Yargıtay Kararı 19. Hukuk Dairesi 2013/12441 E. 2013/19654 K. 10.12.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2013/12441
KARAR NO : 2013/19654
KARAR TARİHİ : 10.12.2013

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı şirketin yetkili temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– K A R A R –

Davacı vekili, dava dışı … Petrol Ürünleri Tic. A.Ş ile davalı arasında 06.10.2005 tarihli protokol ve 21.11.2005 tarihli bayilik sözleşmesi imzalandığını, daha sonra dava dışı … Petrol Ürünleri Tic Aş’nin iç bünyede bölünmesi ile sözleşmedeki tüm hak ve yükümlülüklerin müvekkiline devredildiğini, ticari ilişkinin devir sonrasında müvekkil şirket ile davalı arasında devam ettiğini, sözleşmenin devam ettiği 2006-2007-2008-2009 yıllarında davalının protokol hükümlerine göre 3.970 m3 eksik alım yaptığını, protokolde eksik beher m3 için 30 USD cezai şart öngörüldüğünü belirterek fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak koşulu ile 25.000 USD cezai şartın dava tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı yasanın 4/a maddesi kapsamında faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket temsilcisi, her ne kadar bayilik sözleşmesi 21.11.2005 tarihinde imzalanmış ise de davacının şart koştuğu imalat ve tadilatın 30.01.2007 günü tamamlanabildiğini ve ticari münasebetin 2006 tarihinde başlayabildiğini, ilk 4 yıla ait talebin zamanaşımına uğradığını, talebin MK 2.maddeye aykırı olduğunu, davacının müvekkilini haklarından mahrum bırakmak için intifa hakkını terkin ettirmediğini, 19.09.2010 gününden itibaren başlamak üzere eski şartlarla yeni bir sözleşme teklif ettiğini ve kabul edilmemesi üzerine bu davayı açtığını, 4054 sayılı yasanın verdiği hakkı kullanarak sözleşmeyi feshettiklerini ve 5015 sayılı yasanın verdiği yetki uyarınca … AŞ ile acentelik sözleşmesi imzaladıklarını, LPG satışının da akaryakıt satışı kapsamında sayılması gerektiğini, bazı bayilere daha yüksek karlar verildiğini ve kendilerine bu olanağın tanınmadığını, davalı şirketin kusurunun olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın açıldığı tarih itibari ile sözleşmeden kaynaklanan alacak için 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından zamanaşımı itirazının reddine ve protokolün 9. maddesinde kurşunsuz benzin, süper benzin, Euro dizel ve motorin olmak üzere toplam yıllık 1.500 m3 alım yapılacağı ve satılacağı, taahhüdün yerine getirilememesi halinde yerine getirilemeyen beher m3 için 30 USD cezai şart ödeneceği, 13. maddede ise protokol veya anlaşmadan doğan bir hakkın … tarafından zamanında ileri sürülmemesinin o haktan feragat anlamına gelmeyeceği, bu durumun bayiye kazanılmış hak sağlamayacağı yönünde hüküm bulunduğu, davalının protokolde tanımlanan alış ve satış yükümlülüğünü yerine getirmediği, protokolde sadece akaryakıt belirtilerek tek tek sayıldığından LPG nin de hesaplamaya dahil edilmesi talebinin yerinde olmadığı, yanlar arasındaki sözleşme imzalandıktan sonra Rekabet Kurulu’nun 2002/2 sayılı tebliği gereğince muafiyetin 23.09.2010 tarihinde sona erdiği, yeni bir anlaşma da yapılmadığından sözleşmenin de sona erdiğinin kabulü gerektiği, davacının davalının taahhüdünü yerine getirmemesi üzerine anlaşmanın kendine verdiği hakkı kullandığı, Rekabet Kurulu’nun kararıyla sözleşme son bulduktan sonra hakkın kullanılmasının kötüniyet olarak algılanamayacağı, kaldı ki protokolün 13. maddesinde hakkın kullanılmamasının ondan feragati getirmeyeceği hususu dikkate alındığında hakkın süresinde ve iyiniyetle kullanıldığı, davalının kendisine yüklenen edimleri süresinde yerine getirmediğinden protokol gereği öngörülen yaptırıma katlanmak zorunda olduğu, talep edilen miktarın halen başka bir firmanın akaryakıtını satan davalı açısından iktisadi mahva neden olmayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı şirket temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, akaryakıt bayilik sözleşmesi ve eki asgari alım taahhüdünde öngörülen yıllık asgari ürün alımı taahhüdüne aykırı davranıldığı iddiasına dayalı cezai şart alacağından kaynaklanmaktadır.
Davaya konu uyuşmazlığın çözümünde, cezai şarta ilişkin hükümlerin tartışılıp değerlendirilmesi gerekmektedir.
Cezai şart, borçlunun alacaklıya karşı mevcut bir borcu hiç veya gereği gibi ifa etmemesi halinde ödemeyi vaad ettiği, hukuki işlem ile belirlenmiş ekonomik değeri olan bir edimdir. Cezai şartın amacı, borçluyu borca uygun davranmaya sevketmektir. Cezai şart, asıl alacağı kuvvetlendirme amacı güder. Bu bakımdan cezai şart, kuvvetlendirilecek asıl borcun mevcut olmasını gerektirir. Asıl borç yoksa cezai şart da söz konusu olamaz. Bu niteliği itibariyle cezai şart asıl borca bağlı fer’i bir borçtur. Asıl borç, mevcut ve geçerli ise, cezai şart da borç doğurur. Asıl borç sona ermiş ya da geçersiz doğmuşsa, cezai şart bağımsız bir borç oluşturamaz. Cezai şart, asıl borcun bağlı olduğu şekle tabidir. Asıl borç bir geçerlilik şekline bağlanmışsa, cezai şartın borç doğurabilmesi aynı şekilde kararlaştırılmış bulunmasına bağlıdır. Ancak, geçerlilik şekline bağlı olan bir sözleşme bu şekle uygun olarak yapılmadığı halde, şekle aykırılığı ileri sürmenin dürüstlük kurallarıyla bağdaşmaması nedeniyle dinlenmediği hallerde, sözleşme geçerli sayıldığından, onun fer’i nitelikte olan cezai şart da geçerli sayılacaktır. Cezai şartın fer’ilik niteliği asıl borca bağlı olduğu sürece devam eder. Başka bir anlatımla cezai şartın fer’iliği, muaccel olduğu ana kadar devam eder. Borçlu borca aykırı davrandığında cezai şart muaccel hale geldiğinden artık fer’i değil, asli (bağımsız) bir alacak niteliğini kazanır. Cezai şart, sağlararası hukuki işlemlerde ve özellikle sonuçlarını hayatta doğuran sözleşmelerde kararlaştırılır. (Bkz.Tunçomağ Kenan; Türk Borçlar Hukuku I.Cilt Genel Hükümler … 1976 Sh.853 vd., Eren Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 5.Bası, Cilt 2 Sh.1169-1171; Kılıçoğlu M.Ahmet; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 4.Bası Sh.575-577; Reisoğlu Safa; Borçlar Hukuku Genel Hükümler 12. Bası Sh. 362.)
818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 158. maddesinin başlığı “cezai şart” iken 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “Ceza Koşulu” başlığı altında üç çeşit ceza koşulu düzenlenmiştir. Bunlar öğretide ortaya atılan kavramlara göre seçimlik ceza koşulu (TBK. md. 179/I), ifaya eklenen ceza koşulu (TBK md. 179/II) ve ifayı engelleyen ceza koşulu (dönme cezası) (TBK md. 179/III) dur.
Akaryakıt bayilik sözleşmelerinde (veya sözleşme eki taahhütnamelerde) yer alan “yıllık asgari alım taahhüdü”ne uymama halinde öngörülen ceza koşulu (cezai şart) hükümleri TBK’nun 179/II. (BK. md. 158/II) maddesindeki ifaya ekli ceza koşulu (cezai şart) niteliğinde olduğundan burada bu tür ceza koşulu üzerinde durulması gerekmektedir.
TBK’nun 179/II maddesine göre; “ceza borcun belirlenen zaman veya yerde ifa edilmemesi durumu için kararlaştırılmışsa alacaklı, hakkından açıkca feragat etmiş veya ifayı çekincesiz olarak kabul etmiş olmadıkça, asıl borçla birlikte cezanın ifasını da isteyebilir.”
Anılan yasa hükmünden de açıkça anlaşılacağı gibi, ifaya eklenen ceza koşulunda, şart gerçekleştiği takdirde alacaklı, hem ifayı hem de cezayı talep edebilecektir. Buna öğretide “taleplerin birleşmesi” veya “toplanması” denmektedir. TBK, “borcun belirlenen zamanda veya yerde ifa edilmemesi” hali için kararlaştırılmış ceza koşulunun, ifaya eklenen ceza koşulu niteliğinde olacağına dair bir karine koymuştur. Bu iki olasılık dışında kalacak eksik ifa hallerinde TBK’nun 179/II. md. değil, 179/I. md. hükmü uygulanacaktır. Zira, Kanun, 179. maddenin ikinci fıkrasında bütün eksik ifa hallerini değil, bunlardan sadece zaman veya yer itibariyle aykırılık teşkil edenlerin ifaya eklenen ceza koşulu olduğunu kabul etmiştir. TBK’nun 179/II. md. hükmü emredici yapıda olmayıp düzenleyici nitelikte olduğundan taraflar, yukarıda belirtilen iki hal dışında kalan eksik ifalarla, bütün ifa etmeme hallerinde de ifa ile birlikte cezai şartın istenebileceğini kararlaştırabilirler. (Bkz. Tunçomağ Kenan; age sh. 875 vd.; Eren Fikret age sh. 1173 vd. ; Kılıçoğlu M. Ahmet age sh. 579 vd.; Günay Cevdet İlhan, Cezai Şart … 2002 sh. 83 vd.; Uygur Turgut; Açıklamalı – İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, İkinci Cilt 1990 sh. 740)
TBK.’nun 179/II. maddesine göre, iki halde alacaklı, ceza koşulunu isteyemez. Eğer alacaklı, ceza koşulunu isteme hakkından açıkça vazgeçmişse artık bu yönde bir talepte bulunamaz. Diğer yandan alacaklı, çekince koymadan ifayı kabul etmiş veya sözleşmeden doğan edimlerini ifa etmeye devam etmişse bu takdirde de ceza koşulunu isteyemez.
Örneğin; beş yıl süreli bir “akaryakıt bayilik sözleşmesinde (veya eki taahhütnamede) bayinin yıllık asgari ürün alımı taahhüdü bulunmasına rağmen yıllar itibariyle bu taahhüde uyulmamış ise tedarikçi (sağlayıcı) firmanın, TBK’nun 179/II. md. uyarınca hem ifayı hem de ceza koşulunu talep edebilmesi için takip eden yılda henüz bayie mal vermeden önce ceza koşulu ile ilgili “çekince” (ihtirazi kayıt) bildirmesi ya da bu konuda bayie noterden bir ihtarname göndermesi gerekir. Çekince için bir şekil şartı getirilmemiştir. Tedarikçi, taahhüde aykırı davranılmış olan yılı takip eden yeni yıldaki ilk fatura ve irsaliyeye koyacağı bir açıklama (şerh) ile bu koşulu yerine getirebilir. Bu şekilde bir çekince (ihtirazi kayıt) konulduktan veya ihtar çekildikten sonra tedarikçi (sağlayıcı) firma, mal vermeye (ifaya) devam etse bile önceki yıla ilişkin ceza koşulu alacağını sözleşme zamanaşımı süresi içinde her zaman talep edebilir. Sonraki yıllarda da aynı kural geçerlidir. Tekrarlamak gerekirse, her yıl sonunda bir önceki yıla dair ceza koşulunun istenebilmesi, takip eden yılda henüz ifaya başlanmadan önce çekince (ihtirazi kayıt) bildirilmesi veya ihtar çekilmesine bağlıdır. Bunlar yapılmadan müteakip yılın ifası gerçekleşmişse artık bir önceki yıla ait ceza koşulu istenemez. Çekince konmuş veya ihtar çekilmiş olan yıllarla ilgili ceza koşulunun istenebileceği ise kuşkusuzdur. TBK’nun 179/II. Maddesinde öngörülen hüküm, emredici nitelikte olmadığından taraflar, sözleşme serbestisi ilkesi gereğince aralarında farklı bir düzenleme yapabilirler. Örneğin, sözleşmenin feshi halinde hem cezai şart hem de kar mahrumiyeti ödeneceğini kararlaştırabilirler. Ancak sözleşmenin feshi halinde cezai şart ödeneceğinin kararlaştırılmış olduğu hallerde, Yargıtay HGK’nun 20.01.2013 T. 2012/19-670 E. 2013/171 K. sayılı kararında da açıklandığı üzere, sözleşme süresi içinde çekince konmadan uzun süre ifaya devam edilmesi üzerine borçluda, “ceza koşulu istenmeyeceği” ne dair haklı bir güven oluşmuş ise oluşan bu haklı güven ve dürüstlük ilkesi nedeniyle önceki yıla veya yıllara ait ceza koşullarının talep edilemeyeceğinin kabulü gerekir.
Mahkemece somut olay bakımından yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde inceleme ve değerlendirme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 10.12.2013 gününde oybirliğiyle karar verildi.