YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2018/2708
KARAR NO : 2018/6783
KARAR TARİHİ : 20.12.2018
19. HUKUK DAİRESİ
YARGITAY KARARI
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki itirazın iptali – birleşen menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine, yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde asıl davalı … vekili ve birleşen davacı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
– KARAR –
Asıl davada; davacı vekili, davacı banka ile dava dışı … arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, davalının da müşterek müteselsil kefil sıfatıyla sözleşmeyi imzaladığını, kredi borcunun ödenmemesi nedeni ile, kredi alacağının tahsili için başlatılan icra takibine davalının itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptali, takibin devamı ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Asıl davada davalı vekili, davalının eşinden alınan 17/10/2012 tarihli muvafakatname başlıklı eş muvafakat belgesinde yer alan imza ve yazıların …’a ait olduğu, ancak beyaza imzasının alınarak, muvafakatname içeriğinin sonradan banka yetkilileri tarafından doldurulduğunu, bu nedenle kefalet akdinin hükümsüz olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Birleşen davada; davacı vekili, dava dışı asıl borçlu … ile davalı banka arasında imzalanan genel kredi sözleşmesini davacının eşi …’un, müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzaladığını, sonraki bir tarihte kefilin eşi olan davacıdan beyaza imza alındığını, 17/10/2012 tarihli muvafakatname başlıklı belgedeki imza ve tarihe ilişkin yazının davacıya ait olduğu, ancak muvafakatnamenin sonradan banka yetkilileri tarafından doldurulduğunu belirterek, 17/10/2012 tarihli kefalet sözleşmesinin geçersizliğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada; davalı vekili, davacının söz konusu kredi borcundan ne asıl borçlu, ne de kefil sıfatı ile sorumlu olmadığını, herhangi bir sorumluluğu bulunmayan davacının kefalet sözleşmesinin geçersizliği sebebiyle dava açmasının mümkün olmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, yapılan yargılama, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, … 6. İcra Müdürlüğü’nün 2015/3345 E. sayılı dosyası ile toplam 61.747,49 TL borcun ödenmesi istenildiği, davalı kefil …’a ihtarname tebliğ edilmediğinden, takip tarihi olan 27.02.2015 tarihinde temerrüde düşmüş sayılacağı ve kendi temerrüdünün sonucu olarak ancak takip tarihinden sonrası için 50.000.-TL’lik kefalet borcuna faiz işletilebileceği, davalının itirazı haksız olduğundan kefalet limiti dikkate alınarak asıl davanın kabulüne, takibin, davalının kefalet limiti olan 50.000 TL ile sınırlı olmak üzere, 50.000 TL’ye takip tarihinden itibaren takip talebindeki faiz oranı uygulanmak suretiyle takibin devamına, davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesine, birleşen davada davacı … asıl davanın dayanağı olan kredi sözleşmesindeki kefalet sözleşmesinin geçersiz olduğu iddiasıyla dava açmış ise de, söz konusu iddianın asıl davada kredi sözleşmesinin kefili olan davalı … tarafından ileri sürüldüğü ve davacının kredi sözleşmesinin tarafı olmadığı gerekçesiyle birleşen davanın husumet yokluğundan reddine verilmiş, hüküm asıl davalı … vekili ve birleşen davacı … vekili tarafından tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, birleşen menfi tespit davasına ilişkin davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddine,
2-Asıl davada davalı vekilinin temyiz istemine gelince, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunu düzenleyen bilirkişi konusunda uzman olmadığı gibi, banka kayıt ve belgeleri incelenmeksizin dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu rapor düzenlenmiş olup, söz konusu rapor hükme esas alınamaz. Davacı icra takip talebinde birden fazla hesaplarla ilgili, yine birden fazla ticari kredi, ticari artı para kredisi, ticari kredi kartı sözleşmelerine dayanmış, ancak söz konusu sözleşmelerin hangileri olduğu belirtilmemiş, davacı vekili dava dosyasına birden fazla kredi sözleşmesi ibraz etmiş, bu sözleşmelerin bir kısmında da davalının imzası bulunmamaktadır. Bu durumda, davacının, alacağın hangi kredi sözleşmesinden kaynaklandığını açıkca belirtmiş olması gerekir. Yine mahkemece ve bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonucu takip konusu alacağın davalının imzasının bulunduğu genel kredi sözleşmesinden kaynaklanıp kaynaklanmadığının belirlenmesi gerekmektedir.
Mahkemece tüm bu hususlar dikkate alınmaksızın konusunda uzman olmayan yetersiz bilirkişi raporuna dayanılarak eksik inceleme sonucunda karar verilmesi doğru değildir. Mahkemece yapılacak iş davacı vekilinden icra takip dayanağı genel kredi sözleşmesinin sorulması, daha sonra bankacılık konusunda uzman bilirkişi aracılığı ile banka kayıt ve belgelerini yerinde incelettirmek suretiyle icra takip talebindeki alacağın hangi kredi sözleşmelerinden kaynaklandığı, davalının imzasının bulunduğu genel kredi sözleşmesinden dolayı takip tarihi itibarıyla sorumluluğunun ne olduğu belirlenerek bir karar verilmesi gerekir. Ayrıca mahkemece kabule göre de davalının kefalet limitinin 50.000 TL olduğu kabul edilerek dava 50.000 TL üzerinden kabul edilmesine rağmen, tam kabul gibi hüküm kurulması da yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde temyiz eden taraflara iadesine, 20/12/2018 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
(M)
…T. T.G
KARŞI OY YAZISI
Birleşen dava, kefilin eşi tarafından açılan eş rızasının usulen alınmamış olduğu iddiasına dayalı kefaletin geçersizliğinin tespitine yönelik bir davadır.
TBK’nun 584. maddesi, eşlerden birinin ancak diğer eşin yazılı rızasıyla kefil olabileceğini emredici şekilde düzenlemektedir.
Burada hukuken korunan kişi kefilin eşidir.
Bu itibarla, kefilin eşi tarafından alacağı kefaletle teminat altına alınan alacaklıya karşı açılacak bir davada kefilin eşinin davacı taraf ehliyeti (aktif dava ehliyeti) vardır.
Mahkemece kefilin eşin tarafından açılan birleşen davanın husumet yokluğundan retdedilmesi doğru olmayıp yerel mahkeme kararının davacı taraf ehliyeti kabul edilip işin esası yönünden bir karar verilmesi için bozulması gerektiği görüşündeyim.
Bu itibarla saygıdeğer çoğunluğun Dairemiz kararının 1. bendinde birleşen dava davasının temyiz isteminin reddine ilişkin kararına muhalifim.20.12.2018