Yargıtay Kararı 19. Hukuk Dairesi 2014/872 E. 2014/3096 K. 18.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/872
KARAR NO : 2014/3096
KARAR TARİHİ : 18.02.2014

MAHKEMESİ : Bursa 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 09/10/2013
NUMARASI : 2013/293-2013/293

Taraflar arasındaki ihtiyati hacizin incelenmesi sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı ihtiyati haciz talebinin reddine yönelik olarak verilen kararın süresi içinde ihtiyati haciz talep eden vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
– K A R A R –
İhtiyati haciz isteyen vekili, bonoya istinaden ihtiyati haciz talebinde bulunmuştur.
Mahkemece, İİK’nun 257. maddesine göre vadesi gelmiş ve rehinle temin edilmemiş olan alacak için ihtiyati haciz kararı verilmesi mümkün görünmekte ise de İİK’nun 258. maddesi uyarınca alacaklının ayrıca neden normal takip yolunu tercih etmeyip ihtiyati haciz istediğini de ispatlaması gerektiği, ihtiyati haczin normal bir takip yolu olmadığı, bononun soyut bir alacağı ispatlamasına olanak verilmesine rağmen ihtiyati haciz gibi olağanüstü bir takip yoluna başvurmak için gerekli şartların oluşmadığı, diğer bir anlatımla alacaklının ihtiyati haciz talep edebilmek için hukuki yararının varlığını ispat edemediği, bononun aranacak borç olması nedeniyle ibraz edildiğinin ispatlanması gerektiği, bonoyu düzenleyenlere karşı protestoya gerek bulunmamakla birlikte bononun ödenmek üzere ibrazı gerektiği, alacaklısının tek taraflı sözlü beyanı ile yetinilemeyeceği, borçlunun kimin elinde olduğunu bilmediği bir bonodan dolayı hiçbir ödeme imkanı ve itiraz hakkı tanınmadan borcu gerçekten ödeme olanağı ve ihtimali olan kişilere ihtiyati haciz uygulanmasının ironik bir durum olduğu, ihtiyati haczin borçluların ticari ve sosyal itibarlarını zedeleme riski bulunduğundan adli mercilerin hassas bir denge kurmak zorunda oldukları, aksi halde muhteris ve kötüniyetli alacaklılara alet olma riskinin doğacağı, mal kaçırma, mevcudu azaltma veya hileli işlemler yapma gibi kanuni karinelerin çok zaman alacaklı lehine sonuç doğurduğu, somut olayda borçlunun mahkemenin yargı çevresi dışında bulunduğu, genel yetki kuralı bilindiği halde mahkemeden ihtiyati haciz talep edilmesinin temin sebebinin ihtiyati hacze itirazın çok zaman fonksiyon icra etmekten uzak olduğu, halen süregelen uygulama ve Yargıtay’ın yetkiye ilişkin görüşlerinin eleştiriye açık olduğu, işi bu kadar acil olan alacaklının yerinde ihtiyati haciz talep ederek derhal infazı konusunda zaman kazanmayı düşünmediği, normal takip için geçecek tebligat ve ödeme süresini bir risk kabul ederek acilen ihtiyati haciz isteyen kişinin bu zaman kaybını da hesaba katması gerektiği, ihtiyati haciz isteyen muaccel bir borcun varlığını soyut olarak ispatlamış olsa da borçlunun ödeme mükellefiyetinin doğduğunu yeterince ispatlayamadığından ihtiyati haciz talebinin reddi gerektiği belirtilerek talep reddedilmiş, kararı ihtiyati haciz isteyen vekili temyiz etmiştir.
İcra iflâs hukukundaki ihtiyati haciz müessesi, medenî usul hukukundaki ihtiyati tedbir ve idare hukukundaki yürütmenin durdurulması müesseseleri gibi bir geçici hukuki koruma önlemidir (Üstündağ, S. : İhtiyati Tedbirler, İstanbul 1981, s. 1; Yılmaz, E.: Geçici Hukuki Himaye Tedbirleri, Ankara 2001, C.II, s.1). Türk hukuku açısından etkin hukukî himayenin sağlanmasının hukuk devletinin bir gereği ve dolayısıyla Anayasa’nın bir emri olduğunu kabul etmek gerekir. Her ne kadar yürütmenin durdurulmasında (1982 Anayasası m.125,V) olduğu gibi Anayasada doğrudan ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kurumlarının düzenlenmesini emreden açık bir hüküm yoksa da Anayasanın 2’nci maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesinin, kanun koyucuya, bireylere etkin
hukukî himaye sağlama ödevini vermiş olduğundan şüphe etmemek gerekir. İhtiyati haciz açısından soruna bakıldığında, takip borçlusu, mallarını kaçırarak haksız çıkacağını tahmin ettiği bir takibin sonuçlarından kurtulabilir. İşte buna engel olmak, elde edilen hakkın aynen gerçekleştirilmesini sağlamak hukuk düzeninin görevidir. Geçici hukukî koruma önlemleri toplumsal barışın sağlanması açısından da önem taşımaktadır.
İhtiyati haciz kararı verilmesinin koşulları, İcra ve İflâs Kanunu’nun İİK’nın 257’nci maddesinde düzenlenmiştir. Bu hükümde ihtiyati haciz talebine ilişkin iki hukukî sebep yer almaktadır. Birincisi, vadesi gelmiş (muaccel) bir para borcunun ödenmemesi hâlinde uygulanması gereken İİK’nın 257,I hükmüdür. İkincisi ise vadesi gelmemiş (müeccel) bir alacak için öngörülen İİK’nın 257,II’deki kuraldır. Bu iki kuralın yanı sıra ispata ilişkin İİK’nın 258’nci maddesi de somut olayımız açısından çok önemlidir.
İcra ve İflâs Kanunu’nun 257’nci maddesinin 1’nci fıkrası uyarınca “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.” Bu hükme göre, bir para alacağının vadesinin gelmesi hâlinde alacaklı ihtiyati haciz talebinde bulunabilecektir.
İcra ve İflâs Kanunu’nun 257’nci maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca “Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir: 1 – Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa; 2 – Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa. – Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder.”
İcra ve İflâs Kanunu’nun 258’nci maddenin 1’nci fıkrası uyarınca, “…Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur….” Bu hükme göre, alacaklı alacağının varlığı ile birlikte alacağın vadesinin geldiğini veya alacağının vadesi gelmemişse, İİK’nın 257,II hükmündeki sebeplerin varlığı hakkında mahkemeye kanaat verecek delilleri göstermek zorundadır.
Yukarıda açıklanan geçici korumalara ilişkin genel hukuk ilkeleri ile kanun hükümleri çerçevesinde vadesi gelmiş bonoya dayalı olarak yapılan ihtiyati haciz isteminin reddine dair mahkeme kararının gerekçeleri aşağıdaki bentlerde tek tek değerlendirilmiştir.
1- Mahkemenin ihtiyati haciz isteminin reddi gerekçelerinden birisi şudur: “Alacaklı neden normal takip yolunu tercih etmeyip, ihtiyati haciz istediğini ispatlamalıdır.”
İİK’nun 258’nci maddesinin 1’inci fıkrasında yer alan “…Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur….” hükmü ile kastedilen husus; İİK’nun 257’nci maddesindeki ihtiyati haciz koşullarının gerçekleştiğine ilişkin delillerin alacaklı tarafından ibraz edilmesidir. Bu durumda mahkemece, İİK’nun “İhtiyati Haciz” başlıklı 9’uncu Babında ihtiyati haciz koşulları ile ispata ilişkin 257’nci ve 258’nci maddeleri gözetilerek ihtiyati haciz isteminin değerlendirilmesi gerekir. Kanun tarafından aranmayan bir şartın hâkim tarafından konulması kanuna uygun düşmez. Öte yandan yukarıda yapılan açıklamalarda ifade edildiği gibi takip borçlusu, mallarını kaçırarak haksız çıkacağını tahmin ettiği bir takibin sonuçlarından kurtulabilir. İşte buna engel olmak, elde edilen hakkın aynen gerçekleştirilmesini sağlamak hukuk düzeninin görevidir. İhtiyati haciz müessesesinin yukarıda tarif edilen niteliği karşısında, ihtiyati haciz koşulları düzenlenirken, “alacaklıya neden normal takip yoluna başvurmayıp, ihtiyati haciz istediğini açıklamak ya da ispatlamak” yükümlülüğü yüklenmemiştir.
2-İhtiyati haciz isteyenin vadesi gelmiş bir bonoya istinaden ihtiyati haciz talep etmesinde hukuki yararının bulunmadığı ve bu hususun da ispat edilemediği mahkemenin gerekçesinde belirtilmiştir.
Dava açılmasında olduğu gibi mahkemeye yapılan her talep için talepte bulunanın korunmaya değer bir menfaatinin bulunması gerektiği açıktır. Genel olarak hukuki yarar, her talep için gerekli olan geniş bir kavramdır. İhtiyati haciz açısından konu incelendiği ihtiyati haciz isteminin vadesi gelmiş bir bonoya dayanması ve bu durumda İİK’nun 257’nci maddesinin 1’inci fıkrasına göre ihtiyati haciz koşullarının mevcut olması karşısında, hukuki yarar koşulunun gerçekleştiğinin de kabulü gerekir. Öte yandan mahkemenin gerekçesinde “ihtiyati haciz” müessesesinin olağanüstü bir takip yolu olarak nitelendirmesi de isabetsizdir. İhtiyati haciz “takip yolu” olmayıp, bir çeşit geçici hukuki korumadır. Kanunda, öğretide ve yargı uygulamasında kabul edilen hukuki nitelendirme yerine, gerekçeleri de açıklanmadan farklı bir nitelendirme yapılmak suretiyle ihtiyati haciz müessesesine farklı anlamlar yüklenmesi yorum kuralları ile bağdaşmaz.
3-Mahkemece, senedin ödenmek üzere borçluya ibraz edildiğinin ispatlanamadığı, bononun aranacak borç niteliğinde olması nedeniyle bononun kimde olduğunun borçlu tarafından bilinemeyeceği de kararın gerekçesinde belirtilmiştir.
Kambiyo senetlerinden kaynaklanan borç, aranacak borç niteliğinde olmakla birlikte somut olayda aleyhine ihtiyati haciz istenen kişilerden biri bononun asıl borçlusu (düzenleyeni) diğeri ise avalist olduğundan, onlara karşı talepte bulunulabilmesi için protesto çekilmesine gerek bulunmamaktadır.
Öte yandan Türk Ticaret Kanununun 708’inci maddesine göre, “Belirli bir günde veya düzenlenme gününden ya da görüldükten belirli bir süre sonra ödenecek bir poliçenin hamili, poliçeyi ödeme gününde veya onu izleyen iki iş günü içinde ödenmek üzere ibraz etmelidir.” Keşideci ödeme zamanında poliçenin kimin elinde olduğunu bilemeyeceği için poliçe borcu aranılacak bir borçtur. Aynı Kanunun 712’nci maddesi uyarınca, “Bir poliçe 708 inci maddede öngörülen süre içinde ödeme için ibraz edilmediği takdirde borçlu, gideri ve riski hamile ait olmak üzere poliçenin bedelini bir bankaya tevdi edebilir.” Bu kanun hükümlerinin bonolar için de geçerli olduğu kanunda açıkça belirtilmiştir (TTK m.778/1-c). Dolayısıyla anılan kanun hükümleri uyarınca, ibraz edilmeyen bononun bedelinin masraf ve hasarı hamile ait olmak üzere bankaya tevdi etme olanağı bulunduğunun mahkemece gözetilmemesi de isabetsizdir.
4-Mal kaçırma, mevcudu azaltma ve hileli işlemler yapma gibi kanuni karinelerin çok zaman alacaklı lehine sonuçlar doğurduğundan bahsedilerek de ihtiyati haciz istemi reddedilmiş ise de İİK’nun 257’nci maddesinin 1’inci fıkrasına göre değerlendirilmesi gereken istem hakkında, uygulanma yeri olmayan aynı maddenin 2’nci fıkrasına ilişkin gerekçe oluşturulması da usul ve yasaya aykırıdır.
5-Mahkemece, alacaklının ve borçlunun yerleşim yerinin mahkemenin yargı çevresi dışında olması, genel yetki kurallarının herkes tarafından bilindiği, halen süregelen uygulama ve yetki konusunda Yargıtay’ın görüşünün eleştiriye açık olduğu da belirtilerek ihtiyati haciz istemi reddedilmiştir.
Uyuşmazlık bonoya ilişkindir. HMK’nun 17’nci maddesinin 2’nci fıkrasına göre kesin yetkinin olmadığı hallerde yetki itirazının ileri sürülmesi gerekli olup, bu husus hâkim tarafından kendiliğinden dikkate alınamaz. Mahkeme tarafından bu açık kanun hükmü de göz ardı edilmiştir.
1982 Anayasa’sının 142’nci maddesine göre, “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” Somut olayda, ihtiyati haciz isteyen E…Ltd. Şti ile hakkında ihtiyati haciz talep edilenlerden O….-Off Aydınlatma Aksesuar ticaret unvanını kullanan M. C..’nin tacir olduğu, bonoda da “Bursa” mahkemelerinin yetkili kılındığı anlaşılmaktadır. Bu durumda HMK’nun 17’nci maddesine göre ihtiyati haciz talebinin sadece Bursa’daki mahkemelerden istenebileceği, başka yer mahkemesinin bu konuda yetkisiz olduğu
açıktır. Bu durumda mahkemenin yetkisinin Anayasanın 142’nci maddesine göre kanunla belirlendiği, kanun hükümlerine göre Bursa mahkemesinin yetkili olduğu göz ardı edilerek, ihtiyati haciz isteyenin yetkisiz mahkemeye yönlendirilmesi, Anayasa’nın 37’nci maddesinde düzenlenen kanuni hâkim güvencesinin de ihlali anlamına gelir. Bunun yanında yetkisiz mahkeme tarafından verilen ihtiyati haciz kararının itiraz üzerine kaldırılmasına karar verilmesi gerekeceği de açıktır.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde konunun Anayasa kuralları ve hâkimin karar verirken dikkate alması gereken kanun hükümleri çerçevesinde de değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır. Anayasa’nın 138’inci maddesinin 1’inci fıkrasına göre, “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.” Türk Medeni Kanunu’nun (TMK’nun) 1’inci maddesine göre, “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.-Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hâkim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir.-Hâkim, karar verirken bilimsel görüşlerden ve yargı kararlarından yararlanır.” Belirtilen Anayasa ve TMK hükümlerine göre hâkimin, Anayasa, kanun ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vermesi gerekir. Anayasa, kanun hükümleri ve hukukun genel ilkeleri bir yana bırakılarak hâkimin kendine göre bir anlayış ve uygulama oluşturup, kararlarını buna göre vermesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 18.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.