Yargıtay Kararı 19. Hukuk Dairesi 2006/397 E. 2006/1514 K. 16.02.2006 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2006/397
KARAR NO : 2006/1514
KARAR TARİHİ : 16.02.2006

Mahkemesi :Ticaret Mahkemesi

Taraflar arasındaki karşılıklı itirazın iptali-menfi tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı esas davanın reddine, karşı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı-karşı davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
– K A R A R –
Davalı banka davacı ve dava dışı diğer kişilerin 2001 yılı şubat ayında yaşanan ekonomik kriz koşulları ve bankanın müzayaka halinden yararlanarak gecelik mevduat işlemleri yaptıklarını, bu şekilde yüksek faiz geliri elde ettiklerini ileri sürerek gabin nedeniyle davacıya borçları bulunmadığını savunmuştur. Dava konusu mevduat hesabı faiz anlaşmalarının yapıldığı tarihler itibariyle bankanın müzayaka halinde bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davacının mevduat hesabında bulunan paranın miktarı önemli olmayıp, bankanın içinde bulunduğu aşırı likitide nedeniyle mevduat kaçışını engellemek için bu konumda olmayan bankaların faiz oranlarının üzerinde günlük mevduat kabul ederek faiz verdiği ve ivazlar arasında nisbetsizlik bulunduğu hususları sabittir. Davalı bankanın bu koşullar altında ödemeyi kabul ettiği faiz oranlarının faiz anlaşmalarının yapıldığı tarihlerde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devredilmeyen diğer bankaların ödediği faiz oranları ile karşılaştırıldığında aralarında açık bir fark olup, davacının davalı bankanın müzayaka nedeniyle uygulamak zorunda kaldığı faiz oranlarından yarar sağladığı anlaşılmaktadır. Mahkemece bu yönler gözetilerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün ONANMASINA, aşağıdaki yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 16.2.2006 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
K A R Ş I O Y Y A Z I S I
Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı ile aralarında 01.03.2001 ve devam eden tarihlerde gecelik (O/N) olarak adlandırılan faiz oranından banka mevduat hesabının olduğunu, tahakkuk eden faizin bankadaki hesaba aktarıldığını, davalı bankanın TMSF’ye devri üzerine yeni oluşturulan yönetim, faiz oranlarının çok yüksek olduğunu, yasa rayiçlerine uygun oranlara indirmek suretiyle davacı hesabından kestiğini, davalının faiz düzeltmesi adı altındaki tasarrufun yanlış olduğunu, bu nedenlerle icra takibine yapılan itirazın iptalini istemiştir.
Davalı vekili, müvekkili bankanın günün koşullarından kurtulmak için çok yüksek faizle para topladığını, fona devredilen bankaların çalışmasında toplumsal bir görev olduğunu, olayda gabin olduğunu bankanın müzayaka halinde bulunduğunu, faiz oranının aşırı yüksekliğinin ahlaka aykırı olduğunu B.K.nun 20 ve 21 nci maddeleri uyarınca mutlak butlon olarak kabulü ile davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, gabin ile ilgili genel ve özel şartlar oluşmadığından davanın kısmen kabulüne dair verilen karar davalı vekilinin temyizi üzerine, “…. Bu durumda mahkemece, davacı hesabına tahakkuk ettirilen gecelik faiz oranlarının öncelikle uyuşmazlık konusu dönemlerde (daha sonra TMSF’ye devir olunan bankalar hariç) diğer banka ve aracı kurumların uyguladığı repo, ters repo ve gecelik faiz oranları araştırılarak aşırı olup olmadığı diğer bir anlatımla sözleşmedeki ivazlar arasında açık bir dengesizlik (objektif unsur) bulunup bulunmadığı, şayet bir nispetsizlik varsa bunun bankanın aşırı oranda gecelik faizlerin uygulandığı dönemde içerisinde bulunduğu koşullara göre müzayaka halinden kaynaklanıp kaynaklanmadığı (sübjektif unsur) ve yukarıda açıklanan hususlar da gözetilerek banka kayıtları üzerinde, ekonomist, bankacı ve borçlar hukuku konusunda uzman öğretim üyelerinden oluşacak yeni bir bilirkişi kurulu ile inceleme yaptırılarak alınacak rapor doğrultusunda ve varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmediğinden” hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyulmuş ve bozma doğrultusunda konusunda uzman ve bozmadaki bölümlere uygun bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır.
Bilirkişiler bozmadan sonra alınan raporlarında özetle;
B.K.nun 20 nci maddesine göre davacı ile davalı arasında vücuda getirilen akdin konusunda “mümkün olmayan, ahlaka yada adaba aykırı” olan bir durum bulunmadığını, öte yandan B.K.nun 21 nci maddesine göre ivazlar arasında belirgin bir farklılık olması halinde gabinden söz etmenin mümkün olduğunu ancak aynı raporun 11 ve 12 nci sahifelerinde görüldüğü gibi; davalının davacıya verdiği faiz oranlarına karşılaştırmalı olarak bakıldığında, faiz oranlarındaki bu farklılıklar günlük olarak bankaların değişen ihtiyaçlarından kaynaklandığını, müzayaka halinde olduğu bilinen bir bankaya bir kişinin yüksek faiz alacak diye (O/N) mevduat hesabı açması ticari hayatın normal akışı içinde mümkün olmadığını, bankaların devlet denetiminde, gözetiminde olduğunu, davalı bankanın yasa ve sözleşme hükümlerine uygun olarak açtığı, işlettiği davacı hesabından re’sen tenzil etmiş olmasının yasa, sözleşme ve objektif iyiniyet kuralları ile bağdaşmayacağını, bankanın mudilerine ödediği yüksek mevduat faizlerini, müşterilerine uyguladığı kredi faizlerini yükselterek kredi müşterilerine yansıttığını, davalı bankanın davacının hesabına alacak kaydettiği faiz tutarının fahiş olduğu iddiasıyla tenkis talebi T.T.K.nun 24 ncü maddesi hükmü ile çeliştiğini, bankanın para ticareti yaptığını, ticareti yaparken faiz oranlarını yükseltebileceğini belirten raporlarını dosyaya sunmuşlardır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık, davacının iddiasına dayanak oluşturan gabin koşullarının somut olay açısından gerçekleşip gerçekleşmediği ve dolayısıyla davacı bankanın fazla faiz tahakkuk ettirildiği gerekçesiyle davalının hesabından kesinti yapıp yapamayacağı noktasında toplanmaktadır.
O halde uyuşmazlığın çözümlenebilmesi için Gabin üzerinde durmak gerekmektedir.
B.K.nun 19.maddesine göre, bir sözleşmenin konusu, kanunun gösterdiği sınır içinde serbestçe kararlaştırılabilir” Sözleşme serbestisi olarak tanımlanan bu ilkenin bir takım sınırları vardır. B.K.nun 19 ve 20.maddelerinde getirilen sınırlara göre, sözleşmenin konusu, emredici kurallara, kamu düzenine, şahsiyet haklarına, ahlaka aykırı olmamalı ve imkansız bulunmamalıdır.
Sözleşme serbestisine getirilen bir diğer sınır da, B.K.nun 21.maddesinde düzenlenen “Gabin” dir. Anılan yasa hükmüne göre; “Bir sözleşmede edimler arasında açık bir oransızlık bulunduğu takdirde, eğer gabin zarara uğrayan tarafın zaruret halinde bulunmasından veya hiffetinden yahut tecrübesizliğinden yararlanmak suretiyle meydana getirilmiş ise, zarar gören taraf bir yıl içinde sözleşmeyi feshettiğini beyan ederek verdiği şeyi geri alabilir. Bu süre, sözleşmenin kurulduğu tarihten itibaren başlar.”
Görüldüğü gibi Gabin nedeniyle sözleşmenin feshedilebilmesi için, biri objektif, diğeri subjektif olmak üzere iki unsurunun birleşmesine ihtiyaç vardır.
Edimler arasındaki açık oransızlık objektif unsuru oluşturmaktadır.
Açık oransızlık, zarara uğrayan tarafın zaruret içinde ( darda) bulunmasından veya tecrübesizliğinden veya hiffetinden (düşüncesizliğinden, işi hafife almasından) karşı tarafın bilerek yararlanması (yani durumu istismar etmesi) sonucunda meydana gelmişse subjektif unsur da gerçekleşmiş sayılır (Prof. Dr. Safa Reisoğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler İst. 1998 Sh. 100-108).
Dava konusu faiz alacağının oluştuğu dönem, ülkemizde Şubat ekonomik krizi olarak bilinen dönemdir. Bu dönemde gecelik faiz oranları, % 5000’lerin üzerine çıkmıştır. Ancak bu durum, sadece davalı bankayı değil, diğer bankaları da yakından ilgilendirmiştir. Nitekim, dava dışı bazı bankalar da davalının uyguladığı faiz oranlarına yakın hatta bir kısmı ondan da yüksek oranlarda gecelik faiz uygulamışlardır.
Bu durumda karşılaştırmalı O/N gecelik faiz listelerinde iddia edildiği gibi fahiş bir faiz farkı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Kaldı ki, raporda da açıklandığı üzere Devlet Bankaları ile rekabet içinde olan özel bankaların mudilerine devlet bankalarından daha fazla faiz ödeyerek mevduat çekmeleri ticari hayatın olağan akışı içinde kabul görmüş bir vakıadır.
Bir an için açık oransızlık bulunduğu, başka bir deyişle objektif unsurun gerçekleştiği kabul edilse bile somut olayda sübjektif unsur gerçekleşmemiştir.
TTK.nun 20/2.maddesi uyarınca basiretli bir iş adamı gibi davranmak zorunda olan davalı bankanın hiffet ve tecrübesizliğinden söz edilemeyeceğine göre sübjektif unsurun değerlendirilmesinde, müzayaka (darda kalma) hali irdelenmelidir. Bunun yanında, davacının, davalının (varsa) müzayakasından yararlanıp yararlanmadığının saptanması da gabinin mevcudiyeti için zorunlu bulunmaktadır.
Müzayaka, esas itibariyle ciddi bir mali sıkıntı halini ifade eder. Bir kimse böyle bir sıkıntı içinde, diğer tarafın sürebileceği ağır şartlara kolaylıkla razı olabilir. Müzayaka halinin sözleşmenin kurulduğu anda mevcut olması gerekir.
Dosyadaki delillere göre gecelik faiz oranları özellikle 19.2.2001 gününde itibaren yükselmeye başlamış ve şubat ayı sonuna doğru düşmüştür. Faiz oranlarını davacı değil, davalı banka belirlemiş ve uygulamıştır. Uygulanan bu faiz oranları TCMB.nin denetimi altındadır.
Gabin, dar ve zor durumda kalmalarından ötürü sözleşme yapmaya sürüklenmiş olan kişileri korumak ve zayıfı güçlüye ezdirmemek için daha çok sosyal amaçlarla kabul edilmiş bir müessesedir (YHGK. 24.1.1973 T. 1971/1-1376 E, 24 K.sayılı kararı, M.Reşit Karahasan, Türk Borçlar Hukuku, Genel Hükümler, 2003 1.Cilt Sh. 297. Yargıtay 1.HD 4.3.1969 T.391 E. 1133 K. Sayılı kararı, Eraslan Özkaya, Gabin Davaları, Ankara 2000, Sh. 150 vd.Prof. Dr. Fikret Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, Sh. 388), Bir bankanın özel kişi karşısında daha zayıf durumda olduğunun kabulü doğru görülemez. Bu açıdan bakıldığında da bankanın gabin hükümlerinden yararlandırılması, gabinin zayıfı koruma şeklindeki konuluş amacına ters düşer.
Her şeye rağmen, davalı bankanın müzayaka halinde olduğu bir an için kabul edilecek olsa bile, davacının bu durumdan yararlandığı, onu istismar ettiği kanıtlanmadıkça gabin oluşmaz. Nitekim YHGK. nın 5.2.1969 tarih ve 66/1-263/90 sayılı kararında da açıkça belirtildiği gibi, “Gabin vardır diyebilmek için, objektif şart ile birlikte sübjektif şart teşkil eden müzayaka veya hiffet veyahut tecrübesizlik hallerinden birinin dahi bulunması ve alıcının bu durumu bilmesi ve ondan faydalanması, diğer bir deyimle karşı tarafın durumunu istismar etmesi lazımdır (Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İst. 1993, Sh. 463, Prof. Dr. Feyzi Necmeddin Feyzioğlu, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt 1, İst. 1976, Sh. 259 dipnot 436 Prof. Dr.Fikret Eren, Borçlar Hukuku Hükümleri, Cilt 1, Sh. 391). Gabinden yararlananın, karşı tarafın özel durumu yüzünden bu dengesiz sözleşmeyi yaptığını bilmesi gerekmesi yetmez. Özel olarak bu durumdan yararlanma kastı bulunması aranacaktır (Prof.Dr. M.Kemal Oğuzman, Doç.Dr. M.Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İst. 1995, Sh. 110, dipnot 332).
Bu açıklamalar karşısında diyorum ki, davacının, davalı bankanın (bence kabul edilmeyen) müzayaka halinden yararlanarak akit yapma, başka bir deyişle davalının durumunu istismar etme kastı bulunmamaktadır. Davacının, bankasının fona devredileceğini bilmesi ve bile bile bu kadar yüksek miktardaki parayı riske atması hayatın olağan akışına uygun düşmez. Zira, davacı böyle bir ihtimali aklına getirmiş olsaydı, davalının fona devredilmesinden birkaç gün önce parasını çekip hesabını kapatabilirdi.
Öte yandan davalı, vaadettiği faiz oranı üzerinden tahakkuk ettirdiği faizi davacının hesabına yatırmış ve böylece bu para davacının mülkiyetine geçmiştir. Daha sonra tek taraflı tasarrufla hesaptan kesinti yapılması da doğru değildir.
Bankalar birer güven kurumudur. Uyguladıkları faiz oranları TCMB.na bildirilmekte ve denetlenmektedir. Devletin müdahale etmediği ve bu yüzden Devlet garantisi altında olduğunu düşünen mudinin, güvendiği faiz oranına göre yapılan işlemleri sonradan feshetmenin çıkar dengesine uygun bulunmadığı kanaatindeyim
Davalı banka kararlaştırılan faiz oranlarını kısmen kabul edip ödeme yaptığına göre ödenmeyen kısım yönünden sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirmiş sayılacağı görüşü benimsenecek olursa, bankalara sözleşmeye müdahale ve tek taraflı uyarlama yetkisi verilmiş olur ki bu da hukuki açıdan sakıncalıdır.
Açıklanan nedenlerle, somut olayda, daha önce verilen mahkeme kararı araştırmaya yönelik olarak bozulmuş mahalli mahkeme bozmaya uymuş, bozma doğrultusunda araştırma ve inceleme yaptırmıştır.
İnceleme yapan bilirkişiler, somut olayda gabin unsurlarının oluşmayacağını belirtmelerine rağmen mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Toplanan ve değerlendirilen delillere göre mahalli mahkeme kararının bozulması görüşünde olduğumdan, yüce çoğunluğun onama görüşüne katılamıyorum.