Yargıtay Kararı 18. Hukuk Dairesi 2014/20057 E. 2015/9338 K. 03.06.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 18. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/20057
KARAR NO : 2015/9338
KARAR TARİHİ : 03.06.2015

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Dava dilekçesinde, Kamulaştırma Yasasının 4650 Sayılı Yasayla değişik hükümleri uyarınca, … İli … İlçesi … Köyü … parsel sayılı taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ve idare adına tescili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Y A R G I T A Y K A R A R I

Temyiz istemlerinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
1-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-d maddesi uyarınca (1086 sayılı Hukuk Usulu Muhakemeleri Kanunu 213. Madde) tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları dava şartlarından olduğundan, bu husus kamu düzeniyle ilgili bulunduğundan; mahkemece, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılarak usulünce taraf teşkili sağlanmadan davanın esası hakkında karar verilemez. Taraf teşkili sağlanmadan yargılama konusu uyuşmazlık hakkında karar verilmesi halinde, usul hükümlerinin açıkça ihlali söz konusu olduğundan, HUMK.nun 439/2. maddesine göre temyiz incelemesinde re’sen nazara alınarak kararın bozulmasına karar verilebilir.
1062 sayılı Kanun ve bu Kanuna dayanılarak çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararları ve Yönetmelik hükümlerine göre, Suriye uyruklu olup Türkiye’de taşınmazı bulunan kişiler yönünden özel bir düzenleme getirilmiş; anılan düzenlemeler sonucu Türkiye’de taşınmazı bulunan şahısların mülkiyet hakları sınırlandırılmış ise de ortadan kaldırılmamıştır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.12.2009 tarih ve 2009/5-422-579 sayılı kararı). Bu halde taşınmazla ilgili her türlü dava hakkı bulunan tapu kayıt maliklerine tebligat yapılarak taraf teşkilinin sağlanması gerekmektedir.
3561 Sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanunun 2/1. maddesinde “4721 Sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 427 nci maddesine göre, bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi veya ortada bulunmayan ve miras açıldığında sağ olup olmadığı ispatlanamayan mirasçının payının resmen yönetilmesi amacıyla kayyım atanmasının gerektiği hallerde vesayet makamı; bu kimselerin malları üzerinde Hazinenin hak ve menfaati bulunup bulunmadığını, mahallin en büyük mal memurluğundan araştırır. Hazinenin hak ve menfaatinin söz konusu olduğunun anlaşılması hâlinde, mahallin en büyük mal memurunu yönetim kayyımı tayin eder.” hükmü mevcuttur.
Bu durumda mahkemece, konuya ilişkin kanun hükümleri ve kanunun amacı da gözetilerek dava konusu taşınmaza ait tapu kaydında malik gözüken kişiye kayyım atanması için davacı tarafa süre verilerek, atanan kayyım huzuru ile davanın görülmesi, gösterdiği takdirde delilleri de toplanarak işin esasının incelenmesi gerekirken, eksik hasımla yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması,
2-2942 Sayılı Yasanın 4650 Sayılı Yasa ile değişik 11. maddesinin 1. fıkrasının (f) bendi uyarınca bilirkişi kurulu, arazi niteliğindeki taşınmazın kamulaştırma tarihindeki mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini esas tutarak bedelin tespitinde etkili olacak bütün nitelik ve unsurları ve her unsurun ayrı ayrı değerini belirtmek suretiyle ve ilgililerin de beyanını dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak değerini tespit etmelidir. Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarında ise özel ve dikkate alınması gereken haklı bir neden bulunmadıkça tarım arazilerinin olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelir üzerinden bilimsel yöntemle yapılacak değerlendirmede münavebeye alınacak ürünler için aynı Yasanın 4650 Sayılı Yasa ile değişik 15. maddesinin son fıkrası hükmü uyarınca, kamulaştırma belgelerinin mahkemeye verildiği gün itibarıyla dekar başına elde edilecek ortalama verim, üretim gideri ve toptan satış fiyatına ilişkin olarak ciddi istatistiki bilgilere dayalı olduğu bilinen o yerdeki gıda, tarım ve hayvancılık ilçe müdürlüğü verilerinin esas alınması aranmaktadır.
Dava konusu taşınmazında içinde bulunduğu … ili … ilçesi ile Kumlu ilçesinin bir kısım köylerinin …-… (… Barajı ve Sulaması) projesi kapsamında kalması nedeniyle kamulaştırıldığı, Daireye intikal eden aynı kamulaştırma kapsamındaki birbirine yakın ancak farklı ilçe sınırları içinde bulunan taşınmazların niteliklerinin benzer bulunduğu, bilirkişi raporlarında aynı münavebe planı uygulandığı halde … ve … Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüklerinin farklı verim, fiyat ve üretim gideri bildirmeleri nedeniyle farklı bedeller belirlendiği anlaşılmaktadır. Aynı kamulaştırma kapsamında kalan ve benzer nitelikteki tarım alanlarının kamulaştırma bedellerinin tespitinde fahiş oranlarda farklılık bulunması, bilimsel yöntemler ve hakkaniyet ile bağdaşmaz. Bu nedenle mahkemece … ve … ilçe veri cetvelleri getirtilerek münavebeye alınan ürünlerin değerlendirilmesinde farklılıklar da gözetilerek her iki ilçenin veri cetvellerinin ortalaması alınarak değer biçilmesi gerekirken, taşınmazın sadece bulunduğu ilçe verileri esas alınarak farklı değerlere hükmedilmesi suretiyle eksik araştırma ve incelemeye göre karar verilmiş olması,
3-Kabule göre de;
2942 sayılı Yasanın 4650 sayılı Yasa ile değişik 11.maddesinin 1.fıkrasının (f) bendi uyarınca bilirkişi kurulu, arazi niteliğindeki taşınmaz malın kamulaştırma tarihindeki mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini esas tutarak düzenleyeceği raporda, bedelin tespitinde etkili olacak bütün nitelik ve unsurları ve her unsurun ayrı ayrı değerini belirtmek suretiyle ve
ilgililerin de beyanını dikkate alarak gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit etmelidir. Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarında ise özel ve dikkate alınması gereken haklı bir neden bulunmadıkça tarım arazilerinin olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelir üzerinden bilimsel yöntemle yapılacak değerlendirmede münavebeye alınacak ürünler için dekar başına elde edilecek ortalama verim, üretim gideri ve toptan satış fiyatına ilişkin olarak ciddi istatistiki bilgilere dayalı olduğu bilinen o yerdeki gıda, tarım ve hayvancılık müdürlüğü verilerinin esas alınması aranmaktadır.
Bu itibarla; dosyaya getirtilen gıda, tarım ve hayvancılık ilçe müdürlüğünün ayrıntılı veri cetvelinde; 2012 yılı itibari ile buğdayın dekar başına ortalama verimi 550 kg, pamuğun 570 kg, II.ürün mısırın 1000 kg iken raporda sırasıyla 680 kg, 710 kg, ve 1180 kg, buğdayın satış fiyatı 0,64 TL, pamuğun 1,21 TL ve II.ürün mısırın ise 0,56 TL iken raporda sırasıyla 0,67 TL, 1,40 TL ve 0,58 TL, buğday samanın geliri 40 TL olmasına rağmen 60 TL alınmak suretiyle kamulaştırma bedelinin tespit edilmesi,
4-Yargıtay’ın yerleşmiş uygulamalarında, iklim koşulları, arazinin topoğrafik yapısı ve bölgesindeki konumu (büyük yerleşim yerlerine uzaklığı vb) gözönünde tutulduğunda, dava konusu taşınmazın bulunduğu yerle benzer nitelikte olan, ülkemizin değişik yörelerindeki (değeri önemli şekilde etkileyen kanıtlanmış, farklı ve özel bir faktör bulunması hali hariç) sulu tarım arazilerinin değerlendirilmesinde kapitalizasyon faiz oranı %5 olarak uygulandığı halde, bilirkişi kurulunca sulu kabul edilen dava konusu taşınmazın değerinin belirlenmesinde kapitalizasyon faiz oranının %6 alınması suretiyle düşük m² değeri belirlenmesi,
5-Dairemize intikal eden ve aynı kamulaştırma kapsamında kalan taşınmazların genel itibariyle 1/25000 ölçekli … İli Çevre Düzeni Planı Alanı içinde olması, ilçe yerleşim alanına mesafesi dikkate alındığında, bu hususların tarım arazisi niteliğindeki taşınmazın değerinde %20 oranında objektif değer artışına neden olabileceği dikkate alınmadan hüküm kurulması,
6- Dava konusu taşınmazın tapu kaydındaki şerhlerle birlikte tesciline karar verilmesi ile yetinilmesi gerekirken infazda tereddüt oluşturacak şekilde “dava konusu taşınmazın tapu kaydında vakıf şerhi bulunduğu anlaşılmakla şerhin taviz bedelinin kamulaştırma bedeline yansıtılmasına, depo edilen bedelin şerhin kaldırılmasından yahut lehine şerh konulan vakıf temsilcilerinin muvafakatinden sonra hak sahibine ödenmesine” karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir.
Ayrıca;
7-Anayasa Mahkemesi 1. Bölümünün 19.12.2013 tarih ve 2013/817 sayılı kararında, kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davada uzun süren bir yargılama sonunda, dava tarihi itibarıyla belirlenen bedele hükmedilmesinin Anayasanın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği kabul edilerek mal sahibine tazminat ödenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Yasa koyucu da, bu hak ihlalini dikkate alarak, 6459 sayılı Kanunun 6. maddesiyle 2942 sayılı Kanunun 10. maddesine eklenen fıkrada (yürürlük tarihi 30.04.2013) kamulaştırma bedelinin tesbiti için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılmaması halinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren faiz uygulanmasına ilişkin düzenleme getirmiştir.
Her ne kadar, getirilen bu faiz hükmü maddi hukuka ilişkin olup, aynı yasanın 29. maddesi gereğince yayımı tarihinden sonra açılacak davalara uygulanması gerekir ise de; 30.04.2013 tarihinden sonra açılacak davalar için yapılan bu düzenleme ile Anayasa Mahkemesinin makul süreyi aşan yargılamanın hak ihlali oluşturduğuna ilişkin kararı birlikte değerlendirildiğinde, 30.04.2013 tarihinden önce açılmış ve henüz kesinleşmemiş kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davalarında öngörülen dört aylık yargılama süresinin makul süre kabul edilerek, hakkaniyet gereğince taşınmaz malikinin zararının giderilmesi amacıyla dava tarihinden itibaren dört aylık sürenin bittiği tarihten, karar tarihine kadar tespit edilen kamulaştırma bedeline faiz uygulanması gerektiğinden de hükmün bozulması gerekmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 03.06.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.