YARGITAY KARARI
DAİRE : 19. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/1978
KARAR NO : 2015/1293
KARAR TARİHİ : 07.05.2015
Vergi Usul Kanununa muhalefet suçundan,…A.Ş., …. A.Ş. ve … …. A.Ş. haklarında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 26/03/2014 tarih ve 2014/47593 sayılı arama ve el koyma talebi üzerine, söz konusu şirketlerin belirtilen adreslerinde 26/03/2014 tarih ve 28/03/2014 içerisinde gün sonuna kadar bir defaya mahsus olmak üzere arama yapılmasına izin verilmesine, bulunabilecek kuvvetle muhtemel suç delillerine el konulmasına ve gerektiğinde el konulacak deliller üzerinde teknik bilirkişi incelemesi yapılmasına izin verilmesine dair … Sulh Ceza Mahkemesinin 26/03/2014 tarihli ve 2014/159 değişik iş sayılı kararına itirazın kabulüne ve … . ve …. A.Ş’nin arama yapılması yönünde verilen kararın kaldırılmasına ilişkin … Asliye Ceza Mahkemesince 27/03/2014 tarihli ve 2014/113 değişik iş sayılı kararı aleyhine … Bakanlığının 02/03/2015 gün ve 15720 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 05/03/2015 gün ve KYB.2015-75278 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, arama kararına ilişkin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 119. maddesinde, “(l) Hâkim kararı üzerine veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet Savcısının, Cumhuriyet Savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile kolluk görevlileri arama yapabilirler. Ancak, konutta, işyerinde ve kamuya açık olmayan kapalı alanlarda arama, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet Savcısının yazılı emri ile yapılabilir. Kolluk amirinin yazılı emri ile yapılan arama sonuçları Cumhuriyet Başsavcılığına derhal bildirilir. (2) Arama karar veya emrinde; a) Aramanın nedenini oluşturan fiil, b) Aranılacak kişi, aramanın yapılacağı konut veya diğer yerin adresi ya da eşya, c) Karar veya emrin geçerli olacağı zaman süresi, Açıkça gösterilir.” şeklindeki düzenleme dikkate alındığında, …Sulh Ceza Mahkemesince 26/03/2014 tarihli ve 2014/159 değişik iş sayılı arama kararında, arama nedenini oluşturan fiil; “Vergi Usul Kanununa muhalefet suçu” olarak, aramanın geçerli olacağı zaman; “26/03/2014 tarih ve 28/03/2014 içerisinde gün sonuna kadar bir defaya mahsus olmak üzere arama yapılmasına” şeklinde ve şüphelilere ait aranılacak yerlerin adresleri açık olarak belirtildiği, yine şüpheliler hakkında somut olgulara dayalı olarak başlatılan soruşturma neticesinde delillerin toplanması amacıyla arama ve el koyma kararı talep edilmesi üzerine mahkemesince arama kararı şüphelilerin üzerlerine atılı Vergi Usul Kanununa muhalefet suçu açısından sınırlandırılacak belli zaman dilimi içerisinde verilmesi karşısında, itirazın reddine yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca
anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 359. maddesindeki suçlara ilişkin aramanın hangi koşullarda ve ne şekilde yapılacağı anılan Kanun’un 142-147. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Anılan Kanunun 142. maddesinde “İhbar veya yapılan incelemeler dolayısıyla, bir mükellefin vergi kaçırdığına delalet eden emareler bulunursa, bu mükellef veya kaçakçılıkla ilgisi görülen diğer şahıslar nezdinde ve bunların üzerinde arama yapılabilir. Aramanın yapılabilmesi için:
1)Vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların buna lüzum göstermesi ve gerekçeli bir yazı ile arama kararı vermeye yetkili sulh yargıcından bunu istemesi,
2) Sulh yargıcının istenilen yerlerde arama yapılmasına karar vermesi, şarttır.
İrtibatları sebebiyle muhtelif şahıslar nezdinde ve mahallerde yapılmasına lüzum gösterilen aramalardan birine karar vermeye yetkili olan sulh yargıcı bunlardan diğer sulh yargıçlarının salahiyetine dahil bulunanlar hakkında da karar vermeye yetkilidir.
İhbar üzerine yapılan aramada ihbar sabit olmazsa nezdinde arama yapılan kimse muhbirin adının bildirilmesini isteyebilir, bu takdirde, vergi dairesi muhbirin ismini bildirmeye mecburdur.”
Aynı Kanunun 147. maddesinde ise “Bu bölümde açıkça yazılı olmayan hallerde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun arama ile ilgili bulunan hükümlerinin uygulanacağı” hükümleri yer almakta olup, bu hükümlerden vergi suçlarının soruşturulması sırasında yapılacak aramada öncelikle özel kanun niteliğinde olan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun aramaya ilişkin 142-147. maddelerindeki düzenlemelerin uygulanacağı, arama konusunda açıkça düzenleme bulunmayan hallerde ise Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerinin uygulanacağı açıkça anlaşılmaktadır.
Yine Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Gece yapılacak arama” başlıklı 118. maddesindeki “[1] Konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vaktinde arama yapılamaz.
[2] Suçüstü veya gecikmesinde sakınca bulunan hâller ile yakalanmış veya gözaltına alınmış olup da firar eden kişi veya tutuklu veya hükümlünün tekrar yakalanması amacıyla yapılan aramalarda, birinci fıkra hükmü uygulanmaz.”
Şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak konutta, işyerinde veya diğer kapalı yerlerde gece vakti arama yapılamayacağı, ancak istisnai olarak gece araması yapılabilecek hallerin ve yerlerin aynı maddenin ikinci fıkrasında sayıldığı, mahkemenin kararında istisnai düzenleme olan gece vakti arama yapılmasına ilişkin bir değerlendirme bulunmaması nedeniyle anılan maddenin 1. fırkasındaki genel kural uyarınca gündüz vakti arama yapılması gerekeceğinden, mahkemenin kararında aramanın gündüz veya gece vakti yapılması hususunu ayrıca belirtmemesi bir eksiklik olarak kabul edilmemiştir.
Bu düzenlemeler karşısında;… Asliye Ceza Mahkemesinin 27/03/2014 tarihli ve 2014/113 değişik iş sayılı kararında vergi suçu nedeniyle verilen arama kararına yönelik itiraz incelemesi yapılırken, vergi suçları yönünden özel kanun ile düzenlenmiş bulunan 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 142-147. maddelerinin değerlendirilmesi yerine yazılı şekilde genel hüküm niteliğindeki 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 116 ve devamı maddeleri uyarınca değerlendirme yapılması
nedeniyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, … Asliye Ceza Mahkemesinin 27/03/2014 tarihli ve 2014/113 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına, 07/05/2015 tarihinde Üye …’ın karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
VUK’na muhalefet suçundan… Holding ve diğer şirketlerle ilgili arama yapılmasına dair … Sulh Ceza Mahkemesinin 26.03.2014 tarih ve 2014/159 D. İş sayılı kararına yapılan itiraz üzerine, itiraz mercii olan … Asliye Ceza Mahkemesinin 27.03.2014 tarih ve 2014/113. D. İş sayılı Kararı ile … Sulh Ceza mahkemesinin arama kararının hukuka aykırı olduğuna dair kararı aleyhinde Kanun Yararına Bozma yasa yoluna gidilmiştir.
Daire çoğunluğu “vergi suçu nedeniyle verilen arama kararına yönelik itiraz incelenirken özel yasa olan VUK’nun 142-147. maddelerine göre değerlendirme yapılması yerine genel hüküm içeren CMK’nun 116 ve devamı maddeleri uyarınca değerlendirme yapılması nedeniyle ” Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Kanun Yararına Bozma istemi yerinde görülerek Asliye Ceza Mahkemesinin arama kararının hukuka aykırı olduğuna dair kararının bozulmasına karar vermiştir.
Sayın Daire çoğunluğunun usul ve yasaya uygun bulmadığım kararına aşağıdaki gerekçelerle katılmıyorum:
1- Usule ilişkin gerekçe:
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak da adlandırılan, olağanüstü bir kanun yolu olan Kanun yararına bozmanın amacı, yasaların ülke sathında uygulanabilirliğinin sağlanması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini sağlamaktır. 26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere kanun yararına bozmaya konu olabilecek yasaya aykırılık halleri uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hatalarıdır. Maddi ceza yasaları ile yargılama yasası kurallarına aykırılık hallerinde bu yola başvurulması mümkün olmakla birlikte; hakimin takdir, tercih ve değerlendirmesine ilişkin konular ile ciddi boyutta olmayan veya sonuca etkili bulunmayan hukuka aykırılıklarda kanun yararına bozma yoluna gidilmeyeceği, geçmişten bu güne hem doktrinde hem de Yargıtay uygulamasında kabul edilmiştir.
Örneğin, Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 08.04.2014 tarih ve 2012/1329, 2014/178 sayılı Kararında, 26.10.1932 gün ve 29-32 sayılı İBK Kararını da hatırlatarak, “kanun yararına bozma yoluna temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle, bu kanunyolu dar kapsamlı olup, her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu olmadığı belirtilmiş, 12.6.1989 tarih ve
169/231 sayılı CGK Kararında da öğretiden çok sayıda (B. KANTAR, N. KUNTER, Ö.TOSUN) görüşe yer verilip, Yargıtayın yerleşmiş uygulamasının da bu yönde olduğu, takdir ve tercihe bağlı olarak verilen kararlarda hataya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna başvurma imkanı olmadığı vurgulanmıştır.
Aksi halde “kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedeleneceği” belirtilen bir başka kararda (CGK., 11.12.2007, 2007/2-267 E., 2007/271 K.), “bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerektiği, delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulmasının, bu olağanüstü yasa yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmadığı, mahkemenin takdirine bağlı istekler ile uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvuruların, yasa yararına bozma konusu yapılamayacağı” açıklanmıştır. Yargıtay 8. Ceza Dairesi de çok açık bir şekilde “kanunun teminat olarak hakimin takdirine bıraktığı, tevkif (tutuklama), tahliye, arama, toplama, zapt ve benzeri kararların diğerlerinden farklı olup, yazılı emir yoluyla bozulamayacağı ve yazılı emir konusu yapılamayacağı” vurgulanmıştır (8. CD., 29.9.1975, 6350/5965, A. Aydın KUYUCU, Kanun Yararına Bozma, Ankara, 2009, s. 598).
Öğretide de kapsamı sınırlı, olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, yalnızca o davayı ilgilendiren karardaki hataların, hakimin takdir yetkisi kapsamında kalan hususlarda, gerekçe gösterilmemesi veya delil değerlendirmesindeki hatanın kanun yararına bozmaya konu olamayacağı, bu nedenle temyiz yasa yolunda bozma nedeni oluşturan her hukuka aykırılık için bu yola başvurulamayacağı (KUYUCU, s. 45, 46, 47, 51), gerekçenin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek yazılı emir yoluna gidilemeyeceği (Kubilay TAŞDEMİR, Ramazan ÖZKEPİR, Açıklamalı-İçtihatlı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, Ankara, 2000, s. 915, aktaran, KUYUCU, s. 43) belirtilmiştir. Yargıtay uygulaması da bu yöndedir (4. CD., 13.9.1991, 5228 E., 4886 K., 4. CD., 27.5.2008, 2008/1341 E., 11361 K.).
Sulh Ceza Mahkemesinin arama kararı üzerine yapılan itiraz sonucunda itiraz mercii olan Asliye Ceza Mahkemesi, “ Arama kararına konu olan suçun 213 sayılı VUK’na aykırılık olarak nitelendirildiği, bu suçlara ilişkin olarak yapılacak soruşturmanın vergi denetmenlerince yapıldıktan sonra defterdarlık mütalaasıyla birlikte C. Başsavcılığına gönderilmesinin yerleşik usul olduğu, vergi denetlemelerinin her zaman ilgili şirketlere giderek defter ve belgeler üzerinden inceleme yapabilecekleri, incelemenin muhasebe kayıtlarıyla sınırlı olarak yapılması gerektiği, CMK’nun 116. maddesi ve devamı maddelerinde arama kararının makul şüphe bulunduğunda verilebileceğinin suçla ilgili yerlerde ve zamanın belirtilmesi gerektiği buna göre; dosyada makul şüpheyi oluşturacak kim tarafından yapıldığı belli olmayan bir ihbar mektubu dışında makul şüpheyi oluşturacak somut olguların bulunmadığı, arama kararının kapsamının isnat olunan suçla ilgili olarak sınırlandırılmadığı, arama kararının gündüz veya gece sayılan zaman dilimindemi yapılacağının belirtilmediği, bunun CMK’nun 118. maddesine aykırılık oluşturabileceği, bu nedenlerle usule aykırı verilen kararın CMK 268 ve devamı maddeleri gereği … kaldırılması gerekmiştir.” şeklindeki gerekçeyle itirazın kabulüne karar vermiştir.
Gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, itiraz mercii olan Asliye Ceza Mahkemesince, aramaya dayanak yapılan belgelerin niteliği, arama usulu, aramanın mücerret suç istinadından ileri gitmeyen içeriksiz ihbar mektuplarına dayandırıldığı hususları hem VUK hem de CMK yönünden ayrı ayrı irdelenmiş ve yargısal takdir yetkisi kullanılmak suretiyle itirazın kabulüne karar verilmiştir.
Yukarıda yer verilen 26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı İBK Kararına, evvelden bugüne istikrarlı olarak yerleşmiş Yargıtay uygulamasına, öğretiye göre hakimin takdir ve kanaatine, yargısal takdir hakkına, gerekçenin hukuka aykırı veya çelişkili olmasına, tutuklama, tahliye ve aramaya ilişkin hususların olağanüstü ve istisnai mahiyette bir yasa yolu olan Kanun yararına bozmaya konu edilemeyeceğinden, bu yöndeki talebin öncelikle bu gerekçeyle reddine karar verilmesi gerekmekteydi.
2- Esasa ilişkin gerekçe:
Daire çoğunluğunca her ne kadar itiraz merciinin kararı “itiraz merciince değerlendirilme yapılırken özel yasa niteliğindeki VUK’nun 142 – 147. maddesindeki hükümlerin değerlendirilmesi yerine genel hüküm niteliğindeki Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 116. ve devamı maddeleri uyarınca değerlendirme yapılması” gerekçesiyle bozulmuş ise de; Asliye Ceza Mahkemesinin 27.03.2014 tarih ve 2014/113 D. İş sayılı Kararının en başından itibaren “ Arama kararına konu suçun 213 sayılı VUK’na aykırılık olarak nitelendirildiği, bu suçlara ilişkin olarak soruşturmanın vergi denetmenlerince yapıldıktan sonra, defterdarlık mütalasıyla birlikte Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesinin yerleşik usul olduğu, vergi denetmenlerinin her zaman ilgili şirketlere giderek defter ve belgeler üzerinde inceleme yapabilecekleri, incelemenin muhasebe kayıtları ile sınırlı olarak yapılması gerektiği…” şeklinde gerekçe gösterilmiş olup, burada açıkça özel yasa niteliğindeki 213 sayılı Vergi Usul Kanunundaki arama kriterleri ve şartlarına dikkat çekildiği gibi, devamında “CMK 116 ve devamı maddelerinde arama kararının makul şüphe bulunduğunda verilebileceği, dosyada makul şüpheyi oluşturacak kim tarafından yapıldığı belli olmayan ihbar maktubu dışında somut olguların bulunmadığı” da vurgulanarak hem VUK, hem de CMK’na göre arama kararı verilmesi için gerekli unsurların bulunmadığı, gerekçeleri ile birlikte gösterilmiştir.
İtiraz mercii olarak Asliye Ceza Mahkemesinin kesin nitelikte verdiği kararın doğruluğunun anlaşılması açısından, vergi suçları yönünden 213 sayılı Kanun’un 142 ve devamı maddelerinde düzenlenen “vergisel arama”nın şartları, usulü ve niteliği üzerinde durulması gerekir.
Vergi Usul Kanunu’nun “Arama Yapılabilecek Haller” başlıklı 142. maddesine göre “İhbar veya yapılan incelemeler dolayısiyle, bir mükellefin vergi kaçırdığına delalet eden emareler bulunursa, bu mükellef veya kaçakçılıkla ilgisi görülen diğer şahıslar nezdinde ve bunların üzerinde arama yapılabilir. Aramanın yapılabilmesi için:
1. Vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların buna lüzum göstermesi ve gerekçeli bir yazı ile arama kararı vermeye yetkili sulh yargıcından bunu istemesi, 2. Sulh yargıcının istenilen yerlerde arama yapılmasına karar vermesi; şarttır.”
Buna göre vergisel arama için öncelikle vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların, arama yapılmasını gerekli kılan bir yazıyla sulh ceza hâkiminden talepte bulunması gerekir. Arama kararı verildiğinde ise arama işlemini gerçekleştirecek olanlar, Adlî Ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nde gösterilen (m. 4) genel kolluk görevlileri değil, vergi incelemesi yapmaya yetkili kılınan (VUK m. 135) elemanlardır. VUK’nun 7. maddesine göre genel kolluk, talep üzerine gerekli güvenlik önlemlerinin alınmasını sağlamakla yükümlüdür (Hüsamettin UĞUR, Vergi Usul Kanununa Göre Adlî Arama, Terazi Dergisi, Sayı: 92, Nisan 2014).
“Mükellefin vergi kaçırdığına delalet eden emareler” ifadesi, anayasada yer alan “suç işlemesinin önlenmesi” kavramı içinde yer alır. Anayasal düzeyde meşru neden, VUK’nda ayrıntılı biçimde sayılmıştır. Vergi incelemesi yapmaya yetkili olanların “buna lüzum göstermesi” kavramının içeriğini; “vergi mükellefinin vergi kaçırdığına dair emareler bulunması” oluşturur ki bu da makul şüphe kavramıdır. Makul şüphenin; bir ihbar ya da yapılmakta olan bir vergi incelemesi ile ortaya çıkmış olması gerekir (Nihal SABAN, Anayasa Ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi İle Bir Vergi Hukuku Kavramını Okumak: Arama, Polis Dergisi, Sayı: 36, Temmuz-Ağustos-Eylül 2003, s. 93-96). VUK’nun 147. maddesine göre de “bu bölümde açıkça yazılı olmayan hallerde CMUK’nun arama ile ilgili bulunan hükümleri uygulanır.” Bundan maksat, VUK’nun aramaya ilişkin 142-146. maddelerinde açıkça düzenlenmeyen konularda CMK hükümlerinin uygulanmasının sağlanmasıdır. CMK’nun 116. maddesindeki “makul şüphe” ibaresi, 21.2.2014 tarih ve 6526 sayılı Kanun ile (6.3.2014 tarih ve 28933 sayılı Mük. R.Gz.) “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe” şeklinde değiştirildiğinden, arama kararının verildiği 26.3.2014 tarihi itibariyle arama kararı verilmesi için makul şüphe yetmemekte, somut delillere dayalı kuvvetli şüphe gerekmektedir. Ayrıca Vergisel arama için 142. maddedeki unsurların varlığı zorunlu olsa da sulh ceza hâkimi, bir koruma tedbiri olan arama kararını verirken, ön şartlar olan suç şüphesinin -ki burada söz konusu olan, vergi kaçırıldığına ilişkin suç şüphesidir- varlığı, gecikmesinde sakınca bulunması, arama tedbirine başvurulmasında haklılık bulunması ve orantılılık ilkelerini gözetmelidir (UĞUR, a.g.m). CMK’nda düzenlenen aramaya göre farklı şartlara bağlanan ve mükellefin lehine bulunan özellik ve niteliklerinden dolayı öğretide, VUK’nun 142 ve devamı maddelerinde düzenlenen vergisel aramanın, olağanüstü bir inceleme yöntemi olduğu belirtilmiştir (KIZILOT, Vergi Usul Kanunu, C.7, s. 1335; aktaran, TAŞDELEN, Aziz, “Vergisel Arama”, DEÜHFD, C. 5, S. 2, 2003, s. 160).
Dairemizden önce vergi suçları davalarının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesi de “Ceza muhakemesinde, arama olağan bir koruma tedbiri iken, Vergi Hukuku’nda istisnai, olağandışı bir denetim yoludur. Niteliği itibariyle adli arama olmasına rağmen, bu aramanın genel suç kolluğu tarafından değil, vergi inceleme elemanlarınca yapılabilmesi, vergi suçlarına ilişkin olarak yapılacak aramanın özelliğidir. Amaç, vergi kaçırıldığını ortaya çıkaracak ve destekleyecek belge ve kayıtların bulunmasıdır” ifadeleriyle vergisel aramanın farklılığına dikkat çektikten sonra “genellikle vergi mükellefleri olan failler için kanun koyucunun öngördüğü ve daha güvenceli olan 213 sayılı Kanun’un 142 ve devamı maddelerindeki özel usule uygun olarak arama ve el koyma işleminin gerçekleştirilmesi gerektiği, … sahte fatura ticareti yaptığı en başından tespit edilerek, bu suçun delillerinin elde edilmesi amacıyla arama kararı talep edildiğine göre, aramanın VUK’nun 142. maddesindeki özel hükümlere uygun gerçekleştirilmesi yerine CMK hükümlerine göre yapılmasının hukuka aykırı olduğuna” karar vermiştir (11. CD., 22.01.2015, 2013/3618 E., 2015/1001 K.) Bu açıklamalar karşısında, duraksamasız biçimde yerleşmiş Yargıtay uygulamasına aykırı olarak, verilen arama kararının kaldırılmasına ilişkin Asliye Ceza Mahkemesi kararının kanun yararına bozma talebine konu olacağı kabul edilse bile, aramaya ilişkin CMK ve VUK hükümeri gözetilip, dosyadaki bilgi ve belgeler değerlendirilerek, Kanunun verdiği takdir yetkisi ile verilen kararın isabetli olduğu düşüncesinde olduğumdan, kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum.