Yargıtay Kararı 19. Hukuk Dairesi 2013/13026 E. 2014/839 K. 09.01.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/13026
KARAR NO : 2014/839
KARAR TARİHİ : 09.01.2014

MAHKEMESİ : Ankara 14. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 21/03/2013
NUMARASI : 2011/144-2013/62

Taraflar arasındaki karşılıklı birleşen alacak davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl davanın H.M.K’nın 150. mad. uyarınca açılmamış sayılmasına, karşı davanın reddine, birleşen dosya yönünden davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı karşı davacı- birleşen dosya davalılar vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı karşı davacılar vek. Av. Z.. T.. gelmiş, diğer taraftan kimse gelmemiş olduğundan onların yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

-KARAR-

Davacılar vekili, taraflar arasında akdedilen 22.04.2004 tarihli dağıtım sözleşmesi gereği, üretici davalıların yükümlülüklerini ifa edecekleri inancı ile 30.000,00 USD ödeme yaptıklarını, ancak davalı yanın yükümlülüklerini yerine getirmediklerini belirterek ödenen 30.000,00 USD’nin 2004 yılı Nisan ayından itibaren işleyecek faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar-karşı davacılar vekili, sözleşmenin tarafının davalı şirket olup, şirket ortakları olan diğer davalılara husumet yöneltilemeyeceğini, davacı yanın 300,000,00 USD ödemeyi sözleşme ile taahhüt ettikleri halde 30.000,00 USD ödeyip, sonrasında davalı ile ilişkiyi kestiklerini, hiçbir edimi yerine getirmeyerek zarara neden olduklarını bildirerek davanın reddini istemiş, karşı davada ise, taraflar arasındaki sözleşmenin yürürlüğe gireceği inancı ile yaklaşık 349.537,00 TL harcama yapıldığını, karşı davalıların edimlerini yerine getirmeyip, zarara neden olduklarını ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalarak uğranılan zarar tutarından 50.000,00 TL’nin faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda, davanın kabulüne, 30.000,00 USD’nin davalılardan tahsiline, karşı davanın reddine karar verilmiş, hükmün davalılar-karşı davacılar vekilince temyiz edilmesi üzerine 16.06.2010 tarihinde Dairemizce; “1-Somut olayda davacı-karşı davalılar vekili 06.11.2007’de duruşmaya gelmemiş, davalı-karşı davacılar vekili asıl dava yönünden davayı takip etmeyeceğini bildirmiş, dosyanın işlemden kaldırılması üzerine 14.11.2007 tarihinde stajyer avukat tarafından imzalı yenileme dilekçesi verilmiştir. Mahkemece 12.02.2008 tarihli duruşmada davacı-karşı davalılar vekilinin bu yenileme dilekçesine muvafakat ettiğine dair beyanı almak suretiyle yargılamaya devam edilmiştir.
Avukatlık Kanunu’nun 26. maddesine göre, “Stajyerler, avukat yanında staja başladıktan sonra avukatın yazılı muvafakatı ile onun gözetimi ve sorumluluğu altında, sulh hukuk mahkemeleri, sulh ceza mahkemeleri ve icra müdürlüklerindeki işleri yürütebilir.” Anılan hüküm nedeniyle stajyerler asliye ticaret mahkemesindeki duruşmalara giremezler ve bu mahkemeye ilişkin işlemleri yürütemezler. Bu nedenle mahkemece stajyer avukatın verdiği yenileme dilekçesine itibar edilerek ve davacı-karşı davalılar vekilini de sözkonusu dilekçeye ilişkin muvafakatının dosyanın işlemden kaldırılmasından itibaren HUMK’nun 409’uncu maddesindeki 3 aylık yasal süre geçtikten sonra beyan edildiği dikkate alınarak, asıl davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerekirken, davaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
2-Mahkemece yargılama sırasındaki iki farklı heyetten rapor alınmış olup, ilk heyet kök ve ek raporlarında davalı-karşı davacıların bir miktar tazminata hak kazandıkları belirtilmişken, ikinci heyet raporuna göre davalı-karşı davacıların tazminat talep etmeye hakları olmadığı sonucuna ulaşılmış, mahkemece ikinci heyet raporu hükme esas alınarak karar verilmiştir. Her iki heyet raporu çeliştiği için yapılan itirazlar da gözetilerek farklı bir heyetten telif edici bir rapor alınması gerekirken eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir … davalı-karşı davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre diğer yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına” hükmedilmiştir.
Mahkemece, 02.12.2010 günlü duruşmada Dairemiz bozma ilamına uyulmasından sonra davacılar vekili 02.12.2010 tarihinde aynı davalılar aleyhine, aynı iddia ve istemle Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne 2010/757 Esas sayılı dosyası ile açtığı davasında davalılara ödenen 30.000,00 USD’nin faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, birleşen dava dosyası davalılar vekili birleşen davaya cevabında, derdestlik, zamanaşımı, husumet itirazlarında bulunup, esasen de asıl davaya cevabı gibi davanın reddini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda toplanan delillere göre, taraflar arasında 22.04.2004 tarihinde düzenlenen dağıtım sözleşmesinde davacının dağıtıcı olup, üretici olan davalının ürünlerini İstanbul bölgesinde kendisine tahsis edilen bölgede satış ve dağıtımını üstlendiği, yine sözleşmede önceki sözleşmenin hükümsüz kaldığının belirtilip, (4/A) ve (4/B) maddelerinde tarafların yükümlülüklerinin düzenlendiği, (16.) maddede ise tarafların birlikte sözleşmeyi feshetmeleri halinde birbirlerinden tazminat isteyemeyeceklerinin kararlaştırıldığı, davacı tarafça davalıların hesabına 30.000,00 USD’nin ödendiği hususunun taraflar arasında uyuşmazlık konusu olmadığı, davalının savunmasının aksine davacının 300.000,00 USD ödeme taahhüdü bulunmadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin hangi tarafça feshedildiğinin anlaşılamadığı halde sözleşmenin feshinde aynı derecede kusurlu oldukları kanaatine varıldığı, sözleşmenin karşılıklı feshi nedeniyle sözleşme ilişkisinin tasfiye edilip sonlandırılması ve bu nedenle de tarafların birbirlerine verdiklerini karşılıklı olarak geri isteyebileceklerinden davacı yanın davalı yana ödediği 30.000,00 USD’nin iadesini talepte haklı olduğu, bozma ilamında belirtildiği gibi asıl davanın davacı yanca takip edilmemesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği, bununla birlikte davacı yanın birleşen davada da asıl davanın bu şekilde sonlanması sebebiyle aynı talebini yenilediği, davalı yanın bu talebe ilişkin olarak derdestlik itirazında bulunduğu halde, davanın takipsiz bırakılıp yenilenmemesi nedeniyle açılmamış sayılmasına ilişkin koşulların gerçekleşmesi durumunda buna dair bir karar verilmeden de davanın açılmamış sayılması sözkonusu olduğundan derdestlik itirazının birleşen davanın açıldığı tarih itibariyle yerinde olmadığı, ayrıca sözleşmenin karma sözleşme olup, 10 yıllık zamanamışına tabi olması nedeniyle davalının zamanaşımı itirazının da reddi gerektiği, davalı-karşı davacının karşı davadaki talebine ilişkin olarak, davalının sözleşme dolayısıyla yapmış olduğu harcamalar ile alınan makine ekipmanları ve yapılan inşaatların davalı yanca üretimde kullanılmasının mümkün olduğu, nitekim sözleşmenin feshinden sonra da fiilen kullandığı, bu yatırımların davalıya ait işletmenin değerini arttırdığı, davalının dava konusu sözleşmeyi yapmamış olsa dahi davasına konu ettiği masrafların üretim kapasitesiyle-satış ağını genişletmek için kapasite artışına yönelmiş olması nedeniyle yapması gerekli faydalı ve gerekli masraflar olup, yapılan sabit yatırımların, alınan kamyonetlerin faydasının davalı bakımından halen devam ettiği, ayrıca sözleşmenin eylemli feshinde karşı davacının da kusurlu olup, sözleşmenin (16.) maddesi gereğince sözleşmenin taraflarca birlikte feshinde birbirlerinden tazminat talebinde bulunamayacaklarını kararlaştırdıklarından karşı davaya konu harcamaların zarar olarak tazmininin istenemeyeceği gerekçeleriyle, asıl davanın başvuruya bırakılmasından itibaren üç ay içerisinde yenilenmediğinden, HMK’nın 150. maddesi gereğince açılmamış sayılmasına, karşı davasının reddine, birleşen davanın kabulü ile 30.000,00 USD’nin
takip tarihi olan 08.06.2005 tarihinden itibaren Devlet Bankalarının USD cinsinden açılmış bir yıllık vadeli mevduata uyguladığı en yüksek faiz oranı ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı-karşı davacı-birleşen dosya davalıları vekilince temyiz edilmiştir.
Mahkemece 01.10.2009 tarihinde verilen ilk karar davalı-karşı davacılar vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 16.06.2010 günlü kararı ile yukarıda yazılı gerekçelerle bozulmuştur.
1-Mahkemece 02.12.2010 günlü celsede bozma kararına uyulmuştur. Asıl davanın davacıları vekili bu dava hakkında bozmaya uyulmuş olmasına rağmen henüz bir karar verilmeden aynı tarihte bir başka deyişle bozmaya uyulmasına ilişkin ara karar tarihinde dava dosyası ile birleşen Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2010/757 Esas sayılı dava dosyası ile aynı taleple dava açmıştır.
Bu durumda mahkemece açılan ve Yargıtay’ca bozulan ilk asıl dava hakkında bir karar verilmeden aynı konuda açılan ve birleştirilen Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2010/757 Esas sayılı davasının açılmış olduğu gözetilmeden, bu yön karar yerinde tartışılıp, irdelenmeden birleşen davanın kabulüne karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır. Bu nedenle yerel mahkeme hükmünün bu davaya yönelik olarak verilmiş olan bu kararının davalı-karşı davacılar-birleşen dosya davalıları yararına oy çokluğu ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Davalı-karşı davacılar vekilinin karşı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince; taraflar arasında akdedilen, ancak taraflarca zımnen feshedildiği bilirkişilerce belirtilen sözleşmenin (16.) maddesi “Taraflar birlikte kararlaştırarak sözleşme süresinin sona ermesini beklemeksizin sözleşmeyi her zaman feshedebilirler. Sözleşmenin bu şekilde feshi halinde taraflar birbirlerinden herhangi bir tazminat talebinde bulunamazlar.” hükmünü içermektedir. Bu madde sözleşmenin uygulanması ile uygulanabilirlik kazanacak bir hükümdür. Öte yandan mahkemece bozmaya uyularak alınan 04.07.2011 tarihli asıl, 08.02.2012 tarihli ek raporda taraflar eşit kusurlu bulunarak karşı davacıların bu sözleşmenin uygulanacağı düşüncesi ile yapmış oldukları zorunlu masraflar tutarı olan 218.892,10 TL’sinin %50’si olan 109.446,05 TL’yi talep edebilecekleri bildirilmiştir. Bu raporlardan sonra farklı bilirkişilerden alınan 04.12.2012 tarihli raporda ise, sözleşmenin (16.) maddesine atıf yapılarak ve yapılan bu masrafların karşı davacıların zaten bu işi yaptıkları gerekçesiyle talep edemeyecekleri yönündeki görüşün kabul edilerek, karşı davanın reddinde isabet bulunmamaktadır.
Mahkemece yapılacak iş, karşı dava yönünden, karşı davacılar tarafından yapılan masraflardan örneğin araba, tava vb. mal varlıklarının karşı davacılar elinde olduğu ve kusur oranları ile bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı yönü de gözetilerek ellerindeki mal bedellerinin talepten mahsup edilip, kalan miktarda harcama bedellerini karşı davacı yanın talep edebileceği dikkate alınarak bu yönden bir rapor alınıp varılacak uygun sonuca göre bir karar vermekten ibarettir.
SONUÇ:Yukarıda (1) nolu bentte gösterilen nedenlerle oyçokluğu ile, (2.) bentte gösterilen nedenlerle oybirliği ile mahkeme kararının BOZULMASINA, vekilleri Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davalı-karşı davacı-birleşen dosya davalıları lehine takdir edilen 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacı-karşı davalı-birleşen dosya davacılarından alınarak davalı-karşı davacı-birleşen dosya davalılarına verilmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 09.01.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
– KARŞI OY YAZISI-

Dairemizin 16.06.2010 tarihli 2009/13008 Es, 2010/7569 K. sayılı bozma ilamının birinci bendinde asıl davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiği gerekçeleri de gösterilerek açıkça bozma nedeni yapılmış, mahkemece 02.12.2010 günlü celsede bu bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş, asıl davacı vekilince aynı gün aynı konudaki birleşen dava açılmış, birleşen davalı vekilince derdestlik itirazında ve zamanaşımı def’inde bulunulmuş ise de, mahkemece davalı vekilinin bu konulardaki talepleri haklı görülmeyip ret edilerek birleşen davanın kabulüne karar verilmiş olup bu karar birleşen davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Olayda uygulanması gereken HUMK 409. maddesi uyarınca verilen “davanın açılmamış sayılması” kararı usule ilişkin nihai bir karar olup temyizi mümkün ise de, derdestlik yönünden kararın temyiz edilmeyerek veya temyiz aşamasından geçerek kesinleşmesini aramaya gerek yoktur. İşlemden kaldırıldığı tarihten itibaren yasada öngörülen 3 aylık hak düşürücü sürede yenilenmeyen, fakat mahkemece açılmamış sayılması hakkında henüz bir karar verilmeyen davada açılmamış sayılır. Derdestlik yenileme süresi ile sınırlı olmalıdır. HUMK 409/5. maddesine göre mahkemece üç aylık sürenin bitiminde kendiliğinden davanın açılmamış sayılmasına karar verilip kaydın kapatılması gerekmektedir. Hakimin böyle bir karar vermemiş veya vermekte gecikmiş olması taraflara bu tarihten sonra davayı yenileme hakkı kazandırmaz. Sürenin bittiği tarihte dava açılmamış hükmündedir. Hakimin kararı bu durumu tespitten ibarettir. Dava, süresinde yenilenmediği takdirde (henüz mahkemece açılmamış sayılma kararı verilmemiş olsa bile) davanın açılmamış sayılmasına ilişkin oluşan tüm yasal hüküm ve sonuçlar başkaca bir işleme bağlı olmadan doğrudan doğruya yürürlük kazanır ve dava derdest olmaktan çıkar, zamanaşımı kesme etkisi dahi sona erer. Bu durumda; mahkemece Yargıtay incelemesi neticesi bozulan ilk dava hakkında açılmamış sayılma kararı verilmeden ancak mahkemece bozma ilamına uyulduktan ve davalı yararına kazanılmış hak oluştuktan sonra aynı konuda açılan ve ilk dava ile birleştirilen Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2010/757 Esas sayılı davasının esasının incelenerek asıl ve birleşen dava hakkında birlikte hüküm kurulmasının usule aykırılık teşkil etmediği düşüncesinde olduğumdan Sayın Çoğunluğun bozma ilamının (1) (bir) nolu bendinde yer alan bozma gerekçesine katılamıyorum.