YARGITAY KARARI
DAİRE : 18. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/6821
KARAR NO : 2014/15247
KARAR TARİHİ : 30.10.2014
MAHKEMESİ : Kayseri 2. Aile Mahkemesi
TARİHİ : 12/12/2013
NUMARASI : 2013/537-2013/1027
Dava dilekçesinde, soybağının tespiti ile nüfus kayıtlarının düzeltilmesi istenilmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı vekili dava dilekçesinde, müvekkili ile davalı M.. T..’ın evlilik dışı ilişkilerinden 08.06.1999 doğumlu H..T.. adlı çocuklarının olduğu, H.. T.. kaynanası ve kayın babasının üzerine kaydedildiği, bu sebeplerle 08/06/1999 doğumlu H.. T.. müvekkili ile soy bağının tespitiyle boşandığı eşi M.. T.. üzerine nüfustaki kaydın düzeltilmesini istemiştir. Mahkemece davanın soybağının reddine ilişkin olduğu ve Türk Medeni Kanunu’nun 289/2. maddesinde belirlenen süre geçtiğinden davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmiştir.
Öncelikle çözümlenmesi gereken husus; davanın soybağının reddi- babalık ya da nüfus kayıtlarının düzeltilmesi davası olup olmadığıdır. Bilindiği üzere soybağı, birbirinin soyundan gelen kişiler arasındaki ilişkiyi ifade eder. Bu kavram içerisinde kan bağının yanında hukuki münasebetin de bulunması, diğer bir ifadeyle kan bağının hukuk düzeninin aradığı koşullar içerisinde oluşması zorunludur. Türk Medeni Kanunu’nun 282. maddesi uyarınca ”Çocuk ile ana arasında soybağı doğumla kurulur. Çocuk ile baba arasında soybağı, ana ile evlilik, tanıma veya hakim hükmüyle kurulur. Soybağı ayrıca evlat edinme yoluyla da kurulur.” Ayrıca, kısaca af kanunları olarak nitelendirilen “bir evlenme aktine dayanmayan birleşmelerden doğan çocukların neseplerinin düzeltilmesine” ilişkin kanunlara göre de soybağı düzeltilebilir. (HGK 30.01.2008 gün 2008/2-36-47 sayılı kararından)
Çocuk ile ana arasında soybağı, doğumla kendiliğinden kurulur. Çocuk ile annesi arasındaki soybağının tesisi için, hükme gerek bulunmadığından, çocuğun annesi ile soybağı ilişkisinin kurulması değil, çocuğu doğuran kadının kim olduğunun tespiti dava konusu edilebilir.
Öte yandan Türk Medeni Kanunu’nun 36/1. maddesine göre kişisel durum, bu amaçla tutulan resmi sicille belirlenir. Aynı Kanunun 39. ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35/1. maddesi uyarınca ”Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.”
“Kayıt düzeltilmesi”, aile kütüğüne düşürülmüş nüfus kaydının bir kısmının “düzeltilmesi” veya “değiştirilmesi”dir. Nüfus kütüklerindeki “doğru olmayan kayıtların” düzeltilmesi için mahkemeden karar alınması zorunludur. İşte bu noktada, nüfus kütüğünde yer alan “doğru olmayan kayıtlar”, ilgilileri veya Cumhuriyet Savcısı tarafından açılacak olan “kayıt düzeltme davası” ile gerçek durumuna uygun hale getirilebilir ki, bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır. Önemle vurgulanmalıdır ki; zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmayan nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalarda, her türlü kanıta başvurulabilir (YHGK, 11.02.1998, 2-87/77). Soybağının reddi davası ile kayıt düzeltme davası, sonuçları (hane dışına çıkarmak) bakımından benzerlik göstermekte ise de, içerik ve yargılama kuralları açısından kendi özel hükümlerine bağlıdır. Soybağının reddinde, kişisel duruma ilişkin nüfus kaydında yer alan bilgi “doğru” olarak doğmuş ve kütüğe tescil edilmiştir. Ancak bu doğru daha sonra “soybağının reddi davası” ile teknik anlamda bir yanlışlığa dönüştürülmüştür. Nüfus kadının düzeltilmesi davasında ise, nüfus kaydının “gerçek durumu” yansıtmadığı, baştan yanlış olarak kütüğe geçirildiğinden söz edilmesi gereklidir. (HGK 30.01.2008 gün 2008/2-36-47 sayılı kararından)
Somut olayda; H..T… 08.06.1999 doğumlu olarak Sıtkı ve Hatice çocuğu olarak 28.01.2002 tarihinde nüfusa tescil edilmiştir. Davacı ise çocuğun babası olduğunu iddia ettiği M.. T.. ile 13.12.2004 tarihinde evlenmiş, 01.06.2006 tarihinde ise boşanmışlardır. Davacının iddialarının doğruluğu kabul edildiğinde çocuk Haticenur evlilik dışı ilişkiden doğmuş, daha sonra anne babanın evlenmesi ile çocuk ile baba arasındaki soybağı da iş bu evlenme ile Türk Medeni Kanunu 282. madde gereği kurulmuş olmaktadır.
Davacı, kızı olduğunu beyan ettiği Haticenur’un ana ve baba yönünden kaydın düzeltilmesini istemiştir. Davacının iddialarının kabulü halinde, yukarıda da açıklandığı gibi; Haticenur’un kayden baba ve annesi görünen Sıtkı ve Hatice yönünden nüfus kaydının “gerçek durumu” yansıtmadığı, baştan yanlış olarak kütüğe geçirildiğinden ve tarafların bundan haberdar olduklarından söz edilmesi gereklidir. Bu yönden davanın soybağı ile ilgisi bulunmamaktadır. Anne olduğu iddia eden davacı Hamidiye yönünden ise soybağının olamayacağı tartışmasızdır. Baba olduğu iddia edilen Mustafa yönünden ise; Hamidiye’nin Haticenur’un annesi olduğunun tespiti halinde adı geçenler yönünden soybağı hakim hükmüyle değil Türk Medeni Kanunu’nun 282. maddesi uyarınca evlilik ile kurulmuş olacaktır. Dava dilekçesindeki iddialarının kabulü halinde baba olduğu iddia edilen Mustafa yönünden soybağı ilişkisi Hamidiye’nin anne olduğunun tespiti halinde yasa gereği kendiliğinden gerçekleştiğinden bu halde de soybağı davasından sözedilemez.
Yukarıda açıklanan hususlar dikkate alındığında soybağı davaları ile nüfus düzeltim davaları arasında davanın tarafları dava açması süresi ve ispat kuralları bakımından ciddi ayrımlar bulunduğu açıktır.Bir davada olayları açıklamak taraflara, hukuki niteleme hakime aittir. Dava, gerçeğe aykırı olarak nüfus kütüğünde gerçek annesi ve babası yerine, dedesi ve babaannesinin nüfusuna onların çocuğu olarak hatalı şekilde yazılan Haticenur’un anne ve baba kayıtlarının düzeltilmesi istemine ilişkin olup; 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36/1-a maddesinde nüfus kayıtlarına ilişkin düzeltme davalarının düzeltmeyi isteyen şahıslar ile ilgili resmi dairenin göstereceği lüzum üzerine Cumhuriyet Savcıları tarafından yerleşim yeri adresinin bulunduğu yerdeki görevli asliye hukuk mahkemesinde açılacağı hükme bağlandığından; mahkemece, davaya yetkili ve görevli asliye hukuk mahkemesinde bakılmak üzere görevsizlik kararı verilmesi gerekirken işin esasına girilerek yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 30.10.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi