Yargıtay Kararı 19. Hukuk Dairesi 2009/2115 E. 2009/2659 K. 02.04.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/2115
KARAR NO : 2009/2659
KARAR TARİHİ : 02.04.2009

Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki ihtiyati haciz talebinin incelenmesi sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı talebin reddine yönelik olarak verilen kararın süresi içinde ihtiyati haciz isteyen vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– K A R A R –
İhtiyati haciz isteyen vekili, müvekkili Banka ile borçlu …Kağıt Sanayi Ltd. Şti.arasında genel kredi sözleşmesi bulunduğunu, diğer borçluların da bu sözleşmenin müteselsil kefilleri olduklarını, sözleşme uyarınca çekilen ihtarnameyle kredi hesabının kat edildiğini ve alacağın muaccel olduğunu belirterek ihtiyati haciz isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, ihtiyati haciz isteyen Bankanın genel kredi sözleşmeleri uyarınca sözleşmeyi feshedip hesabı kat etme yetkisinin bulunmasına rağmen MK’nın 2’nci maddesi uyarınca bu hakkını iyiniyet kurallarına uygun olarak kullanması gerektiği, sırf kendi menfaatine ve başkasının zararına olarak bir hakkın kullanılmasını kanunun himaye etmediği, talep dilekçesinde borçluların ödemelerini aksatarak temerrüde düştükleri konusunda bir bilgi bulunmadığı, şirket ve kişilerden talep edilen kredinin bankayı zor duruma soktuğunun iddia edilmediği, somut olayda muaccel bir alacak bulunmadığı belirtilerek ihtiyati haciz isteminin reddine karar verilmiştir.
İhtiyati haciz isteyen vekili kararı temyiz etmiştir.
İcra ve İflâs Kanunu’nun (İİK’nın) 257’nci maddesinin 1’nci fıkrası uyarınca “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.” Bu hükme göre, rehinle temin edilmemiş bir para alacağının muaccel hâle gelmesi durumunda alacaklı ihtiyati haciz talebinde bulunabilecektir. Diğer bir ifadeyle ihtiyati haciz talep edilebilmesi için borçlunun temerrüde düşmesi şeklinde bir koşul kanunda öngörülmemiştir. Ayrıca, İİK’nın 258,I hükmüne göre ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için mahkemenin “alacağın varlığı hakkında kanaat edinmiş olması” yeterlidir.
Mahkemenin “alacağın varlığına kanaat edinmiş olmasından” anlaşılması gereken alacağın usul hukuku kurallarına göre kesin veya tam olarak ispat edilmesi değildir. Diğer hukukî himaye tedbirlerinde olduğu gibi ihtiyati hacizde de amaç, davaya ilişkin bir yargılamadan farklı olarak, maddi hukuka dayanan hak bakımından nihai bir karar verip uyuşmazlığı esastan sona erdirmek değildir. İhtiyati hacizde amaç, ihtiyati tedbire benzer şekilde, Anayasanın 2’nci maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesinin bir gereği olarak, bireylere etkin hukukî himaye sağlamaktır. İhtiyati haciz yargılamasında, etkin hukukî himaye sağlamak, bunu sağlarken mümkün olduğunca çabuk ve seri hareket etme gerekliliği, usul kurallarına göre maddi hukuka dayanan hakkın araştırılmasından önce gelir. Maddi hukuka göre kimin haklı kimin haksız olduğu ve Medeni Kanunun 2’nci maddesindeki sınırlamaların aşılıp aşılmadığı İİK’nın 264’üncü maddesi çerçevesinde yapılacak incelemede ya da açılacak bir menfi tespit veya istirdat davası sırasında değerlendirilerek sonuçlandırılacaktır. Öte yandan muacceliyet, öz olarak alacaklının alacağını talep etme yetkisini ifade etmekte olup, kural olarak her borç doğduğu anda muacceldir (BK,m.74 vd.)
Somut olayda, uyuşmazlık konusu genel kredi sözleşmesinin 2. maddesi hükmü gereğince banka tarafından hesabın kat’ına dair ihtarname keşide edilerek borçlulara gönderilmiş olduğu sabittir. Mahkemece yukarıda açıklanan hukukî esaslar çerçevesinde ihtiyati haciz talebinin değerlendirilerek varılacak uygun sonuç uyarınca bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle ihtiyati haciz isteyen vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 02.04.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.