Yargıtay Kararı 19. Hukuk Dairesi 2013/17556 E. 2014/14166 K. 25.09.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/17556
KARAR NO : 2014/14166
KARAR TARİHİ : 25.09.2014

MAHKEMESİ : İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 03/06/2013
NUMARASI : 2012/16-2013/166

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vek.Av.H. Y. gelmiş, diğer taraftan kimse gelmemiş olduğundan onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

-KARAR-

Davacı vekili, müvekkili tarafından faturalandırılıp davalıya teslim edilen malların bedelinin ödenmediğini, bunun üzerine başlatılan icra takibine de ayrıca itiraz edildiğini belirterek, itirazın iptaline, takibin devamına, %40′ tan az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkiline mal teslim edilmediğini, faturalar içeriğini kabul etmediklerini bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, malı teslim ettiğini ispatla yükümlü olan davacının bu olguyu sair delillerle ispatlayamadığı sonucuna varılmakla yemin deliline dayanıp dayanmadığı hususunda hatırlatmada bulunulmuş ve bu kapsamda teklif edilen yeminin davalı tarafça eda edilmesi üzerine de davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, cari hesap dayanağını oluşturan faturalardaki malların davalıya teslim edilip edilmediği hususunda toplanmaktadır.
Davacı, faturalara konu malları teslim ettiğini, kaldı ki süresi içerisinde faturalara itirazda bulunmayan davalının, teslim olgusunu zımnen kabul ettiğini iddia ederken, davalı taraf söz konusu malları teslim almadıkları gibi esasen aralarında hukuki bir ilişki dahi bulunmadığını beyan etmiştir.
Mahkemece dosya bilirkişiye tevdi edilmeden evvel; 08.10.2012 tarihli celsede tarafların ticari defter ve kayıtlarını ibraz etmeleri için kesin mehil verilmiştir.
Davalı, ilgili belgeleri ibraz ederken, davalı herhangi bir mazeret bildirmeksizin ibrazdan kaçınmıştır.
Dosyanın tevdi edildiği bilirkişi, davacı kayıtlarının dava konusu alacağı teyit etmekle beraber usulüne uygun tutulmadığından; tek başına lehe hüküm doğurmaya elverişli olmadığını, ancak sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için davalının vergi dairesine sunmuş olduğu “mal alımına ilişkin bildirimlerin” (BA Formu) celbi gerektiğini bildirmiştir.
Mahkemece, ilgili belgeler merciinden getirtilerek yeniden bilirkişi incelemesine sunularak ek rapor aldırılmıştır.
Bilirkişi ek raporunda: davacının iddia ve kayıtlarında geçen mal teslim olgusunun, davalı tarafından ilgili vergi dairesine sunulan (BA) formlarında da teyit edildiği, bu durumda aksi yönde savunmada bulunan davalının ancak iade faturası ya da düzeltme beyannamesiyle savunmasını ispat edebileceği beyan edilmiştir.
Mahkemece bilirkişi raporu doğrultusunda adı geçen (BA) formları getirtilmesine rağmen, ispat yükünün halen davacıda olduğu düşüncesiyle yemin deliline dayanıp dayanmadığı hususunda hatırlatmada bulunulmuş ve bu kapsamda teklif edilen yeminin davalı tarafça eda edilmesi üzerine de davanın reddine karar verilmiştir.
Satım sözleşmesinden kaynaklanan alacak davalarında satıma konu malın teslim edildiğinin ispat yükü satıcı/davacı taraftadır. Davacı, dosyaya sunduğu ticari defter ve dayanak belgeleriyle bu hususu ispatlayamamıştır.
Bu durumda, tarafların başlangıçta açıkça ismini zikretmedikleri, (BA) formlarının merciinden resen getirtilmesi işleminin HMK nun 25 maddesinde yer alan: “kanunda öngörülen istisnalar dışında, hakim iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz…kanunda belirtilen durumlar dışında, hakim, kendiliğinden delil toplayamaz” şeklindeki düzenlemeye aykırılık oluşturup oluşturmayacağının tartışılması gerekmektedir.
Kanun metninin, uygulayıcılar yönünden emredici nitelikte olduğu bununla birlikte kanunda yer almak kaydıyla bir takım istisnalara da cevaz verdiği anlaşılmaktadır.
Kanunla getirilen bu istisnaların neler olduğuna dair HMK da yer alan müteakip maddelere göz atıldığında; tarafların kendilerinin veya karşı tarafın delil olarak dayandıkları tüm belgelerin mahkemeye ibraz etmeleri zorunluluğundan bahseden (HMK 219) maddesi ile, belgenin üçüncü kişinin elinde bulunması haline ilişkin HMK 221 maddesinde yer alan düzenlemeleri görmekteyiz. HMK 221. maddesinde aynen “Mahkeme, üçüncü kişi veya kurumun elinde bulunan bir belgenin taraflarca ileri sürülen hususun ispatı için zorunlu olduğuna karar verirse, bu belgenin ibrazını emreder” hükmüne yer verilmiştir.
Tüm bu yasal düzenlemeler çerçevesinde uyuşmazlığa bakıldığında: Davaya konu faturalara dair (BA) formlarının celbi hususunun, bizzat bilirkişi tarafından dile getirildiği görülmekle, iddianın genişletilmesi kapsamında değerlendirilemeyeceği. Bu durumun HMK. 221 maddesinde açıklanan “taraflarca ileri sürülen bir hususun ispatı için, getirtilmesi zorunlu olan üçüncü kişi elindeki belge” mahiyetinde görülmesi gerektiği, kaldı ki, davacının gerek dava dilekçesinde ve gerekse delil listesinde açıkça “ticari defter ve kayıtlara” dayandığı görülmekle, adı geçen (BA) formunun da “dayanak belge” kapsamında mütalaa edilmesi gerektiği, bu belgenin merciinden getirtilmesinden sonra, ispat yükünün (vergi dairesine sunduğu form ile savunması arasındaki esaslı çelişki yaratan) davalıya geçtiği gözetilmeden icapsız olarak davalıya yemin teklif hakkı hatırlatılmak suretiyle eda edilen yeminin sonucuna göre yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle hükmün BOZULMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 1.100-TL. duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 25.09.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Davacı tarafın 07.02.2012 havale tarihli delil listesinin 3. Sırasında “Ticari Defter Kayıtları” denilmiştir.
Bilirkişi raporunda davacının defterlerinin incelendiği, davalının defterlerini sunmadığı belirtilmiş sonuç kısmında davalının vergi dairesinden BA Formlarının istenmesi gerektiği görüşüne yer verilmiştir.
Davalı vekili 05.12.2012 tarihli duruşmada, bilirkişi raporunun sonuç kısmında belirtilen BA Formlarının davacının delil listesinde bulunmadığını, bu nedenle BA Formlarının incelenmesine muvafakat etmediklerini beyan etmiştir.
Davacı tarafın delil listesindeki “Ticari Defter Kayıtları”, ticari defterle sınırlı kayıtları ifade eder ve bu delil içerisine BA Formları girmez.
Temyiz incelemesine konu dava itirazın iptali olup, HMK’nun 25. maddesindeki ” taraflarca getirilme ilkesi” ne tabidir. Nitekim anılan 25. maddede “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hakim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. (2) Kanunda belirtilen durumlar dışında, hakim kendiliğinden delil toplayamaz.” denilmektedir.
Davacı tarafın delil listesinde, BA Formlarına dayanılmamıştır ve davacının delil listesindeki “Ticari Defter Kayıkları” na BA Formları girmemektedir. Davalı taraf da anılan Formların istenilip incelenmesine muvafakat etmemiştir
Tüm bu nedenlerle, HMK’ nın 25. maddesinde hakime dahi tanınmayan kendiliğinden delil toplama yetkisinin bilirkişiye tanınması sonucunu doğuracağından, Sayın Çoğunluğun bozma görüşüne katılamıyoruz ve kararın açıklanan nedenlerle onanması düşüncesindeyiz. 25.09.2014