Yargıtay Kararı 19. Hukuk Dairesi 2013/12464 E. 2013/17238 K. 05.11.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12464
KARAR NO : 2013/17238
KARAR TARİHİ : 05.11.2013

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki ihtiyati tedbir talebinin incelenmesi sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı ihtiyati tedbir isteminin reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde tedbir talep eden davacılar vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– K A R A R –

İhtiyati tedbir isteyenler (davacılar) vekili, çeklerin bedelsiz kaldığı iddiasıyla açmış olduğu menfi tespit davasında müvekkillerine yöneltilebilecek icra takiplerinin önlenmesi bakımından ihtiyati tedbir isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, asıl uyuşmazlığı çözecek nitelikte ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği, aksi durumda tedbirin davanın yerine geçeceği, davacının talebinin yargılamayı gerektirdiği gerekçesiyle ihtiyati tedbir isteminin reddine karar verilmiş, kararı ihtiyati tedbir isteyen vekili temyiz etmiştir.
İhtiyati tedbir isteyenler (davacılar) vekilinin ihtiyati tedbir istemini yinelemesi üzerine mahkemece, bu konuda 28.11.2009 tarihinde karar verildiği gerekçesi ile yinelenen tedbir talebi konusunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, aynı temyiz dilekçesi ile bu karar da ihtiyati tedbir isteyenler (davacılar) vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Geçici hukuki korumalar; ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz, yürütmeyi durdurma, tutuklama, el koyma gibi çeşitli hukuk dallarında düzenlemiş olan etkin hukukî koruma önlemlerine ilişkin üst kavramdır. Buna karşılık kesin hukuki koruma ise ancak açılan bir dava üzerine yapılan yargılama sonucunda verilen karar ile sağlanabilir. Bu nedenle dava, “kesin hukuki koruma” olarak nitelendirilmektedir. Dava konusu uyuşmazlığın esasını çözümleyecek veya böyle bir sonuç doğuracak biçimde ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği konusunda açık bir kanun hükmü bulunmamakla birlikte, Yargıtay ve öğreti tarafından böyle bir görüşün kabul edilmesi geçici korumanın niteliğinden kaynaklanmaktadır. İhtiyati tedbir ise ileride açılacak bir davanın veya açılmış bir davanın sonucunun etkisiz veya anlamsız kalmasını önlemeye yarayan geçici hukuki korumadır.
İİK’nun 72’nci maddesinin 2’nci ve 3’üncü fıkralarına göre, “İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasına bakan mahkeme, talep üzerine alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere gösterilecek teminat mukabilinde, icra takibinin durdurulması hakkında ihtiyati tedbir kararı verebilir.-İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yolu ile takibin durdurulmasına karar verilemez. Ancak, borçlu gecikmeden doğan zararları karşılamak ve alacağın yüzde onbeşinden aşağı olmamak üzere göstereceği teminat karşılığında, mahkemeden ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesindeki paranın alacaklıya verilmemesini istiyebilir.” Bu hükümde, icra takibinden önce açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir yoluyla icra takibinin durdurulabileceği, icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında ise ihtiyati tedbir yoluyla icra veznesine giren paranın takip alacaklısına ödenmemesine karar verilebileceği öngörülmüştür. Menfi tespit davasının amacının belli bir borçtan dolayı borçlu bulunmadığına ilişkin kesin hüküm ve dolayısıyla kesin hukuki koruma temin etmek olduğu göz önüne alındığında, takibin durdurulması veya icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi şeklindeki ihtiyati tedbirin,
asıl uyuşmazlığı çözecek veya kesin hukuki korumayı ikame edecek nitelikte bulunmadığı açıktır. Bunun ötesinde, somut olaydaki gibi kanunda açıkça tedbir kararı verilebileceğinin öngörüldüğü hâllerde, verilecek tedbirin uyuşmazlığın esasını çözer nitelikte olup olmadığı tartışma konusu yapılamaz ve bu nedenle tedbir istemi reddedilemez. Aksi hâl kanunun açık hükmüne aykırı karar verilmesi anlamına gelir. Bu nedenle mahkemece, asıl uyuşmazlığı çözecek nitelikte ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği şeklindeki gerekçeyle ihtiyati tedbir isteminin reddine kararı verilmesi isabetsizdir.
Öte yandan, mahkemece talebin yargılamayı gerektirdiği belirtilerek de ihtiyati tedbir istemi reddedilmiştir. HMK’nun m.390,I hükmüne göre, ihtiyati tedbir ya dava açılmadan ya da davanın devamı sırasında istenebileceğinden, tedbir talebine konu olan istemlerin her zaman yargılama konusu olacağı, diğer bir anlatımla yargılama konusu olmayan bir talebin ihtiyati tedbire de konu olamayacağı açıktır. Daha açık bir deyişle yargılama konusu olmayacak bir tedbir çeşidi bulunması ihtimali kanunda öngörülmemiştir. Bu nedenle “davacının talebinin yargılamayı gerektirdiği” şeklindeki gerekçenin ihtiyati tedbir isteminin reddi sebebi olarak kabulü kanuna aykırıdır.
2-HMK’nun 391/3 ve 394/5 hükümlerine göre sadece ihtiyati tedbir isteminin reddine ilişkin kararlar ile ihtiyati tedbire itiraz üzerine verilen kararların temyizi mümkündür. Bu nedenle yinelenen istemin reddine dair 29.11.2013 tarihli kararın temyiz kabiliyeti bulunmamaktadır. Aksi hâl, ihtiyati tedbir isteminin reddine dair kararın hiçbir süreye tabi olmadan her zaman temyiz edilmesinin mümkün olduğu şeklinde kabul edilmesi olanaklı olmayan bir hukuki sonuç doğurur. Bu nedenle 29.11.2013 tarihli karara yönelik temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle 28.11.2013 tarihli kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bentte gösterilen sebeple 29.11.2013 tarihli karara yönelik temyiz isteminin reddine, peşin harcın istek halinde iadesine, 05.11.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.