Yargıtay Kararı 2. Ceza Dairesi 2013/35179 E. 2015/2559 K. 12.02.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 2. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2013/35179
KARAR NO : 2015/2559
KARAR TARİHİ : 12.02.2015

Tebliğname No : 2 – 2012/257024
MAHKEMESİ : Adana 13. Asliye Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 29/05/2012
NUMARASI : 2008/226 (E) ve 2012/742 (K)
SUÇ : Hırsızlık, mala zarar verme

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;
I- Sanık F.G hakkında verilen mahkumiyet hükmüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosya içerisinde yer alan sanık F.. G..’e yapılan 17/08/2012 tarihli tebligatın usulüne uygun ve geçerli olduğu belirlenerek yapılan incelemede;
Sanığın yokluğunda verilen ve 17/08/2012 tarihinde tebliğ edilen hükme karşı, 1412 sayılı CMUK’nın 310. maddesinde öngörülen bir haftalık temyiz süresi geçtikten sonra, müdafiinin 05/10/2012 tarihinde yaptığı temyiz isteminin, aynı Kanun’un 317. maddesi uyarınca istem gibi REDDİNE,
II- Sanık A.. Y.. hakkında mala zarar verme suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün ONANMASINA,
III- Sanık A.. Y.. hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkumiyet hükümlerine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
5237 sayılı TCK’nın 142/2-g maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunun oluşabilmesi için eylemin, barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyükbaş veya küçükbaş hayvan hakkında gerçekleştirilmesi gerektiği; ev ve eklentisi niteliğindeki yerlerden gerçekleşen eylemlerin ise aynı yasanın 142/1-b, 116. maddelerinde düzenlenen suçları oluşturacağı gözetilerek; dosya içerisinde yer alan 03/02/2008 tarihli olay yeri inceleme tutanağının eki olan krokiden,
hırsızlık eyleminin, katılana ait evin bahçesinde bulunan ve eklentisi niteliğindeki ahırdan gerçekleştirildiğinin anlaşılması karşısında, sanıkların eylemlerinin 142/1-b maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfının değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek aynı Yasa’nın 142/2-g maddesi gereğince uygulama yapılmak suretiyle fazla ceza tayini,
Bozmayı gerektirmiş sanık müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 12/02/2015 gününde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY:

Aşağıda sunduğum nedenlerle sayın çoğunluğun, hırsızlık suçunun nitelendirilmesine ilişkin bozma görüşüne katılmıyorum.
Konumuzla ilgili 5237 sayılı TCK’nın 142/2-g maddesinde; büyükbaş veya küçükbaş hayvanların barınak yerlerinden çalınmasını hırsızlık suçunun nitelikli hali olarak düzenlenmiştir.
Hayvanların barındığı “ahır” tabir edilen yerlerin, hayvanlara mahsus “barınak” yerlerinden olduğunda tartışma ve duraksama yoktur. Bu nedenle
-3-
Somut olayımızda, suça konu hayvanların ahırdan çalındığının anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin, başka bir koşul aranmaksızın TCK’nın 142/2-g maddesi kapsamında nitelikli hırsızlık suçunu oluşturduğu ve yerel mahkemece de eylem bu şekilde nitelendirilerek hüküm kurulmuş olduğundan hırsızlık suçuna ilişkin bozma düşüncesinin yerinde olmadığını düşünmekteyim.
Sayın çoğunluğun gerekçesinde belirtilen; konut ve eklentisi niteliğindeki yerlerden gerçekleştirilen eylemlerin anılan madde kapsamında olmadığına ilişkin görüşün yasal bir dayanağı olmadığı gibi, kanuna ve hukuka uygun bir açıklamasının olmadığı kanaatindeyim.
Konunun daha iyi anlaşılması için somut olayımızla ilgili 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b ve 142/2-g maddelerinin uygulanma koşullarını örnek üzerinden değerlendirecek olursak; hırsızlık suçunun, evin/konutun veya binanın eklentisinde/müştemilatında olan barınak niteliğindeki ahırdan gerçekleştirilmesi halinde, eylem, hem 5237 sayılı TCK’nın 142/1-b maddesindeki, “(1) Hırsızlık suçunun; b) …bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,”, hemde TCK’nın 142/2-g maddesindeki, “(2) Suçun; g) Barınak yerlerinde,…büyük veya küçük baş hayvan hakkında” işlenmesi suç tanımlarına uymaktadır. Başka bir ifadeyle sanığın eylemi, aynı anda her iki maddede öngörülen suçun unsurları birlikte gerçekleştirdiğinden her iki maddede tanımlana suçta oluşmaktadır. Bu durumda TCK’nın 142/2-g maddesi, 142/1-b maddesine göre (ceza süresinin fazla olması nedeniyle) daha nitelikli olduğu için, hemde daha özel düzenleme içerdiği için (ceza süreleri aynı olan fıkralardaki uygulamalar gibi) öncelikle uygulanması gerekmektedir. Bunun aksine, daha nitelikli olan maddeye göre değilde daha az ceza içeren maddeye göre uygulama yapılmasının mantıklı bir açıklaması olamayacağı gibi anılan TCK’nin 142. maddenin bir ve ikinci fıkralarının diğer bentleriyle ilgili yerleşik uygulamayla da çelişki oluşturmaktadır.
Örneğin; devlet hastahanesinde sıra beklemekte olan bir kişinin üzerinden, para veya telefonunu çalan sanığın eylemi; TCK’nın 142/1-a, 142/1-b ve 142/2-b maddelerinde tanımlanan; “(1) Hırsızlık suçunun; a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında … bulunan …eşya hakkında”, “(1) Hırsızlık suçunun; b) …bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,”, “(2) Suçun; b) Elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle…” işlenmesi suçlarını oluşturmaktadır. Bu durumda TCK’nın 142/2-b maddesindeki ceza süresi, aynı Yasanın 142/1. maddesinin (a) ve (b ) bentlerindeki ceza sürelerine göre daha fazla olması nedeniyle sanık hakkında bu madde uyarınca, yani TCK’nın 142/2-b maddesi uygulanarak hüküm kurulması gerekmektedir. Yerleşik uygulamada bu şekildedir. 5237 sayılı TCK’nın 142. maddesinin birinci ve ikinci maddelerinin diğer bentleriyle ilgili benzer durumlar içinde aynı yöntem izlenerek uygulanması gereken madde, fıkra ve bendi belirlenmektedir. Somut olayımızda bu yöntemin tersi bir uygulama biçimini benimsememizi gerektirecek
-4-
bir hüküm ve zorunluluk yoktur.
Aslında sayın çoğunluğun görüşünde, eylemin neden TCK’nın 142/2-g kapsamında değerlendirilemeyeceğine ilişkin tartışılabilecek nitelikte açık ve gerekçeli bir görüş dile getirilmeyip, sadece sonuç olarak uygulama biçimini dile getiren açıklamayla yetinildiği için, açıklanmayan gerekçeyi tartışma olanağı olmadığından bu konuda başka bir şey yazmaya gerek görülmemiştir.
Ancak bazı hukukçular, TCK’nın 142/2-g maddesinin metnine dayanarak ileri sürdükleri görüşlerinde; maddenin düzenleniş amacının, büyükbaş veya küçükbaş hayvanların toplumsal hayatın olağan akışı içerisinde, korunaksız bırakılan veya bırakılma zorunluğunda kalınan hayvanlara mahsus “barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde” bulunan hayvanlara ilişkin olduğunu bu nedenle, ahır veya ağılın konutun veya binanın eklentisi veya müştemilatı durumunda olması halinde, korunaksız bırakılma durumu söz konusu olmadığından eylemin, TCK’nin 142/2-g maddesi kapsamında değil, 142/1-b maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini dile getirmektedirler. Ancak anılan madde metnine göre; açıkta korunaksız bırakılan büyükbaş veya küçükbaş hayvanlara yönelik hırsızlık eylemlerinin TCK’nın 142/2-g maddesi kapsamında cezalandırılacağında kuşku ve duraksama bulunmamakla birlikte, madde metninde ifade edilen barınak yerlerinin (somut olayımızda olduğu gibi hayvanlara mahsus ağılın) korunaksız olması veya sayın çoğunluğun görüşünde ifade edildiği gibi, konut ve eklentisi ile irtibatının bulunmaması gerektiği biçiminde bir sonuca ulaşmak olanaklı değildir. Ayrıca böyle bir kabul, yukarıda kısaca arz ettiğim anılan maddenin diğer bentleriyle ilgili yerleşik uygulamaya aykırı olduğu gibi mantıksal çelişki de içermektedir.
Kısaca bu çelişkiye değinecek olursak; TCK’nın 142/2-g maddesinde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlara yönelik hırsızlık suçu düzenlenmektedir. Madde metninde, hırsızlık suçunun, “Barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baş hayvan hakkında” işlenmesi nitelikli hal olarak düzenlenmektedir. Şimdi madde metnini irdeleyecek olursak; açık yerlerde bulunan hayvanın çalınmasının bu madde kapsamında nitelikli hırsızlık suçunu oluşturacağı tartışmasızdır. Hayvanlara mahsus barınak yerlerinin ise çok çeşitli olduğu bilinmektedir. Örneğin, açık alanda etrafı tel örgü veya çitlerle kapalı üstü açık ve basit kapısı olan “ağıl” tabir edilen yerler barınak kabul edildiği gibi, sağlam bina şeklinde yapılan ve içerisinde çok sayıda hayvanın bulunduğu “ahır” tabir edilen yerlerde barınak sayılmaktadır. Vatandaş çoğu zaman hayvanlarını hırsızlık eylemlerine karşı veya başka tehlikelerden korumak için, “ahır” veya “ağıl” tabir edilen bu barınak yerlerini konutunun altına veya eklentisine yapmakta veya hayvanlarına mahsus çiftliğin bir köşesinde konut yaparak hayvancılıkla geçimini sağlamaktadır.
Şimdi açık yerlerde bırakılan veya açık alanda korunaksız basit bir ağılda bulunan hayvanın korunması için, mağdur zahmet edip hiçbir önlem almadığı
-5-
gibi, böyle bir yerden hırsızlık eyleminin gerçekleştirmek içinde yoğun bir suç işleme kastına da gerek olmadan basitçe gerçekleştirilebilen eylem, TCK’nın 142/2-g maddesi kapsamında nitelikli hırsızlık kabul edilmesine karşın, mağdurun hayvanlarını korumak için, zahmet ve masraf edip çoğu zaman sağlam ve muhkem olarak yapmış olduğu ahırla yetinmeyip, gerekirse bizzat müdahale ederek koruma sağlamak için konutunun altına veya eklentisine yapmış olduğu barınaktan (ahır veya ağıldan), faalin, bütün bu koruma ve engelleri aşacak yoğun bir suç kastıyla gerçekleştirmiş olduğu hırsızlık eyleminin ise, anılan madde kapsamında nitelikli hırsızlık kabul edilmemesi, kanaatimce açık bir çelişkidir.
Aksine böyle korunaklı bir yerden yapılan hırsızlık eyleminin, failin suç işleme kastındaki yoğunluk gözetilerek, birinci duruma göre daha nitelikli olarak düzenlenmiş olsaydı belki daha doğru olurdu. Ancak 5237 sayılı Yasada böyle bir düzenleme olmamakla birlikte, temel cezanın belirlenmesi sırasında aynı Yasanın 61. maddesindeki kriterler gözetilerek alt sınırdan uzaklaşılarak hüküm kurulması işin doğasına ve hakkaniyete daha uygun olacağı kanaatindeyim.
Son olarak konumuzla ilgili 765 sayılı TCK’nın ilgili maddelerine göz atacak olursak; anılan TCK’nın 491/5. maddesinde “Mandıra, ağıl gibi hayvanata mahsus yerlerde bulunan yahut lüzumuna göre açık yerlerde veya kırlarda bırakılan ve haklarında 492 nci maddenin 9 uncu fıkrasının tatbiki mümkün olmayan hayvanları bu yerden almak suretiyle işlenirse; cezası bir seneden beş seneye kadar hapistir.” biçiminde düzenleme yapılmış, aynı yasanın 492/9. maddesinde ise, “Meskun bir hanenin doğrudan doğruya müştemilatından olan veya duvarla çevrilmiş bulunan yerlerindeki hayvan hakkında işlenirse; suçlu iki seneden beş seneye kadar hapsolunur.” şeklinde düzenlemeyle hırsızlık eyleminin, konutun eklentisindeki hayvana yönelik gerçekleştirilmesi halini, açık yerlerde bırakılan hayvanlara yönelik hırsızlık eylemine göre daha nitelikli durum olarak kabul etmiştir. Bu düzenlemede görüşümüzü desteklemektedir.
Yukarıda arz etmeye çalıştığım nedenlerle, sayın çoğunluğun hırsızlık suçunun nitelendirmesine ilişkin bozma görüşüne katılmıyorum.