Yargıtay Kararı 18. Ceza Dairesi 2015/10452 E. 2015/12190 K. 30.11.2015 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : 18. Ceza Dairesi
ESAS NO : 2015/10452
KARAR NO : 2015/12190
KARAR TARİHİ : 30.11.2015

Tebliğname No : KYB – 2014/262807
MAHKEMESİ : Tokat(Kapatılan) 2. Sulh Ceza Mahkemesi
TARİHİ : 12/03/2014
NUMARASI : 2014/48 (E) ve 2014/188 (K)

Hakaret suçundan sanık M.. E..’ın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 125/1, 62 ve 52. maddelerinden 1500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına dair, Tokat 2. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2014/48-188 esas- karar sayılı kararının, Adalet Bakanlığı tarafından kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/262807 sayılı tebliğnamesiyle dava dosyası Dairemize gönderilmekle incelendi:
İstem yazısında; “Dosya kapsamına göre, mahkemesince sanık hakkında odasına gelen diğer sanığa hitaben “…mazeret bildirmeden yanıma geleceksin, benim emirlerimi sorgulamayacaksın lan.” şeklinde sözler söyleyerek üzerine atılı hakaret suçunu işlediği kabul edilerek 5237 sayılı Kanun’un 125/1. maddesi uyarınca sanığın tecziyesine karar verilmiş ise de, Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 22/04/2013 tarihli ve 2013/20340 esas, 2013/7312 sayılı ilâmında yer alan “…ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi uyarınca, sanığın üzerine atılı suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddialar sanık aleyhine yorumlanarak mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti yargılama aşamasında toplanan ihtimali kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır.” şeklindeki açıklamalar nazara alındığında, bahse konu sözlerin sanık tarafından söylendiğine ilişkin savunmasının aksini kanıtlar nitelikte cezalandırılmasına yeter derecede soruşturma ve kovuşturma aşamalarında dinlenen ve mahkemece diğer delillere nazaran üstün tutulan tanık beyanları da dahil delil bulunmaması karşısında, sanık hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir.” denilmektedir.
I-Olay:
Hakaret suçundan sanık hakkında yapılan yargılama sonucunda, 1500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına kesin olmak üzere karar verildiği, infaz aşamasında delil yetersizliğinden beraat kararı verilmesi gerektiği gerekçesiyle, kanun yararına bozma yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:
Hakaret suçundan mahkumiyetine karar verilen sanık hakkında, suçun sübut bulup bulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
III- Hukuksal Değerlendirme:
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.04.2012 gün ve 10/438-141 sayılı kararında belirtildiği üzere, öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçları, “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Kanun’un 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Kanun yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, her türlü hukuka aykırılık iddiası, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda hâkimlerin takdir hakkı alanına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar ile mahkemenin takdirine bağlı istekler ve uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, temyiz yasa yolundan farklı olarak yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, bu yolla denetlenemeyecektir. (Ceza Genel Kurulu’nun 23/03/2010 tarih ve 2/29-56 sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
İnceleme konusu somut olayda; Müşteki sanıkların çalışma düzeninden kaynaklanan sorunları bulunduğu, olay günü de denetimli serbestlik şube müdürü olan müşteki sanık M.. E..’ın, aynı kurumda öğretmen olan müşteki sanık A. Ö.. odasına çağırdığı, yine aralarında çıkan tartışmada sanık M.. E..’ın müşteki A.Ö.’e “mazeret bildirmeden yanıma geleceksin, benim emrimi sorgulamayacaksın lan” dediği, iddiasıyla dava açıldığı, mahkemece yapılan yargılama sonucunda tüm deliller toplanıp, tanık beyanları, müşteki sanıkların iddia ve savunmaları ile taraflarca tutulan tutanaklar bir bütün halinde değerlendirilip delil tartışması yapılarak sanığın eyleminin sübut bulduğu gerekçesiyle mahkumiyet kararı verildiği anlaşılmıştır.
Ceza Genel Kurulunun 25.10.1993 gün ve 260/281 sayılı kararında belirtildiği gibi, olaya ilişkin tüm deliller toplanıp, değerlendirilip suçun oluştuğu kabul edilerek mahkumiyet hükmü kurulduğuna göre, delil takdiri yapılarak verilen bu karar aleyhine, takdirde yanılgıya düşüldüğünden ve suçun yasal unsurlarının oluşmadığından bahisle, kanun yararına bozma yoluna başvurulamayacağından, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir.
IV- Sonuç ve Karar:
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, kanun yararına bozma isteminin delil takdirine ilişkin olması nedeniyle yerinde görülmediğinden, CMK’nın 309. maddesi koşullarını taşımayan KANUN YARARINA BOZMA İSTEĞİNİN REDDİNE, 30.11.2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.