinde tartışılmadan yerinde ve yeterli olmayan gerekçeyle yazılı biçimde mahkumiyet hükmü kurulması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar, suça sürüklenen çocuk …müdafii ve o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebeplerden dolayı BOZULMASINA, suça sürüklenen çocuk Mahmut hakkında bozma sonrası kurulacak hükümde CMK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine, 12/03/2015 gününde hırsızlık suçunun nitelendirilmesine ilişkin bozma yönünden oyçokluğuyla diğer bozma nedenleri yönünden oybirliğiyle karar verildi.
KARŞI OY:

Aşağıda sunduğum nedenlerle sayın çoğunluğun, hırsızlık suçuyla ilgili bozma görüşüne katılmıyorum.
Konumuzla ilgili 5237 sayılı TCK’nın 142/2-g maddesinde; büyükbaş veya küçükbaş hayvanların barınak yerlerinden çalınmasını hırsızlık suçunun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.
Hayvanların barındığı “ahır” tabir edilen yerlerin, hayvanlara mahsus “barınak” yerlerinden olduğunda tartışma ve duraksama yoktur. Bu nedenle somut olayımızda, suça konu hayvanların binanın eklentisi olan ahırdan çalındığının anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin, başka bir koşul aranmaksızın TCK’nın 142/2-g maddesi kapsamında nitelikli hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, eylemin aynı Yasa’nın 142/1-b maddesi kapsamında değerlendirilerek hüküm kurulmasına ilişkin bozma görüşünün doğru olmadığı kanaatindeyim
Konunun anlaşılması için somut olayımızla ilgili 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b ve 142/2-g maddelilerinin uygulanma koşullarını örnek üzerinden değerlendirecek olursak; hırsızlık suçunun, evin/konutun veya binanın eklentisinde/müştemilatında olan barınak niteliğindeki ahırdan gerçekleştirilmesi halinde, eylem, hem 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b maddesindeki, “(1) Hırsızlık suçunun; b) …bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,”, hemde TCK’nın 142/2-g maddesindeki, “(2) Suçun; g) Barınak yerlerinde,…büyük veya küçük baş hayvan hakkında” işlenmesi suç tanımlarına uymaktadır. Başka bir ifadeyle sanığın eylemi, aynı anda her iki maddede öngörülen suçun unsurlarını/ öğlelerinin birlikte gerçekleştirdiğinden her iki maddedeki suçta oluşmaktadır. Bu durumda TCK’nın 142/2-g maddesi, 142/1-b maddesine göre (ceza süresinin fazla olması nedeniyle) daha nitelikli olduğu için, hemde daha özel düzenleme içerdiği için (ceza süreleri aynı olan fıkralardaki uygulamalar gibi) öncelikle uygulanması gerekmektedir. Bunun aksine, daha nitelikli olan maddeye göre değilde daha az ceza içeren maddeye göre uygulama yapılmasının mantıklı bir açıklaması olamayacağı gibi anılan TCK’nın 142. maddenin bir ve ikinci fıkralarının diğer bentleriyle ilgili yerleşik uygulamayla da çelişki oluşturmaktadı.
Örneğin; devlet hastahanesinde sıra beklemekte olan bir kişinin üzerinden, para veya telefonunu çalan sanığın eylemi; TCK’nın 142/1-a, 142/1-b ve 142/2-b maddelerinde tanımlanan; “(1) Hırsızlık suçunun; a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında … bulunan …eşya hakkında”, “(1) Hırsızlık suçunun; b) …bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,”, “(2) Suçun; b) Elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle…” işlenmesi suçlarını oluşturmaktadır. Bu durumda TCK’nın 142/2-b maddesindeki ceza süresi, aynı Yasa’nın 142/1. maddesinin (a) ve (b ) bentlerindeki ceza sürelerine göre daha fazla olması nedeniyle sanık hakkında bu madde uyarınca, yani TCK’nın 142/2-b maddesi uygulanarak hüküm kurulması gerekmektedir. Yerleşik uygulamada bu şekildedir. 5237 sayılı TCK’nın 142. maddesinin birinci ve ikinci maddelerinin diğer bentleriyle ilgili benzer durumlar içinde aynı yöntem izlenerek uygulanması gereken madde, fıkra ve bendi belirlenmektedir. Somut olayımızda bu yöntemin tersi bir uygulama biçimini benimsememizi gerektirecek bir hüküm ve zorunluluk yoktur.
Bazı hukukçular, TCK’nın 142/2-g maddesinin metnine dayanarak ileri sürdükleri görüşlerinde; maddenin düzenleniş amacının, büyükbaş veya küçükbaş hayvanların toplumsal hayatın olağan akışı içerisinde, korunaksız bırakılan veya bırakılma zorunluğunda kalınan hayvanlara mahsus “barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde” bulunan hayvanlara ilişkin olduğunu bu nedenle, ahır veya ağılın konutun veya binanın eklentisi veya müştemilatı durumunda olması halinde, korunaksız bırakılma durumu söz konusu olmadığından eylemin, TCK’nın 142/2-g maddesi kapsamında değil, 142/1-b maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini dile getirmektedirler. Ancak anılan madde metnine göre; açıkta korunaksız bırakılan büyükbaş veya küçükbaş hayvanlara yönelik hırsızlık eylemlerinin TCK’nın 142/2-g maddesi kapsamında cezalandırılacağında kuşku ve duraksama bulunmamakla birlikte, madde metninde ifade edilen barınak yerlerinin, somut olayımızda olduğu gibi hayvanlara mahsus ahırın korunaksız olması veya konut ve eklentisi ile irtibatının bulunmaması gerektiği biçiminde bir sonuca ulaşmak olanaklı değildir. Ayrıca böyle bir kabul, yukarıda kısaca arzettiğim anılan maddenin diğer bentleriyle ilgili yerleşik uygulamaya aykırı olduğu gibi kendi içerisinde çelişki oluşturmaktadır.
Kısaca bu çelişkiye değinecek olursak; TCK’nın 142/2-g maddesinde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlara yönelik hırsızlık suçu düzenlenmektedir. Madde metninde, hırsızlık suçunun, “Barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baş hayvan hakkında” işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmektedir. Şimdi madde metnini irdeleyecek olursak; açık yerlerde bulunan hayvanın çalınmasının bu madde kapsamında nitelikli hırsızlık suçunu oluşturacağı tartışmasızdır. Hayvanlara mahsus barınak yerlerinin ise çok çeşitli olduğu bilinmektedir. Örneğin, açık alanda etrafı tel örgü veya çitlerle kapalı üstü açık ve basit kapısı olan “ağıl” tabir edilen yerler barınak kabul edildiği gibi, sağlam bina şeklinde yapılan ve içerisinde çok sayıda hayvanın bulunduğu “ahır” tabir edilen yerlerde barınak sayılmaktadır. Vatandaş çoğu zaman hayvanlarını hırsızlık eylemlerine karşı veya başka tehlikelerden korumak için, “ahır” veya “ağıl” tabir edilen bu barınak yerlerini konutunun altına veya eklentisine yapmakta veya hayvanlarına mahsus çiftliğin bir köşesinde konut yaparak hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır.
Şimdi açık yerlerde bırakılan veya açık alanda korunaksız basit bir ağılda bulunan hayvanın korunması için, mağdur zahmet edip hiçbir önlem almadığı gibi, böyle bir yerden hırsızlık eyleminin gerçekleştirmek içinde yoğun bir suç işleme kastına da gerek olmadan basitçe gerçekleştirilebilen eylem, TCK’nın 142/2-g maddesi kapsamında nitelikli hırsızlık kabul edilmesine karşın, mağdurun hayvanlarını korumak için, zahmet ve masraf edip çoğu zaman sağlam ve muhkem olarak yapmış olduğu ahırla yetinmeyip, gerekirse bizzat müdahale ederek koruma sağlamak için konutunun altına veya eklentisine yapmış olduğu barınaktan (ahır veya ağıldan), faalin, bütün bu koruma ve engelleri aşacak yoğun bir suç kastıyla gerçekleştirmiş olduğu hırsızlık eyleminin ise, anılan madde kapsamında nitelikli hırsızlık kabul edilmemesi, kanaatimce açık bir çelişkidir.
Aksine böyle korunaklı bir yerden yapılan hırsızlık eyleminin, failin suç işleme kastındaki yoğunluk gözetilerek, birinci duruma göre daha nitelikli olarak düzenlenmiş olsaydı belki daha doğru olurdu. Ancak 5237 sayılı Yasa’da böyle bir düzenleme olmamakla birlikte, temel cezanın belirlenmesi sırasında aynı Yasa’nın 61. maddesindeki kriterler gözetilerek alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulması işin doğasına ve hakkaniyete daha uygun olacağı kanaatindeyim.
Son olarak konumuzla ilgili 765 sayılı TCK’nın ilgili maddelerine göz atacak olursak; anılan TCK’nın 491/5. maddesinde “Mandıra, ağıl gibi hayvanata mahsus yerlerde bulunan yahut lüzumuna göre açık yerlerde veya kırlarda bırakılan ve haklarında 492 nci maddenin 9 uncu fıkrasının tatbiki mümkün olmayan hayvanları bu yerden almak suretiyle işlenirse; cezası bir seneden beş seneye kadar hapistir.” biçiminde düzenleme yapılmış, aynı yasanın 492/9. maddesinde ise, “Meskun bir hanenin doğrudan doğruya müştemilatından olan veya duvarla çevrilmiş bulunan yerlerindeki hayvan hakkında işlenirse; suçlu iki seneden beş seneye kadar hapsolunur.” şeklinde düzenlemeyle hırsızlık eyleminin, konutun eklentisindeki hayvana yönelik gerçekleştirilmesi halini, açık yerlerde bırakılan hayvanlara yönelik hırsızlık eylemine göre daha nitelikli durum olarak kabul etmiştir. Bu düzenlemede görüşümüzü desteklemektedir.
Yukarıda arzetmeye çalıştığım nedenlerle, sayın çoğunluğun hırsızlık suçunun nitelendirmesine ilişkin görüşüne katılmıyorum.