Yargıtay Kararı 19. Ceza Dairesi 2015/8223 E. 2015/4623 K. 28.09.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/8223
KARAR NO : 2015/4623
KARAR TARİHİ : 28.09.2015

Tebliğname No : 7 – 2012/293671
MAHKEMESİ : Bakırköy 2. Fikri ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 14/06/2012
NUMARASI : 2009/956 (E) ve 2012/659 (K)
SUÇ : Marka Hakkına Tecavüz

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Yükletilen suçun sanık tarafından işlendiğinin kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanun’da öngörülen suç tipine uyduğu,
Cezanın kanuni bağlamda uygulandığı,
Anlaşıldığından, sanığın ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 28.09.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

Daire çoğunluğu ile aramızdaki görüş farklılığı, Diyartaş Nakliye Şti’nden kamyona yüklenirken önleme araması ile yapılan arama sonucu el konulan suça konu eşyanın sanık T.. Y..’ya ait olup olmadığı, ona ait olsa bile bunun hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş delil olup olmadığı, dosyadaki hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin değerlendirme dışı tutulması halinde, sanığın mahkumiyetine esas alınabilecek ikrar niteliğinde bir beyanı veya başka delillerin bulunup bulunmadığı ve CMK’nun 230/1-b maddesi hükmü gereğince yerel mahkemece mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi kapsamında, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilerek, hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi gerekip gerekmediğine ve bu hususların bozma sebebi olup olmayacağına ilişkindir.
Bu konudaki düşüncelerimiz somut olay ekseninde,
1- Adli ve önleme aramasının niteliği ve şartları,
2- İfade alma, yasak sorgu yöntemleri ve ikrar,
3- Anayasa ve CMK hükümlerine göre, mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar olmak üzere üç başlık altında açıklanacaktır.
1- Adli ve Önleme Aramasının Niteliği ve Şartları:
Ceza usul hukukunda, re’sen araştırma ilkesi ve vicdani delil sistemi geçerli olup, amaç maddi gerçeğe ulaşmaktır. Maddi gerçek, hukuka uygun elde edilen her türlü delille ispatlanabilir. Anayasa’ya göre, kanuna aykırı olarak elde edilen bulgular delil olarak kullanılamaz (m.38/6). CMK uyarınca, yüklenen suç, ancak hukuka uygun şekilde elde edilmiş olan delillerle ispat edilebilir (m. 217/2). Delil, kanuna aykırı olarak elde edilmişse, reddolunur (m.206/2-a). Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması, hukuka kesin aykırılık sebebidir (m. 289).
CGK’nun 25.11.2014 tarih ve 2013/841 Esas, 2014/513 sayılı Kararında önleme ve adli aramanın niteliği ve şartları öğretiden görüşlere de yer verilerek ayrıntılı olarak açıklandıktan sonra şu sonuçlara varılmıştır:
Arama yazılı bir karara veya emre dayanmak zorundadır. Sonradan yazıya çevrilmiş olsa bile sözlü emir ile arama yapılması mümkün olmayıp yazılılık şartı Anayasa’nın 20, 21 ve Ceza Muhakemesi Kanunun 116. maddelerinin amir hükmü gereğidir. Arama kural olarak hakim kararı ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile de yapılabilecektir. Arama kararı veya emrinde arama karar veya emrinde; aramanın nedenini oluşturan fiil, aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerlerin adresi ya da eşya, karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, açıkça gösterilmelidir (CMK m.119/2).
Aramanın hukuka aykırı olmasının ceza muhakemesi açısından sonucu arama sonucunda elde edilen delillerin hükme esas alınamamasıdır (m. 217). CMK’nun 206/2-a. maddesinde ortaya konulmak istenen delilin kanuna aykırı olarak elde edilmiş olması halinde reddolunacağı ve hükme esas alınmayacağı belirtilmiş, 230/1. maddesinde ise mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi zorunlu tutulmuştur.
Bu açıklamalar doğrultusunda Ceza Genel Kurulunca önleme aramasına ilişkin olarak şu ilkeler kabul edilmiştir:
“1-) Makul bir sebep yokken belirli periyotlarla yenilenerek birbirini takip edecek şekilde süreklilik gösterecek ve genel arama izlenimi verecek arama kararı verilmesi hukuka aykırıdır.
2-) Suç şüphesinin ortaya çıkmasından sonra 5271 sayılı CMK kuralları uygulanması gerektiğinden, arama işleminin önceden alınmış bulunan önleme araması kararına göre değil CMK kurallarına göre icra edilmesi gerekmektedir.
3-) Önleme araması mahiyeti gereği en kısa zamanda tamamlanmalıdır.”
İlkeleri kabul edildikten sonra somut olaya ilişkin şu sonuca varılmıştır:
Sulh Ceza Mahkemesinin önleme araması kararına istinaden jandarma görevlilerince sanığın kullandığı aracın durdurulup, yapılan ilk aramada aracın kasasında jeneratör ve bir adet dürbünün bulunması ve sanığın ağabeyinin silahlı terör örgütü üyesi olduğu bilgisinin edinilmesi üzerine sanıkla ilgili suç şüphesi ve emarelerinin ortaya çıkması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nun 2/e, 161 ve 2559 sayılı PVSK’nun Ek 6. maddeleri uyarınca derhal Cumhuriyet savcısına olayı haber verip Cumhuriyet savcısının emri doğrultusunda soruşturma işlemlerine başlanılması gerekirken, usulüne uygun adli arama emri veya kararı alınmadan mevcut önleme araması kararına istinaden ikinci ve üçüncü aramanın yapılması açıkça hukuka aykırı olup bu arama sonucunda elde edilen delillerin hükme esas alınması mümkün değildir.
2- İfade Alma Yasak Sorgu Yöntemleri ve İkrar:
CMK’nun “İfade alma ve sorguda yasak usuller” başlıklı 148. maddesine göre “şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz. …Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.” Maddede yasak sorgu yöntemleri sayılırken, bir kaç yöntem sayıldıktan sonra “gibi” ifadesiyle, sayılan ruhsal ve bedensel müdahalelerin tahdidi (sınırlı) değil, tadadi olarak (örnek olarak) sayıldığı açıktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 29.11.2005 tarih ve 2005/144, 2005/150 sayılı Kararında, usulüne göre alınmış bir arama kararı olmadan yapılan arama hukuka aykırı olduğundan, arama işleminde elde edilen maddi delilin hükme esas alınamayacağı belirtilmiş ancak sanığın özgür iradesine dayalı, ihbarla uyumlu ikrarının varlığı karşısında, suçun sübuta erdiği kabul edilmiştir.
CGK’nun 2005/150, 2007/159 ve 2012/96 sayılı Kararları oyçokluğu ile alınmış olup, Karalardaki muhalefet şerhlerinin uygulamada gelinen noktaya katkısı büyüktür. Anılan Kararlardaki muhalefet şerhlerinde (M. T., S. Ç., S. S., H.Y. A. ve atıfta bulunulan kaynaklarda) belirtildiği gibi (özetle);
Nasıl bir Ceza Muhakemesi istiyoruz? Ne pahasına olursa olsun suçluları cezalandırmayı amaçlayan, eski mutlakiyetçi rejimlere özgü olan ve günümüzde de daha az mutlakiyetçi olmayan baskıcı rejimlerde benimsenen ve sanığı peşinen suçlu kabul eden, ceza muhakemesinin amacını sadece mahkumiyeti haklı gösterecek delilleri elde etmek olarak anlayan bir ceza muhakemesi mi, yoksa hukuk içinde kalarak, kişi hak ve özgürlüklerini ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun, hakların özüne dokunmadan, ölçülü biçimde ve mutlaka yasayla sınırlayarak (Any. m.13) elde edilebilecek delillerin kullanılması şartına bağlı bir ceza yargılaması sistemi mi istiyoruz? Unutulmamalıdır ki toplum bireylerden oluştuğuna göre, birey haklarının zedelenmesi önlenmekle, toplumun çıkarları da korumaktadır. Sistemimiz, delile değil hukuka üstünlük tanımaktadır.
Hukuk kurallarına aykırılık kavramı bir bütündür. Hukukun bir dalına veya bir kanuna aykırı sayılan bir husus diğer bir kanuna veya hukuka uygun sayılamaz. Hukukun uygulanmasında hukuka uygun olmayan bir şeyin üzerine meşru bir şey bina edilemez. Örneğin, yasak yöntemlerle alınan savunmada belirtilen adreste hukuka uygun bir arama yapılsa bile elde edilen deliller hukuka aykırı olacaktır. Buna “hukuka aykırı delillerin dolaylı etkisi, uzak etkisi” ya da “zehirli ağacın meyvesi de zehirlidir” denilmektedir. Bu itibarla ikrar olarak kabul edilen bu itiraflar mahkûmiyet için geçerli ve yeterli değildir. Sanığın ifade, sorgu ve savunmasının alındığı aşamalarda hukuk kurallarına uyulmadan yapılan arama sonucu (suç eşyasının) bulunduğuna dair arama zabıtları önüne konulan ve böylece köşeye sıkıştırıldığını hisseden sanık bu baskı altında itirafta bulunmak zorunda kalabilir. Sanığın hissettiği bu baskı ve köşeye sıkışmışlık, … hukuka aykırı arama ile elde edilen deliller bulunduğuna dair tutanağın kendisine her ifade alınışında gösterilmesinden kaynaklanmaktadır. Böylece sanıktan, hukuka aykırı elde edilmiş delil sayesinde itiraf-ikrar delili elde edilmiş, sanığın kendisini suçlaması sağlanmıştır. CMUK’nun 254/2. (CMK m. 148/3, 217/2) maddesi hükmüne göre bu itiraf hükme esas alınamaz.
CGK’nun 25.11.2014 tarih ve 2014/166-514 sayılı Kararı yukarıda belirtilen Kararlardan farklı olup, düşüncemizi desteklemektedir. Anılan kararda hukuka aykırı olarak yapıldığı kabul edilen aramada elde edilen maddi delil dışındaki diğer delillerin (somut olayda ikrarın) mahkûmiyet için yeterli olup olmadığı konusu tartışılırken; (sanığın sorgu ve savunmasının CMK’nun 148. maddesinde sayılan yasak usullerle alındığına ilişkin bir iddia ve delil bulunmamasına rağmen) şu sonuca varılmıştır: “Hukuka uygun olmayan arama işlemi sonucunda ele geçen delillerin hükme esas alınamayacağının belirlendiği olayda; … arama işleminin hukuka aykırı yapılması nedeniyle ele geçirilen ruhsatsız tabancanın hukuka aykırı yöntemle elde edilmiş olmasından dolayı hükme esas alınmayacağı… başkaca maddi delillerle desteklenmeyen ikrara dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulması usul ve kanuna aykırıdır.”
Anayasa Mahkemesi de, 19.11.2014 tarih ve 2013/6183 Başvuru Numaralı Kararında, Kaunuda öngörülen usullere uyulmadan yapılan arama sonucunda elde edilen hukuka aykırı delillerin hükme esas alınarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Açıklanan pozitif hukuk normları, Anayasa Mahkemesi ve CGK Kararları karşısında; “hukuka aykırı biçimde” elde edilen deliller hükme esas alınamaz. Bu husus, Avrupa İnsan Haklari Sözleşmesi’nin 6. maddesinde yer alan ve Anayasamıza da eklenen (m. 36) adil yargılanma hakkının gereğidir.
Arama işlemi Kanun’un öngördüğü usullere uygun olarak gerçekleştirilmemişse, bu yolla elde edilen delil hukuka aykrı olduğu gibi suçun maddi unsuru olan ancak hukuka aykırı olarak elde edilen bu deliller sanığın önüne konulup, buna karşı diyecekleri sorularak alınan savunmanın dış müdahaleler olmaksızın, özgür iradeye dayanılarak yapıldığı söylenemez. Nasıl ki sanığın talep etmesine veya yasal zorunluluk bulunmasına rağmen müdafii atanmadan ya da yasal hakları hatırlatılmadan alınan savunması hukuka aykırı olup, bu şekilde alınan savunmada suçun ikrar edilip edilmediğine bakılamaz. Aynı şekilde hukuka aykırı biçimde elde edilip, “delil” olma özelliği bulunmamasına rağmen, suçun sübutuna en büyük delil olarak sanığa gösterilerek alınan savunmadaki “ikrar” özgür iradeye dayalı olmayacağından, değer atfedilmemelidir.
Usulsüz olarak gerçekleştirilen arama işlemi sonucunda elde edilen suçun konusu ve maddi unsuru olan eşya ele geçmeden yapılacak savunma ile suçun konusu eşyanın ele geçirilmesinden sonra yapılacak savunma aynı olacak mıydı? Cumhuriyet savcısı veya Hâkim, hukuka aykırı olarak elde edildiğini belirterek, suça konu eşya ele geçmemiş gibi sanıktan savunma yapmasını isteselerdi sanık aynı şekilde suçunu ikrar edecek miydi? Suçun maddi unsuru ortada yokken ikrarda bulunulsa bile bu ikrar soyut kalacağından, mahmumiyete yeterli delil olarak kabul edilemez. CGK’nun 25.11.2014 tarih ve 2014/166-514 sayılı, 28.4.2015 tarih, 2013/464, 2015/132 sayılı Kararlarında da hukuka aykırı olarak yapıldığı kabul edilen aramada elde edilen maddi delil dışındaki başkaca maddi delillerle desteklenmeyen ikrara dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı belirtilmiş, Anayasa Mahkemesi de bu şekilde verilen mahkumiyet kararı ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
3- Anayasa ve CMK Hükümlerine Göre Mahkûmiyet Hükmünün Gerekçesinde Gösterilmesi Gereken Hususlar:
Anayasa’nın 141. maddesine göre “mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” CMK’nun 34/1 ve 230. maddelerinin amir hükümlerine göre; “Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230 uncu Madde göz önünde bulundurulur.” “Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi gerekir.”
1412 sayılı CMUK’nun 308. maddesine kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayıldığı haller tek tek sayılmış olup, bunlardan biri de hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesidir (CMK’nun 289. maddesinde de hükmün 230. madde gereğince gerekçeyi içermemesi, hukuka kesin aykırılık hallerinden biri olarak gösterilmiştir).
Anayasa’nın ve CMK’nun amir hükümlerine göre mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi yapılırken hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilerek, dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi gerekir” iken, gerekçeli kararda bu hususlara hiç değinilmemiştir. Kararın gerekçesiz veya yeterli gerekçeyi içermemesi başlı başına hukuka aykırı olup, adil yargılanma hakkını ihlal edici nitelikte olduğundan, bu durum mutlak bozma sebebidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince;
Zeytinburnu İlçe Emniyet Müdürlüğünün talebi ile son zamanlarda mala ve şahıslara karşı işlenen suçlardaki artış nedeniyle suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla belirtilen mahallelerdeki caddeler, sokaklar, araç ve şahıslar üzerinde belirtilen tarihler arasında 2559 sayılı PVSK’nun 9, Adlî ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 19 ve 20. maddeleri uyarınca belirtilen merkez ilçeler ve yerlerde kişilerin üstleri, araçları ve özel eşyalarının aranması için 31.08.2009-06.09.2009 tarihleri arasında önleme aramasına karar verilmesi talep edilmesi üzerine, Bakırköy 4. Sulh Ceza Mahkemesince, 31.08.2009 tarih ve 2009/858 Müteferrik sayılı Kararla talep yerinde görülerek belirtilen yerlerde, belirtilen tarihler arasında önleme araması yapılmasına karar verilmiştir.
01.09.2009 tarihli “Tutanak” kapsamına göre, bir ihbar nedeniyle, yukarıda anılan önleme araması kararına dayanılarak, Zeytirburnu’ndaki D….Nakliye Şti. önüne gidilip kamyona yükleme aşamasında olan suç konusu ürünler görülünce, konu nöbetçi Cumhuriyet savcısına telefonla aktarılıp verilen talimat üzerine eşyaya el konulmuş, üç adet numune alındıktan sonra kalanlar şikayetçi şirkete teslim edilmiştir. Sanık T.. Y.., soruşturma evresinde kolluk tarafından müdafii bulunmadan alınan 16.10.2009 tarihli ifadesinde, suça konu ürünleri sahiplenmişse de suçu kabul etmemiştir. Duruşmada da benzer şekilde savunmada bulunarak suç işlemediğini savunmuştur.
Görüldüğü gibi, suça konu eşya önleme aramasına dayanılarak bulunup el konulmuştur. Oysa CGK’nun yukarıda özetle yer verilen 25.11.2014 tarih ve 2013/841 Esas, 2014/513 sayılı Kararında açıklanıp kabul edildiği gibi;
Makul bir sebep yokken belirli periyotlarla yenilenerek birbirini takip edecek şekilde süreklilik gösteren ve genel arama izlenimi verecek arama kararı verilmesi hukuka aykırı olduğu gibi, sanıkla ilgili suç şüphesinin ortaya çıkmasından sonra, CMK kurallarının uygulanması, dolayısıyla adli arama için Hakim kararı veya gecikmesinde sakınca olduğu düşünülüyorsa yetkili makamdan yazılı arama emri alınması gerekirken, idari makamın talebi ile verilmiş önleme araması kararına dayanılarak adli arama işleminin gerçekleştirilmesi Kanun’a aykırı olup, bu yöntemle elde edilen delil hukuka aykırı delil niteliğindedir. Ayrıca arama esnasında CMK’nun 119/4. maddesi hükmüne aykırı olarak ihtiyar heyetinden veya komşulardan kimse bulundurulmadığından, arama işlemi bu yönüyle de hukuka aykırı bir şekilde gereçekleştirilmiştir.
Kaldı ki, CGK’nun 25.11.2014 gün ve 2013/610, 2014/512 sayılı Kararında belirtildiği üzere, hukuka aykırı arama emri ile gerçekleştirilen aramadaki el koyma işleminin sonradan hakime onaylatılması da işlemi hukuka uygun hale getirmez. Gerekçeleri CGK’nun 25.11.2014 tarih ve 2014/166-514 sayılı Kararında ayrıntılı olarak gösterildiği üzere yasal şartları oluşmadan verilen arama kararı Kanuna aykırı olduğu gibi arama esnasında CMK’nun 119/4. maddesi hükmüne aykırı olarak ihtiyar heyetinden veya komşulardan kimse bulundurulmadığından, arama işlemi de hukuka aykırı bir şekilde gereçekleştirilmiştir.
Dosyadaki hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin değerlendirme dışı tutulması halinde, sanığın cezalandırılmasına imkân bulunmamaktadır. Gerekçeli kararda, aramanın mahkeme kararı ile usulüne uygun yapıldığı belirtilmiş ise de yukarıda yer verilen Yargıtay CGK’nun kararında belirtildiği gibi, usulüne uygun adli arama kararı veya emri alınmadan mevcut önleme araması kararına istinaden aramanın yapılması açıkça hukuka aykırıdır. El koyma işleminin sonradan hakime onaylatılması ile bu hukuka aykırılık giderilemeyeceğinden, bu arama sonucunda elde edilen delillerin hükme esas alınması mümkün değildir. Bilirkişi raporu ise aramada ele geçen ürünün değerlendirilmesine yönelik bir araçtır. Bu durumda sanık suçun ikrarı niteliğinde sayılabilecek savunmada bulunsa da maddi delillerle desteklenmiş sayılmayacağından soyut kalacak ve mahkumiyete esas alınamayacaktır. Kaldı ki sanığın mahkumiyete esas alınacak, ikrar olarak nitelendirilecek bir beyanı da bulunmamaktadır.
Açıklanan gerekçelerle, yerel mahkemenin sanığın mahkumiyetine ilişkin kararının;
1- Hukuka aykırı delillerin tartışılıp gösterilmemesi yönünden gerekçe içermemesi,
2- Önleme araması kararına dayanılarak suça konu ürünlere el konulması hukuka aykırı olup, bu delillerin değerlendirme dışı tutulması halinde, sanığın mahkumiyetine yeterli başkaca delil bulunmadığı gerekçeleriyle bozulması gerektiğini düşündüğümden, sayın çoğunluğun sanığın mahkumiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmünün ononmasına ilişkin kararına katılamıyorum.