Yargıtay Kararı 19. Ceza Dairesi 2017/3896 E. 2017/8026 K. 11.10.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2017/3896
KARAR NO : 2017/8026
KARAR TARİHİ : 11.10.2017

MAHKEMESİ :Fikri ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi
SUÇ : 5846 Sayılı Kanuna Aykırılık
HÜKÜM : Mahkumiyet

Yerel Mahkemece bozma üzerine verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun süresi kararın niteliği ve suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede,başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizin de benimsediği 08/04/2014 tarih 2013/7-591 Esas 2014/171 karar sayılı kararında açıklandığı üzere, bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçlarında suçun mağdurunun doğrudan eser sahipleri olmayıp toplum olduğu ve bandrolsüz eserlerle ilgili olarak şikayet bulunmasının da durumu değiştirmeyeceği cihetle; UYAP ortamında yapılan araştırmada benzer eylemler nedeniyle sanık hakkında, Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi’nin 20/09/2012 tarih 2012/75 Esas 2012/536 sayılı kararı ile verilip aynı gün incelemesi yapılan ve bozulmasına karar verilen Dairemizin 2015/8143 esasında ve Bakırköy 2. Fikri ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi’nin 15/05/2012 tarih 2012/86 Esas 2012/506 sayılı kararı ile verilip aynı gün incelemesi yapılan ve bozulmasına karar verilen Dairemizin 2015/8117 esasında kayıtlı olan dava dosyalarının da mevcut bulunduğunun anlaşılması karşısında,
Anılan dosyaların getirtilip incelenerek mümkün olanların birleştirilmesi, suç ve iddianame tarihleri dikkate alınıp hukuki kesintinin iddianamenin düzenlenmesiyle gerçekleşeceği gözetilmek suretiyle, sanığın bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda aynı mağdura karşı aynı suçu birden fazla işleyip işlemediğinin ve hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması gerekip gerekmediğinin tartışılması zorunluluğu,
Kasıtlı suçtan hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi uyarınca hak yoksunluklarına hükmedilmiş ise de, 24/11/2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 E., 2015/85 K. sayılı kararı ile anılan maddenin bazı hükümlerinin iptal edilmiş olması nedeniyle yeniden değerlendirme yapılması zorunluluğu, nedeniyle bozulmuştur.
Bozma üzerine Yerel Mahkemece bozmaya konu ilamlar incelenip yeniden değerlendirme yapılarak bozmaya uyulmasına rağmen; önceki hüküm aynen kurulmuş ise de;
Ceza Hukukunda, yasadaki tanımlamaya uygun her sonuç ilke olarak ayrı bir suç oluşturur. Bu nedenle sanığın eylemi kaç sonuç meydana getirmişse o kadar da suç işlemiş sayılır. İşlediği her suç nedeniyle de ayrı ayrı cezalandırılır.
Bazı hallerde ise değişik sonuçlardan dolayı sanığa ayrı ayrı cezalar verilmeyerek, tek ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla sonucun meydana gelmesine rağmen, sanığa tek ceza verilmesini gerektiren durumlardan biri, zincirleme (müteselsil) suçtur.
Zincirleme suç, mülga 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 80., 5237 sayılı TCK’nın da 43. maddesinde düzenlenmiştir.
Zincirleme suç kavramının tarihi gelişimine bakıldığında ‘zincirleme suç kavramı Ortaçağda Glossatörler ve Postglossatörler tarafından ortaya atılmıştır. Müşterek bir kararla, aynı tip suçu birden çok işleyen failleri, kanunların öngördükleri şiddetli cezalardan korumak için çözüm arayan pratik hukukçular tarafından yaratılmıştır. Özellikle üç hırsızlık suçunun cezasının “ölüm” olmasının doğurduğu aşırılıkları yumuşatmanın çıkar yolu olarak düşünülen bu kurum, Zanardelli Kanunu’nda da yer almış ve buradan Türk hukuk sistemine girmiştir. (Bkz. Doç. Dr. Türkan Yalçın Sancar, TBB Dergisi, sayı 70,2007 sahife 247-248)
5237 sayılı TCK’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
1- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
2- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
3- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
Zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği hususunda da kesin bir kural koymak mümkün değildir. Mesela iki suç arasında bir ay geçmemesinin kabulü durumunda otuz bir gün arayla, üç ayın kabulü halinde üç ay bir gün arayla suç işlenmesi durumunda aynı sorun yine devam edecektir. Bu nedenle, esas alınması gereken temel ölçüt zaman aralığından ziyade işlenen suçun aynı suç işleme kararının icrası kapsamında kalıp kalmadığı, suçlar arasında hukuki kesintinin gerçekleşip gerçekleşmediğidir.
Bandrol yükümlüğüne aykırılık suçlarında sanıklar genellikle aynı suç işleme kararı ile hareket ederek eylemlerini devam ettirmekte, suç işledikleri tesbit edildiğinde de haklarında tutanak düzenlenmektedir.
Görevlilerce düzenlenen her suç tutanağının müstakil suç sayılması (örneğin bir ay içerisinde ikişer gün arayla on beş ayrı suç tutanağı düzenlenip, on beş kez cezalandırılmaları) halinde TCK’nın 3. maddesinde öngörülen “suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” ilkesinin korunamayacağı açık bir gerçektir.
5846 sayılı Kanun’un haklara tecavüzün önlenmesi başlıklı 81. maddesinin 13. fıkrasında “Bandrol yükümlüğüne aykırılığın aynı eserle ilgili olarak 71’inci maddenin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte işlenmesi halinde, fail hakkında sadece 71’inci maddeye göre cezaya hükmolunur. Ancak; verilen ceza üçte biri oranında artırılır.” hükmü yer almakta ise de bu hüküm bandrol yükümlülüğüne aykırılık eyleminde meslek birliklerinin şikayetçi olması halinde de, suçun mağduru toplumu oluşturan bireylerdir şeklindeki kabulü değiştirmeyecektir. Zira 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisine göre tüzel kişiler suçtan zarar gören olmalarına rağmen suçun mağduru sayılmayacaklardır.
Açıklanan nedenlerle sanık hakkında TCK’nın 43/1. maddesinin uygulanması, anılan maddenin uygulanması sırasında da, öncelikle görülmekte olan davada olayın özelliklerine göre kesinleşmiş davadan bağımsız olarak temel ceza belirlenip bu ceza üzerinden TCK’nın 43. maddesi uyarınca artırım yapılarak evvelce kesinleşen cezanın mahsubu ile infaza esas sonuç cezanın tayin olunması, buna göre de;
…./….

I- Önceki ve sonraki cezalar hapis cezası ise, örneğin kesinleşen ceza 10 ay hapis, sonraki ceza 1 yıl 3 ay hapis cezası ise, sonuçta infazın 5 ay hapis üzerinden yapılmasına,
II- Önceki ve sonraki cezalar adli para cezası ise, örneğin kesinleşen ceza 6.000+80 TL sonraki ceza 7.000+200 TL adli para cezası ise, sonuçta infazın 1.000 + 120 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına,
III- Önceki ve sonraki cezalardan biri hapis diğeri adli para cezası ise: iki durum söz konusu olacağından;
a) Önceki ceza adli para cezası sonraki ceza hapis cezası ise, örneğin önceki ceza 6.000+80 TL adli para cezası sonraki ceza 1 yıl 15 gün hapis+ 100 TL adli para cezası ise, sonuçta infazın( kesinleşen 6.000 TL karşılığı 10 ay hapis cezası olduğu gözetilerek) 2 ay 15 gün hapis ve 20 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına,
b) Önceki ceza hapis sonraki ceza adli para cezası ise, örneğin önceki ceza 10 ay hapis+80 TL adli para cezası, sonraki ceza 7.000 TL( 11 ay 20 gün hapisten çevrilir.) +120 TL adli para cezası ise, sonuçta infazın 1.000+40 TL adli para cezası üzerinden yapılmasına,
IV- Tüm olasılıklarda, önceki ceza sonraki cezadan fazla ise, örneğin önceki ceza 1 yıl 3 ay hapis+ 200 TL adli para cezası, sonraki ceza 7.000+120 TL adli para cezası ise, önceki ceza miktar itibariyle fazla olup onu da kapsadığından tayin olunan cezanın infaz edilmemesine karar verilmesi gerekirken, yerinde görülmeyen ve yasal olmayan gerekçelerle her eylem için ayrı ayrı cezaya hükmolunması,
Kanuna aykırı ve sanığın temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yeniden yapılacak yargılamada CMUK’nın 326/son maddesinin gözetilmesine, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine, 11/10/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.