YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2011/4962
KARAR NO : 2011/14067
KARAR TARİHİ : 16.11.2011
Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi
Tarih : 08.12.2010
Nosu : 2008/689-2010/629
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince duruşmalı ve davalı vekilince de duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili Avukatları … gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçelerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
-K A R A R-
Davacı vekili, davalı şirkete verilen laboratuar hizmetinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla yapılan takibin vaki itiraz üzerine durduğunu belirterek, itirazın iptaline, takibin devamına ve %40 tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, SGK’ya tabi hastaların ödemelerinin geç yapılması konusunda taraflar arasında teamül oluştuğunu, müvekkilinin temerrüde düşmediğini, borcun muaccel hale gelmediğini, müvekkili tarafından yapılan ödemelerin dikkate alınmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, 26.11.2008 tarihi itibariyle taraflar arasında davalı borcunun 497.438 TL olduğu konusunda mutabakat olduğu, takip tarihinde ve dava tarihinden sonra davalı tarafından ödemeler yapıldığı, davalı şirkete keşide edilen ihtarnamenin tebliğinden itibaren henüz 7 gün geçmeden 19.11.2008 tarihinde takibe geçilmesi nedeniyle davalının takipten önce temerrüde düşmediği belirtilerek davanın reddine, davacının kötüniyetle takip yaptığı kanıtlanamadığından davalının tazminat isteminin reddine karar verilmiş, hüküm taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davacı vekili tarafından 11.11.2008 tarihinde keşide edilen ihtarla davalı yana borçlarını ödemesi için 7 günlük atıfet süresi tanınmış olup, henüz bu süre dolmadan takip yapılması nedeniyle davanın reddedilmesi gerekirken mahkemece borçlunun temerrüdünün oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine hükmedilmesi isabetsizdir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, (2) numaralı bentte gösterilen nedenle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davalı yararına takdir edilen 825.00.-TL. duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 16.11.2011 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY YAZISI-
Somut olay bakımından uyuşmazlık, dava konusu borcun takip tarihi itibariyle muaccel olup olmadığı, 11.11.2008 tarihli ihtarnamenin ifa zamanını ertelemek amacıyla çekilip çekilmediği, başka bir anlatımla ifa zamanının ihtarnamede belirtilen sürenin sonuna kadar ertelenip ertelenmediği noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği gibi muacceliyet ve temerrüt, nitelikleri ve sonuçları bakımından birbirinden farklı kavramlardır. Muacceliyet 818 sayılı BK’nun 74.maddesinde (6098 sayılı TBK’nun 90.maddesinde), temerrüt ise 818 sayılı BK’nun 101.maddesinde (6098 sayılı TBK’nun 117.maddesinde) düzenlenmiş bulunmaktadır.
Buna göre; “ifa zamanı taraflarca kararlaştırılmadıkça veya hukuki ilişkinin özelliğinden anlaşılmadıkça her borç doğumu anında muaccel olur (BK. md. 74-TBK. md.90).” “Borcun ifa edileceği gün birlikte belirlenmemişse muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtariyle mütemerrit olur (BK. md.101/1-TBK. md. 117/1)”.
Somut olayda; taraflar arasındaki sözleşmenin 13.maddesine göre, borcun faturaların tanzim tarihinden itibaren 21.gün içinde ödenmesi kararlaştırılmıştır. Talep edilen alacağın anılan sözleşme hükmü uyarınca takip tarihinden önce muaccel olduğu dosya içeriğinden anlaşılmaktadır.
Keşide edilen 11.11.2008 tarihli ihtarla davalıya muaccel olan borcu 7 gün içinde ödemesi için süre verilmesi, davalının temerrüde düşürülmesi amacına yönelik olup, muaccel olan borcun müeccel hale gelmesini, yani ifa zamanının ertelenmesini amaçlamamaktadır.
Bu durumda muaccel bir borcun tahsili amacıyla takip yapılmasına engel bir hukuki durum mevcut olmadığından mahkemece işin esasına girilip davacı alacağının tespiti ve uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olduğundan hükmün belirtilen nedenlerle davacı yararına bozulması gerektiğini ve bozma nedenine göre davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığını düşündüğümüzden sayın çoğunluğun, “ihtarla borçluya atıfet süresi tanındığı ve bu süre dolmadan takip yapılamayacağına” ilişkin bozma gerekçesine katılamıyoruz.