YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2016/5707
KARAR NO : 2016/12723
KARAR TARİHİ : 28.09.2016
Y A R G I T A Y İ L A M I
MAHKEMESİ : ….. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 14/01/2016
NUMARASI : 2013/56-2016/23
Taraflar arasındaki karşılıklı tazminat davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve karşı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı-karşı davalı vekilince ve katılma yolu ile davalı- karşı davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmiştir. Belli günde, davacı- karşı davalı vekilleri Av. ….., Av. ……ve Av. …… ile davalı-karşı davacı vekilleri Av. ……, Av. ……ve Av. ……in gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçelerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-KARAR-
Davacı vekili; taraflar arasında ……..tarihinden beri devam eden tek yetkili distribütörlük sözleşmesinin davalı tarafça haksız ve tek taraflı olarak ……. tarihli ihtarname ile……… tarihi itibariyle feshedildiğini, davalının bu işlemi nedeniyle davacının uğradığı zararın 210.000.000,00 TL’yi aştığını belirterek; davacının şimdilik 5.000.000,00 TL maddi zarar, 5.000.000,00 TL yoksun kalınan kar, 5.000.000,00 TL denkleştirme tazminatı ve 15.000.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 30.000.000,00 TL zararının davalının temerrüt tarihi olan …………. tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiliyle davacıya verilmesini istemiştir.
Davalı vekili; taraflar arasındaki ticari ilişkinin tek satıcılık veya münhasır distribütörlük olmadığını, davalının Türkiye’de yerleşik bir şirket kurmak istediğini Eylül 2007 tarihinde davacıya açıkladığını ancak taraflar arasında bu yeni durum üzerinde anlaşma sağlanamadığını, ayrıca davacının satış sonrası hizmetleri aksatması ve dağıtımını yaptığı diğer marka ürünlere öncelik tanıması nedeniyle davalı tarafından davacıya 21.03.2008 tarihli bir ihtarname gönderilerek sözleşmenin 22.07.2008 tarihi itibariyle feshedileceğinin bildirildiğini, bu ihtarın TTK’nun 133. maddesinde yazılı süreye uygun düzenlendiğini, davacının önce 03.04.2008 tarihli ihtarname ile davalıdan tazminat istediğini sonra 10.04.2008 tarihinde gazetelerde davalı
aleyhine ilanlar verdiğini, davalının bu ilanlarla ilgili olarak davacı aleyhine haksız rekabet davası açtığı gibi davacıya 11.04.2008 tarihli ihtarı göndererek aralarındaki ticari ilişkinin 10.04.2008 tarihi itibariyle feshedildiğini bildirdiğini, bu feshin derhal fesih niteliğinde olduğunu, bu nedenle davacının davalıdan herhangi bir talepte bulunmasının mümkün olmadığını ayrıca maddi ve manevi tazminat taleplerinin de esasen haksız ve fahiş miktarda olduğunu belirterek; davanın reddini istemiş ve karşı dava olarak da davacının satış sonrası garanti ve servis yükümlülüklerini ihlal etmesi, yanlış pazarlama ve fiyat politikaları uygulaması nedeniyle davalının tüketici davalarına maruz kaldığı gibi zararına satışları yapmak zorunda kaldığını ve böylece maddi zarara uğradığını belirterek; 300.000,00 USD maddi zararın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davacıdan tahsiliyle davalıya verilmesini istemiştir.
Yargılama sırasında davacı davasını ıslah ederek müddeabihi artırmıştır.
Mahkemece verilen ……………esas ve ………….. karar sayılı ve 12.04.2012 tarihli karar ile davacının ıslah edilmiş davasının kısmen kabulü ile (işçilere ödenen kıdem ve ihbar tazminatı: 254.479,45 TL + Reklam, araç, kira ve stok giderleri: 33.487.574,02 TL + yönetim binası kurulmak üzere boş tutulan binadan dolayı : 32.400,744,00 TL + Dava ve icra konusu yapılmış şüpheli alacaklardan dolayı: 1.896.141,38 TL = 68.038.938,85 TL) 68.038.938,85 TL maddi tazminat, 33.231.870,67 TL kar mahrumiyeti ve (son beş yıl yerine son üç yıllık kar ortalamasına göre hesaplanan) 69.572.189,58 TL portföy tazminatı olmak üzere toplam 170.842,999,10 TL maddi tazminatın davalının temerrüt tarihi olan 01.08.2008 tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının manevi tazminat talebinin reddine, davalının maddi tazminata ilişkin karşı davasının reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin bu hükmü davalı-karşı davacı vekili tarafından asıl davanın hem esası hem de zarar kalemlerinin nedenselliklerinin olmadığı ve miktarlarının fazlalığı yönünden ve karşı davanın reddi yönünden temyiz edilmiştir.
Dairemizin ……… esas ve ……….. karar sayılı ve 06.11.2012 tarihli kararı ile davacı tarafından 10.04.2008 tarihinde gazetelere verilen ilanlarla ilgili olarak davalı tarafından davacı aleyhine ………..Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ……….. esasına kaydedilen haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve manevi zarar giderimli davanın reddi üzerine yapılan temyiz başvurusu üzerine kararın Yargıtay ……. Hukuk Dairesi’nin ……….. esas sayılı kararıyla bozulduğunun davalı vekilince bildirildiğine işaret edilerek; yerel mahkemece ………… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bozma sonucunda vereceği yeni kararın kesinleşmesi beklenerek bu davaya etkisi üzerinde durulup karar yerinde tartışıldıktan sonra varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmek üzere hükmün davalı-karşı davacı yararına bozulmasına, bozma nedenine göre öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Bozmadan sonra yerel mahkemece bozmaya uyulmuş ……. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bozmada işaret edilen davasının kesinleşmesi beklendikten sonra verilen…..esas ve ………karar sayılı ve 14.01.2016 tarihli kararda; davacının açtığı asıl davanın davalı tarafından çekilen 21.03.2008 tarihli ihtarnamede tanınan dört aylık süre dolmadan açılması nedeniyle asıl davadaki davacı taleplerinin istenemeyeceği ve ayrıca ikinci olarak Yargıtay … Hukuk Dairesi’nin bozma kararında işaret edilen…………. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ….. esas ve……karar sayılı ve 23.10.2013 tarihli kararının derecaattan geçerek 26.02.2015 tarihinde kesinleştiğini belirterek; bu karar gözönüne alınmak suretiyle asıl davadaki davacı taleplerinin reddi gerektiği gerekçeleriyle asıl davanın reddine; karşı davada ise ilk davada karşı davanın reddine ilişkin kararın gerekçesinde de belirtildiği gibi davalının davacıya servis yükümlülüklerini kendisinin yürüteceğini bildirmiş olması, tüketici davalarının sonucundan nihai olarak davalının sorumlu olacağının tabii olması ve ayrıca davalının gerçekleşmiş bir zararı olduğunu ispatlayamadığı gerekçesiyle karşı davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin bu kararı davacı-karşı davalı vekilince ve katılma yoluyla davalı-karşı davacı vekilince temyiz edilmiştir.
(1) Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre ve özellikle ………. ile …….. arasında düzenlenen ve yetkili servislere gönderildiği belirtilen yazıda söz konusu ürünlerin servis hizmetlerinin……….firmasınca devralınacağının açıklanmış olmasına göre davalı-karşı davacı vekilinin karşı davanın reddine yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
(2) Davacı-karşı davalının asıl davanın reddine yönelik hükme karşı temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; öncelikle yerel mahkemenin asıl davanın reddine dayanak yaptığı 14.08.2008 tarihinde açılan asıl davanın 21.03.2008 tarihli ihtarnamede öngörülen dört aylık süre dolmadan yani 22.07.2008 tarihiden önce açıldığı gerekçesi dosya içerisindeki maddi vakıaya aykırı olduğundan yerinde değildir. Dava davacıya verilen dört aylık sürenin bitiminden sonra 14.08.2008 tarihinde açılmıştır.
İkinci olarak yerel mahkeme Dairemizin bozma kararına uymuş ancak uyulan bozma kararının gereğini yerine getirmemiştir.
Dairemizin yerel mahkemece uyulan 06.11.2012 tarihli kararında; ………….. Ticaret Mahkemesi’nce, bozma üzerine verilecek yeni kararın kesinleşmesi beklenerek bu davaya etkisi üzerinde durulup karar yerinde tartışıldıktan sonra varılacak uygun sonuç dairesince bir karar verilmesi istenmiştir.
Yerel mahkemece………….. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bozma üzerine verdiği yeni kararının kesinleşmesi beklenmiş ise de bozma kararının gereği yerine getirilmemiş, sanki Dairemizin bozma kararında…………… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararı davacı aleyhine kesinleşirse işbu davanın da buna bağlı olarak reddi gerekir denmiş gibi “bu karar gözönüne alınmak suretiyle asıl davadaki davacı taleplerinin reddi gerektiği” şeklinde kısa ve yetersiz bir gerekçe oluşturmuş olup bu çözüm şekli yerinde değildir.
Tek satıcılık sözleşmesi; üretici ile tek satıcı arasındaki ilişkileri düzenleyen, üreticinin mallarını belirli bir bölgede tekel şeklinde satmak üzere tek satıcıya göndermeyi üstlendiği, tek satıcının da kendisine gönderilen malların sürümünü artırmak için kendi adına ve hesabına faaliyette bulunduğu, taraflar arasında sürekli borç ilişkisi doğuran isimsiz bir sözleşmedir.
Belirsiz süreli tek satıcılık sözleşmesinin TMK’nun 23. maddesi ve TMK’nun 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralına uymak suretiyle taraflarca tek taraflı irade beyanıyla ve herhangi bir sebebe dayanmak zorunda olmaksızın ileriye dönük olarak feshi mümkündür. Bu yola olağan fesih yolu denilmektedir. Olağan fesih hakkının nasıl kullanılacağı ve ihbar süresinin nasıl belirleneceği kanunda düzenlenmediğinden, bu konuda sözleşmede de bir hüküm yoksa, süre hakim tarafından belirlenecektir. Tek satıcılık sözleşmesinin adi ortaklığa bazı yönlerden benzerliğine dayanılarak TBK’nun 640. maddesindeki 6 aylık feshi ihbar süresinin bu ilişkide de uygulanması mümkün ise de bu süre somut olayın özelliği bakımından daha da uzun olabilir.
Belirsiz süreli tek satıcılık sözleşmesini fesheden tarafın karşı tarafa fesih ihbar süresi olarak verdiği sürenin, verilmesi gereken süreden kısa olması halinde fesih haksız hale gelir ve sözleşme hemen sona ermiş olur.
Tek satıcılık sözleşmesinin olağanüstü feshi ise, belirli veya belirsiz süreli sözleşmelerin haklı sebeplere dayanılarak ileriye etkili şekilde ve ihbar süresi verilmeden derhal sona erdirilmesidir. Ancak taraflar arasında ortaya çıkan her sorun haklı sebep sayılamaz. Bu konuda haklı sebebin yerinde olup olmadığını takdir yetkisi TMK’nun 4. maddesi gereğince hukuka ve hakkaniyete göre hakime aittir. Haklı sebebin takdirinde sözleşmenin tarafları arasında çıkan sorun ile buna uygulanacak yaptırım arasında orantılılık ilkesine riayet edilmeli ve olağanüstü fesih son çare olarak düşünülmelidir.
Olağan fesih yolunu kullanan tarafın karşı tarafın bu fesih nedeniyle uğradığı zararı tazmin etmesi gerekmektedir.
Olağan fesih yolunu kullanırken yeterli ihbar süresini vermeyerek veya olağanüstü fesih yolunu kullanırken dayandığı sebep haklı bulunmadığı için sözleşmeyi haksız olarak feshetmiş olan taraf diğer tarafın fiili zararı ve kar mahrumiyeti zararından sorumlu olur.
Ayrıca gerekli koşulları varsa portföy tazminatı da ödenecektir.
Öte yandan fesih; sürekli bir borç ilişkisini ileriye etkili olarak sona erdiren bozucu yenilik doğuran bir haktır.
Kullanılmalarıyla yeni bir hukuki durumun ortaya çıkmasına yol açan haklara yenilik doğuran haklar denir. Yenilik doğuran haklar; kurucu, değiştirici ve bozucu yenilik doğuran haklar olarak kısımlara ayrılır. Yenilik doğuran haklar kullanılmakla tükenen haklardır ve kullanılmalarından sonra bu hakkın kullanılmasına ilişkin işlemin geri alınması mümkün değildir. Yenilik doğuran hakkın kullanılmasıyla ortaya çıkan hukuki sonuç herkes için geri dönülmez bir biçimde meydana gelir.
Bu nedenle fesih beyanı da karşı tarafa ulaştıktan sonra artık geri alınamaz. İhbar süreli fesih bakımından da fesih hakkı, fesih beyanı karşı tarafa ulaştığı andan itibaren geçerli olmak üzere kullanılmıştır. Artık geriye alınamaz ancak bu hakkın etkilerini meydana getirmesi belli bir süre sonraya bırakılmıştır.
Bu genel açıklamalardan sonra somut olaya gelecek olursak; taraflar arasında 28.02.2002 tarihinden beri devam eden belirsiz süreli tek satıcılık sözleşmesi davalı tarafından 21.03.2008 tarihli ihtarname ile sebep bildirilmeksizin 4 aylık feshi ihbar süresi verilerek 22.07.2008 tarihi itibariyle feshedilmiştir.
Daha sonra davacının davalının bir ürünüyle ilgili olarak 10.04.2008 tarihli gazetelere verdiği ilanın yayınlanması üzerine davalı tarafından davacıya gönderilen 11.04.2008 tarihli ihtarın ilk üç maddesiyle aralarındaki sözleşmenin 21.03.2008 tarihli ihtarnameyle 22.07.2008 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere feshedildiği, ancak davacının artık davalı ürünlerini satmayı bıraktığının öğrenildiğini, davacının 10.04.2008 tarihli gazetelerde gerçeğe aykırı içerikte ve davalıdan yetki alınmadan ve hukuki ya da ticari gereği olmayan tek amacı davalıyı kötülemek olan ilanlar yayınlattığı, bunun için gerekli kanuni yollara başvurulacağı, açıklandıktan sonra; ihtarın 4. maddesinde “4. Şirketiniz tarafından ika edilen bu kötüniyetli ve hukuka aykırı davranışınız nedeniyle feshi ihbar süresi içinde olan veya olabilecek her türlü ilişkinin de ilanı vermiş olduğunu(z) 10 Nisan 2008 tarihi itibariyle son bulmuş olduğunu beyan ederiz.” denilmiştir.
Davalı tarafından 10.04.2008 tarihli gazete ilanları nedeniyle davacıya karşı açılan haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve manevi tazminat davasında mahkemece dava konusu ilanların kamuoyunu bilgilendirmenin çok ötesinde üretici şirketi (gereksiz yere) incitme amacıyla yapıldığını (TTK 55/1-a-1) kabul ederek haksız rekabetin tespitine ve önlenmesine ve 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmiş ve bu karar kesinleşmiştir.
Bu maddi vakıalara göre tarafların hukuki durumu değerlendirildiğinde; taraflar arasında 28.02.2002 tarihinden beri devam eden belirsiz süreli tek satıcılık sözleşmesi davalı tarafından 21.03.2008 tarihli fesih ihtarnamesiyle sona erdirilmiş olup taraflar arasındaki ilişki artık geri dönülmez bir şekilde bitmiştir. İhtarnamede belirtilen sözleşme ilişkisinin 22.07.2008 tarihinde sona ereceği hususu sadece belirsiz süreli sözleşmenin bitiş tarihini göstermektedir.
Davalının artık olağan fesih yoluyla bitmiş olan bu belirsiz süreli tek satıcılık sözleşmesini bir kere daha başka bir şekilde ve somut olayda 11.04.2008 tarihli ihtarla olağanüstü fesih yoluyla sona erdirebilmesi mümkün değildir. Bu ikinci ihtarın birinci ihtarla oluşan hukuki sonucu değiştirmesi mümkün değildir.
Ayrıca davalı yukarıda içeriği belirtilen 11.04.2008 tarihli ihtarnamesinde 21.03.2008 tarihinde olağan fesih yoluyla feshettiği sözleşmeyi bu kere haklı nedenle olağanüstü fesih yoluyla feshettiğini bildirmemiş, ihtarnamenin 4. maddesinde 21.03.2008 tarihli ihtarnamede tanıdığı ihbar süresinin 10.04.2008 tarihi itibariyle sona erdiğini beyan etmiştir.
Öte yandan davacının gereksiz yere incitici davranış şeklinde haksız rekabet olarak tespit edilen 10.04.2008 tarihli gazete ilanlarının tek başına, yıllarca sürmüş bir tek satıcılık sözleşmesinin haklı sebeple olağanüstü fesih sebebi sayılması da hakkaniyete uygun değildir.
Nitekim davalı da yukarıda belirtildiği gibi 11.04.2008 tarihli ihtarnamesinde böyle bir davranışa girmemiştir.
Davacının haksız rekabetinin müeyyidesi mahkemesince haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve 50.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesi şeklinde belirlenmiştir.
Davacının bu haksız rekabeti nedeniyle davalının belirsiz süreli tek satıcılık sözleşmesini olağan fesihle sona erdirmesinin doğal bir sonucu olan tazminat sorumluluğundan kurtulacağının kabulü hakkaniyete uygun düşmez.
Her iki taraf da kendi eylem ve işlemlerinin hukuki sonuçlarına ayrı ayrı katlanmalıdır.
Öte yandan ve özellikle yerel mahkemece verilen 12.04.2012 tarihli ilk karar, asıl dava bakımından davalı vekilince, hem davacının tazminat isteyemeyeceği hem de tazminat isteyebilse bile hükmedilen maddi tazminat kalemlerinin dayanağı olan zararlar ile davalının tek satıcılık sözleşmesini feshi arasında uygun bir nedensellik bağının bulunmadığı ve tazminat miktarlarının hesaplama yöntemlerinin doğru olmadığı ve miktarların fahiş olduğu yönlerinden temyiz edilmiştir.
Dairemizce yerel mahkemenin bu kararı sadece haksız rekabet davasının taraflar arasındaki hukuki ilişkiye etkisinin tartışılması yönünden bozulmuş öteki temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.
Bu durumda yerel mahkemece yapılacak iş; taraflar arasında 28.02.2002 tarihinden beri devam eden belirsiz süreli tek satıcılık sözleşmesinin davalı tarafça 21.03.2008 tarihli ihtarname ile sebep gösterilmeden dört aylık süre verilmek suretiyle 22.07.2008 tarihi itibariyle olağan şekilde feshedildiği, ancak verilen fesih bildirimi süresinin yetersiz olması nedeniyle bu olağan feshin haksız bir fesih olduğu, böylece davacının gerçekleşen zararlarını ve portföy tazminatını davalıdan talep edebileceği, Dairemizin bozma kararında işaret edilen haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve manevi tazminat davasının işbu davaya etkisinin olmadığı hususlarının kabulü ile; davacının talep ettiği zarar kalemlerinin oluşmasıyla davalının sözleşmeyi feshi arasında uygun bir nedensellik bağı kurulmasının mümkün olup olmadığı üzerinde durularak; uygun nedensellik bağı kurulabildiği takdirde, bu kere davacı tarafından talep edilen tazminat kalemlerinin kapsam ve miktarlarını yöntemince hesaplatıp ayrıca portföy tazminatını da yine yöntemince hesaplatıp böylece varılacak uygun sonuç dairesince bir karar verilmesinden ibarettir.
Bu nedenle asıl dava hakkında verilen kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı-karşı davacı vekilinin karşı davanın reddine yönelik tüm temyiz itirazlarının reddine oybirliğiyle, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı-karşı davalının asıl davaya yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile asıl dava hakkında verilen hükmün davacı-karşı davalı yararına BOZULMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı-karşı davalı yararına takdir edilen 1.350,00 TL duruşma vekalet ücretinin davalı-karşı davacıdan alınarak davacı-karşı davalıya ödenmesine, asıl davanın temyizi için alınan peşin harcın istek halinde temyiz eden davacı-karşı davalıya iadesine, oyçokluğuyla 28.09.2016 tarihinde karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı-karşı davalının asıl davanın reddine yönelik temyiz itirazları yönünden; öncelikle yerel mahkeme gerekçesinde asıl davanın 21.03.2008 tarihli ihtarnamede öngörülen dört aylık süre dolmadan açıldığına ilişkin belirleme dava tarihinin 14.08.2008 olduğu gözetildiğinde maddi hataya dayalı olup sonuca etkili görülmemiştir.
Taraflar arasında yazılı bir sözleşme bulunmamasına rağmen 28.02.2002 tarihinden itibaren karşılıklı görüşmelerle oluşturulan distrübütörlük ilişkisi kurulduğu ve bu ilişkinin 2008 yılına kadar sürdürüldüğü konusunda uyuşmazlık yoktur.
Uyuşmazlık, asıl dava yönünden, taraflar arsındaki sözleşmenin hangi tarihte feshedildiği, feshin haklı olup olmadığı, haksız ise davacı-karşı davalının talep edebileceği tazminat miktarı, karşı davada ise karşı davacının tazminat talebinin haklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Davalı-karşı davacı………… Noterliği’nin 21.03.2008 tarihli ihtarnamesiyle davacı-karşı davalı ……………..’ye hitaben ”Şirketiniz ile Türkiye’deki……….. markalı ürünlere ilişkin iş ilişkimizin 22 Temmuz 2008 tarihi itibariyle feshedileceğini bildirmekteyiz. Bugüne kadar olan çalışmalarınızdan dolayı teşekkür eder, ileride yine birlikte çalışma imkanına sahip olmayı umut ederiz” demek suretiyle aradaki distrübütörlük ilişkisinin 22 Temmuz 2008 tarihi itibariyle feshedileceğini bildirmiştir.
Uyuşmazlığın çözümünde bu ihtarnamenin fesih ihtarı mı yoksa feshi ihbar niteliğinde mi olduğunun saptanması gerekmektedir. Zira, bu ihtarname fesih ihtarnamesi olarak kabul edilecek olursa sözleşme 21.03.2008 tarihinde feshedilmiş olacağından bu tarihten sonraki eylemlerin sözleşmeye aykırılık teşkil edeceğinden söz edilemeyecektir.
Buna rağmen bu ihtarname, fesih ihtarı olmayıp fesih bildirimi niteliğinde kabul edilecek olursa o takdirde, sözleşme fesih ihbarında belirtilen tarihe kadar ayakta olacağından 22.07.2008 tarihine kadar tarafların distrübütörlük sözleşmesinden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerinin devam edeceğinin kabulü gerekecektir.
Kanaatimizce 21.03.2008 tarihli ihtarname fesih ihbarı niteliğinde olup, sözleşme ilişkisinin 22.07.2008 tarihi itibariyle sona ereceğini bildirmektedir. Bu itibarla 21.03.2008 tarihinde sözleşme ilişkisi sona ermemiştir. Sözleşme ilişkisi bu bildirime göre 22.07.2008 tarihinde sona erecektir. Hal böyle olunca taraflar 22.07.2008 tarihine kadar yükümlülüklerini yerine getirmeli, sözleşmeye aykırı davranmamalıdır.
Davacı-karşı davalı ………. 10 Nisan 2008 tarihinde Türkiye genelinde yayınlanan bir takım gazetelere tam sayfa ilanlar vererek ………. markasının ilanlarda belirtilen model numaralı LCD televizyonlarında üretim hatasından kaynaklanan teknik arıza nedeniyle yoğun müşteri şikayetiyle karşılaşmış olduklarını duyurmuştur. Bu ilanların verildiği günün hemen ertesinde, 11 Nisan 2008 tarihinde davalı-karşı davacı ………………………… ‘ne çekilen ihtarname ile ”………..un ticari ilişkinin gereği olarak 22.07.2008 tarihine kadar ürün sipariş etmek ve Türk tüketicisine ürün sağlamakla yükümlü iken bu yükümlülüğüne aykırı hareket ettiğinin öğrenildiği, 10 Nisan 2008 tarihli gazete ilanlarının üretici şirketi kötülemek ve ticari açıdan zarar vermek kastını taşıdığı, bu nedenle taraflar arasındaki ilişkinin 10 Nisan 2008 tarihi itibariyle son bulmuş olduğu” bildirilmiştir.
Burada üzerinde durulması gereken husus, davacı-karşı davalı ……………’nin gazete ilanlarını verdiği 10.04.2008 tarihinde taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin devam edip etmediği ve devam ediyorsa sözü edilen ilanların sözleşmeyi çekilmez hale getirip getirmediğinin saptanmasıdır.
Yukarıdaki açıklamalarımızda da belirtildiği gibi 21.03.2008 tarihli ihtarname, sözleşmenin o tarihte feshedildiğini açıklayan bir fesih ihtarı olmayıp sözleşmenin 22.07.2008 tarihinde feshedileceğini açıklayan bir fesih bildirimidir. Hal böyle olunca sözleşmenin fesih tarihi
22.07.2008 olarak belirtildiğine göre, davacı-karşı davalı ………………………tarafından verilen ilanların yapıldığı 10.04.2008 tarihi itibariyle sözleşme ilişkisinin devam etmekte olduğunun kabulü gerekir. Bunun sonucu olarak tarafların birbirlerine karşı olan tüm yükümlülükleri de bu tarih itibariyle devam etmektedir.
Bu itibarla sözü edilen gazete ilanlarının üretici firmanın menfaatlerini zedeleyici olup olmadığı ve dolayısıyla sözleşmenin devamını çekilmez hale getirip getirmediğinin, sonuç olarak bu hususların olağanüstü feshe dayanak oluşturup oluşturmadığının tartışılıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu açıdan yapılacak değerlendirmede, davacıları ………….., davalısı …………. olan ”Haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve manevi zarar giderimi” konulu ……….. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ………. (Bozmadan sonra……………..) sayılı dava dosyasından verilen ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen kararın iş bu davaya etkisinin tartışılması önem taşımaktadır.
Zira, mahkemece asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen önceki hüküm, davalı-karşı davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizce yapılan temyiz incelemesi sonucunda; ”Taraflar arasında görülen………………..Asliye Ticaret Mahkemesi’nin …………E. sayılı dava dosyasının açık yargılaması sonunda verilen davanın reddine ilişkin kararın o davanın davacısı ………. tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay…… Hukuk Dairesi’nin ………… E. sayılı dosyası üzerinden yapılan inceleme sonucunda bozulduğunun dosya içerisindeki davalı-karşı davacı………………..vekilinin 02.11.2012 havale tarihli dilekçesi içeriğinden anlaşıldığı, hal böyle olunca Yargıtay……….. Hukuk Dairesi’nin ………….E. sayılı dosyasındaki mahkeme kararının bozulmasına konu,……………………….. Asliye Ticaret Mahkemesi’ndeki davada, bozma sonucunda verilecek kararın kesinleşmesi beklenerek, bu davaya etkisi üzerinde durulup, karar yerinde tartışıldıktan sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle hüküm kurulmasının doğru görülmediği” gerekçesiyle bozulmuştur.
Dairemiz bozma ilamında sözü edilen Yargıtay ……… Hukuk Dairesi’nin 30.10.2012 tarih, …….. E. ……….. K. sayılı bozma kararında özetle; ”Dava, davalının haksız rekabetinin tespiti, men’i ve manevi tazminatın tahsili istemine ilişkin olup, TTK’nın 56. maddesinde ‘ Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir.’ şeklinde genel bir tanım yapılmış, uygulamada görülen bazı haksız rekabet hallerine ise TTK’nun 57/1. maddesinde özel olarak yer verilmiştir. TTK’nun 57/1 maddesi; ‘Başkalarını veya onların emtiasını, iş mahsullerini, faaliyetlerini yahut ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya luzümsuz yere incitici beyanlarla kötülemek’ hükmünü haiz olup, bu hal iyiniyet kurallarına aykırı bir davranıştır ve aynı zamanda haksız rekabet olarak nitelendirilmektedir.
Somut olayda, davacılardan ….. ile davalı arasında yazılı olmasa da 2002 yılından itibaren ticari bir ilişkisinin başladığı, diğer davacının 07.08.2008 tarihinde ticaret siciline tescil edildiği, davacı…… 4 ay sonrasında geçerli olmak üzere 21.03.2008 tarihi itibariyle davalı ile ticari ilişkiyi sonlandırmak için fesih bildiriminde bulunduğu, davalının ise 10.04.2008 tarihinde dava konusu ilanı yüksek trajlı çeşitli gazetelerde tam sayfa yayınlattığı, sunulan 5 adet iade faturasının dava konusu ilanın yayınlanmasından sonra düzenlendiği, davanın 14.05.2008 tarihinde açılmasına rağmen davalının 14.07.2008 tarihinde ……….Sulh Hukuk Mahkemesi’nde delil tespiti yaptırdığı ve bilirkişi raporu alındığı dosya kapsamıyla sabittir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, dava konusu ilanın haksız rekabet teşkil edip etmediği ve bu bağlamda davacı taraf lehine manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmakta olup, mahkemece yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Oysa HUMK’nun 377. maddesi ‘ Delillerin tespiti için selahiyattar olan mahkeme, davanın ruyet edildiği veyahut dava ikame olunmamış ise, en seri ve en az masrafla delilin tespiti kabil bulunduğu mahkeme veya sulh hakimidir.’ hükmünü haiz olup dava açıldıktan sonra yetkili ve görevli mahkeme davaya bakan mahkemedir. Bu bağlamda dava açıldıktan sonra …………… Sulh Hukuk Mahkemesi’nce yapılan delil tespiti geçersiz olup, esasen bu
delil tespitine bağlı olarak alınan bilirkişi raporu ise yok hükmündedir. Öncelikle, mahkemece, dava açıldıktan sonra davaya bakan mahkeme dışında başka bir mahkemece delillerin tespitine karar verilemeyeceği ve alınan bilirkişi raporunun hükme esas alınamayacağının nazar alınmaması doğru görülmemiş, kararın bu yönden davacılar yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Öte yandan, bir eylemin haksız rekabet teşkil edip etmeyeceği her somut olayın özellikleri dikkate alınarak belirlenmesi gerektiği kuşkusuzdur. Davalı tarafından davaya konu ilanda geçen televizyonlara ilişkin olarak üretim hatasına dayalı yoğun müşteri şikayetiyle ilgili somut bir delil ibraz edilmediği gibi, dava konusu ilanda ‘……….markasının’ ibaresinin diğerlerine göre daha büyük, kalın ve koyu renklerle yazıldığı da sabittir. Esasen ilanın zamanlaması, şekli ve içeriği de nazara alındığında tüketiciyi bilgilendirmek amaçlı olduğunun kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Zira, dava konusu ilandan önce davalının uzun süreden beri iş ilişkisi içerisinde olduğu davacı tarafa hiçbir bildirimde bulunmadan ve ona başvurmadan üstelik iş ilişkisiyle ilgili fesih bildiriminde bulunmadan sonra dava konusu duyuruyu yaptırmasının iyiniyet kurallarıyla bağdaşmadığı açıktır.
Bu durumda, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda dava konusu ilana konu televizyonların sayısı, ilanın şekli ve zamanlaması da gözetilerek kamuoyunu bilgilendirme amacının çok ötesinde üretici şirketi incitme amacı taşıdığının, diğer bir ifadeyle davaya konu ilanın TTK’nun 57/1. maddesi bağlamında haksız rekabet oluşturduğunun ilke olarak kabulü gerekirken, yanılgılı değerlendirmeye dayalı yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş olması doğru bulunmamıştır.’’ denilmek suretiyle ……Asliye Ticaret Mahkemesi’nin davanın reddine ilişkin……… E. ………. sayılı 20.06.2011 tarihli kararı bozulmuş, karar düzeltme talepleri de aynı Dairece reddedilmiş, belirtilen mahkemece bozmadan sonra ………E. numarasını alan dava dosyasının yeniden yapılan açık yargılaması sırasında sözü edilen bozma ilamına uyulmuş ve bozma doğrultusunda yapılan araştırma ve inceleme sonucunda; ‘…………. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23.10.2013 tarih, ………….E. ……….. K. sayılı kararıyla; ”Dava konusu televizyonların sayısı, ilan şekli ve zamanlaması da gözetilerek, kamuoyunu bilgilendirme amacının çok ötesinde üretici şirketi incitme amacı taşıdığı, olayın meydana geldiği tarihin 10.04.2008 tarihi olduğu, bu tarihten itibaren geçen beş buçuk yıllık süreç içerisinde haksız rekabet teşkil eden eylemin güncelliğini kaybettiği, ………yönünden ise üretici şirketi incitme amacıyla ilanın yapıldığı, distrübütör firma olarak…………’nin söz konusu ilan metninde isminin geçmediği, yansıma yoluyla da manevi tazminat talep edilemeyeceği gerekçesiyle davacılardan ……… davasının kısmen kabulüyle dava dışı ……………… gazetelerinde davalı tarafından 10.04.2008 tarihli tam sayfa ilan ile verilen ‘…………’dan kamuoyuna duyuru’ başlıklı ilanın bu şirket yönünden haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, davalının iş bu haksız rekabetinin önlenmesine, davalının bu eylemi nedeniyle haksız rekabet teşkil eden olayın meydana gelmesi özellikleri, eylemin içeriği, niteliği, tarafların ekonomik ve sosyal durumları gözönüne alınarak takdiren 50.000 TL manevi tazminatın 10.04.2008 olay tarihinden itibaren faiziyle birlikte davalıdan tahsiline” karar verilmiş, davalının temyizi üzerine Yargıtay Yüksek …. Hukuk Dairesince yapılan temyiz incelemesi sonucunda 03.06.2014 tarih ve ……. E. ……… K. sayılı ilamla hükmün onanmasına karar verilmiş, karar düzeltme talepleri de aynı dairece reddedilmekle belirtilen mahkeme kararı kesinleşmiştir.
Yerel mahkemece Dairemiz bozma kararına uyulduktan sonra bozma kararında belirtilen ve yukarıda özetlenen………….. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararı da gözönüne alınmak suretiyle sözleşmenin haklı feshedildiği ve ikinci ihtara göre feshin haklı olduğu gerekçesiyle asıl davadaki taleplerin reddine karar verilmiş ve böylece yerel mahkeme kararının gerekçesi ayrıntılı olmamakla birlikte hükmüne uyulan bozma kararına uygun şekilde karar verilmiş olduğu görülmüştür.
Özetle, ………….’nin 10.04.2008 tarihli gazete ilanlarının, ilana konu televizyonların sayısı, ilan şekli ve zamanlaması da gözetilerek kamuoyunu bilgilendirme amacının çok ötesinde üretici şirketi incitme amacı taşıdığı ve üretici firma olan …………bakımından haksız rekabet teşkil ettiği kesinleşmiş mahkeme kararıyla belirlenmiştir. …..
………………..’nin haksız rekabet teşkil eden eylemi, sözleşme ilişkisinin henüz sona ermediği, ( 22.07.2008’de sona erecekti) başka bir anlatımla tarafların sözleşmeden doğan yükümlülüklerinin devam etmekte olduğu 10.04.2008 tarihinde gerçekleşmiş olup, …………………..nin güven sarsıcı ve incitici haksız eylemi karşısında sözleşme ilişkisini sürdürmesi üretici firmadan beklenemeyeceğinden haksız rekabet olayının gerçekleşmesinden bir gün sonra 11.04.2008 tarihli ihtarname ile sözleşme ilişkisine son verilip sözleşmenin feshedilmesi, olağanüstü haklı bir fesihtir. Hal böyle olunca somut olayda fesih tarihi 21.03.2008 olmayıp, sözleşme 11.04.2008 tarihli ihtarname ile haklı olarak olağanüstü feshedildiğinden ve feshe, asıl davanın davacısı …………… kendi kusurlu ve haksız davranışıyla sebebiyet verdiğinden yerel mahkemenin asıl davanın reddine ilişkin kararının da bu gerekçelerle onanması gerektiğini düşündüğümden sayın çoğunluğun asıl davadaki bozma düşüncesine katılamıyorum.
MUHALEFET ŞERHİ
Taraflar arasında ………………. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ……………. Esas sayılı dosyasında görülen davada yapılan yargılama sonucunda, ………… Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 20/06/2011 tarihli ve …………..E. ve ……….. sayılı kararı, bu karara dayanak teşkil eden bilirkişi raporları ve dosyadaki dilekçelerin incelendiği, anılan davada söz konusu olan hususların savunma olarak iş bu davada ileri sürülmesi karşısında, bu dosyada değerlendirilip tartışılmasının da mümkün olduğu gerekçesiyle ………… Asliye Ticaret Mahkemesi’nde görülmekte olan davanın sonucunun beklenmesine gerek görülmediği de belirtilmek suretiyle asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın ise reddine 12/04/2012 tarihinde karar verilmiştir. Kararın davalı-karşı davacı ……………. vekilince temyiz edilmesi üzerine Dairemizce yapılan inceleme sonucunda 06/11/2012 tarih ve ……….. E. – ………. sayılı karar ile,……………. aleyhine haksız rekabetin tespiti, incelenmesi ve manevi zararın giderilmesi istemiyle ……….. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin……………E. sayılı dosyası ile açılan davada, “ Kamuoyuna Duyuru” başlıklı ilanın haksız rekabet teşkil etmeyeceği ve davacıların kişilik haklarına ağır ve haksız saldırı oluşturmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, kararın……………. tarafından temyizi üzerine, Yargıtay …… Hukuk Dairesi’nin ……….E. sayılı dosya üzerinden yapılan incelemesi sonucunda, Dairece bu kararın bozulduğu da belirtilerek,…………. Asliye Ticaret Mahkemesi’ndeki davada, bozma sonucunda verilecek kararın kesinleşmesi beklenerek, bu davaya etkisi üzerinde durulup karar yerinde tartışıldıktan sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur. Dairemiz kararına karşı davacı-karşı davalı ………….. vekilince karar düzeltme yoluna başvurulmakla birlikte, karar düzeltme talebi Dairemizce 12/02/2013 tarihinde reddedilmiştir.
Yerel mahkeme tarafından Dairemizin bozma ilamına uyulmasına karar verilerek, ……….. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ilgili dosyasının sonucu beklenmiş, bilahare anılan mahkemece verilen kararın Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşmesi sonucunda, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği, ikinci ihtara göre de feshin haklı olduğu, bu yönden de ………….. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararının gözününe alındığı belirtilerek ve diğer gerekçelerle asıl ve karşı davanın reddine 14/01/2016 tarihinde karar verilmiştir.
Tüm bu tespitler karşısında, yerel mahkemenin hükmüne uyulduğu Dairemiz bozma kararı gereğince vermiş olduğu karar usul ve yasaya uygun olup hükmün asıl dava yönünden de onanması gerektiği görüşünde olduğumdan saygıdeğer çoğunluğun bozma kararına katılamıyorum.