YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2008/10381
KARAR NO : 2009/1950
KARAR TARİHİ : 19.03.2009
Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından hasımsız olarak açılan iflasın ertelenmesi davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde müdahillerden … A.Ş., Tekstil Bank A.Ş., Finans Katılım Bankası A.Ş., Şekerbank A.Ş., Yapı Kredi A.Ş, … A.Ş., Finansbank A.Ş. vekillerince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
– K A R A R –
Davacılar vekili, 1972 yılında kurulan şirketlerin tekstil alanında ticari faaliyetlerini sürdürdüğünü, … A.Ş.’nin üretimden yaptığı satışların 1/3’ünü … A.Ş.’ne yaptığını, … A.Ş.’nin ihracat satışların … A.Ş. üzerinden yaptığı, şirketlerin iş sahaları ve ekonomik bağlantılarının iç içe olduğunu, ortalama 875 kişi çalışan şirketlerin üretim aşamasında yaptırdığı fason işçilik nedeniyle 1000-1500 kişiye dolaylı istihdam sağladığını, … A.Ş.’nin havlu ve bornoz imalatı üzerinde uzmanlaştığını, kendi ürettiği veya fasonculara ürettirdiği malları yurtdışına saygın markalara sattığını, son yıllarda Çin, Hindistan, Pakistan, Bangladeş gibi ucuz işgücü, ucuz girdi maliyeti ile çalışan Asya Ülkelerinin ülkemizdeki tekstil sektörünü zorlayarak kar marjlarını düşürdüğünü, bunun sonucunda şirketlerin borç yükünün arttığını, müvekkili şirketlerin ihracat için yurtdışından sipariş aldığını, dövize endeksli sabit fiyattan yapılan anlaşmalar nedeniyle de zararın arttığını, müvekkili şirketlerin ortaklarının şahsi malvarlığını teminat göstererek veya şahsen borçlanarak veya şahsi malvarlığını şirkete sermaye olarak koyarak şirketlerin faaliyetini sürdürdüğünü, 7.219.920 TL’na satılan fabrika ve arsaların bedelinin şirketlere sermaye olarak konulduğunu, yurtdışına ihraç edilen ve yurt içine satılan malların bedelinin zamanında ödenmemesi, ülke ve dünya ekonomisindeki durgunluk, tekstil piyasasındaki daralma, yurtdışında rekabetin zorlaşması nedeniyle şirketlerin borca batık hale geldiğini, işletme sermayesinin azalması, hammadde alma ve siparişleri yetiştirmede nakit sıkıntısı çekilmesi nedeniyle bankalara ve şahıslara kredi bazında borçlanıldığını, bankaların kredileri geri çağırdığını ve yeni krediler açmadığını, ancak iyileştirme projesinde öngörülen tedbirlerle şirketlerin mali durumunu düzeltebileceğini ileri sürerek iflasların 1 yıl süreyle ertelenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece iflas erteleme talebinde bulunan şirketlerin borca batık durumda oldukları, iyileştirme projesine göre mali durumlarını düzeltebilecekleri, sermaye olarak konulan taşınmazlarla ilgili genel kurul kararının iptali için dava açılmışsa da sermaye olarak konulan taşınmazların borç yükünü artırmayacağı, aktifinde artış sağlayacağı, erteleme süresi içinde sermaye koyma işlemenin iptali ve bu iptalin iyileştirme projesini olumsuz etkilemesi halinde iflasa karar verilebileceği gerekçesiyle iflasların 1 yıl süreyle ertelenmesine, takas mahsup ve hapis hakları ayrı kalmak üzere her türlü haciz, temlik, protesto, karşılıksız çek şerhi verilmesi, teminat gibi işlemlerin şirket aleyhine kullanılmasının durdurulmasına karar verilmiş, hüküm Yapı Kredi Bankası A.Ş., Tekstil Bank A.Ş. Şekerbank A.Ş., … A.Ş., Finans Katılım Bankası A.Ş., … A.Ş. ve Finansbank A.Ş. tarafından temyiz edilmiştir.
1- Davacı şirketler birlikte iflasın ertelenmesi talebinde bulunmuşlar, mahkemece birlikte açılan dava ile iflasın ertelenmesine ilişkin talep usule aykırı bulunmayarak birlikte sonuçlandırılmıştır.
Birden fazla kişi tarafından açılan ve birden fazla kişi hakkında açılan davalar benzer olaylara ve hukuki sebeplere dayanması halinde ihtiyari dava arkadaşlığının sözkonusu olup olmadığı yönünden açık bir düzenleme bulunmamaktadır. HUMK.nun 45/3.maddesinde davaların biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte olması halinde davaların birleştirilebileceği kabul edilmiştir.
İhtiyari dava arkadaşlığı davaların birleştirilmesi yoluyla da mümkün olduğundan (Alangoya Yavuz: Medeni Usul Hukukunda Dava Ortaklığı 1965 s.62). birbiri ile ilgisi olan davaların benzer sebep kavramı içerisinde değerlendirilerek bağlantının varlığı kabul edilmeli ve bu davalar birlikte görülebilmelidir. Zira bu durum yargılamayı çabuklaştıracağından, yargılama giderini azaltacağından ve çelişkili kararların önüne geçeceğinden usul ekonomisine de uygun düşmektedir.İflasın ertelenmesi talebinde bulunan birden fazla sermaye şirketinin talebi ayrı ayrı değerlendirileceğinden ve erteleme koşullarının talepte bulunan her şirketin kendi mali yapısı içinde gerçekleşip gerçekleşmediği aranacağından talep HUMK.nun 43.maddesine uygundur. Alacaklıların bu yöne ilişkin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2-Davacı Şirketler iflasın ertelenmesi talebinde bulunmuşlardır. İflasın ertelenebilmesi için şirketin borca batık durumda olması, mali durumunun iyileştirilmesi ümidinin bulunması ve fevkalade mühletten faydalanmamış olması gerekir. Bu şartlar erteleme talebinde bulunan her şirketin kendi mali bünyesinde gerçekleşmelidir.Erteleme talebi TTK.nun 324/2.maddesine göre borca batıklık bildirimi anlamındadır. Bu nedenle mahkeme öncelikle erteleme talep eden şirketin borca batık durumda olup olmadığını tespit etmeli, borca batık durumda ise mali durumunun iyileştirilmesinin mümkün bulunup bulunmadığını incelemelidir.
İflasın ertelenmesi talebinin kabul edilebilmesi için erteleme talebinde bulunan borca batık durumdaki şirketlerin iyileştirme projelerinin ciddi ve inandırıcı olması gerekir. İyileştirme projesinde erteleme talebinde bulunan şirketlere ayni sermaye konulacağı belirtilmiş, bazı şirketlerdeki hisseler ve bazı taşınmazların ayni sermaye olarak konulması için genel kurul kararı alınmıştır. Ayni sermaye olarak konulan taşınmazlar üzerinde ipotekler vardır. Taşınmazların anonim şirketlere ayni sermaye olarak konulmasına engel yoktur (TTK. M 139.). Ancak bu taşınmazların ipotekli olması halinde taşınmazın değerinin hangi oranda sermaye olarak dikkate alınacağı konusu açıklığa kavuşturulmalıdır. İpotekli taşınmazın ayni sermaye olarak konulması halinde ipotek bedeli ayni sermaye değerinden indirilerek bakiye değer iyileştirme projesi yönünden ayni sermaye olarak kabul edilmelidir (11. H.D. 24/01/1994, 2908/320). Mahkemece bu şekilde tespit edilecek ayni sermaye değerinin iyileştirme projesine etkisi üzerinde durularak iyileştirme sağlayamayacağı sonucuna varılması halinde diğer projedeki diğer sebeplerle iyileşmenin mümkün olup olmadığı incelenerek varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmelidir. İpotekli taşınmazla ilgili olarak yukarıdaki ilkeye göre tespit edilecek değerlerle iyileşmenin mümkün olduğu sonucuna varılması halinde bu kez ayni sermaye konulması ile ilgili genel kurul kararının iptali ile ilgili davanın bulunduğu anlaşıldığından bu davanın varlığı dahi iyileştirme projesinin inandırıcılığı yönünde ciddi bir kuşku uyandıracağı gözetilmeden eksik incelemeyle şirketlerin mali durumlarının iyileştirebileceğinin kabulü isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle alacaklıların diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 19.03.2009 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
– K A R Ş I O Y Y A Z I S I –
Dava, iflasın ertelenmesine ilişkindir.
Yerel mahkeme kararının öncelikle aşağıda belirttiğim gerekçe ile bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun (1) nolu bentteki temyiz talebinin reddine ilişkin görüşlerine katılamıyorum.
Şöyle ki; Mahkemece davacı şirketlerin birlikte dava açabilecekleri kabul edilmiş,sayın çoğunlukça “İHTİYARİ” dava arkadaşlığı bulunduğu kabul edilip HUMK.nun 45/3 maddesinde davaların biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte olması halinde davaların birleştirileceği esas alınmıştır.
HUMK.nun 45.maddesi davaların birleştirilmesi ile ilgili olup, somut olayda ayrı açılan davaların, birleştirilmesi gibi bir durum söz konusu değildir.
Sorun iflasın ertelenmesi davasının ayrı tüzel kişiliği bulunan, alacaklıları, borçluları farklı olan şirketlerin sadece aynı gruba dahil olmaları nedeniyle birlikte iflasın ertelenmesi davası açılıp açılamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Burada HUMK.nun 43.maddesinin bu davada uygulama yeri olup olmadığının irdelenmesi gerekmektedir.
Anılan maddeye göre, birden çok kimseler ancak iki halde birlikte dava açabilirler. Bu haller şunlardır:
a)Davacıların dava konusu hak veya borç bakımından iştirak halinde bulunmaları veya ortak bir işlemle (yani müteselsilen, BK. m.141-148) hak kazanmaları ya da borç altına girmeleri;
b) Davanın her biri hakkında aynı sebepten doğması.
Somut olayda iflasın ertelenmesini isteyen şirketler ayrı tüzel kişiliği bulunan, alacaklıları, borçluları farklı olan şirketlerdir. Bu şirketlerin aynı gruba dahil şirket olmaları iflasın ertelenmesi davasını birlikte açmalarına gerekçe yapılamaz. Şirketler arasında dava konusu bakımından bir teselsül bulunmadığı gibi, davanın her biri için aynı sebepten doğduğu da kabul edilemez. Gerçekten de aynı sebep kavramı hem maddi vakıalar ve hem de hukuki sebepler bakımından ele alınmalıdır. (Bkz. ULUKAPI, Ömer, Medeni Usul Hukukunda Dava Arkadaşlığı, Konya 1991 , s.129). Davacıların iflasın ertelenmesi talepleri her bir şirketin mali durumlarının kötü olduğu ve iyileştirilebileceği sebebine dayalı ise de, mali durumun kötülüğü ayrı ayrı vakıalara dayanmaktadır. Özellikle iflasın ertelenmesi davasında iyileştirme koşullarının tesbitinde de ayrı ayrı vakıalar gözönüne alınacaktır. Her iki davacı şirket ayrı tüzel kişilikleri haizdirler. Buradan hareketle her iki şirketin de bilançolarında aktif ve pasif kalemleri ve buna paralel olarak borçları ve borçlu oldukları kimseler ile alacaklıları ve alacaklı oldukları kimseler farklıdır.
İflasın ertelenmesi davası niteliği, mahiyeti itibariyle aynı gruba dahil olsalar dahi ayrı tüzel kişiliği bulunan ayrı organları olan her bir davacı şirket için ayrı ayrı dava konusu yapılmalıdır. Davanın reddi halinde talepte bulunan şirketlerin iflasına karar verileceğinden davanın her bir davacı şirket yönünden ayrılarak görülmesi ve sonuçlandırılması gerekir.
Nitekim Yüksek Yargıtay;
a)Bir iş yerinde çalışan işçilerin, o işyerinin sahibi (aynı işveren) ile yapmış oldukları aynı içerikteki hizmet sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklar için birlikte dava açamayacaklarına karar vermiştir.
(HGK. 18.4.1956 T/36-29; HGK 11.12.1951 4/177-135; HGK 3.10.1957 83/79 ve TD 11.3.1955 1366/1857).
b) Bir sigorta şirketinin değişik kişilerden sigorta pey akçesi alıp sigorta sözleşmesini yapması halinde bu kişilerin (pey akçesi verenlerin) verdikleri parayı geri alabilmek için sigorta şirketine karşı birlikte dava açamayacaklarına karar verilmiştir.
(TD 20.4.1961 1166/1278)
Anılan HGK. ve Daire kararlarından da anlaşılacağı üzere davacılarımızın aynı grup içerisinde olmaları, birlikte iflasın ertelenmesi davası açmalarına imkan vermez.
Nitekim Prof. Dr. Baki KURU’da Hukuk Muhakemeleri Usulü Cilt 3, Sh. 3351’de “HUMK.nun 43.maddesindeki şartlar bulunsa bile birden fazla borçluya karşı birlikte iflas davası (İİK.m.156 vd) açılamayacağı” kanısında olduğunu bildirmiştir. Bu durum dahi ayrı borçlulara karşı birlikte iflas davası açılamayacağını gösterdiği gibi birden fazla borçlunun da birlikte hasımsız olarak iflasın ertelenmesi davası açılamayacağının göstergesidir. Çünkü iflasın ertelenmesi davasının reddi halinde davacıların iflaslarına karar verilmesi yasa gereğidir. O halde farklı tüzel kişiliğe sahip davacıların birlikte aynı davada iflasın ertelenmesi davası açmalarının mümkün olduğunun kabulü olanaksızdır.
Öte yandan; İİK.nun 179.maddesine göre “…şirket veya kooperatifin mali durumunun iyileştirilmesinin mümkün olduğuna dair bir iyileştirme projesini mahkemeye sunarak iflasın ertelenmesini isteyebilir”. Madde metninin lafzi yorumundan da iflasın ertelenmesi talebinin ancak bir şirket veya kooperatif için ileri sürülebileceği açıktır. Kanun koyucu “şirketler” veya “kooperatifler” dememiş aksine “ŞİRKET” veya “KOOPERATİF” demek suretiyle davacının çoğul değil tekil olacağını göstermiştir. Bunun aksinin kabulü anılan yasa hükmüne aykırılık teşkil eder.
Davaların en ekonomik şekilde sürdürülüp sonuçlandırılması gerek Anayasanın ve gerek HUMK.nun emredici hükümleridir. Ne var ki, harca tabi davalarda harcın doğru biçimde hesaplanıp istek sahibinden alınması da şarttır. İki ayrı şirketin tek bir davada iflasın ertelenmesini isteyebileceklerinin kabulü, ayrı dava konusu yapılması halinde ayrı ayrı yatırmaları gereken harçtan da kaçınmalarına imkan verecektir. Harçlara ilişkin düzenlemeler kamu düzeninden sayıldığından başlı başına bu husus bile birden çok gerçek veya tüzel kişinin aynı davada iflasın ertelenmesini istemelerine engel teşkil etmektedir.
Öğretide ve uygulamada iflas ve konkordato istemlerine ilişkin davaların münferiden açılması gerektiği düşüncesi hakimdir (KURU, Baki, İcra ve İflas Hukuku, C.III, Ankara 1993, S.2667). İflasın ertelenmesi davasında da bu görüşlere paralel davranılmalıdır. Zira, iflasın ertelenmesi davasının reddi gerektiğinde, bir diğer ifadeyle borca batıklığın tesbit edildiği ve iyileştirme projesinin uygun görülmediği hallerde mahkemece şirketin iflasına karar verilecektir. İflasın ertelenmesi davasının sonuçlarından biri de iflasın açılmasıdır. Birden çok borçlunun iflası bir dava içinde istenemeyeceği gibi birden çok borçlunun iflasın açılması sonucunu doğuracak olan iflasın ertelenmesi davasını da birlikte açmalarına imkan bulunmamaktadır.
SONUÇ : Yukarıda açıkladığım nedenlerle yerel mahkeme hükmünün öncelikle bu gerekçelerle bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun (1) nolu bentteki temyiz isteminin reddine ilişkin görüşlerine katılamıyorum.