YARGITAY KARARI
DAİRE : 2. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2010/4802
KARAR NO : 2010/11891
KARAR TARİHİ : 14.04.2010
Evi terkeden çocuğu, ailesini veya yetkili makamları durumdan haberdar etmeksizin yanında tutmak suçundan sanık …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 234/3, 62/1, 50/1-a, 52/1-2. maddeleri gereğince 1.500,00 yeni Türk lirası adlî para cezası ile cezalandırılmasına dair (İPSALA) Sulh Ceza Mahkemesinin 31/01/2008 tarihli ve 2007/158 esas, 2008/25 sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 20/01/2010 gün ve 2009/347/2527 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03/02/2010 gün ve 2010/19375 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;
Tüm dosya kapsamına göre;
Anılan karara karşı sanığın temyiz talebinin reddine ilişkin aynı Mahkemenin 19/03/2008 tarihli ve 2007/158 esas, 2008/25 sayılı ek kararının sanık tarafından temyizi üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 04/11/2009 tarihli ve 2009/44992 esas, 2009/41376 karar sayılı ilamıyla onanmasına karar verildiği gözetilerek yapılan incelemede,
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca, hükmolunan ceza miktarının iki yıl hapis cezasını (karar tarihi itibarıyla bir yıl hapis cezasını) veya adlî para cezasını içermesi, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması ve islenen suçun da inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması durumunda, Türk Ceza Kanunu ve özel kanunlardaki istisnalar dışında kalan diğer suçlar bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin olanaklı olması karcısında, mağdurun bir tazminat istemi bulunmadığı gibi dosyaya yansıyan bir zararının da belirlenemediği, sanığın adlî sicil kaydına göre sabıkasının bulunmadığı gözetilmeden, şartların oluşmadığı biçimindeki dosya içeriğine uygun olmayan gerekçe ile sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesinde
İsabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK.nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
5271 sayılı Yasanın 231.maddesinin 6.fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması için sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi ve mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması şeklinde üç bent halinde düzenlenen koşulların varlığı aranmakla birlikte, anılan maddenin 5.bendinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceği belirtilerek, bu husus hakimin takdirine bırakılmış olmakla, tüm yasal koşulların varlığı halinde dahi mahkemece takdirin, hükmün açıklanması yönünde kullanılması mümkün olup hükmün açıklanmasının geri bırakılması zorunluluğu bulunmamaktadır.
Kabul edip etmemek mahkemenin takdirine bağlı hususlar hakkında karar verilirken, gösterilen gerekçenin yasal olmamasının, olağan yasa yoluyla denetlenebileceğinde ve bozma sebebi oluşturacağında tereddüt yoktur. Ancak; olağanüstü yasa yolu olan kanun yararına bozma yasa yoluna, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı başvurulabilmesi nedeniyle, kesin hükmün otoritesini zedelememesi gerektiğinden, hukuka aykırılıkların ciddi boyutlara ulaşması yanında, hakimin takdir yetkisi kapsamına giren hususlar ile takdirin hatalı kullanılması, gösterilen gerekçenin yasal olmaması ile ilgili hukuka aykırılıklar yönünden kanun yararına bozma yasa yoluna başvurulması mümkün değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.04.1985 gün, 453/201 sayılı kararı da bu yöndedir.
İnceleme konusu karar yönünden, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşuluna ilişkin gerekçenin yasal olmaması nedeniyle yasa yararına bozma kararı verildiği takdirde, hakimin, bu kez subjektif koşulları değerlendirerek yeniden aynı kararı vermesine engel bir durum bulunmayıp, bozma kararı üzerine, mahkemenin, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verme zorunluluğu olmayacağından, bu husustaki hukuka aykırılığın ciddi boyutlara ulaştığından sözedilemez.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, 19.02.2008 gün, 2008/5-19, 2008/31 sayılı kararında vurgulandığı üzere, yasa yararına bozma yöntemi, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılmasını sağlama amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olup, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır. Her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Nitekim, yasa yolunun bu özelliği nedeniyle, hakimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklar, sadece olağan bir denetim yolu olan temyiz incelemesi sırasında dikkate alınabilecek hukuka aykırılıklardandır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, tüm yasal koşulların varlığı halinde dahi hakimin takdirine bağlı bulunmakla, gösterilen gerekçenin yasal olmaması, kesin hükmün otoritesini ortadan kaldırmaya yeterli nitelikte esaslı ve ciddi bir usuli hata olarak kabul edilemeyeceğinden, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen, yasal şartların oluşmadığına, mağdurun maddi ve manevi zararının karşılanmadığına ilişkin gerekçeye yönelik yasa yararına bozma isteminin yerinde olmadığı sonucuna varılmakla, (İPSALA) Sulh Ceza Mahkemesinin 31.01.2008 gün ve 2007/158, 2008/25 sayılı kararına yönelik yasa yararına bozma isteminin REDDİNE, 14.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.