Yargıtay Kararı 19. Hukuk Dairesi 2009/173 E. 2009/7075 K. 14.07.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2009/173
KARAR NO : 2009/7075
KARAR TARİHİ : 14.07.2009

Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi
Tarih : 23.10.2008
Nosu : 202-360

Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı vekilince duruşmalı, davalı vekilince de duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vek.Av.Murat Sacit Koçak ile davalı vek.Av.Gülgin Erol’un gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten ve davacı vekilinin temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– K A R A R –

Davacı vekili, davalı bankanın müvekkili aleyhine Genel Kredi Sözleşmesi’ne kefil olduğundan bahisle ilamsız icra takibi yaptığını, müvekkilinin tutuklu olması nedeniyle takibe itiraz etmediğini ve takibin kesinleştiğini, müvekkilinin bu borçtan sorumlu olmadığını, geçerli bir kefalet sözleşmesinin bulunmadığını, sözleşmeyi kefil olarak değil, sözleşmenin akdi esnasında asıl borçlu ve diğer kefillerin yanında hazirun olarak imzalandığını, icra dosyasında talep edildiği kadar borcun olmadığı gibi, temerrüde de düşürülmediğini belirterek, davalı bankaya borçlu olunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, yetki itirazında bulunmuş, esas yönünden de dava dışı Muharrem Yıldız ile müvekkili banka arasında Genel Kredi sözleşmesi akdedildiğini, davacının sözleşmeyi müşterek borçlu-müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, kredinin ödenmemesi nedeniyle icra takibi yapıldığını, takibin kesinleştiğini, bankacılık uygulamasında hazirun/tanık imzasına ilişkin bir kural ve teamül bulunmadığını, davacının iddiasını yazılı belge ile ispat etmesi gerektiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan delillere göre kanıtlanamayan davanın ve davalının yasal şartları oluşmadığından talep ettiği icra inkar tazminatının reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1-Davalı banka temyize cevap dilekçesinde hükme ilişkin itirazlarını da ileri sürmüş ise de, söz konusu dilekçenin HUMK.nun 433. maddesinde öngörülen yasal süre içerisinde düzenlenmediği anlaşıldığından davalı vekilinin temyiz isteminin süre yönünden reddi gerekmektedir.
2-Davacı vekilinin temyizine gelince;
Davacı yan, dava dilekçesinde ortada geçerli bir kefalet sözleşmesi bulunmadığını bildirmiş, yargılamanın ilerleyen safhalarında dava dilekçesinde dayandığı bu iddiasını açıklayıcı mahiyette beyanlarda bulunmuştur. Bu nedenle davacının iddiasını genişletmiş olduğu, davalı tarafın buna karşı çıktığı gerekçesiyle davacının sorumlu tutulmasına ilişkin yerel mahkeme gerekçesinde isabet bulunmadığı gibi, B.K.nun 483 vd.maddeleri gereğince kefil kredi sözleşmesinde belirtilen kefalet limiti veya sözleşmedeki limit ile kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumludur.
Somut olayda, davacının kefil olarak imzası bulunan sözleşmenin 2004 yılında imzalanmış olduğu tarafların kabulünde olup, nitekim davalı banka vekili 08.10.2008 havale tarihli dilekçesinde, sözleşmenin 2004 yılında imzalandığını ve bu sözleşme gereği olan kredilerin de 2004 yılının sonlarında kullandırıldığını beyan etmiştir.
Dosya içerisinde mevcut kredi sözleşmesinde düzenleme tarihi olarak 2004 yılı gösterildiği halde, sözleşme tutarı bir başka deyişle sözleşmeden anlaşılan davacı kefilin sorumlu tutulacağı miktar ise “YTL” olarak gösterilmiştir. Nitekim davalı vekili, bu bedeli daha sonra banka kayıtlarına göre “YTL” olarak yazıldığını bildirmiştir.
5083 Sayılı Yasa gereğince, ülkemizde para birimi 01.01.2005 tarihinden itibaren “YTL” olarak düzenlenmiştir.
Somut olayda, 2004 yılında düzenlenen ve imzalanan kredi sözleşmesine 2005 yılında yürürlüğe giren “YTL” cinsinden bedel gösterilmiş olması kredi sözleşmesinin düzenlendiği sırada kefilin sorumlu olacağı miktarın olmadığının açık göstergesidir.
Kefaletin geçerlilik koşullarından biri de kefalet edilen miktarın sözleşmede belirtilmesidir.
Sözleşmenin imzalandığı anda yürürlükte olmayan “YTL” cinsinden limit yazılmış olması kefalet limitinin bilinmediğini göstermektedir.
Mahkemece, açıklanan bu yönler gözetilerek, davanın kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı olduğu gerekçe ile hüküm tesis edilmesinde isabet görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı banka vekilinin temyiz isteminin reddine, (2) nolu bentte gösterilen nedenlerle hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 625.00.TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 14.07.2009 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Aşağıda belirtilen gerekçelerle sayın çoğunluğun bozma kararına karşı oyumdur.
Davacı, dava dışı üçüncü şahıs lehine kullandırılan kredinin müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla sorumlusu olarak imzaladığı Kredi Genel Sözleşmesi’nin tanık (Hazirun) sıfatı ile imzaladığını savunmuş, ancak daha sonra ise Kefalet Sözleşmesi’nin geçerli olmadığı yolundaki savunmasını genişleterek sözleşmenin boş olarak imzalandığını ileri sürmüş ve davalı banka tarafından savunmanın genişletilmesi itirazında bulunulmuştur.
a)Davacının önce hazirun, sonra ise savunmayı genişleterek kefaletin geçersiz olduğunu savunması karşısında davalı savunmanın genişletilmesine muvafakat etmediğini belirtmiştir. Vakıaların genişletilmesi ve değiştirilmesi savunmayı genişletme niteliğinde olup; mahkemenin kendiliğinden (re’sen) incelemesi gereken hususlar içinde de değerlendirilemeyeceği; başka bir deyişle, bu savunmaya itibar edilerek YTL-TL bölümüne bu savunma sebebiyle temyiz incelemesinde tetkik ve bakıldığından değerlendirmeye alınamayacaktır (Prof.Dr.B.Kuru C.2.İst.2001.Sh.1804, 1831, 1839).
Bu bağlamda davacının iddiasını getirdiği kefaletin sınırının sonradan belirtilmemiş olması hususu incelenemeyecektir (Cengiz Kostakoğlu Banka Kredi Sözleşmesinden Doğan Uyuşmazlıklar 1995 Ankara sh.12-13) (Prof.Dr.S.Reisoğlu Kefalet Ankara 1992 Sh.57-58, 115, 120).
Zira davacının dilekçesinde açıkça kefil olduğunu belirten ibarelere yer verilmiştir.
Kredi sözleşmesinin şekle bağlı olmaksızın oluşumu, kredi müşterisi ile banka yönünden geçerli olup, kredi borçlusunun kefilleri yönünden ise geçersizdir. B.K.nun 484. maddesinde bu değerlendirmeyi aynı yasanın 487/2. maddesinde ise “Bu babın hükümleri, bu nevi kefalete de tatbik olunur” hükmünde bulunmuştur.
Yasanın bu hükümlerine göre, kefaletin geçerliliği için iki koşulun birlikte olması gerekmektedir. Kefaletin yazılı olması ve kefalet edilen miktarın sözleşmede açık bir şekilde belirtilmesi gereklidir. Buna uygulamada kefalet limiti de denir.
Ancak, yapılan kredi sözleşmesinde, kredi limitinin bulunmaması halinde sözleşme borçlu yönünden geçerli ise de kefil yönünden kefalet sorumluluk miktarını içermediğinden kefilin sorumluluğu doğmaz.
Kırılma noktasının ise şu şekilde gösterilmesi gerekecektir;
Kredi sözleşmesinde müteselsil kefil için sözleşmede ayrıca bir kefalet limitinin olmadığı hallerde, geçerli bir kefalet mevcut olup, sözleşmedeki kredi limitinin kefalet limiti olarak (kefaleti de içerdiği) kabul olunmalıdır (C.Kostakoğlu a.g.e.sh.43, 44-İçtihatı Birleştirme Kararı 12.04.1944 gün 14/13. sayılı karar) (HGK. 04.07.2001 gün 19-534 E. 583 K.).
Kefalet limitinin Kredi Genel Sözleşmesi’ndeki miktara eşdeğer olarak kabulü neticesinde davanın reddine dair kararın onanması görüşündeyim.