Yargıtay Kararı 18. Hukuk Dairesi 2014/68 E. 2014/3484 K. 27.02.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 18. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/68
KARAR NO : 2014/3484
KARAR TARİHİ : 27.02.2014

MAHKEMESİ : Erbaa Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 19/09/2013
NUMARASI : 2013/18-2013/263

Dava dilekçesinde, R. Ö..’a ait mükerrer kaydın iptali istenilmiştir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

Y A R G I T A Y K A R A R I

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacılar dava dilekçesinde mükerrer kaydın iptalini istemişler, mahkemece kesin süreye riayet edilmediği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Türk Medeni Kanunu’nun 36/1. maddesine göre kişisel durum, bu amaçla tutulan resmi sicille belirlenir. Aynı Kanunun 39. ve Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35/1. maddesi uyarınca ”Kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.”
Kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi ile “nüfus kayıtlarının düzeltilmesi” anlaşılır (E. Ö.., Gerçek Kişilerin Hukuki Durumu, İstanbul 1982, s:243). “Kayıt düzeltilmesi”, aile kütüğüne düşürülmüş nüfus kaydının bir kısmının “düzeltilmesi” veya “değiştirilmesi”dir. Nüfus kütüklerindeki “doğru olmayan kayıtların” düzeltilmesi için mahkemeden karar alınması zorunludur. İşte bu noktada, nüfus kütüğünde yer alan “doğru olmayan kayıtlar”, ilgilileri veya Cumhuriyet Savcısı tarafından açılacak olan “kayıt düzeltme davası” ile gerçek durumuna uygun hale getirilebilir ki, bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır.
Nüfus Hizmetleri Yasasına göre açılan kayıt düzeltme davalarında, diğer kamu düzenine ilişkin olarak açılan davalarda olduğu gibi hakim taleple bağlı kalmayarak doğrudan doğruya yapacağı araştırma sonucu elde edeceği bulgulara göre karar vermek zorundadır.
Re’sen araştırma ilkesinin yürüdüğü davalarda verilen kesin süre hüküm doğurmaz. Bilindiği üzere; re’sen araştırma ilkesinin yürüdüğü davalarda hakim, her türlü delili kendiliğinden toplamak ve davanın aydınlanmasını sağlamakla yükümlüdür. İşte böyle bir görevle yükümlü hakimin, örneğin delil ibraz ve ikamesi için kesin süre kurumuna başvurması çelişkili bir davranış olur. Bu nedenle re’sen araştırma ilkesinin geçerli olduğu davalarda kesin süre hükümlerinin uygulanma olanağı yoktur. Yargıtayın istikrar kazanmış kararları da bu doğrultudadır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 15.05.1974 tarih, 1974/2-605 E, 1974/528 K sayılı kararı)
Mahkemece; işin esasının incelenmesi, delillerin toplanması, iptali istenilen nüfus kaydındaki 01.03.1999 doğumlu R. Ö.. anne-babası Cevriye ve A. Ö..’un davaya dahil edilerek davaya katılımlarının sağlanması, DNA incelemesi de yapıldıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın ve özellikle, re’sen araştırmakla yükümlü olduğu konuda kesin mehile riayet edilmediğinden bahisle ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harçlarının istek halinde temyiz edene iadesine, 27.02.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.