Yargıtay Kararı 18. Ceza Dairesi 2016/18238 E. 2017/1839 K. 20.02.2017 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 18. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2016/18238
KARAR NO : 2017/1839
KARAR TARİHİ : 20.02.2017

Hakaret suçundan sanık …’nın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1-3a, 125/4, 62 ve 52/1-2. Maddeleri uyarınca 7.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair Çanakkale 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 19/02/2016 tarihli ve 2015/401 esas, 2016/173 sayılı kararına yönelik itirazın kabulü ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kaldırılmasına dair Çanakkale 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/04/2016 tarihli ve 2016/323 değişik iş sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, 21/11/2016 gün ve 388954 sayılı istem yazısıyla Dairemize gönderilen dava dosyası incelendi.
İstem yazısında; “ Mahkemece sanık hakkında doğrudan adli para cezası verilmesi karşısında, itirazın reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde,
Kabule göre de; Yargıtay 2.Ceza Dairesinin 28/03/2012 tarihli ve 2012/7279 esas, 2012/7777 sayılı ilâmında belirtildiği üzere, hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi halinde, cezanın alt sınırının 365 gün birimi olarak belirlenmesi gerekeceğinden, cezalandırılmada esas alınan 1 yılın 365 gün olarak hesaplanması durumunda Türk Ceza Kanunu’nun 125/4. maddesi uyarınca 1/6 oranında artırım yapıldığında 425 gün, 62/1. maddesi gereğince indirim yapıldığında da 354 gün üzerinden para cezasına hükmedilmesi gerekirken, cezanın yazılı şekilde belirlenmesi nedeniyle itirazın bu yönden kabulüne karar verilmemesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
Hukuksal Değerlendirme:
5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için, anılan maddenin 6. fıkrasında belirtilen objektif ve subjektif koşulların bulunması ve öncelikle sanığın isnad edilen suçu işlediğinin yapılan yargılama sonucu belirlenmesi gerekmektedir.
CMK’nın 231. maddesinin 12. fıkrasına göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz yoluna başvurulabilecektir.
Olağan kanun yollarından olan itiraz, 5271 sayılı CMK’nın 267 ila 271. maddeleri, arasında düzenlenmiş olup “İtiraz olunabilecek kararlar” başlıklı 267. maddesinde; “Hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde, mahkeme kararlarına karşı itiraz yoluna gidilebilir” şeklindeki düzenlemeye göre, kural olarak sadece hakim kararlarına karşı gidilebilecek olan itiraz yoluna, kanunlarda açıkça gösterilmiş olunması kaydıyla mahkeme kararlarına karşı da başvurulması mümkündür.
CMK’nın 270 ve 271. maddelerine göre, itiraz incelemesi kural olarak duruşmasız ve dosya üzerinden yapılacak, merci gerekli görürse Cumhuriyet savcısı, müdafii veya vekili de dinleyebilecektir. Bunun yanında merci, yazı ile cevap verebilmesi için itiraz istemini Cumhuriyet savcısı ve karşı tarafa bildirebilecek, kendisi de inceleme ve araştırma yapabileceği gibi gerekli gördüğünde bunların yapılması konusunda emir de verebilecektir.
CMK’nın itirazla ilgili yukarıda yer verilen maddelerinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yönelik itirazın yalnızca şekil yönünden inceleneceği, esasın inceleme dışı bırakılacağına dair bir düzenleme bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 22/01/2013 tarih ve 2012/10-534 esas, 2013/15 sayılı kararında; “İtiraz mercii, o yer Cumhuriyet savcısının suç vasfına yönelik aleyhe başvurusu üzerine incelemesini sadece şekli olarak değil, hem maddi olay hem de hukuki yönden yapmalı, gerekli gördüğünde cevap vermesi için itirazı sanık müdafiine tebliğ etmeli ve Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafiini dinlemeli, yine ihtiyaç duyduğu konular varsa gerekli araştırma ve incelemeyi yapmalı ya da bunların yapılmasını sağlamalı ve bunun sonucunda da TCK’nun 191/2. maddesi gereğince verilen tedavi ve denetimli serbestlik kararının isabetli olup olmadığına karar vermelidir.” şeklindeki gerekçesiyle itirazın hem maddi hem hukuki yönden ele alınması ve her yönden hukuka uygunluğunun denetlenmesi gerektiğine karar vermiştir.
CMK’nın 231/7. maddesi; “Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez” şeklinde düzenlenmiş olup, açıklanması geri bırakılan hükümde yer alan hapis cezasının ertelenemeyeceği ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırıma çevrilemeyeceği belirtilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346-25, 03.02.2009 gün ve 250-13 ile 29.09.2009 gün ve 130-213 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da açıkça belirtildiği gibi, şartlı bir düşme nedeni oluşturan hükmün açıklanmasının geri bırakılması, objektif şartların (mahkumiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkum olmama, zararın giderilmesi) varlığı halinde, 6008 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önce re’sen, bu değişiklikten sonra ise sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması halinde mahkemece diğer kişiselleştirme hükümleri olan seçenek yaptırımlara çevirme ve ertelemeden önce değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Adli sicil kaydı bulunmayan ve doğrudan adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilen sanık hakkında yerel Mahkeme tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, itiraz üzerine kararı inceleyen mercii tarafından, CMK 231/7 maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verilmesi halinde kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilemeyeceği gözetilmekle, uygulama yargılamasının yasaya aykırı olduğu anlaşıldığından itirazın kabulüne karar verildiği, yerel Mahkemenin hüküm fıkrasında, sanık hakkında doğrudan adli para cezasına hükmettiği ve TCK’nın 50.maddesi hükümlerinin uygulanmadığı görülmekle, itiraz merciinin itirazın kabulü kararındaki gerekçe yerinde görülmemiştir.
5237 sayılı TCK’nun 61/6. fıkrasında “Hapis cezasının süresi gün, ay ve yıl hesabıyla belirlenir. Bir gün, yirmidört saat; bir ay, otuz gündür. Yıl, resmî takvime göre hesap edilir. Hapis cezası için bir günün, adlî para cezası için bir Türk Lirasının artakalanı hesaba katılmaz ve bu cezalar infaz edilmez.” hükmü öngörülmektedir.
Aynı Kanunun 61/8.maddesinde “Adlî para cezası hesaplanırken, bu madde hükmüne göre cezanın belirlenmesi ve bireyselleştirilmesine yönelik artırma ve indirimler, gün üzerinden yapılır. Adlî para cezası, belirlenen sonuç gün ile kişinin bir gün karşılığı ödeyebileceği miktarın çarpılması suretiyle bulunur. ” hükmü yer almaktadır.5237 sayılı TCK’nın 125. maddesinde “(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır…..” hükmü bulunmaktadır.
Aynı Kanunun 125/3 fıkrasında ise; “ Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
İncelenen somut olayda, sanık hakkında hakaret suçundan hüküm kurulurken TCK’nın 61/8.maddesine aykırı olarak yıl üzerinden hesap yapılarak adli para cezasına hükmedildiği, sanığın, TCK’nın 125/3-a maddesi uyarınca 365 gün adli para cezası ile cezalandırılması, 125/4.maddesi uyarınca 1/6 oranında artırım yapılarak 425 gün adli para cezası ile cezalandırılması, 62/1.maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılarak 354 gün adli para cezası ile cezalandırılması, sonrasında, TCK’nın 52/2. maddesi uyarınca 20.00 TL karşılığı paraya çevrilirken sonuç adli para cezasının 7.080,00 TL olarak belirlenmesi gerekirken, sanık hakkında neticeten 7.000,00 TL adli para cezasına hükmedilerek eksik ceza tayin edildiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar sanık hakkında hakaret suçundan kurulan hüküm kapsamında, hesap hatası olduğu görülmüş ise de, yargılamanın aşaması dikkate alındığında, hesap hatasına yönelik aykırılığın itiraz merciince değerlendirilebileceği anlaşılmakla, bu aşamada hesap hatası açısından kanun yararına bozma incelemesi yapılması olanaklı görülmemiştir.
Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, kanun yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce kısmen yerinde görüldüğünden,
1- Çanakkale 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/04/2016 tarihli ve 2016/323 değişik iş sayılı kararının, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2- Aynı Kanun maddesinin 4-a fıkrası gereğince, sonraki işlemlerin mahallinde tamamlanmasına,
3- Sanık hakkında hakaret suçundan kurulan hükümde yapılan hesap hatasına ilişkin tebliğnamedeki görüş açısından KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA, 20.02.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.