Yargıtay Kararı 19. Hukuk Dairesi 2013/6585 E. 2014/4148 K. 03.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/6585
KARAR NO : 2014/4148
KARAR TARİHİ : 03.03.2014

MAHKEMESİ : Mersin 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 27/11/2012
NUMARASI : 2012/289-2012/19

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vek.Av. G,, B,, ile davalı asil C.. E..’nin gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan asil ve avukatın sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu.
– K A R A R –
Dava, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi gereğince davalının alması kararlaştırılan miktarda akaryakıt satın almaması nedeniyle uğranılan kar mahrumiyeti zararının tazmini istemine ilişkindir. Davalı vekili, davalının davacıya akaryakıt taahhüdü ile ilgili bir borcunun bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre; davalının, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi ile birlikte imzalanan satış taahhütnamesinde kararlaştırılan taahhütlerini yerine getirmediği ve davacıyı elde edeceği kârdan mahrum bıraktığı gerekçeleriyle davanın kabulü ile 20.000 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında 5 yıl süreli; 10.12.2007 tarihli Akaryakıt Bayilik sözleşmesi imzalandığı ve sözleşmenin eki niteliğindeki aynı tarihli Taahhütnamenin 8. maddesinde yıllık asgari alım taahhüdü ve taahhüde uyulmaması halinde ödenecek cezai şart hükmüne yer verildiği konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, sözleşmeyi, davalının asgari alım taahhüdüne uymaması nedeniyle 29.09.2011 tarihli noter ihtarnamesi ile fesheden davacı tedarikçi şirketin davalı bayiden geçmiş dört yıllık kâr mahrumiyeti isteyip isteyemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Akaryakıt bayilik sözleşmesinin 25. maddesinde; ” Bayinin iş bu sözleşmeyi tek taraflı olarak fesih etmesi veya şirketin fesih etmesine sebebiyet vermesi veya iş bu sözleşmede yer alan hususlardan herhangi birine uymaması halinde şirket ;
a) Süre vererek sözleşme şartlarına uyması için yazılı olarak ihtar eder;
b) Mal teslimatını bir süre için durdurur;
c) Bayiden uyulmayan her husus için ceza-i şart talep eder;
d) Zarar ziyan talep eder;
e) Şirket uhdesindeki veya istasyondaki bayiye ait haklar üzerinden hapis hakkını kullanır;
f) Sözleşmeyi derhal ve süresinde önce fesih eder. Bu durumda fesih tarihinden sözleşme sonuna kadar geçecek dönemde yıllık satış taahhüdüne göre satması gereken toplam akaryakıt (K. Benzin, S. Benzin, Motorin vs. ) miktarlarının fesih işlemi nedeniyle satılamaması sonucu şirketin uğradığı tüm zarar ve ziyanın, bu meyanda fesih tarihinde sözleşme süresi sonuna kadar satması gereken beher metreküp beyaz ürün için, motorindeki şirket kârı alınmak sureti ile belirlenecek toplam şirket zarar ve ziyan tutarlarını hiçbir itirazda bulunmaksızın herhangi bir mahkeme kararı gerekmeksizin bayi derhal ve defaten öder” hükmüne yer verilmiştir. Kâr mahrumiyeti talebinin dayanağı sözleşmenin 25. maddesi hükmü olup, belirtilen hükmün uygulanabilmesi için a fıkrası uyarınca davacı şirketin davalıya her şeyden önce sözleşme şartlarına uyması konusunda yazılı olarak ihtar çekip süre vermesi gerekmektedir. Aynı maddenin b fıkrasında mal teslimatını bir süre durdurma, c fıkrasında ise bayiden uyulmayan her husus için cezai şart talep etme gibi seçimlik haklar düzenlenmiş, d fıkrasında zarar-ziyan talep etme, e fıkrasında ise sözleşmeyi süresinden önce feshetme hakkı düzenlenmiştir.
Davacı şirket davalının asgari alım taahhüdüne uymadığını ve bu sebeple sözleşmeye aykırı davrandığını ileri sürmüş ise de, sözleşme şartlarına uyması konusunda sözleşmenin 25/a maddesi uyarınca yazılı bir ihtar göndererek süre verdiğini iddia ve ispat etmemiştir. Başka bir anlatımla davacı bu konuda süre şartına uymadan 29.09.2011 tarihli noter ihtarnamesi ile sözleşmeyi feshettiğini bildirmiştir. Hal böyle olunca fesih nedeniyle kâr mahrumiyeti istenebilmesine ilişkin sözleşmenin 25. maddesinde öngörülen koşulları gerçekleşmediğinin kabulü gerekir.
Bir davada olayların açıklanmasının taraflara, hukuki nitelendirmesinin hakime ait olduğu kuralından hareketle dava dilekçesi içeriğine göre davacının talebinin sözleşme eki Taahhütnamenin 8. maddesinde öngörülen cezai şart niteliğinde değerlendirilmesi halinde ise, aşağıdaki açıklamaların gözetilmesi gerekmektedir.
Cezai şart, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi vaad ettiği, hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir. Cezai şartın amacı, borçluyu borca uygun davranmaya sevketmektir. Cezai şart, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan cezai şart, kuvvetlendirilecek asıl borcun mevcut olmasını gerektirir. Asıl borç yoksa cezai şart da söz konusu olamaz. Bu niteliği itibariyle cezai şart asıl borca bağlı fer’i bir borçtur. Asıl borç, mevcut ve geçerli ise, cezai şart da borç doğurur. Asıl borç sona ermiş ya da geçersiz doğmuşsa, cezai şart bağımsız bir borç oluşturamaz. Cezai şart, asıl borcun bağlı olduğu şekle tabidir. Asıl borç bir geçerlilik şekline bağlanmışsa, cezai şartın borç doğurabilmesi aynı şekilde kararlaştırılmış bulunmasına bağlıdır. Ancak, geçerlilik şekline bağlı olan bir sözleşme bu şekle uygun olarak yapılmadığı halde, şekle aykırılığı ileri sürmenin dürüstlük kurallarıyla bağdaşmaması nedeniyle dinlenmediği hallerde, sözleşme geçerli sayıldığından, onun fer’i nitelikte olan cezai şart da geçerli sayılacaktır. Cezai şartın fer’ilik niteliği asıl borca bağlı olduğu sürece devam eder. Başka bir anlatımla cezai şartın fer’iliği, muaccel olduğu ana kadar devam eder. Borçlu borca aykırı davrandığında cezai şart muaccel hale geldiğinden artık fer’i değil, asli (bağımsız) bir alacak niteliğini kazanır. Cezai şart, sağlararası hukuki işlemlerde ve özellikle sonuçlarını hayatta doğuran sözleşmelerde kararlaştırılır. (Bkz.Tunçomağ Kenan; Türk Borçlar Hukuku I.Cilt Genel Hükümler İstanbul 1976 Sh.853 vd., Eren Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 5.Bası, Cilt 2 Sh.1169-1171; Kılıçoğlu M.Ahmet; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 4.Bası Sh.575-577; Reisoğlu Safa; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 12. Bası Sh. 362.)
818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 158. maddesinin başlığı “cezai şart” iken 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. md. 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK md. 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK md. 179/III) dur.
Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde (veya sözleşme eki taahhütnamelerde) yer alan “yıllık asgari alım taahhüdü”ne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (cezai şart) hükümleri TBK’nun 179/II. (BK. md. 158/II) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu (cezai şart) niteliğinde olduğundan burada bu tür ceza koşulu üzerinde durulması gerekmektedir.
TBK’nun 179/II maddesine göre; “ceza borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkca feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.”
Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. Buna öğretide “taleplerin birleşmesi” veya “toplanması” denmektedir. TBK, “borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa edilmemesi” hali için kararlaştırılmış ceza koşulunun, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olacağına dair bir karine koymuştur. Bu iki olasılık dışında kalacak eksik ifa hallerinde TBK’nun 179/II. md. değil, 179/I. md. hükmü uygulanacaktır. Zira, Kanun, 179. maddenin ikinci fıkrasında bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. TBK’nun 179/II. md. hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarıda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler. (Bkz. Tunçomağ Kenan; age sh. 875 vd.; Eren Fikret age sh. 1173 vd. ; Kılıçoğlu M. Ahmet age sh. 579 vd.; Günay Cevdet İlhan, Cezai Şart Ankara 2002 sh. 83 vd.; Uygur Turgut; Açıklamalı – İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, İkinci Cilt 1990 sh. 740)
TBK.’nun 179/II. maddesine göre, iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez.
Örneğin; beş yıl süreli bir “akaryakıt bayilik sözleşmesinde (veya eki taahhütnamede) bayinin yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi (sağlayıcı) firmanın, TBK’nun 179/II. md. uyarınca hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayie mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili “çekince” (ihtirazi kayıt) bildirmesi ya da bu konuda bayie noterden bir ihtarname göndermesi gerekir. Çekince için bir şekil şartı getirilmemiştir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (sağlayıcı) firma, mal vermeye (ifaya) devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Tekrarlamak gerekirse, her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesi, takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce çekince (ihtirazi kayıt) bildirilmesi veya ihtar çekilmesine bağlıdır. Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği ise kuşkusuzdur. TBK’nun 179/II. Maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler. Örneğin, sözleşmenin feshi halinde hem cezai şart hem de kar mahrumiyeti ödeneceğini kararlaştırabilirler. Ancak sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde, Yargıtay HGK’nun 20.01.2013 T. 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir.
Mahkemece somut olay bakımından yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde inceleme ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 03.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.