Yargıtay Kararı 18. Ceza Dairesi 2017/6108 E. 2018/947 K. 05.02.2018 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 18. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2017/6108
KARAR NO : 2018/947
KARAR TARİHİ : 05.02.2018

MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Çevrenin kasten kirletilmesi
HÜKÜM : Mahkumiyet

KARAR

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
I- Genel İlkeler:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 56/1. maddesine göre herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında getirilen düzenleme ile de çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek gerek Devlete gerekse vatandaşlara ödev olarak yüklenmiştir. Anayasada yer alan bu ilkeler 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 3/a maddesinde de benzer biçimde düzenlenmiştir. Buna göre; gerçek ya da tüzel kişi olarak herkes, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi ile görevli olup, alınacak tedbirlere ve belirlenen esaslara uymakla yükümlüdür. Bu bağlamda, “kamu sağlığını ve çevreyi koruma” prensibi Türk Ceza Kanunu’nun birinci maddesinde Kanun’un amaçlarından birisi olarak öngörülmüş, ayrıca “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” başta bu Kanunun 181 ilâ 184. maddeleri olmak üzere, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda ve diğer bir kısım mevzuatta koruma altına alınmış, çevreyi kirletme eylemi farklı suç ve kabahat türleri ile yaptırıma bağlanmıştır.
Türk Ceza Kanununun 181. maddesinin birinci fıkrasında suç olarak düzenlenen atık veya artıklarla çevrenin kasten kirletilmesi fiili, kanunlarda belirtilen teknik usullere aykırı olarak, çevreye zarar verecek şekilde atık veya artıkların alıcı ortamlar olan toprak, su ve havaya kasten verilmesidir. Buna göre suç, atık veya artıkların teknik usullere aykırı olarak bir defa alıcı ortama verilmesiyle oluşacaktır.
Fıkrada sözü edilen “ilgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırılık” hali; 2872 sayılı Çevre Kanunu, 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu, 5977 sayılı Biyogüvenlik Kanunu, 3213 sayılı Maden Kanunu gibi kanunların, kapsadıkları alanlarla ilgili olarak “çevreyi kirletmeme” ilkesi gereğince çerçeve olarak benimsedikleri düzenlemelere dayanılarak oluşturulan yönetmeliklerde açıklanan ve somut olayın özelliklerine göre değerlendirilecek olan, arıtma, depolama, imha etme, taşıma, koruma, alıcı ortama verme, uzaklaştırma gibi hususlar bakımından öngörülen yükümlülüklere aykırı davranmayı ifade etmektedir.
“Çevreyi kirletmeme” prensibi ise genel olarak 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun “Kirletme Yasağı” kenar başlıklı 8. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre;“Her türlü atık ve artığı çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.
Kirlenme ihtimalinin bulunduğu durumlarda ilgililer kirlenmeyi önlemekle, kirlenmenin meydana geldiği hallerde ise kirleten, kirlenmeyi durdurmak, kirlenmenin etkilerini gidermek veya azaltmak için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdür.”
Yine aynı Kanunun “Tanımlar” kenar başlıklı 2. maddesine göre atık, herhangi bir faaliyet sonucunda oluşan, çevreye atılan veya bırakılan her türlü madde, alıcı ortam ise hava, su, toprak ortamları ve bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerdir. Mevzuatımızda tanımı bulunmayan “artık” ise; öğretideki düşüncelerden de yararlanılarak, bir maddenin tüketimi, kullanımı ya da harcanmasından sonra artan, geriye kalan kısım olarak tanımlanabilir.
Türk Ceza Kanununun “çevreyi kasten kirletme” suçunu düzenleyen 181/1, “taksirle kirletme” suçunu düzenleyen 182/1 ve 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddelerinde suçun unsuru olarak kabul edilen “çevreye zarar verecek şekilde” kavramı ise, “gerçekleşen somut bir zararı” değil, “zarar vermeye elverişliliği, zarar ihtimalini” anlatmaktadır. Madde gerekçesinde de açıklandığı üzere atık veya artığın; kasten su, hava ve toprak şeklinde gruplandırılan alıcı ortama ya da bu ortamlarla ilişkili ekosistemlerden birine verilmesi ile suç oluşacaktır. Çevrenin kasten kirletilmesi, kanunda tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Zararın gerçekleşmesi, bu suçta unsur olmadığı gibi cezalandırma şartı da değildir.
Öte yandan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hali TCK’nın 181. maddesinin 3. fıkrasında, bunların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek etkilerinin olması ise aynı maddenin 4. fıkrasında cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli haller olarak düzenlenmiştir.
II – Yargılamaya Konu Olayda Uygulanacak Mevzuat ve Düzenleyici İşlemler:
1) Su Kirliliği
2872 sayılı Kanun’un 20. maddesinin (ı) ve (n) bentlerinde, denizler, içme ve kullanma suları (yapay ya da tabii göller, barajlar, akarsular, yer altı suları vs) ile içme ve kullanma suyu sağlama amacı dışındaki sular şeklinde üç grup su kaynağı belirlenmiş, tanker, gemi ve diğer deniz araçlarının kirletme faaliyetleri ayrıca düzenlenerek, sular her türlü kirlenmeye karşı koruma altına alınmıştır.
Öte yandan Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8, 9, 11, 12, 15 ve 20. maddelerine dayanılarak “Ülkenin yeraltı ve yerüstü su kaynakları potansiyelinin korunması ve en iyi bir biçimde kullanımının sağlanması için, su kirlenmesinin önlenmesini sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde gerçekleştirmek üzere gerekli olan hukuki ve teknik esasları belirleme” amacıyla kabul edilmiştir.
Bu Yönetmeliğin 16 ilâ 21. maddelerinde içme ve kullanma suyu temin edilen yüzeysel sularla ilgili kirletme yasaklarına, 23. maddesinde denizlerle ilgili kirletme yasaklarına yer verilmiş, 25 ilâ 36. maddelerinde ise atıksuların boşaltım ilkeleri açıklanmıştır.
Yine Yönetmeliğin 6. maddesinde alıcı su ortamını kirleten en önemli kaynaklar ve etkenler dokuz bent halinde örnekleme yoluyla sayılmış, sınırlayıcı bir belirleme yapılmamıştır. Buna göre, fekal atıklar, organik atıklar, kimyasal atıklar, aşırı üretim artışına neden olan besin maddelerinin alıcı ortamın dengesini bozacak şekilde aşırı boşaltımı, atık ısı, radyoaktif atıklar, deniz dibinden taranan malzeme, çamur, çöp ve hafriyat artıklarının ve benzeri atıkların boşaltımı, gemilerden kaynaklanan petrol türevli katı ve sıvı atıklar (sintine suyu, kirli balast, slaç, slop, yağ ve benzeri atıklar), Tehlikeli Maddelerin Su ve Çevresinde Neden Olduğu Kirliliğin Kontrolü Yönetmeliğinin eklerinde belirtilen maddeler, örnekleme yoluyla sayılmış kirletici unsurlardır.
Yönetmeliğin “Tanımlar” kenar başlıklı 3. maddesinde alıcı ortam; “Atıksuların deşarj edildiği veya dolaylı olarak karıştığı göl, akarsu, kıyı ve deniz suları ile yeraltı suları gibi yakın veya uzak çevre” şeklinde tüm su kaynaklarını kapsayacak şekilde tanımlanmıştır. Aynı maddede atık; “Her türlü üretim ve tüketim faaliyetleri sonunda, fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik özellikleriyle karıştıkları alıcı ortamların doğal bileşim ve özelliklerinin değişmesine yol açarak dolaylı veya doğrudan zararlara yol açabilen ve ortamın kullanım potansiyelini etkileyen katı, sıvı veya gaz halindeki maddelerle atık enerji”, atıksu ise “Evsel, endüstriyel, tarımsal ve diğer kullanımlar sonucunda kirlenmiş veya özellikleri kısmen veya tamamen değişmiş sular ile maden ocakları ve cevher hazırlama tesislerinden kaynaklanan sular ve yapılaşmış kaplamalı ve kaplamasız şehir bölgelerinden cadde, otopark ve benzeri alanlardan yağışların yüzey veya yüzeyaltı akışa dönüşmesi sonucunda gelen sular” şeklinde tarif edilmiştir.
Suların korunması ile ilgili esasları düzenleyen Yönetmeliğin 4/j maddesinde belirtilen genel ilke, atıksuların arıtılmadan doğrudan alıcı ortama verilmemesidir. Keza Yönetmeliğin 16/a-b bentlerinde arıtılsa dahi atıksular ile her türlü atık ve artığın içme ve kullanma sularına deşarjına izin verilemeyeceği açıkça belirtilmiştir. 21. maddesinde de, içme ve kullanma suyu temini dışındaki amaçlarla yapılmış göllere, göletlere ve set çekmek suretiyle biriktirilmiş sulara arıtılmamış evsel ve endüstriyel nitelikli atıksuların verilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Yine “Alıcı Ortama Doğrudan Boşaltım Esasları” kenar başlıklı 26. maddenin (d) bendinde ise “her türlü katı atık ve artıklarla, arıtma çamurları ve fosseptik çamurlarının alıcı su ortamlarına boşaltılması” yasaklanmıştır.
Burada önemle vurgulanması gereken husus şudur; Yönetmeliğin 21/1. maddesinde sözü edilen içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj izni, arıtılmış olma koşuluna bağlanmıştır. Atıksuyun arıtılmış su olduğunu kabul etmek için de, bunların Yönetmeliğin 31. maddesi ile ekinde 16 grup halinde belirlenerek tablolar halinde gösterilen sektör kapsamındaki tesis tipi için kabul edilen limit deşarj değerlerine uygun olması gerekir. Aksi durumda atıksuyun tam olarak arıtıldığından, içme ve kullanma amacı dışındaki sulara deşarj edilme koşulunu sağladığından bahsedilemez.
Özetle; içme ve kullanma sularına arıtılmış olsa dahi her türlü atık ve artığın deşarjı yasaklanmış, içme ve kullanma dışındaki sulara deşarj, arıtılmış olma koşuluna bağlanmış, atıksuyun arıtılmış olma ölçütü de, atıksuyun oluşum kaynağı dikkate alınarak Yönetmeliğin ekindeki sektörlere göre limit değerlerle ifade edilmiştir.
2) Toprak Kirliliği
2872 sayılı Kanunun ek 1/a maddesi “Toprağın korunmasına ve kirliliğinin önlenmesine, giderilmesine ilişkin usûl ve esaslar ilgili kuruluşların görüşleri alınarak Bakanlıkça çıkarılacak yönetmelikle belirlenir” hükmünü içermektedir. Aynı Kanun’un 20. maddesinin (j) bendine göre Kanunda ve yönetmelikte öngörülen yasaklara veya standartlara aykırı olarak veya gerekli önlemleri almadan atıkları toprağa vermek yaptırım gerektiren bir eylem olarak tanımlanmıştır.
Alıcı ortam olan toprağın kirlenmesinin önlenmesi, kirliliğin giderilmesi, arıtma çamurlarının ve kompostun toprakta kullanımında gerekli tedbirlerin alınması esaslarını sürdürülebilir kalkınma hedefleriyle uyumlu bir şekilde ortaya koymak amacıyla önce 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 8. maddesine istinaden 31.05.2005 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği hazırlanarak yürürlüğe konulmuştur. 08.06.2010 tarihinde ise aynı amaçlar için bu kez 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun ek 1/a maddesine dayanılarak Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmelik kabul edilerek uygulamaya konulmuş ve 2005 tarihli Yönetmelik yürürlükten kaldırılmıştır.
2005 tarihli Yönetmeliğin 7/a, 2010 tarihli Yönetmeliğin ise 6/b maddesiyle, genel ilke olarak her türlü atık ve artığın, Çevre Kanunu ve ilgili mevzuatta belirlenen standart ve yöntemlere aykırı olarak ve toprağa zarar verecek şekilde, doğrudan veya dolaylı biçimde toprağa verilmesi, depolanması gibi faaliyetlerde bulunmak yasaklanmıştır.
Her iki Yönetmelik de, “Tanımlar” kenar başlıklı 4. maddelerinde atık tanımı yapmak suretiyle, toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali bulunan atıkların neler olduğunu belirlemiştir. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, bu iki Yönetmeliğin, atıkların çeşitlendirilmesi ve sınıflandırılmasına ilişkin düzenlemelerinde farklılıklar bulunmaktadır. Bu bağlamda;
A) 2005 tarihli Yönetmelik, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 3., Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 3., Tıbbi Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 4., Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 4. maddelerinde atık olarak tanımlanmış unsurları toprak kirliliğine neden olacak atıklar olarak kabul etmiştir.
B) 2010 tarihli Yönetmelik ise “Tanımlar” kenar başlıklı 4. maddenin;
a) 4/(b) bendindeki düzenleme ile 05.07.2008 tarihli Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin EK-1’inde yer alan sınıflardaki maddeleri,
b) 4/(n) bendindeki düzenleme ile kendi ekindeki Ek-1 listesinde yer verilen maddeleri,
c) 4/(z/ğğ) bendindeki düzenleme ile Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin Ek IV listesinde (A) ve (M) ile işaretlenmiş atıklarla, Ek-III/B’de yer alan eşik konsantrasyonu üzerinde değere sahip olan atıkları,
d) 4/(z/hh) bendindeki düzenleme ile Tehlikeli Maddelerin ve Müstahzarların Sınıflandırılması, Ambalajlanması ve Etiketlenmesi Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinin birinci fıkrasının (II) bendinde tanımlanan tehlikeli maddeler ve müstahzarlar ile Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinin 3. maddesinde yer alan tehlikeli maddeler tanımına giren tüm maddeleri,
Toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali olan atık olarak kabul etmiş, (u) bendindeki düzenleme ile de kendi eklerinden olan Ek-2 Tablo 2’de yer alan faaliyetleri potansiyel kirletici faaliyetler olarak belirlemiştir.
2005 tarihli Yönetmeliğin 4. maddesinde stabilize arıtma çamurunun; “Fermente edilebilirliğini ve kullanımından kaynaklanan sağlık tehlikelerini önemli ölçüde azaltmak üzere, biyolojik, kimyasal ya da ısıl işlemden, uzun süreli depolama ya da diğer uygun işlemlerden geçirilmiş arıtma çamurları” olduğu ifade edilmiş, 10 ilâ 13. maddelerinde bunların toprakta kullanım koşulları belirlenmiştir. Yine 4. maddedeki tanımlamaya göre “ham çamur”; “evsel ya da kentsel atıksuları işleyen arıtma tesislerinden ve evsel ve kentsel atıksulara benzeyen bileşimdeki atıksuları arıtan diğer arıtma tesislerinden gelen arıtma çamurları, fosseptik tanklarından ve evsel ya da kentsel atıksuları arıtmak için kullanılan diğer tesislerden gelen arıtma çamurları ve bunların dışındaki diğer arıtma tesislerinden gelen arıtma çamurları” olup, bunların toprakta kullanımı da 12. maddedeki düzenleme ile yasaklanmıştır.
Doğrudan toprağın korunmasına ve kirliliğinin önlenmesine hizmet eden bu yönetmeliklerin yanısıra, “atıkların oluşumundan bertarafına kadar çevre ve insan sağlığına zarar vermeden yönetimlerinin sağlanmasına yönelik esasları” belirleyen 2008 tarihli Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmelik ile “Her türlü atık ve artığın çevreye zarar verecek şekilde doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama verilmesi, depolanması, taşınması vb faaliyetleri düzenleyen” 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin de toprak kirliliğine ilişkin yasaklamalarına değinmek gerekir.
05.07.2008 tarihinden itibaren yürürlükte olan Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 4/a ve 6. maddelerine göre, Yönetmeliğin EK-I listesinde yer alan sınıflandırılmış atıkların, toprağa, denizlere, göllere, akarsulara ve benzeri alıcı ortamlara dökülmesi, dolgu yapılması yasaktır. Anılan Yönetmeliğin EK-I listesinde yer alan sınıflandırılmış atıklar, 08.06.2010 tarihinde yürürlüğe giren Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmeliğin 4/b maddesinde de toprağı kirleten/kirletme ihtimali bulunan atık olarak benimsenmiştir. Dolayısıyla 05.07.2008 tarihinden itibaren Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin EK-I listesinde yer verilen atıklar, toprağı kirleten/kirletme ihtimali bulunan atıklar olarak kabul edilmelidir.
Öte yandan, 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliğinin 18. maddesi, “evsel ve evsel nitelikli endüstriyel atıksuların, fiziksel, kimyasal ve biyolojik işlemleri sonucunda ortaya çıkan, suyu alınmış, kurutulmuş çamuru” ifade eden ve katı atık sınıfında kabul edilen “arıtma çamurunun”, denizlere, göllere ve benzeri alıcı ortamlara, caddelere, ormanlara ve çevrenin olumsuz yönde etkilenmesine sebep olacak yerlere dökülmesini yasaklamıştır.
Görüleceği üzere; toprak kirliliğine ilişkin 2005 ve 2010 tarihli yönetmeliklerin her ikisi de, Çevre Kanunu ve ilgili mevzuatta belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali bulunan her türlü atık ve artığın doğrudan toprağa verilmesini yasaklamakla birlikte, toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali bulunan atıkların çeşitlendirilmesi ve sınıflandırılması hususunda farklı düzenlemelere yer vermiştir.
Bu durumda, alıcı ortamlardan toprağa verilmesi suç oluşturacak olan atığın, 1991 tarihli Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği kapsamında bulunması, bu kapsamda değilse;
A) 2005 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği’nin yürürlüğe girme tarihi olan 31.05.2005 ile Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin yürürlüğe girme tarihi olan 05.07.2008 tarihleri arasında gerçekleşen eylemler bakımından, 2005 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinin 4. maddesinde diğer Yönetmeliklere atıf suretiyle belirlenen atıklardan olması,
B) Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 05.07.2008 tarihinde yürürlüğe girmesi, 2010 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmeliğin anılan yönetmeliğe yollama yapmış olması ve 08.06.2010 tarihinde yürürlüğe girmesi dikkate alındığında, 05.07.2008 ile 08.06.2010 tarihleri arasında işlenen eylemler yönünden Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin Ek-1 listesinde belirtilen atık türlerinden olması,
C) 2010 tarihli Toprak Kirliliğinin Kontrolü ve Noktasal Kaynaklı Kirlenmiş Sahalara Dair Yönetmeliğin 08.06.2010 tarihinde yürürlüğe girmesi, toprağı kirleten, kirletme ihtimali bulunan atıklara ilişkin önceki yönetmelikten farklı nitelikte atık gruplarını oluşturması nedeniyle de 08.06.2010 tarihinden sonra işlenen suçlar bakımından, 4/b maddesinde bahsedilen kirletici unsurlara ilaveten, atığın;
– (n) bendi ile kendi ekindeki Ek-1’de tablo halinde gösterilen jenerik kirletici sınır değerlerini aşması,
– z/ğğ bendinde belirtilen nitelikte tehlikeli atık veya z/hh bendinde tanımlanan tehlikeli madde sınıfına ilişkin koşulları taşıması,
Gerekmektedir.
Görüldüğü üzere 2010 tarihli yönetmelik, 2005 tarihli bir önceki yönetmelikten farklı olarak fekal atığın toprağı kirlettiğini ya da kirletme ihtimali taşıdığını kabul etmemiştir.
Bahsedilen iki temel yönetmeliğin yanısıra, 2008 tarihli Atık Yönetimi Genel Esaslarına İlişkin Yönetmeliğin 2/2-ç maddesindeki düzenleme ile “tarımda kullanılan hayvan dışkısı” bu Yönetmelik kapsamı dışında tutulmuştur.
Ayrıca 2011 tarihli İnsan Tüketimi Amacıyla Kullanılmayan Hayvansal Yan Ürünler Yönetmeliği’nin 2/2-ı ve 4/g maddelerine göre “Çiftlikte yetiştirilen balıklar hariç çiftlik hayvanlarının, altlık olarak kullanılan saman ve talaş parçaları ile karışık olsun veya olmasın dışkı ve idrarı” şeklinde tanımlanan gübre, anılan Yönetmeliğin kapsamı dışında bırakılmıştır.
2004 tarihli Hayvancılık İşletmelerinin Kuruluş, Çalışma, Denetleme Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik ile 2006 tarihli Hayvancılık İşletmelerinin Kuruluş, Çalışma, Denetleme Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelikte hayvan dışkılarının depolanması, uzaklaştırılması ve imhası ile ilgili düzenlemeler ve aykırılık halinde idarî yaptırım öngören kurallar bulunmasına karşın, sırasıyla 9.8.2006 ve 29.12.2010 tarihlerinde yürürlükten kalkan bu yönetmeliklerden sonra kabul edilip yürürlüğe konulan 2011 tarihli Çiftlik Hayvanlarının Refahına İlişkin Yönetmelik ile 31.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Canlı Hayvan Ticareti Yapan Satıcıların Çalışma ve Denetlenmesi ile İlgili Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’de bu konularda bir düzenleme yapılmamıştır.
Yapılan açıklamalara göre; fekal atığın alıcı ortam olan suya atılması halinde SKKY’nin 3, 6. maddelerine göre, suyun niteliği (akarsu, göl, deniz vs) ve eylemdeki kusurluluk biçimine göre aynı Yönetmeliğin 4, 16/a-b, 23. maddelerinde öngörülen yasaklar ve yükümlülüklere aykırı davranmak suretiyle çevre kirliliğine yol açılması eylemi nedeniyle TCK’nın 181 ya da 182 maddesindeki suç oluşacaktır. Fekal atığın alıcı ortam olan toprağa verilmesi halinde ise, toprak kirliliğinin ya da kirlenme ihtimalinin gerçekleştiğinden bahsedilemez. Toprağa bırakılan fekal atığın, varlığı kanıtlanmış yeraltı sularını kirlettiği ya da kirletme ihtimali taşıdığı durumlarda “Yeraltı Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre değerlendirme yapılması gerekecektir.
III – Yargılamaya Konu Olay
İmamlar köyü muhtarı olarak görev yapan müştekinin alınan beyanında … dinlenme tesislerinin lağım sularının köyünün hayvanlarının içme suyu ihtiyacında kullandıkları dereye karışması nedeni ile bahse konu işletme sahiplerinden davacı ve şikayetçi olduğu, olayla ilgili olarak yapılan soruşturma ile ilgili düzenlenen çevre denetim tutanağına göre … dinlenme tesislerine ait logar borusunun kırılmış olması nedeni ile tesise ait lağım sularının çevreye gelişigüzel dağılarak çevreyi kirlettiği, bahse konu dereden alınan numuneye göre yapılan analiz sonucu suyun sağlığa az veya çok az zarar verecek şekilde bozulduğunun, ayrıca olay yeri inceleme raporuna göre … tesislerine ait logar kapaklarının çevreye pis koku yaymak sureti ile sanıkların bu suretle üzerlerine atılı suçları işledikleri iddiasıyla çevrenin kasten kirletilmesi suçundan dava açılmıştır.
Sanık … savunmasında; Aytuğ Petrol ürünleri Ltd. Şti’nin ortağı ve müdürü olduğunu ancak söz konusu tesisi 2010 yılında devrettiklerini, kendilerinin tesisi işlettikleri dönemde tesisin atık sularının poseptik çukuruna boru ile aktarıldığını, bu boruları ineklerin kırdığını bu nedenle borulardan bir miktar sızıntı olduğunu ancak köy muhtarının gelip durumu kendilerine bildirince 1-2 gün içerisinde boruları tamir ettirdiklerini, çevreye ve dereye atık bırakmadıklarını, poseptik çukurunda topladıklarını, daha sonra belediyenin gelip boşalttığını, şirketlerinin halen faal olduğunu ancak Gerede ilçesindeki tesisi 2010 yılında devrettiklerini, …’in tesisin mülk sahibi olduğunu, kendilerinin kiracı olduğunu, şuanda da söz konusu tesisi bu şahsın işlettiğini, tesiste araba yıkama işine ait yerdeki suların da kanala aktığını beyan etmiştir.
Sanık … savunmasında,… Dinlenme Tesislerinin %20 ile hissedarı olduğunu, hissedar olmasına rağmen kendisinin orada işçi vasfıyla çalıştığını, asıl yetkilinin Onur Tütüncü olduğunu, burasının bir limited şirketi olduğunu, yetkili Müdürünün de Onur Tütüncü olduğunu, kendilerinin bahsedilen… dinlenme tesisinden 2010 yılı nisan ayında ayrıldıklarını, zira orada kiracı olarak bulunduklarını, tesisin akar borusunun patladığını, köylülerin şikayet ettiklerini daha sonra borunun tamir edildiğini, bu tesisin bulunduğu yerin yerleşim yeri olmadığını, oldukça uzağında köylerin olduğunu, kendisini çağırdıklarında kendisinin olayın çöp meselesi olduğunu zannettiğini ancak akar borusunun patlaması ile ilgili şikayet olduğunu, kendisinin bu nedenle daha önceki ifadelerinde hep foseptik çukurundan bahsettiğini, atılı suçu kabul etmediğini, zira kendisinin orada bir işçi olduğunu ifade etmiştir.
Gerede Ticaret Sicili Müdürlüğünün 29.05.2013 tarihli cevabi yazısı ile; … Petrol Ürünleri Tesisleri Turizm Tır Parkı İşletmeciliği Nakliye Ticaret Limited Şirketinin ortaklarının … ve … oldukları, her 2 şahsın ortaklığa giriş tarihlerinin 31.03.2009 olduğu ve ortaklıklarının halen devam ettiği, …’nin 31.03.2009 tarihinden itibaren 10 yıl süreyle şirket yetkilisi olduğunun bildirildiği anlaşılmıştır.
Gerede Sulh Ceza Mahkemesince mahallinde yapılan keşif sonrası temin edilen ve çevre mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen bilirkişi raporuna göre;… Dinlenme Tesisi’nden kaynaklanan atıksuların, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliğinde verilen sınırlama ve yasaklamalara, usül ve esaslara aykırı olarak dereye deşarj edildiği, ilgili mevzuat hükümlerinde de belirtildiği üzere,… Dinlenme Tesislerinin dereye atıksu deşarj etmek için atıksu arıtma tesisinin ve ilgili idareden alınmış (Bolu İl Çevre ve Orman Müdürlüğü) Deşarj izin belgesinin bulunmadığı, atıksuların arıtılmadan deşraj edilmesi nedeni ile, alıcı su ortamının kalitesinin bozulmasına neden olacağı ve suyun faydalı kullanımına olumsuz etkisi olacağı, dosya muhteviyatından, davaya konu olumsuzluğun ilk olarak 2009 yılı Haziran ayı’nda tespit edildiği ve 08.04.2011 tarihinde yapılan keşif sırasında da evre kirliliğine sebebiyet verilmeye devam edildiği, keşif tarihinde çekilen ve ekte verilen fotoğraflardan da görüleceği üzere,… Dinlenme Tesislerinde taşıt yıkama faaliyetinin de gerçekleştirildiği, söz konusu taşıt yıkama atıksularının su kirliliği kontrolü yönetmeliği tablo 20,3’te endüstriyel nitelikli atıksu olarak tanımlandığı, bu nedenle keşif tarihinde arıtılmadan dereye deşarj edildiği tespit edilen atıksuyun sadece evsel nitelikte atıksu olmadığı, aynı zamanda endüstriyel nitelikli atıksu olduğu, atıksuyun toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermeyeceği, atıksuların arıtılmadan deşarj edildiği derenin, bahçe, tarla sulama veya hayvanların su ihtiyacının karşılanması amacıyla kullanılması halinde, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olduğu, …’e ait besi yeri ile ilgili olarak; …’e ait besi yerinden kaynaklanan katı ve sıvı atıkların 2872 sayılı Çevre Kanunu, … Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği, Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği, Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği, Endüstri Tesislerinden Kaynaklanan Hava Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliğinde verilen sınırlama ve yasaklamalara, usül ve esaslara aykırı olarak gelişigüzel çevreye atılması neticesinde çevre kirliliğine neden olunduğu, keşif tarihinde söz konusu işletmenin faaliyette olmadığı, araziye gelişigüzel atılan hayvansal katı atıkların ve atıksuların miktarı gözönüne alınarak, toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermeyeceği, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olmadığının rapor edildiği anlaşılmıştır.
Bolu Ağır Ceza Mahkemesi tarafından temin edilen İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyelerince düzenlenen 3 kişilik bilirkişi heyeti raporuna göre; atık su deşarjının teknik usullere aykırı olduğu, ancak çevreye zarar verilip verilmediğinin tespitinin mevcut bilgi ve belgelerle imkan dahilinde olmaması hususları dikkate alındığında TCK 181/1 maddesine göre değerlendirme yapılmasının doğru olmayacağı, dava konusu atık suların içerdiği maddelerin alıcı ortamlarda büyük ölçüde bozunabilir nitelikte oldukları, dolayısıyla kalıcı özellik göstermeyecekleri dikkate alındığında, TCK 181/3 maddesine göre de değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığı, yine dava konusu atık suların içerdiği maddelerin insan ve hayvanlarda kalıcı zararlı etkiler gösterip göstermediği hususunda bir değerlendirme yapılabilmesi de, mevcut bilgi ve belgelerle mümkün olmadığından TCK 181/4 maddesine göre de değerlendirme yapılmasının mümkün olmadığı, fosseptik çukurlarında zaman zaman taşmalar görülebileceği, bu yüzden de dereye atık su verilmiş olabileceği, taşma sayısı ve süresinin bütün süre içindeki payının önemli olduğu, ancak bu durumun mevcut bilgilere göre süreklilik kazanmadığı dikkate alındığında, TCK 182/1 maddesine göre, sanıklara kusur atfedilmesinin doğru olacağı ancak olayda taksirlerinin bulunmadığının rapor edildiği anlaşılmıştır.
Yukarıda (II/1) numaralı kısımda açıklandığı üzere, fekal atıkların arıtılmadan alıcı ortam olan suya deşarj edilmesinin, yönetmeliğin 4/j, 16/a-b bentlerine göre alıcı ortam olan suyun, dolayısıyla çevrenin kasten kirletilmesi suçuna sebebiyet vereceği kabul edilmiştir. Yukarıda (II/2) numaralı kısımda açıklandığı üzere, fekal atıklar, alıcı ortam olan toprağı kirleten ya da kirletme ihtimali bulunan atıklardan değildir.
Tüm bu açıklamalar değerlendirildiğinde, suça konu atıkların alıcı ortam olan suya doğrudan deşarj edildiğinin belirlendiği, fekal atıkların alıcı ortam olan suyu kirletici nitelikte olduğu, bu suretle olay kapsamında, sanıkların, üzerine atılı çevrenin kasten kirletilmesi suçunun oluştuğu anlaşılmakla, sanıklar hakkında mahkumiyet hükmü kurulması hukuka uygun bulunmuştur.
IV – Sonuç ve Karar
Sanıklara yükletilen çevrenin kasten kirletilmesi eylemiyle ulaşılan çözümü haklı kılıcı zorunlu öğelerinin ve bu eylemin sanıklar tarafından işlendiğinin Kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanunda öngörülen suç tipine uyduğu,
Cezaların kanuni bağlamda uygulandığı,
Anlaşıldığından sanıklar … ve …’nun ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmemiş olmakla, tebliğnameye uygun olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKÜMLERİN ONANMASINA, 05.02.2018 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.