Yargıtay Kararı 19. Hukuk Dairesi 2017/5118 E. 2019/2437 K. 10.04.2019 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2017/5118
KARAR NO : 2019/2437
KARAR TARİHİ : 10.04.2019

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki asıl ve birleşen menfi tespit davalarının bozma ilamına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne yönelik hükmün süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
– KARAR –
Davacı vekili; asıl ve birleşen davalarda davalı tarafından davacılar hakkında başlatılan icra takiplerine konu 1999 tarihli tarımsal kredi ikraz sözleşmesindeki imzaların davacılara ait olmadığını bildirerek 1999 yılına ait tarımsal kredi sözleşmesi ve ilgili eklerindeki imzaların davacılara ait olmadığının tespitini, takiplerin iptalini ve % 40 tazminatın davalıdan tahsilini ve davalı kurumun sorumluluğundan doğan zarar ve ziyanın karşılanmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; asıl ve birleşen davaya cevap dilekçesinde davacıların 1999 yılında davalı bankadan tarımsal kredi kullandıklarını, sözleşmedeki imzaların davacılara ait olmadığı yönündeki iddiaların araştırılması gerektiğini belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hükmün davalı vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 29.11.2010 gün ve 2010/4259 E. 2010/13469 K. sayılı ilamı ile “Birleştirilen davaların her biri müstakil davalar olup, birleştirmeden sonra da bağımsızlıklarını korur. Bu itibarla, mahkemece her biri hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, asıl dava ve birleşen dava yönünden tek bir hükümle yetinilmesi bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde bozulmuştur.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya göre, imzanın davacıların elinin ürünü olup olmadığı yönünde bir tespite gidilemediği, yine Şanlıurfa 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2001/284 Esas, 2006/86 Karar sayılı dosyası birlikte değerlendirildiğinde davacıların anılan kredi sözleşmesi ile davalı kuruma borçlu bulunmadıklarının tesbiti yönünde kanaat oluştuğu gerekçeleriyle asıl davanın ve birleşen davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm asıl ve birleşen davalarda davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Asıl ve birleşen dava, davalı alacaklı banka tarafından davacı borçlular aleyhine yapılan icra takiplerine yönelik menfi tespit davasıdır. Her iki takip dosyası için davacı takip dayanağı kredi sözleşmesinde kendilerine atfen atılan imzaların kendi eli ürünü olmadığını belirterek menfi tespit talep etmişlerdir. Davalı vekili her iki davaya karşı verdiği cevap dilekçesinde davacılara fiilen kredi kullandırıldığını beyan etmiştir. Mahkemece sadece kredi sözleşmesindeki imza yönünden inceleme yapılarak davanın kabulüne karar verilmiş olup yapılan bu tahkikat hüküm kurmak için yeterli değildir. Zira kredi sözleşmelerindeki imza davaclara ait olmasa dahi banka tarafından davacılara fiilen ödenmiş kredi varsa, bankanın geri ödenmeyen kredi için alacağın tahsili yönünden takip yapma hakkı vardır. Bu itibarla mahkemece davalı bankanın davacılara fiilen kredi ödemesi yapıldığına ilişkin delillerini göstermesi için süre tanınmalı, daha sonra uzman bilirkişi ile banka kayıtları üzerinde inceleme yaptırılıp banka tarafından fiilen ödenen kredi olup olmadığı, varsa kredi borç miktarı hususunun açıklığa kavuşturularak, toplanacak deliller çerçevesinde sonuca uygun karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Kabule göre de; asıl ve birleşen davalar icra takiplerine yönelik menfi tespit istemiyle açıldığı halde takipler hakkında bir karar verilmemesi, sadece takip dayanağı sözleşme hakkında karar verilmesi ve dava kabul edildiği halde davacının kötüniyet tazminatı hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi doğru olmamıştır. Yine davalı banka dava tarihinde davacı olduğu davalarda harçtan muaf olup davalı olduğu davalarda harçtan muaf değildir. Bu itibarla dava kabul edildiği halde davalıdan nisbi karar harcı alınmasına hükmedilmemesi doğru olmamıştır.
Mahkemece verilen önceki karar birleşen davaların bağımsızlıklarını korudukları, her iki davacı için ayrı hüküm kurulması yönünden bozulmuş, mahkemece bozmaya uyulmuş ise de karar başlığında davacıların aynı anda birlikte dava açmış gibi düzenleme yapılması karışıklığa sebep olacaktır. Bu hususun da düzeltilmesi gerekmektedir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde temyiz eden asıl ve birleşen davalarda davalıya iadesine, 10/04/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.