Yargıtay Kararı 18. Ceza Dairesi 2019/18463 E. 2020/2061 K. 04.02.2020 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 18. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2019/18463
KARAR NO : 2020/2061
KARAR TARİHİ : 04.02.2020

KARAR

Hakaret suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 03/05/2019 tarihli ve 2019/75442 soruşturma, 2019/43186 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik itirazın reddine ilişkin mercii İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliğinin 26/06/2019 tarihli ve 2019/3253 değişik iş sayılı kararını kapsayan dosya incelendi.
İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre, şüpheli …’ın avukat olduğu, başka bir dosyada İstanbul Varlık Yönetim A.Ş. vekili olduğu, müştekinin şikayeti üzerine … tarafından 2017/25142 C.M. sayılı dosyaya sunulan dilekçenin hakaret içerdiği şeklindeki iddialarının görev sırasında işlenmiş bir suç niteliğinde görülerek, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 58/1. maddesi uyarınca soruşturma izni verilip verilmeyeceğinin takdiri için dosyanın Adalet Bakanlığı’na gönderilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
I -Hukuksal Değerlendirme:
1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 58/1. maddesinde; “Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır.” denilmektedir. Anılan hüküm uyarınca avukatlar hakkındaki Avukatlık Kanunu’ndan veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri iddia edilen suçlardan dolayı soruşturma yapılması, Adalet Bakanlığı’nın izin vermesi koşuluna bağlanmış bulunduğundan, bu yönde yapılacak suç duyurusu üzerine Cumhuriyet savcılığınca durumun tespiti ve ilgili dilekçe ile belgeleri Adalet Bakanlığına göndererek soruşturma izni istenmesi zorunludur.
Görüldüğü üzere avukatların işlemiş oldukları suç nedeniyle özel hükümlerin uygulanabilmesi için, suçun görevden doğan veya görev sırasında işlenmesi gerekmektedir.
İncelenen dosyada; müştekinin, şüpheli avukat hakkında görevi kötüye kullanma suçundan şikayetçi olması üzerine şüpheli tarafından Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan dilekçede yer alan ibarelerin kendisine yönelik hakaret içerdiğinden bahisle şüpheli hakkında şikayetçi olduğu ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Somut olayda, olay görev sırasında gerçekleşmediğinden, “görevden doğan” ibaresinin üzerinde durulmalıdır.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun “Yalnız avukatların yapabileceği işler” başlıklı 35. maddesinde: “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baroda yazılı avukatlara aittir.
Baroda yazılı avukatlar birinci fıkradakiler dışında kalan resmi dairelerdeki bütün işleri de takip edebilirler.” hükmüne yer verilmiştir.
Avukatların, Avukatlık Kanunu kapsamındaki tüm görevleri nedeniyle işledikleri suçların soruşturulması ve kovuşturulması özel hükümlere tabidir. Diğer bir deyişle avukatlık sıfatıyla kanunen üstlenilen görevler dolayısıyla işlenen suçlar, görevden doğan suç kapsamına girmektedir, zira Kanun gereği bu görevler yalnızca avukatlar tarafından yerine getirilmektedir.
Görevi sebebiyle işlenen suç kavramının ele alındığı Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/02/2004 gün ve 2004/2-10 esas ve 2004/40 sayılı kararında da; “Yasada geçen “görev sebebiyle işlenen suç” kavramının, memuriyet görevinden doğan, görev ile bağlantılı ve görevden yararlanılarak işlenebilen suçları, başka bir anlatımla sadece memurlar tarafından işlenebilen, failin memur olmasının suç tipinde kurucu unsur olarak öngörüldüğü suçları ifade ettiği sonucuna varılmaktadır.” görüşlerine yer verilmiştir.
İncelenen olayda; müştekinin davacı, İstanbul Barosu’na kayıtlı olarak avukatlık yapan şüphelinin ise davalı vekili olduğu İstanbul 7. Tüketici Mahkemesi’nin, 2015/410 Esas sayılı dava dosyasının duruşmasına, şüphelinin vekaletname ibraz etmeksizin katılması nedeniyle müşteki tarafından şüpheli hakkında görevi kötüye kullanma suçundan şikayetçi olunması üzerine başlatılan soruşturmada şüphelinin Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunduğu 24/01/2018 tarihli dilekçede yer alan ibarelerin hakaret içermesi nedeniyle müştekinin şüpheli hakkında ayrıca şikayette bulunduğu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca, Adalet Bakanlığı’ndan izin alınmaksızın soruşturma yapılarak suçun yasal unsurlarının oluşmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği ve bu karara yapılan itirazın İstanbul 11. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından reddedildiği anlaşılmıştır.
Şüphelinin, hakkında görevi kötüye kullanma suçundan yapılan ön incelemeye esas olmak üzere beyanda bulunan sıfatıyla Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunduğu 24/01/2018 tarihli dilekçede yer alan sözlerin avukatlık görevi ile ilgili olmadığı veya görev sırasında da işlenmediği anlaşıldığından, anılan kararın kanun yararına bozulmasına ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce yerinde görülmediğinden, CMK’nın 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 04/02/2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

KARŞI OY

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nda, hakkında inceleme yapılan avukattan inceleme sırasında beyanda bulunmasını istemenin yer almamasına karşın, uygulama olarak savunma niteliği taşımayan beyanın savunma esnasında söylenmiş gibi kabul edilerek avukatlık görevinden doğmadığı ve görev sırasında işlemediği kabul edilerek şüpheli Avukat hakkında eylemin genel hükümleri tabi olduğu gerekçesiyle hakkında karar vermeye yer olmadığına kararı verilmesi mümkün değildir. Zira inceleme sırasında Avukata bakanlık izni olmadan şüpheli sıfatı verilmesi hukuka aykırıdır. Bu itibarla evrak içi eylemlerin bir bütün halinde Bakanlıkça takdir edilip, mukteza tayin edildikten sonra soruşturmaya geçilmesi gerekirken soruşturmaya devamla karar vermeye yer olmadığına kararı verilmesi hukuka aykırı olduğundan istemin kabulü yerine reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.