Yargıtay Kararı 19. Hukuk Dairesi 2013/6157 E. 2013/11322 K. 18.06.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/6157
KARAR NO : 2013/11322
KARAR TARİHİ : 18.06.2013

İhtiyati tedbir isteyen … vek. Av. … ile aleyhine ihtiyati tedbir istenen … Tic. Toptan Gıda A.Ş. 3. Kişi … Bank A.Ş. vek. Av. … aralarındaki ihtiyati tedbir kararı hakkında Adana 4. Asliye Ticaret Mahkemesinden verilen 23.01.2013 gün ve 2012/678 Esas (Derdest) sayılı kararın ihtiyati tedbir isteyen vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu.

– K A R A R –

İhtiyati tedbir isteyen vekili, 3. şahıs konumunda olan … Bank’ın itirazı üzerine ihtiyati tedbirin kaldırılmasına karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek bu hatadan dönülmesini ve tedbirin yeniden devamına karar verilmesini, ayrıca koşulların değişmesi nedeniyle ihtiyati tedbir kararının içeriğinin de değiştirilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, üçüncü kişi … Bank’ın çeki temlik cirosuyla almış olmasından dolayı tedbirin kaldırılmasına ilişkin 17.01.2013 tarihli karardan dönülmesi talebinin reddine, tedbir kararının sadece davanın taraflarını bağlayıcı olduğu, bu nedenle dava dışı üçüncü kişileri de kapsar şekilde tedbirin içeriğinin değiştirilmesi talebinin de reddine karar verilmiş, kararı ihtiyati tedbir isteyen vekili temyiz etmiştir.
Temyiz isteminin incelenmesine geçilmeden önce, ön sorun olarak ihtiyati tedbire ilişkin hangi kararların temyizinin mümkün olduğunun ve hangilerinin temyizinin mümkün olmadığının incelenmesi ve sonuca bağlanması gerekmektedir.
A-İhtiyati tedbire ilişkin hangi kararların temyiz edilebileceği konusundaki ön sorununun incelenmesinde; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK’nun) 391’inci maddesinin 3’üncü fıkrasına göre “İhtiyati tedbir talebinin reddi hâlinde, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır.” Aynı Kanun’un 494’üncü maddesinin 5’inci fıkrasına göre “İtiraz hakkında verilen karara karşı, kanun yoluna başvurulabilir. Bu başvuru öncelikle incelenir ve kesin olarak karara bağlanır. Kanun yoluna başvurulmuş olması, tedbirin uygulanmasını durdurmaz.” Bu kanun hükümleri uyarınca ihtiyati tedbir isteminin reddi ile ihtiyati tedbir kararına itiraz üzerine verilen kararlara karşı temyiz yolunun açık olduğu aşağıda açıklanan hukuki nedenlerden dolayı kabul edilmiştir.
1-“HMK’nın 391/3. ve 394/5. maddelerinde ihtiyati tedbire dair (ilk derece) mahkeme kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüş; bu kanun yolunun ne anlama geldiği ise HMK’nın 341/1. maddesinde belirtilmiştir” şeklindeki varsayım, geçici korumalar konusunda bugüne kadarki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları ile Dairemizin kararlarında benimsenen görüşe uygun düşmemektedir. 17.07.2003 gün ve 4949 sayılı Kanunun 60’ıncı maddesiyle İİK’nun 258’inci maddesine eklenen “İhtiyati haciz talebinin reddi halinde alacaklı kanun yoluna başvurabilir.” şeklindeki son fıkrada yer alan “kanun yolu” ifadesinin, temyiz yolunu da içerdiği; 17.07.2003 gün ve 4949 sayılı Kanunun 63’üncü maddesiyle İİK’nun 265’inci maddesine eklenen “İtiraz üzerine verilen karara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Yargıtay bu başvuruyu öncelikle inceler ve verdiği karar kesindir. Temyiz, ihtiyati haciz kararının uygulanmasını durdurmaz.” şeklindeki son fıkradaki “temyiz” ifadesinin temyiz yolunu ifade ettiği konusunda Hukuk Genel Kurulu(HGK) Kararlarında bir duraksama mevcut değildir. (HGK 15.10.2008 T, 2008/19-626 E, 2008/629 K ;HGK, 05.12.2007 T, 2007/11-977 E., 2007/935 K; HGK, 23.11.2005 T, 2005/11-576 E, 2005/638 K). Anılan HGK kararlarında ihtiyati hacze ilişkin olarak yerleşen görüş, başta Dairemiz olmak üzere Yargıtay’ın çoğunluk Daireleri tarafından da kabul görmüş olup, bu uygulama halen devam etmektedir. Daha açık bir anlatımla ihtiyati haciz isteminin reddine dair kararlara karşı kanun yoluna (temyiz yolu da dahil olmak üzere) başvurulabileceği; ihtiyati hacze itiraza ilişkin kararlara karşı ise sadece temyiz yolunun açık olduğu, Yargıtay uygulamasında benimsenmiştir. Esasen “kanun yolu” kavramının (geçici korumalara ilişkin kararların maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmedikleri ve istinafa ilişkin hükümlerin henüz yürürlüğe girmediği dikkate alındığında) “temyiz” yolunu da içerdiği konusunda öğretide bir tereddüt de bulunmamaktadır (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.V, İstanbul 2001, s.4483, 4484; Kuru, B./Arslan, R; Yılmaz, E. Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2011, s.599,600,601).
Bu nedenlerle HMK’nun 448’inci maddesi uyarınca derhal yürürlüğe girdiği konusunda en ufak bir şüphe bulunmayan HMK’nun 391 ve 394’üncü maddelerinde yer alan “kanun yolu” ifadesinin, bugüne kadarki Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları ve çoğunluk Yargıtay Hukuk Daireleri uygulaması ile öğretideki görüşler çerçevesinde yorumlanması, Yargıtay’ın en temel kuruluş amaçlarından biri olan hukuki birlik ve istikrarın sağlanması düşüncesine uygun düşer. Aksi hâlde, kanun koyucunun HMK’nun 391’inci ve 394’üncü maddelerinde ihtiyati tedbir isteminin reddine ve ihtiyati tedbire itiraza ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceğini ifade etmesi, HMK’nun 341’inci maddesi karşısında gereksiz bir tekrar, dolayısıyla yasa yapma tekniği açısından ağır bir hata olurdu. HMK’nun 341’inci maddesine göre “İlk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlar ile ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilir.” Bu kanun hükmünün açıklığı karşısında, istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesinden sonra ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilmesi için HMK’nun 391’inci ve 394’üncü maddelerinde “kanun yolu”nun da açık olduğuna dair hüküm aramaya gereksinim bulunmayacağı açıktır.
2-İhtiyati tedbir isteminin reddi ile ihtiyati tedbir kararlarına itiraz hakkında verilen kararların kanun yoluna tabi olup olmadığı konusunda HMK’nun geçici 3’üncü maddesinin de uygulanma yeri yoktur. Bu kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilmesinin sebebi, yukarıda (1) numaralı bentte ayrıntıları ile açıklandığı üzere, HMK’nun 448’inci maddesi uyarınca derhal yürürlüğe giren HMK’nun 391’inci ve 394’üncü maddeleridir. Bu maddeler yürürlükte oldukları için, söz konusu kararların temyizinin kabil olup olmadığı konusunda 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun temyize ilişkin maddelerinde hüküm aramaya gerek bulunmamaktadır. Yasa yapma tekniği açısından kanun koyucunun hangi kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceğini bir kanununun sadece “temyize ilişkin hükümleri”nde göstermesi zorunlu değildir. Nitekim, ihtiyati haciz isteminin reddine karşı kanun yoluna başvurulabileceğinin öngörülmesi, ihtiyati hacze itiraz üzerine verilen kararlara karşı da temyiz yolunun açılması İİK’nun 258 ve 265’inci maddelerinde yapılan değişikliklerle öngörülmüş, İİK’nun temyize ilişkin 363 vd. maddelerinde bir değişiklik yapılmamıştır.
3-Bu konuyla ilgili olarak gözden kaçırılmaması gereken önemli bir konu da önündeki somut olaya göre karar vermekle yükümlü olan yargı organlarının, ancak yürürlükte olan kanun hükümlerini uygulayabilecekleridir. HMK’nun 341’inci maddesi ile (istinaf mahkemeleri tarafından verilen geçici korumalar hakkındaki kararların temyiz edilemeyeceğine ilişkin) 362’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (f) bendi henüz yürürlükte değildir. İstinaf mahkemeleri faaliyete geçtiğinde ilk derece mahkemelerinin bu konudaki kararları istinaf mahkemeleri tarafından denetlenecek, ancak istinaf mahkemelerinin kararları temyiz edilemeyecektir. Kanun koyucu ilk derece mahkemelerinin geçici korumalar hakkındaki bazı kararlarının sadece istinaf mahkemeleri tarafından denetlenmesini yeterli görmüş, bu konuda ayrıca Yargıtay denetimi (temyiz incelemesi) yapılmasını uygun görmemiştir. Ancak bu hukuki düzenleme istinaf mahkemeleri faaliyete geçtiğinde uygulanacaktır. Henüz istinaf mahkemeleri faaliyete başlamadan ve dolayısıyla HMK’nun 341’inci ve 362’nci maddeleri yürürlüğe girmeden, sanki istinaf mahkemeleri faaliyete geçmiş gibi 362’nci maddeye göre geçici korumalar hakkında verilen kararların temyiz edilemeyeceği savunulamaz. Aksi bir düşüncenin kabulü, henüz yürürlükte olmayan bir hükmün kanun koyucunun açık iradesine aykırı olarak yürürlüğe sokulması anlamına gelir.
B- İhtiyati tedbire ilişkin hangi kararların temyiz edilemeyeceği konusundaki ön sorununun incelenmesine gelince; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK’nun) 391’inci maddesinin 3’üncü fıkrasına ve aynı Kanun’un 494’üncü maddesinin 5’inci bendine göre ihtiyati tedbir isteminin reddi ile ihtiyati tedbir kararına itiraz üzerine verilen kararlara karşı kanun yolunun açık olduğu, bunların dışındaki ihtiyati tedbire ilişkin diğer kararlara karşı kanun yolunun kapalı olduğu aşağıdaki hukuki sebeplerle kabul edilmiştir:
1- Kanun koyucu ihtiyati tedbire ilişkin kararlara karşı başvurulabilecek kanun yollarını, özenle, açıkça ve ayrıntılı şekilde düzenlemiş olup, HMK’nun 391’inci ve 394’üncü maddelerinde yer alan kanun yollarına ilişkin düzenlemeden de anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yolu açık değildir. Kanun koyucu bu yöndeki iradesini hem kanun yoluna başvurulabilecek tedbir kararlarını açıkça belirterek, hem de bunların dışındaki kararlara karşı kanun yollarına başvurulmasını yasaklayarak düzenlemiştir. HMK’nun 391’inci maddesinde sadece ihtiyati tedbir isteminin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüşken, HMK’nun 394’üncü maddesinde ise sadece ihtiyati tedbire itiraz üzerine verilen kararlara karşı kanun yoluna başvurulacağı düzenlenmiştir. “Teminat karşılığı tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılmasına” ilişkin 395’inci maddenin 3’üncü fıkrası ile “durum ve koşulların değişmesi sebebiyle tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması”na ilişkin 396’ncı maddenin 2’nci fıkrasında, kanun yollarını düzenleyen HMK’nun 394’üncü maddesinin 5’inci fıkrasına bilinçli olarak atıf yapılmamıştır. Kanun koyucunun, ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yolunu açma gibi bir iradesinin olmadığı HMK’nun 395’inci ve 396’ncı maddelerinin gerekçesinden de açıkça anlaşılmaktadır. Özellikle HMK’nun 396’ncı maddesine karşılık gelen Hükümet Tasarısının 400’üncü maddesinin gerekçesinde bu husus çok açık ve ayrıntılı şekilde ifade edilmiştir. Bu gerekçeye göre, “İhtiyatî tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılmasını düzenleyen bu maddede de, yukarıda belirtilen iki maddedeki ortak yönler dikkate alınarak itiraza ilişkin benzer hükümlere ayrıca atıf yapılmıştır. Ancak, itiraz üzerine verilen kararlara karşı kanun yoluna başvurulması hakkındaki fıkraya atıf yapılmamıştır. Zira, hâl ve şartların değişmesi, hukukî bir değerlendirmeden daha çok, maddî şartlarla yakından ilgili, nispeten sübjektif ve doğrudan mahkemenin takdirine bağlı bir husustur. Ayrıca, aynı yargılama süreci içinde, bir çok kez hâl ve şartlarda değişiklik olması sebebiyle, tedbirde değişiklik yapılması veya kaldırılması, bu yönde talepte bulunulması ya da talebin reddi söz konusu olabilir. Her talepten sonra verilecek karar hakkında kanun yoluna başvurulması, ihtiyatî tedbirler için kanun yoluna başvurulmasında istenen amacı da sağlamayacaktır. Kanun yolunun açılmış olmasının amacı, ihtiyatî tedbirlerle ilgili temel hukukî ve prensip hatalarının önüne geçmektir. Bu sebeple, ihtiyatî tedbirin reddi ve ihtiyatî tedbire itiraz üzerine verilen kararlar için kanun yolu imkânı getirilmiştir. Hâl ve şartlarda değişiklik bakımından o anda kanun yoluna başvurulamaması, daha sonra işin esasıyla ilgili kanun yoluna başvurulması durumunda, bu hususun incelenmeyeceği anlamına da gelmez. Kanun yolu incelemesinde bu husus da değerlendirilerek bir karar verebilme imkânı kapalı değildir.” Madde gerekçesi çok açık olup, özellikle “ihtiyatî tedbirin reddi ve ihtiyatî tedbire itiraz üzerine verilen kararlar için kanun yolu imkânı getirilmiştir.” ifadesi karşısında, ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceği kabul edilemez.
2- HMK’un 341’inci maddesinin 1’inci fıkrası da HMK’nun 391 ve 394’üncü maddelerine paralel bir düzenleme getirmiş ve “ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz taleplerinin reddi ve bu taleplerin kabulü hâlinde, itiraz üzerine verilecek kararlara karşı istinaf yoluna” başvurulabileceğini düzenlemiştir. Bu maddeye karşılık gelen Hükümet Tasarısının 345’inci maddesinin gerekçesinde “İhtiyatî tedbir ve ihtiyatî haciz hakkındaki kararlara karşı da hükümde belirtilen hâllerde istinaf yolu açılmıştır.” denilmektedir. İhtiyati tedbir ve ihtiyati hacze ilişkin tüm kararlara karşı değil, ancak “hükümde belirtilen hâllerde” istinaf yoluna başvurulabilecektir. Sonuç itibarıyla kanun koyucu hem yürürlükte olan 391 ve 394’üncü maddelerde hem de istinaf mahkemelerinin faaliyete geçmesi hâlinde yürürlüğe girecek olan 341’inci maddede açık bir sınırlama getirmiş ve ihtiyati tedbir isteminin reddi ile ihtiyati tedbir kararına itiraz dışındaki ihtiyati tedbire ilişkin kararlara karşı kanun yollarını kapatmıştır. Üstelik yukarıda değinilen madde gerekçelerinde de kanun koyucu iradesini vurgulamıştır. Buna rağmen ihtiyati tedbir isteminin reddi ve ihtiyati tedbire itiraz dışındaki ihtiyati tedbire ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceğini savunmak, kanun koyucunun iradesine aykırı olur.
3-Yukarıda (1) ve (2) numaralı bentlerdeki açıklamalardan açıkça anlaşıldığı üzere kanun koyucu, ihtiyati tedbir isteminin reddi ile ihtiyati tedbir kararına itiraz dışındaki ihtiyati tedbire ilişkin kararlara kanun yollarının kapalı olmasını öngörmüştür. Buna rağmen uygulamada birtakım yanlış uygulamaların ve olası haksızlıkların önüne geçme amacıyla sınırlı olarak, (kanunun açık hükmüne rağmen) kanunda belirtilen haller dışındaki tedbire ilişkin kararların temyiz incelemesinin yapılması da mümkün değildir. Öncelikle HMK’nun yürürlüğe girmesinden önceki yargı uygulamasında tedbir kararlarının temyiz edilemeyeceği kabul edilmiş ve bu konuda bir istisna tanınmamıştır. Öğretide de aynı şekilde tedbire ilişkin kararların temyiz edilemeyeceği kabul edilmekteydi. Diğer ve tamamlayıcı bir anlatımla ilk derece mahkemeleri tarafından verilen nihai kararların temyiz edilebileceğine dair genel ilke, ihtiyati tedbir kurumu bakımından tamamen kaldırılmamış, sadece HMK’nun 391 ve 394’üncü maddelerinde sınırları çizilen bir alanda bu ilkeye istisna tanınmıştır. İstisnanın konusu dışına çıkmaması (kural hâline gelmemesi) gerektiği ve ihtiyati tedbire ilişkin kararların nihai karar niteliğinde olmadığı izahtan varestedir.
4-Türk Medeni Kanun’unun 1’inci maddesine göre, “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.” Yukarıdaki bentlerde sözüyle ve özüyle açıklanan ihtiyati tedbire ilişkin HMK’nun 391 ve 394’üncü maddelerine aykırı bir uygulama yapılmasına imkân veren bir yorum kuralı bulunmamaktadır. Kanunun açık hükmüne aykırı bir yorum, ancak bu konuda teknik bir gerekçe sunulması hâlinde mümkün olup, bunun dışındaki bir nedenle kanunun açık hükmüne aykırı şekilde karar verilemez. Kanun koyucunun ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yolunu açmasına yasa yapma tekniği bakımından bir engel olmadığı dikkate alındığında, kanunda yer almayan bir kuralın içtihat yoluyla konulması yorum kuralları ile bağdaşmadığı gibi kanuna aykırı (contra legem) yorum sayılır.
Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, temyiz edilen kararın temyiz kabiliyeti olmadığından temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle temyiz isteminin REDDİNE, peşin harcın istek halinde iadesine, 18.06.2013 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

– KARŞI OY YAZISI –

İhtiyati hacizle ilgili kararlara icra ve iflas Kanunun’da 4949 sayılı Kanunla değişiklik yapılıncaya kadar sadece itiraz etme imkanı vardı. İhtiyati haciz talebi ve itiraz üzerine verilen kararlara karşı temyiz yolu kapalıydı.
İhtiyati hacizle ilgili talepler üzerine verilen kararlara karşı kanun yolunun açılmasının nedeni, ihtiyati hacizle ilgili talepleri karara bağlayan mahkemenin takdir yetkisini denetlemek, uygulamada yeknesaklığı sağlamak ve hak arayanlar arasında eşitliği bozucu çözümlerin önüne geçmektir.
İİK’nun ihtiyati hacizle ilgili hükümlerinde durum ve koşulların değişmesi sebebiyle ihtiyati haczin değiştirilmesi veya kaldırılmasına ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır. Çoğunluğun düşüncesine göre kanunda yer almayan bir kuralın içtihat yoluyla konulması yorum kurallarıyla bağdaşmadığı gibi kanuna aykırı yorum sayılır. Bu düşünce kabul edilecek olursa ihtiyati haczin durum ve koşulların değişmesi nedeniyle değiştirilmesi veya kaldırılması da istenemez. Mahkemenin böyle bir talebi kanunda bu yönde düzenleme bulunmadığı için incelemeden reddetmesi gerekir. Böyle bir yorum tarzı Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan hak arama özgürlüğüne aykırı olduğu gibi hakimin kanunda düzenlenmeyen bir konudaki talebi incelenemeyeceği gibi bir sonuç ortaya çıkar. Oysa bir hakim önüne gelen uyuşmazlıkla ilgili kanunda bir düzenleme bulunsun bulunmasın uyuşmazlığı karara bağlamalıdır.
Çoğunluğun görüşünün kabulü halinde ihtiyati haciz talebi reddedilen alacaklı bir daha ihtiyati haciz talebinde bulunamayacaktır. Oysa ihtiyat talebi koşulları bulunmadığı için veya talepte haklılık ispatlanamadığı için reddedilen alacaklının tekrar ihtiyati haciz talep etmesine ve bu talebin reddi halinde kanun yoluna başvurmasına bir engel bulunmamaktadır.
İhtiyati haciz, kesin hacizden önce alacaklının alacağının güvence altına alınmasını sağlayan geçici bir hukuki korumadır. İhtiyati haciz talep eden alacaklının hem alacağın varlığı hem de ihtiyati haciz sebeplerinin mevcut olduğu konusunda hakimde yaklaşık bir kanaat uyandırmalıdır. Alacaklının talebi üzerine ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için talep sahibinin iddiasını yaklaşık olarak ispat etmesi gerekir. Talep sahibinin yaklaşık ispat seviyesinde ispatı üzerine verilen ihtiyati haciz kararından sonra yargılama devam ederken ihtiyati hacze konu alacağın muaccel olmadığı veya rehinle teminat altına alındığı tespit edilirse mahkemenin ihtiyati haczi kaldırması gerekir. Yargılama sırasında sunulan delillerden veya bilirkişi incelemesi sonucu alınan rapordan alacağın muaccel olmadığı veya rehinle teminat altına alındığı sonucuna ulaşılmışsa aleyhine ihtiyati haciz talep edilen borçlunun ihtiyati haczin kaldırılmasına yönelik talebi İİK’nun 265. maddesi anlamında ihtiyati hacze itirazdır. Aynı şekilde yargılama devam ederken borcun ödendiğine dair belge sunan borçlunun ihtiyati haczin kaldırılması talebi de ihtiyati hacze itiraz niteliğindedir. Birden fazla para alacağı bulunan alacaklının tüm talepleri yönünden ihtiyati haciz kararı verildikten sonra bazı talepleri yönünden davalı, alacağın doğmadığını, muaccel olmadığını veya sona erdiğini tam olarak ispat ettikten sonra ihtiyati haczin kaldırılmasını talep etmiş olsun. Bu durumda da borçlunun talebinin ihtiyati hacze itiraz olarak kabul edilmesi gerekir. İhtiyati haczin durum ve koşulların değiştiği, borcun sona erdiği ispat edilmesine rağmen alacaklının diğer talepleri yönünden dava devam ederken kaldırılması talebinin reddi haksız olacaktır. Böyle bir karara karşı temyiz yoluna başvurulmayacağının kabulü ile haksızlığı artıracaktır.
Çoğunluğun gerekçesinde belirtilen MK.’nun 1. maddesi hakimin medeni hukuk kurallarını anlam bakımından uygularken göz önünde tutacağı ilkeyi göstermektedir. Anılan hükme göre kanun hükmü söz dizisi bakımından tereddüt uyandırmayacak kadar açıksa aynen uygulanır. Buna karşılık hükmün ne anlatmak istediği yeterince açık değilse kanunun ruhunu araştırmak gerekir. Yorum yapılırken öncelikli hükmün korumak istediği çıkarlar dengesi tespit edilmeli, ayrıca kanunun tümüne hakim ilke ve düşünceler dikkate alınmalıdır. Konun koyucunun ihtiyati hacizle ilgili kararlara karşı kanun yolunu açmasının nedeni ihtiyati haciz kararlarının yargısal denetimini sağlayarak uygulamadaki farklılıkları ortadan kaldırmaktır. Bu amaç gözetildiğinde ihtiyati haczin durum ve koşulların değişmesi nedeniyle değiştirilmesi veya kaldırılmasına ilişkin kararlara karşı taraflara kanun yoluna başvurma hakkı tanınmalıdır. Anayasanın 141. maddesine ve 6100 sayılı HMK’nun 297. maddesine göre her türlü mahkeme kararının gerekçeli olması gerekir. İhtiyati haczin durum ve koşulların değişmesi nedeniyle değiştirilmesi veya kaldırılması talebinin gerekçe gösterilmeden reddedilmesi halinde Anayasaya ve 6100 sayılı Kanuna aykırı olan bu kararın temyiz adilemeyeceğinin kabulü bu tür taleplerin gerekçesiz reddi sonucunu doğuracaktır. Gerekçesiz verilen bu tür kararların yargısal denetiminin yapılmaması 6100 sayılı HMK’nun 27. maddesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesine aykırı olacaktır.
Yorum yapılırken tereddüt halinde bir hakkın kullanmasını kısıtlayan veya tamamen ortadan kaldıran değil, hakkın kullanımı olanak sağlayan yorum yöntemi kabul edilmelidir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle tedbirin içeriğinin değiştirilmesi talebinin reddine ilişkin kararın temyiz incelemesinin yapılabileceği görüşündeyim. Sayın çoğunluğun temyiz isteminin reddine ilişkin görüş ve düşüncesine katılmıyorum.