YARGITAY KARARI
DAİRE : 18. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2016/12539
KARAR NO : 2016/12408
KARAR TARİHİ : 06.06.2016
Konut dokunulmazlığının ihlali suçundan sanık … hakkında yapılan yargılama sonunda, sanığın mahkumiyetine dair … Asliye Ceza Mahkemesi’nce verilen 18/06/2014 tarih ve 2014/114 esas, 2014/263 karar sayılı hükmün, sanık tarafından temyizi üzerine,
Dairemizin 28/03/2016 tarih ve 2015/27387 esas, 2016/6064 sayılı kararıyla;
“Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, sanığın temyiz isteğinin kendisi hakkında kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik olduğu belirlenerek, dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın olay tarihinde gündüzden sayılan saat 06:40 sıralarında katılanın evine gidip kapıyı tekmeyle kırdıktan sonra içeri girerek katılanı yaralaması biçiminde gerçekleştiği kabul edilen eyleminde, “cebir” kavramının eşyaya yönelik eylemleri kapsamadığı, katılana karşı da konuta girmeyi kolaylaştırıcı bir cebir kullanılmadığı, konuta girildikten sonra yapılan yaralama eyleminin konut dokunulmazlığının ihlali için cebir kullanılması niteliğinde olmadığı gözetilmeden, sanık hakkında TCK’nın 116/1. maddesi yerine 116/4. maddesi gereğince mahkûmiyet kararı verilmesi,
Kanuna aykırı ve sanık …’nın temyiz nedenleri yerinde olduğundan, tebliğnameye aykırı olarak HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine” karar verilmiştir.
I- İTİRAZ NEDENLERİ
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 23/05/2016 tarih ve 4-2015/27009 sayılı yazısı ile;
“İtiraza konu uyuşmazlığın, maddi olayda, sanığın, gündüzden sayılan saat 06:40 sıralarında katılanın evine gidip kapıyı tekmeyle kırdıktan sonra içeri girerek katılanı yaralaması biçiminde gerçekleştiği kabul edilen eyleminde, cebir öğesinin oluşup oluşmadığına yöneliktir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun, Konut dokunulmazlığının ihlali başlıklı, Madde 116 – (1) Bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak giren veya rıza ile girdikten sonra buradan çıkmayan kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerin, açık bir rızaya gerek duyulmaksızın girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ve eklentileri hakkında işlenmesi hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Evlilik birliğinde aile bireylerinden ya da konutun veya işyerinin birden fazla kişi tarafından ortak kullanılması durumunda bu kişilerden birinin rızası varsa, yukarıdaki fıkralar hükmü uygulanmaz. Ancak bunun için rıza açıklamasının meşru bir amaca yönelik olması gerekir.
(4) Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur
5237 sayılı TCK’nın 116. maddesini ilişkin gerekçesinde, Anayasanın 21. maddesinde güvence altına alınan konut dokunulmazlığını ihlâl fiillerini suç olarak tanımlamaktadır. Konut dokunulmazlığının ihlâli, kişinin kendisine özgü barış ve sükûnunu ve yuvasındaki yaşamının sulh ve selametle cereyanı için var olması gerekli güvenlik duygusunun sarsılmasını ifade etmektedir.
Bireylere karşı işlenen ve aynı zamanda onların muhtaç oldukları güvenlik ve sükûnu ihlâl eyleyen bu fiillerin, hürriyete karşı işlenen suçlar arasında bir suç olarak tanımlanması uygun görülmüştür.
Maddenin birinci fıkrasında konut dokunulmazlığım ihlâl suçunun temel şekli düzenlenmiştir. Buna göre; bir kimsenin konutuna, konutunun eklentilerine rızasına aykırı olarak girilmesi veya rıza ile girildikten sonra buradan çıkılmaması konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun temel şeklini oluşturmaktadır. Bu suç, herkes tarafından işlenebilir. Bu suç, icraî bir davranışla işlenebileceği gibi, ihmali davranışla da işlenebilir. Başkasının konutuna veya konutun eklentilerine nza ile girdikten sonra, çıkmama hâlinde, konut dokunulmazlığı ihmali davranışla ihlâl edilmektedir.
Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun oluşabilmesi için, yetkili kişinin konuta girme konusunda rızasının olmaması gerekir. Konut sahibinin konuta girildiğinden haberdar olmaması, aynı zamanda rızasının da olmaması anlamına gelir. Bu nedenle, konuta gizlice veya hileyle girilmiş olması hâlinde, bu suç oluşur. Sahibinin nzasına dayalı olarak konuta girildikten sonra, bu nzanın geri alınması hâlinde konutun terk edilmesi gerekir. Aksi takdirde söz konusu suç oluşur. Belirtilen nedenlerle, konut sahibinin rızasının olmaması, bu suçun bir unsurunu oluşturmaktadır.
Konut dokunulmazlığını ihlâl suçunun hukuka aykırılık vasfını ortadan kaldıran rızanın, hukuken geçerli rıza olması gerekir. Kişinin konuta girme konusunda nza açıklamaya yetkili olmasının yanı sıra, açıklanan rızanın da örneğin hile dolayısıyla sakatlanmamış olması gerekir.
Dördüncü fıkrada, bu madde kapsamında tanımlanan suçların cebir veya tehdit kullanılarak ya da gece vakti işlenmesi, cezanın artırılmasını gerektiren nitelikli hâller olarak belirlenmiştir.
Burada söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun daha az cezayı gerektiren hâli olarak düşünülmelidir. Bu nedenle, kullanılan cebir kişide basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiş ise, hem konut dokunulmazlığını ihlâl suçundan hem de kasten yaralama suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur. şeklinde açıklamalara yer verilmektedir
TCK’nun 116. maddesinde düzenlenen konut ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçuyla korunan hukuki yarar, mülkiyet, zilyetlik veya diğer ayni veya şahsi hak olmayıp, Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesi ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti Anayasasıyla güvence altına alman kişilerin hürriyeti, sükûn ve huzurudur.
Konut dokunulmazlığını ihlal suçunun konusu konut ve açık bir rızaya gerek duyulmaksızm girilmesi mutat olan yerler dışında kalan işyerleri ile eklentidir.
Konut kavramını, dar ve geniş şekilde ifade etmek mümkündür. Dar anlamda konut, evi ifade eder. Buna göre bir yerin konut sayılabilmesi için; o yerin yatma, kalkma, dinlenme, yeme, içme gibi ev ihtiyaçlarına tahsis edilmiş olması gerekir. Geniş anlamda konut ise, bireyin kendi faaliyetine tahsis ettiği her yeri ifade eder.
Yargıtay, 765 sayılı TCK zamanında konutu kişilerin devamlı veya geçici olarak yerleşmek ve barınmak amacıyla oturmalarına elverişli yerler olarak tanımlamıştır.
Doktrinde en geniş anlamıyla yapılan konut tanımına göre, gece istirahatine tahsis edilmesi, yapı şekli, devamlı bir şekilde kullanılması, fiilin gerçekleştiği anda içinde bulunulması önemli olmayan dış âlemden ayrıldığı izleri taşıyan ve kişi veya kişilerin halen ve fiilen yaşamsal faaliyetlerini geçirdikleri yer olarak tanımlanmıştır.
Doktrinde bir kısım yazarlar tarafından eklenti, konuta bağlı olmayan ancak bitişik veya yakın olması şart olan, dış dünyadan belirli işaretlerle ayrılan ve rızaya aykırı olarak girildiğinde konuttakilerin huzur ve sükûnunun bozulduğu yerler, olarak tanımlanmıştır.
Bir kısım yazarlar da eklentiyi, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak konuta bağlı olup, fiilen konutun kullanılmasına özgülenen veya onu tamamlayan yerler olarak tanımlamışlardır.
Şen’e göre de eklenti, konutun ayrılmaz parçası niteliği taşıyan bahçesi, taşınabilir olmakla beraber konutun yanma konulan kapalı yan mekânlar, bahçe duvarı içinde bulunan çadır, ahır, karavan, kısa bir tanımlamayla bireyin hürriyeti ve güvenliği alamna giren ve konutun yanından bulunan yer ve eşya olarak ifade edilebilir.
İşyerinin eklentisi de, konutun eklentisi gibi düşünülüp, eğer buraya girilmesi işyerinde bulunanların, orayı işletenlerin huzur ve sükûnunu bozuyorsa, eklenti sayılacak ve buralar da, korumadan faydalanacaktır.
TCK 116. maddesinde düzenlenen suçun oluşması için, bir kimsenin konutuna veya işyerine veya bunların eklentilerine rızasına aykırı olarak girilmiş veya rızayla girdikten sonra buradan çıkılmamış olması gerekir. Bu maddede belirlenen suçun hareket unsurunu “girmek”, “çıkmamak” ve “rızaya aykırılık” oluşturur.
Maddenin 765 sayılı Türk Ceza Kanunu
Madde 193 – Bir kimse kendisini oradan çıkartmak hakkım haiz olan birinin rızası hilafında veya hile ile veya gizlice meskenine veya meskeninin müştemilatına girer veya rızasıyla girdikten sonra çıkmazsa sahibinin şikâyeti üzerine bir aydan altı aya kadar hapis olunur.
Eğer cürüm geceleyin veya eşhas aleyhinde şiddet istimaliyle veya silah ile veya birçok kimseler tarafından toplu olarak işlenmiş ise ceza altı aydan üç seneye kadar hapistir; müddeiumumîlikçe resen takibat yapılır.
TCK 116/4. maddesi uyannca konut ve işyeri dokunulmazlığının ihlali suçunun cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle işlenmesi hali, nitelikli hal olarak sayılmıştır. 765 sayılı Yasa zamamnda suçun tehditle işlenmesine yer verilmemişken, 5237 sayılı TCK’nun suçun tehditle işlenmesi mürekkep suç olarak öngörülüp nitelikli hal sayılmıştır. Bu durumda 765 sayılı Yasa döneminde tehditle konuta girilmesi durumunda, hem konut dokunulmazlığı ihlalden hem de tehdit suçundan hüküm kurulması gerekirken; 5237 sayılı TCK’da tehditle işyeri veya konut dokunulmazlığının ihlali durumunda YTCK’nın 116/4. maddesine göre yalnızca nitelikli konut dokunulmazlığı ihlal suçundan cezaya hükmolunacak, tehdit suçu bu suçun içersinde eriyecektir.
Cebir, fıziken zor kullanmaktır. Mağdurun direncini kıracak şekilde kollarım tutmak, ayağından tutmak, kolunu bükmek, şeklinde işlenebilir. Cebrin eylemin devamı süresince uygulanması gerekmeyip, mağdurun başlangıçtaki direncini kırmak için elverişli olması yeterlidir. Buradaki cebir maddi cebirdir, fıziken güç kullanılmasıdır. TCK 116/4. maddesince konut dokunulmazlığını bozma suçunun işlenebilmesi için fiziki güç kullanılmasının kişileri yada eşyaya karşı kullanılması konusunda yasada herhangi bir açıklık bulunmamaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 116/4. maddesinde cebir eyleminin ne şekilde icra edileceğinin açıkça belirtilmemesi karşısında, failin hem mağdure yönelik etkili eylemde bulunabileceği gibi eşyaya yönelikte cebren zor kullanabileceğinin kabulü gerekmektedir
Suçun mağduruna karşı kullanılan cebir hangi boyutta olduğunda YTCK’nın 116/4. maddesinde belirlenen suçun unsuru niteliğindeki cebir içinde eriyecektir. 116/4. maddesi gerekçesinde “Burada söz konusu olan cebir, kasten yaralama suçunun daha az cezayı gerektiren hâli olarak düşünülmelidir. Bu nedenle, kullanılan cebir, kişide basit tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçünün ötesinde bir etki meydana getirmiş ise, hem konut dokunulmazlığını ihlâl suçundan, hem de kasten yaralama suçundan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.” denilmesine karşın, 119/4. maddesinde “Bu suçların işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. şeklindeki düzenleme karşısında TCK 86/1. maddesin kapsamındaki eylemler müeyyidesi kalmaktadır.
Bunun dışında, failin konuta girerken kapıları ve camları kırarak eşyaya zarar vererek içeri girmesi halinde, TCK 116/4 maddesinde yazılı nitelikli halin uygulanması gerekmektedir. Bu durumda mağdurun üzerinde önemli ölçüde korku, endişe ve teessür yaratabilecek bir durum olduğu kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar çerçevesinde,
Katılan sanıklar …’nın… ile birlikte yaşadığı, diğer katılan sanık …’ın ….’nin komşusu olduğu, suç tarihinde, katılan sanık … ile …’nin önce katılan sanık …’ye ait ikamete gittikleri, sonrasında katılan sanık …’nin arkadaşı ve komşusu olan diğer katılan sanık …’ın ikametine geçtikleri, burada alkol aldıkları, saat 02:00 civarında aralarında tartışma yaşandığı, tartışma sırasında; katılan sanık …’ın …’ye hitaben “orosbu senin ağzını burnunu sinkaf ederim” demek suretiyle hakaret ettiği, yumrukla ….’nin vücudunun değişik yerlerine birçok kez vurduğu, …’ın araya girmek istediği, ….’nin tırnaklarıyla …’ın yüzünü yaraladığı,….’ın ise ele geçirilemeyen sehpa ile …’ın koluna vurduğu, sonrasında …’ın ikametten ayrılarak …’nin ikametine gittiği, 24/12/2013 tarihli görgü tespit tutanağında belirtildiği şekilde ikamete zarar verdiği,
Daha sonra saat 06:40 civarında katılan sanık …’ın diğer katılan sanık …’ın evinin kapısını çaldığı, kapının açılmadığı, bunun üzerine …’ın tekme ile kapıyı kırarak içeriye girdiği, katılan sanık …’yi evine götürmek istediği, gelmek istemeyince …’ın …’nin saçından tutarak kafasına yumruk ile vurduğu, …’a hitaben “orospu, kahpe” demek suretiyle hakaret ettiği ve …’ın yüzünün sol tarafına yumruk ile vurduğu, şeklinde gerçekleşen eylemlerde,
Katılan sanık …’nın, saat 06:40 sıralarında diğer katılan sanık …’ın evinin kapısını çaldığı, kapının açılmadığı, bunun üzerine …’ın tekme ile kapıyı kırarak içeriye girerek işlediği kabul edilen, konut dokunulmazlığını bozma suçunda, sanık …’ın, zor kullanarak kapıyı tekmeyle kırarak içeri girme eylemi, Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 28/03/2016 gün ve 2015/27387 esas, 2016/6064 sayılı bozma kararında belirtildiği üzere, “cebir” kavramının eşyaya yönelik eylemleri kapsamadığı, kabul edilerek sanık …’ın eyleminin, TCK’nın 116/4. maddesinde yazılı nitelikli konut dokunulmazlığını bozma suçunu oluşturmadığı kabul edilmektedir.
Ancak 765 sayılı TCK 193/2. maddesinde “Eğer cürüm geceleyin veya eşhas aleyhinde şiddet istimaliyle veya silah ile veya birçok kimseler tarafından toplu olarak işlenmiş” olduğu takdirde eylemin 765 sayılı TCK 193/2. maddesinde yazılı nitelikli hal olduğu ve burada cebir ve zor kullanmanın şahıslar aleyhine olacağı açıkça belirtilmiş iken, 5237 sayılı TCK 116/4. maddesinde yer alan düzenlemede, Fiilin, cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle ya da gece vakti işlenmesi hâlinde, bu hükmün uygulanacağı belirtilmektedir bu düzenlemede, failin kişiye yada eşyaya yönelik zor kullanma açıkça belirtilmemiştir. Bu durumda hem kişilere yönelik cebir kullanılması hemde eşyaya yönelik cebir kullanılmasının mümkün olabileceği kabul edilmelidir. Kişinin evinde oturduğu ve bulunduğu sırada, failin kapıyı yada camları kırarak eve girmesi durumunda evde bulunan mağdurda yaratacağı korku ve endişenin ölçüsü iyi tartılmalıdır. Bunun dışında, bir başka örnek verilmesi gerekirse, sanığın, mağduru evin içine girerken ittirmesi ve bu suretle kapıdan eve girmesi ile kapıyı kırarak evin içine girmesi durumunda mağdurde yarattığı teessür oldukça farklıdır ve bu durumda sanık … hakkında kapıyı tekmeleyerek ve kapıyı kırarak girme eyleminin ve sonrasında, katılan sanıklar… ve …’ı dövme eylemi hepsi bir bütün içinde değerlendirildiğinde, sanık… işlediği konut dokunulmazlığını bozma suçu TCK 116/4. maddesi kapasımda bulunduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 28/03/2016 gün ve 2015/27387 esas, 2016/6064 Karar sayılı bozma kararına itiraz edilmiştir.
SONUÇ VE İSTEK: Yukarıda açıklanan nedenler ve tüm dosya kapsamına göre,
1- İtirazımızın KABULÜNE,
2- Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 28/03/2016 gün ve 2015/27387 esas, 2016/6064 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- … Asliye Ceza Mahkemesinin, 18/06/2014 tarih ve 2014/114 esas ve 2014/263 karar sayılı ilamının ONANMASINA,
4- İtirazımız yerinde görülmediği takdirde dosyanın incelenmek üzere, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmesi,
İtirazen arz ve talep olunur.” denilerek itirazda bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği düşünüldü:
II- İTİRAZIN KAPSAMI
İtiraz, eşyaya yönelik zarar verici fiillerin, konut dokunulmazlığının ihlali suçu yönünden “cebir” sayılıp sayılmayacağına ilişkindir.
III- KARAR
Dosyanın incelenmesinde;
Sanığın, gündüzden sayılan saat 06:40 sıralarında katılanın evine gidip kapıyı tekmeyle kırdıktan sonra içeri girerek katılanı yaralaması biçiminde gerçekleştiği kabul edilen olayda, sanığın kapıyı kırma eyleminin cebir sayılamayacağı değerlendirilerek mahkumiyet hükmünün bozulmasına karar verildiği görülmüştür.
Dairemizin 28/03/2016 tarih ve 2015/27387 esas, 2016/6064 sayılı kararı usul ve yasaya uygun bulunmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazları yerinde görülmediğinden REDDİNE, 6352 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı Kanunun 308. maddesinin 3. fıkrası gereğince itirazı incelemek üzere dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kurulu’na GÖNDERİLMESİNE, 06/06/2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.