Yargıtay Kararı 18. Hukuk Dairesi 2014/1692 E. 2014/3881 K. 04.03.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 18. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2014/1692
KARAR NO : 2014/3881
KARAR TARİHİ : 04.03.2014

MAHKEMESİ : Gemlik 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 20/02/2013
NUMARASI : 2012/157-2013/178

Dava dilekçesinde, Kamulaştırma Yasasının 4650 Sayılı Yasayla değişik hükümleri uyarınca, kamulaştırma bedelinin tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili istenilmiştir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

Y A R G I T A Y K A R A R I

Temyiz istemlerinin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasal gerektirici nedenlere ve özellikle kanıtların takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak;
1-Kamulaştırma Yasasının 4650 Sayılı Yasayla değişik 11. maddesinin birinci fıkrasının arazilere ilişkin (f) bendinde taşınmaz malın kamulaştırma (dava) tarihindeki mevki ve şartlarına göre olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelir üzerinden değerinin belirleneceği öngörülmektedir. Bu yöntemle taşınmazın değerinin saptanmasında münavebeye alınacak ürünler yönünden sulu ya da kuru tarım arazisi niteliğinde olup olmaması önem taşır.
Mahallinde yapılan keşifler sonucu alınan bilirkişi raporlarında; dava konusu taşınmazın fiilen sulanıp sulanmadığı, sulanıyor ise kaynağı, suyun kendi doğal akışı ile mi taşınmaza ulaştığı, dereden sulanıyorsa bu suyun taşınmazın tamamının sulanmasında her mevsim için yeterli olup olmadığı, ayrıca dereden sulanamadığı zamanlarda taşınmazın ne şekilde sulandığı, yapılan sulamanın başkasının taşınmazındaki bir kuyudan yapılıyor olması durumunda bu sulamanın daimi ve geçerli kabul edilebilmesi için kaynak üzerinde dava konusu taşınmaz lehine bir mükellefiyet kurulmuş olması gerektiğinden bu hususun varlığı ve suyun yeterliliği vb. gibi hususlar tam olarak araştırılmadan, hükme esas alınan 20.11.2012 tarihli bilirkişi kurulu raporunda “taşınmaz ve çevresinde sulu ziraata uygun tarım yapılmaktadır” belirtmesi yeterli görülerek, arazinin sulu tarım arazisi sayılması ve kapitalizasyon faizi %5 uygulanmak suretiyle hesaplama yapılması,
2-Dava konusu taşınmazın belediye hizmetlerinden ve diğer alt yapı hizmetlerinden yararlanıyor olması ve Yeni Yalova-Bursa yolu hattı içinde kalmasının taşınmazda %50 oranında objektif değer artışına neden olabileceği düşünülmeden %90 oranında objektif değer artışı uygulayan bilirkişi raporuna göre hüküm kurulmuş olması,
3-Ülkemizde zeytin üretiminin en çok yapıldığı Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde dekar başına zeytin veriminin genelde ortalama 400-500 kg civarında olduğu yıllardır Yargıtay’a gelen kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin dava dosyalarından bilinmektedir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda zeytinde verimin 750 kg üzerinden değerlendirme yapıldığı belirtilmiş ise de ülke genelinde geçerli olan ortalama miktarın dikkate alınması ve böylece en fazla 500 kg verim miktarına göre hesaplama yapılıp bedel tespit edilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
4-Bilirkişi kurulu tarafından münavebeye alınan kapama zeytinin 2012 yılı itibariyle kuru ve sulu şartlarda toptan satış fiyatı ve dekara ayrıntılı üretim giderine ilişkin veri listesinin gıda, tarım ve hayvancılık ilçe müdürlüğünden getirtilip bilirkişi raporunun denetlenmemiş olması,
5-Kıymet takdir raporunda enkazın mal sahibine bırakıldığı belirtilmiş olmasına ve mal sahibinin de bu konuda bir itirazı bulunmadığından enkaz bedelinin tespit edilen kamulaştırma bedelinden indirilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
6-Kamulaştırma Yasası’ndan kaynaklanan davaların niteliği gereği, kendisini vekille temsil ettirmiş olan davalı kayyım yararına karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, bu konuda herhangi bir karar verilmemiş olması,
Doğru görülmemiştir.
Ayrıca;
7-Anayasa Mahkemesi 1. Bölümünün 19.12.2013 tarih ve 2013/817 sayılı kararında, kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davada uzun süren bir yargılama sonunda, dava tarihi itibarıyla belirlenen bedele hükmedilmesinin Anayasanın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği kabul edilerek mal sahibine tazminat ödenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Yasa koyucu da, bu hak ihlalini dikkate alarak, 6459 sayılı Kanunun 6. maddesiyle 2942 sayılı Kanunun 10. maddesine eklenen fıkrada (yürürlük tarihi 30.04.2013) kamulaştırma bedelinin tescili için açılan davanın dört ay içinde sonuçlandırılmaması halinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren faiz uygulanmasına ilişkin düzenleme getirmiştir.
Her ne kadar, getirilen bu faiz hükmü maddi hukuka ilişkin olup, aynı yasanın 29. maddesi gereğince yayımı tarihinden sonra açılacak davalara uygulanması gerekir ise de; 30.04.2013 tarihinden sonra açılacak davalar için yapılan bu düzenleme ile Anayasa Mahkemesinin makul süreyi aşan yargılamanın hak ihlali oluşturduğuna ilişkin kararı birlikte değerlendirildiğinde, 30.04.2013 tarihinden önce açılmış ve henüz kesinleşmemiş kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davalarında öngörülen dört aylık yargılama süresinin makul süre kabul edilerek, hakkaniyet gereğince taşınmaz malikinin zararının giderilmesi amacıyla dava tarihinden itibaren dört aylık sürenin bittiği tarihten, karar tarihine kadar tespit edilen kamulaştırma bedeline faiz uygulanması gerektiğinden hükmün bozulması gerekmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde temyiz edenlerden davalı tarafa iadesine, 04.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.