Yargıtay Kararı 19. Hukuk Dairesi 2008/4848 E. 2008/6506 K. 12.06.2008 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2008/4848
KARAR NO : 2008/6506
KARAR TARİHİ : 12.06.2008

Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki ihtiyati haciz talebinin davasının incelenmesi sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı talebin reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde talep eden vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

– K A R A R –
İhtiyati haciz isteyen vekili, müvekkili Banka (…) ile … arasında, Bankaya ait kıymetli madenlerin konsinye olarak …’ye gönderilmesine ve akabinde mutabık kalınırsa satışına ilişkin 13.7.2006’da tadil edilen 27.4.2005 tarihli “Kıymetli Maden Konsinye Sözleşmesi (Konsinye Sözleşmesi)” akdedildiğini, …’nin 23.8.2005 tarihinde …’ye garantör olduğunu, Konsinye Sözleşmesi uyarınca 21.1.2008 tarihinde 500 kg altının …’ye teslim edildiğini, Bankanın müteaddit taleplerine karşın mülkiyeti müvekkiline ait altınlarının yerinin bildirilmediğini, 21.3.2008 ve 7.4.2008 tarihlerinde yapılan ihtarlara rağmen altın bedellerinin ödenmediğini, … A.Ş. ve iştiraklerinin taahhütlerinden kurtulmak amacıyla hileli eylem ve işlemleriyle mal kaçırdıklarını, … Holding A.Ş.’nin %100 sermaye payına sahip olduğu “Meydan Döviz A.Ş.”, “… Kuyumculuk AŞ.”, “… Kıymetli Madenler AŞ.”nin kendilerine teslim edilen 10.800. kg altına el koyarak müvekkil Bankayı hile ve desiselerle dolandırmaları nedeniyle … Holding A.Ş. yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturmada Yönetim Kurulu Başkan vekilinin altınları aldıklarını ve borçlarını kabul ettiğini belirttiğini, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ve İstanbul Altın Borsası Başkanlığı’nın dilekçe ekindeki yazılarında …. iştiraklerinin suç teşkil eder şekilde altınları sattığı ve banka hesaplarını boşalttığının belirtildiğini, aleyhine ihtiyati haciz istenen tarafın mal kaçırma girişiminde olduğunu, bu nedenle de Bakırköy 10. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından suç delillerinin tespiti amacıyla el koyma kararı verildiğini, İngiltere Ticaret Mahkemesinden ihtiyati tedbir kararı alındığını, tedbir kararlarının Türkiye’de tenfizinin mümkün olmaması nedeniyle Türkiye’de ihtiyati haciz talep ettiklerini belirterek, satılan altınların karşılığı olan 14.500.000.USD alacağın temini amacıyla ihtiyati haciz isteminde bulunmuştur.
Mahkemece, İngiltere Ticaret Mahkemesi tarafından verilen tedbir kararının Türkiye’de tenfizinin mümkün olmaması nedeniyle ihtiyati haciz isteyenin Türkiye’de talepte bulunma hakkı bulunduğu, ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için alacağın muaccel olması gerektiği, banka takas hesaplarındaki havale döngülerinde yer alan miktarların gün içinde hesap sahibi firmanın tüm işlemlerinden doğan bedelleri de kapsadığı Denizbank’ın yazısı ile bildirildiğinden talebe konu altın bedelinin işlem görüp banka hesaplarına aktarılıp aktarılmadığının ve miktarının tespitinin yargılamayı gerektirdiği, müeccel alacaklar için kanunda öngörülen şartların varlığı konusunda inandırıcı ve somut veri bulunmadığı belirtilerek ihtiyati haciz talebi reddedilmiştir.
İhtiyati haciz isteyen vekili, …. yetkililerinin mal kaçırmak amacıyla hesaplarını boşalttıklarını, eylemlerinde suç şüphesi bulunması nedeniyle Bakırköy 10. Sulh Ceza mahkemesi tarafından el koyma kararı verilmesine rağmen mal kaçırma konusunda somut veri bulunmadığının kabul edilemeyeceğini, alacağın varlığı ve miktarı konusunda bir ihtilaf olmadığını, ihtiyati haciz koşulları arasında alacağın yargılamayı gerektirmemesi koşulunun bulunmadığını, altınların İstanbul Altın Borsasında satıldığının sabit olduğunu ve ayrıca ihtiyati haciz talebindeki iddia ve beyanlarını tekrarlayarak yerel mahkeme kararının bozulması istemiyle temyiz talebinde bulunmuştur.
Uyuşmazlık, Banka (…) ile … arasında, Bankaya ait kıymetli madenlerin konsinye olarak …’ye gönderilmesine ve akabinde mutabık kalınırsa satışına ilişkin 13.7.2006’da tadil edilen 27.4.2005 tarihli Konsinye Sözleşmesi uyarınca satışı yapılan altınların, bedelinin ödenmesinin temini amacıyla talep edilen ihtiyati haciz istemine ilişkindir. Söz konusu sözleşmenin (14/e) hükmünde “İşbu Sözleşme, İngiliz Kanunları tarafından yönetilmekte olup, buna göre yorumlanır. SG ve Konsinye Alıcısının her ikisi de İngiltere Yüksek Mahkemesi’nin adli yetkisini kabul etmektedirler.” ifadesi bulunmaktadır. Bu hükme istinaden ihtiyati haciz talep eden Banka vekili tarafından İngiltere Ticaret Mahkemesinde dava açılmış ve ayrıca aynı mahkeme tarafından uyuşmazlık konusu altınlarla ilgili olarak ihtiyati tedbir kararı verilmiştir. Ancak ihtiyati tedbir kararının Türkiye’de tenfizinin mümkün olmaması nedeniyle Bakırköy 3. Ticaret Mahkemesinden ihtiyati haciz talebinde bulunulmuş, yerel Ticaret Mahkemesi de Bankanın ihtiyati haciz talebinde bulunabileceğini belirttikten sonra 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu (İİK) hükümlerine göre yaptığı değerlendirme sonucunda ihtiyati haciz talebini reddetmiştir.
İcra iflâs hukukundaki ihtiyati haciz müessesi, medenî usul hukukundaki ihtiyati tedbir ve idare hukukundaki yürütmenin durdurulması müesseseleri gibi bir geçici hukuki koruma önlemidir (Üstündağ, S. : İhtiyati Tedbirler, İstanbul 1981, s. 1.) Türk hukuku açısından etkin hukukî himayenin sağlanmasının hukuk devletinin bir gereği ve dolayısıyla Anayasa’nın bir emri olduğunu kabul etmek gerekir. Her ne kadar yürütmenin durdurulmasında (1982 Anayasası m.125,V) olduğu gibi Anayasada doğrudan ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir kurumlarının düzenlenmesini emreden açık bir hüküm yoksa da Anayasanın 2’nci maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesinin, kanun koyucuya, bireylere etkin hukukî himaye sağlama ödevini vermiş olduğu kuşkusuzdur. İhtiyati haciz açısından soruna bakıldığında, takip borçlusu, mallarını kaçırarak haksız çıkacağını tahmin ettiği bir takibin sonuçlarından kurtulabilir. İşte buna engel olmak, elde edilen hakkın aynen gerçekleştirilmesini sağlamak hukuk düzeninin görevidir. Geçici hukukî koruma önlemleri toplumsal barışın sağlanması açısından da önem taşımaktadır. Yabancılık unsuru taşıyan milletlerarası sözleşmelerde de bu anlayışın, yerel hukukî korumanın gerektirdiği hallerde geçerli olacağı şüphesizdir. Adaletin ve toplumsal barışın menfaati doğrultusunda alınacak geçici hukukî koruma önlemleri, vatandaşlık ayrımı yapılmaksızın herkese eşit şekilde uygulanmalıdır. Yetki sözleşmesi ile Türk Mahkemelerinin esas davadaki yetkisinin kaldırılmış olması, Türk mahkemesinin geçici hukukî himaye tedbiri olan ihtiyati haciz kararı vermesine engel değildir. Aksi bir görüşün kabulü hâlinde, yabancıların etkin hukukî korumadan yoksun kalmaları gibi kabul edilmesi mümkün olmayan bir sonuç doğar. Şahıs veya malvarlığı tehdit edilen kişilerin hukukî korumadan yararlanmamaları medeni milletlerin temel hukuk anlayışlarına aykırıdır. Toplum hayatının temel kuralları ve yabancıların haklarına saygı, esas davada yetkisiz olsalar bile geçici hukukî koruma tedbirleri söz konusu olduğunda mahkemeleri bu konuda yetkili kılmaktadır (İhtiyati tedbirlere ilişkin benzer açıklamalar için bkz. Ekşi, N.: Türk Mahkemelerinin Milletlerarası Yetkisi, İstanbul 2000, s.229). 1982 Anayasasının 2’nci maddesindeki “hukuk devleti” ilkesi ile güvence altına alınan, “bireylere etkin hukukî güvenlik sağlanması” esası, lex fori’nin aradığı belli şartların gerçekleşmesi hâlinde esas davada yetkili olmayan Türk Mahkemesi tarafından da dikkate alınmak zorundadır (İhtiyati tedbirlere ilişkin benzer açıklamalar için bkz. Şanlı, C. Uluslararası Ticari Akitlerin Hazırlanması ve Çözüm Yolları, İstanbul 2005, s.179-183). Bu açıklamalar çerçevesinde Yerel Ticaret Mahkemesinin, Bankanın Türkiye’de ihtiyati haciz talep etmeye hakkı olduğu ve söz konusu ihtiyati haciz talebine ilişkin olarak İcra ve İflâs Kanunu’nun uygulanması yönündeki değerlendirmesi usul ve yasaya uygun bulunmuştur.
İhtiyati haciz isteyen vekilinin ileri sürdüğü vakıalar, dilekçesine eklediği deliller ve ihtiyati haciz istemi dilekçesi ile temyiz dilekçesindeki ifadeleri değerlendirildiğinde; söz konusu talebin, İcra ve İflâs Kanunu’nun ihtiyati haczi düzenleyen İİK’nın 257’nci maddesine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Bu hükümde ihtiyati haciz talebine ilişkin iki hukukî sebep yer almaktadır. Birincisi, vadesi gelmiş (muaccel) bir para borcunun ödenmemesi hâlinde uygulanması gereken İİK’nın 257,I hükmüdür. İkincisi ise vadesi gelmemiş (müeccel) bir alacak için öngörülen İİK’nın 257,II’deki kuraldır. Bu iki kuralın yanı sıra ispat yüküne ilişkin İİK’nın 258’nci maddesi de somut olayımız açısından çok önemlidir.
İcra ve İflâs Kanunu’nun 257’nci maddesinin 1’nci fıkrası uyarınca “Rehinle temin edilmemiş ve vadesi gelmiş bir para borcunun alacaklısı, borçlunun yedinde veya üçüncü şahısta olan taşınır ve taşınmaz mallarını ve alacaklariyle diğer haklarını ihtiyaten haczettirebilir.” Bu hükme göre, bir para alacağının vadesinin gelmesi hâlinde alacaklı ihtiyati haciz talebinde bulunabilecektir.
İcra ve İflâs Kanunu’nun 257’nci maddesinin 2’nci fıkrası uyarınca “Vadesi gelmemiş borçtan dolayı yalnız aşağıdaki hallerde ihtiyati haciz istenebilir: 1 – Borçlunun muayyen yerleşim yeri yoksa; 2 – Borçlu taahhütlerinden kurtulmak maksadiyle mallarını gizlemeğe, kaçırmağa veya kendisi kaçmağa hazırlanır yahut kaçar ya da bu maksatla alacaklının haklarını ihlal eden hileli işlemlerde bulunursa”. Bu suretle ihtiyati haciz konulursa borç yalnız borçlu hakkında muacceliyet kesbeder.”
İcra ve İflâs Kanunu’nun 258’nci maddenin 1’nci fıkrası uyarınca, “…Alacaklı alacağı ve icabında haciz sebepleri hakkında mahkemeye kanaat getirecek deliller göstermeğe mecburdur….” Bu hükme göre, alacaklı alacağının varlığı ile birlikte alacağın vadesinin geldiği veya alacağının vadesi gelmemişse, İİK’nın 257,II hükmündeki sebeplerin varlığı hakkında mahkemeye kanaat verecek delilleri göstermek zorundadır. Daha açık bir anlatımla sadece alacağın varlığı, ihtiyati haciz kararı verilmesi için yeterli veya tek şart değildir. İhtiyati haciz kararı verilebilmesi için kesin bir ispat aranmamakta ise de özellikle hukukî bir işlem söz konusu olduğunda, alacağın varlığının ve muaccel olduğunun yazılı bir belgeye veya belgeler zincirine dayanması tercih edilmesi gereken bir seçenektir. İİK m. 257,II’deki hususlar, bir vakıaya veya üçüncü kişilerle yapılan işlemlere dayandığından, bu konuda mahkemeye kanaat verilmesi için gerekli her tür delilden yararlanmak mümkündür. Özellikle resmi makamlar tarafından düzenlenen ve bu konudaki tespitleri içeren resmi belgelerin dikkate alınması olanaklıdır.
İhtiyati haciz talep eden vekilinin talep ve temyiz dilekçelerinde; ihtiyati haczin yukarıda açıklanan iki hukukî sebepten hangisine dayandığı konusunda bir açıklık bulunmamakla birlikte, ileri sürülen vakıalar dikkate alındığında, söz konusu talebin hem muaccel bir alacak hem de muaccel olmayan bir alacak için ihtiyati haciz koşullarının oluştuğuna ilişkin ifadelerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle söz konusu istemin İİK’nın 257,I ve 257,II hükümleri dikkate alınarak ayrı ayrı incelenmesi uygun görülmüştür.
İİK’nın 257,I hükmüne istinaden yapılan incelemede; söz konusu garanti sözleşmesinde, müşteri olarak adlandırılan …’nin “gerek vadede, gerek muacceliyet üzerine, gerekse başka şekilde” ödenmesi gereken borçlarının garanti edildiği, altın teslimatına ilişkin faturalarda vade veya ödeme günü belirtilmeyip, “hesap görme tarihi” şeklinde bir ifade kullanıldığı, bu ifadenin “muacceliyet” veya “vade” şeklinde anlaşılmasının mümkün olmadığı kanısına varılmıştır. İİK’nın 258’nci maddesi uyarınca, alacağın varlığının yanı sıra vadesinin geldiği konusunda da mahkemeye kanaat verecek delillerin gösterilmesi gerektiğinden, söz konusu ihtiyati haciz talebinin İİK’nın 257,I hükmündeki hukukî sebep açısından reddedilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Her ne kadar yerel mahkeme tarafından, “konunun yargılamayı gerektirmesi” şeklinde bir ifade kullanılmış ise de ihtiyati hacze konu alacakların, ihtiyati haczi tamamlayan merasim çerçevesinde (İİK m.264) genel ilke olarak yargılamayı gerektirdiği dikkate alındığında, bu ifadenin, ihtiyati haciz koşullarının (somut olayda muacceliyetin) oluştuğu hakkında mahkemeye kanaat getirecek delillerin sunulmamış olması şeklinde anlaşılması uygun olacaktır.
İİK’nın 257,II hükmüne istinaden yapılan incelemede; 1-İhtiyati haciz isteminin dayandığı hukukî vakıalardan biri olan Bakırköy 10. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından verilen “el koyma kararının” Bakırköy 29. Asliye Ceza Mahkemesince kaldırıldığı, bu nedenle söz konusu el koyma tedbiri ile bu tedbirin istenmesine ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğünün yazısındaki tespite, Bakırköy 29. Asliye Ceza Mahkemesinin kararı nedeniyle itibar edilemeyeceği, 2-İstanbul Altın Borsasının 27.3.2008 tarihli yazısında alıcı üyenin satın aldığı altının parasal karşılığını Borsanın Takasbankasında bulundurmak zorunda olduğu belirtildiğinden, aleyhine ihtiyati haciz talep edilen şirketin Borsanın Takasbankasındaki hesabını dilediği şekilde kullanmasına engel bir hâlin bulunmadığı, söz konusu Şirketin başka Bankalardaki hesapları veya mevcut malvarlığı üzerinde alacaklıların haklarını ihlal edecek şekilde hileli işlemlerde bulunduğuna ilişkin delil sunulmadığı gibi bu konuda bir iddiaya da yer verilmediği, 3- Aleyhine ihtiyati haciz istenen şirket yetkilisinin Cumhuriyet Başsavcılığında vermiş olduğu ifadenin, alacağın mevcudiyeti dışında diğer ihtiyati haciz sebeplerinin varlığı hakkında mahkemeye kanaat vermeye elverişli olmadığı, sonucuna ulaşılmıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı ihtiyati haciz isteyenin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan yerel mahkeme hükmünün ONANMASINA, 12.06.2008 gününde oybirliğiyle karar verildi.